12. Bölüm (3. Kısım)

3.6K 360 76
                                    

Bakışları adamın saçlarına kaydı. Islaktı, ıs-lak! Bunu nasıl fark edememişti? Anlaşılan; Nisan'a, aslanın inine çağrılmasını sanki yılın en sıradan olayıymış gibi anlatması bir kandırmacadan ibaretti.

Ve kandırılan:... Gonca Temur!

Gonca Temur'un kalbi, daha bu odadan içeri adımını atmadan önce çıldırtıcı bir hızla atarak ancak kendini kandırdığını ona ispatlamıştı zaten.

Sonrasında, yangın alarmına "oyun olsun" diye basan bir öğrencinin müdür odasının kapısındaki halinden az hallice bir psikolojiyle erkeğin karşısına çıkmıştı. Yaşayacağı yüzleşmenin, kabahati yüzünden, azara ya da bir çeşit cezaya dönüşeceğinden başka bir şey düşünmemesine rağmen; Hakan Alagöz'ü görür görmez azarı da cezayı da unutmuştu.

Gözleri; daha az önce keşfettiği ıslak saçlara yeniden kayarken, "Görür görmez, mi?" diyerek kendisiyle alay etti. "Gö-rür görmez?..."

Karşı karşıya geldiklerinde yaşadığı duyu kaybını, kendine bile, nasıl açıklayacağını bilmiyordu; ama bu yüzden kimleri suçlayacağını çok iyi biliyordu: Yıllardır erkekleri, bazı temel unsurları dışında, kendi türünden pek farklı görmemiş bir kadına birdenbire içlerinden birini, Hakan Alagöz'ü, kelimenin tam anlamıyla bir "erkek" olarak algılatan beyni ve kalbi için diyecek söz bulamıyordu. Onlara kızgındı, evet; fakat bir açıdan da gereksiz bir şekilde teşekkür de borçluydu: İnsanın kendi hislerinin yine kendini şok edebilme gücünü keşfetmesine yardımcı oldukları için. Karşısında duran adamın suratına bakarken, "Anlamlı bir cümle kuramamak pahasına olsa da!" diye düşündü.

Ama artık kendine gelmişti. Gerçekten gelmişti. Islak saçlar, Gonca'yı kendine getirmişti.

Bir an nerede olduğunu, kimin karşısında olduğunu unutup kıkırdayacaktı ki kendini tutmayı başardı. Nisan olsa, bu saçmalığa, gülmekten kırılırdı. Sonra da, "Lazım olur, diye benden birkaç taktik öğrenmen gerekirdi!" diye onunla alay ederdi. Arkadaşı, hayatını, "Bir erkeğe ondan ne kadar etkilendiğini asla belli etme! Sonra kendini fasulye gibi bir nimetten sanmaya başlar." düşüncesi etrafında şekillendirmişti. Böyle düşündüğü için kimse onu suçlayamazdı; çünkü hayat, haklı olduğunu defalarca ve defalarca ona kanıtlanmıştı. Etrafında dolanan onca erkeğe rağmen, Nisan'ın yalnızlığının başka bir açıklaması yoktu.

Aslında Gonca nasıl ki bir erkeğin erkek olduğunun farkında değilse, Nisan da o kadar farkındaydı. Ve ne yazık ki onun peşinde dili dışarıda dolaşan tüm erkek nüfusu için bu bir talihsizlikti; çünkü Nisan, tür olarak onların tüm kusurlarının farkındaydı ve her zaman bu kusurların hangilerine sahip olduklarını bulmak için gözlerini dört açardı.

Gonca'nınsa... Gonca'nın gözlerini dört açabilmek için bir şey görmesi gerekirdi ve ne yazık ki onun bir şey gördüğü yoktu. Bugüne kadar! Sağ olsun Hakan Alagöz sayesinde gözündeki perde kalkmıştı.

"Kalkmaz olsaydı!" diye düşündü.

Erkeğin düzgün hatlarının ne çok keskin ne çok yumuşak olduğunu zaten ona çarptığı gün fark etmişti; fakat bu izlenimi belirgin çene hattının ve hafif kalın dudaklarının verdiğini şimdi anlıyordu. Gözleri kehribardan yeşile, yeşilden kehribara çalıyor ve daha önceki talihsiz karşılaşmalarında görmediği bir neşeyle parlıyordu. Bu parıltı; Gonca'nın, "Bu adam az sonra beni kovacak." diye düşünmesine neden oldu. Hiç üzülmedi. Tüm dengelerini bir anda altüst eden o yoğun duyguları, Hakan Alagöz'ü gördüğü her seferinde hissedecekse; kovulması aslında çok da güzel olurdu. Her ne kadar onu görme olasılığı çok, çok düşük olsa da uzak durmak ve uzak kalmak, saçma sapan gel-gitler yaşamaktan çok daha iyiydi.

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin