4. Bölüm

5.1K 387 38
                                    

"Bir saniye olsun böyle sıyıracağını sanıyorsan, aklından zorun vardır oğlum!" dedi Kasım elindeki çatalı sallayarak.

Hakan kaşlarını kaldırdı.

"Aklımdan zorum olduğunu kabul etsem?..."

"Hiç şansın yok!"

Kasım, önüne yeni konulan tatlıya çatalını batırıp ağzına kocaman bir lokma atıverdi ve hemen ardından gözlerini kapatıp, "Allah!... Bu nefis olmuş!" diye inledi.

Gözlerini açtığında, arkadaşının sırıtarak baktığını görünce başını kararlılıkla iki yana salladı.

"Gerçekten şansın yok! Bu kadar kolay olmaz!"

"Az önce sana bu şehirde, hatta belki de bu ülkede, yiyebileceğin en iyi kuzu çevirmeyi yedirmedim mi? Yetmedi... Şimdi de en iyi kadayıfı yediriyorum, daha ne olsun?"

"Haklısın." dedi Kasım ağzına attığı kadayıfı yutmak üzereyken. "Ama..." dedi çatallı eliyle etrafı göstererek. "Burada hesap kaç lira gelir ki? Bana yaptığım işin bedeli olabilecek bir rakam lazım!"

Hakan dobra dobra, "Sana o bedeli ödüyorum." dedi. "Ayrıca, buranın nesi varmış?"

"Bura..." Kasım imalı bir biçimde etrafına bakındı. "Bir çeşit esnaf lokantasıymış!"

"Biliyor musun Kasım? Sen bir çeşit züppesin!"

"Eğer bana yeni açılan şu Fransız yemekleriyle ünlü lokantada yemek yedireceksen... Kabul, züppeyim! Çeşidine sen karar ver!"

Hakan, sakince arkasına yaslandı.

"Tanımayan biri seni duysa, o dediğin yerin yanından bile geçemeyeceğini sanır. Oysa senin kazandığını şu ülkede kaç avukat kazanıyordur?"

"Mesele parada değil, parayı yemekte." Kasım çatalını yeniden kadayıfa batırmadan önce hınzırca sırıttı. "Söz konusu 'para yemek' olduğunda, seninki benimkinden daha keyifli oluyor."

Hakan derin bir iç geçirdi. "Pekala..." dedi. "Ne zaman istersen git orada yemek ye. Benden!"

"Adamım benim!" diyen Kasım, bir an sonra gözlerini kırpıştırarak, "Ben mi?..." diye sordu. "Dur bir dakika! Neden ben gidiyorum? Sen gelmiyor musun?"

"Ben Fransız yemekleriyle ünlü bir yere gidip de bir ton para veremem!"

"Neden?"

"Sosları Kasım, sosları! İğrenç!"

Kasım sessizce arkadaşına baktı. Sonra da omzunu silkti.

"Sen bilirsin. Ben de Biricik'i götürürüm."

"Biricik mi?"

"Evet, Biricik!"

"Bu, 'Biricik' dediğin, geçenlerde timsah kadar kalın derisi olduğunu söylediğin kadın olmasın sakın?"

Kasım sakince, "Sadece mesleki bir çatışma!" dedi.

"Öyle mi?"

"Hı hım..."

"Ya da belki sevgili Biricik'inin dersinin timsahınkinden daha ince olduğunu keşfetmişsindir."

Kasım sırıttı.

"Saten gibi... Pürüzsüz ve yumuşak."

Hakan öne doğru eğildi.

"Yemin ediyorum, bir gün bu hovardalık işi başına bela açacak."

"Hayat, kadınlar olmadan anlamsız."

"Evlen o zaman!"

Kasım'ın gözleri büyüdü.

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin