27. Bölüm (1. Kısım)

1.6K 280 126
                                    

"Geldiler mi Perihan Hanım?..." diye soran Hakan, daha asansördeyken çıkardığı ceketini evdeki yardımcısı Perihan Hanım'a alelacele uzatıverdi.

Patronunun ardından dairenin geniş ve aydınlık girişinden ana salonuna doğru koşturan Perihan Hanım, ağırbaşlılığını korumaya çalışarak, "Geldiler efendim." dedi.

Etrafına çabucak göz gezdirdikten sonra hızla geri dönen Hakan, "Neredeler?" diye sordu.

Birdenbire duruveren patronuna çarpmamayı güç bela başarabilen Perihan Hanım, adamın sesinde telaşa benzer bir duygu hissettiğini sandı ve bunu ona hiç yakıştıramadı çünkü Hakan Alagöz Perihan Hanım'a hep, genç yaşına rağmen, coşkun duygulardan arındırılmış gibi gelirdi.

Perihan Hanım; düşüncelerinden bağımsız, en profesyonel tavrıyla, "Gonca Hanım terasta efendim, delikanlı ise oyun salonunda." diyerek yanıtladı patronunu.

"Peki Hatice Hanım?"

"Sadece Gonca Hanım ve Mert Bey geldiler efendim."

"Neden?"

Perihan Hanım'ın içinden sorunun saçmalığına göz devirmek geçse de elbette böyle bir şey yapmadı, sadece sakince, "Bilmiyorum efendim." demekle yetindi.

Elini saçlarının arasından geçiren Hakan Alagöz, "Bir şeyler ikram etmişsinizdir, öyle değil mi?" diye sordu.

Perihan Hanım, bu soruyu bir çeşit hakaret gibi algıladı ve istem dışı olarak çenesini hafifçe yukarı kaldırdı. 

"Elbette efendim." 

Patronu nefesini sesli bir biçimde verdikten sonra, "Tabii ki 'Elbette'" dedi. "Bugün çok yoğundu, biraz yoruldum. Sizin ne kadar profesyonel olduğunuzu çok iyi biliyorum."

Perihan Hanım şaşırdı, o kadar şaşırdı ki yüz ifadesine hakim olamayıp şaşkınlığını belli de etti.

Bu adam, Hakan Alagöz, günde en az on iki saat çalışırdı ve çoğunlukla Perihan Hanım onun yüzünü bile görmezdi. Gördüğünde de diyalogları, "Günaydın!" ya da "İyi akşamlar!"ın ötesine nadiren geçerdi. Şimdi aynı Hakan Alagöz, daha hava bile kararmamışken eve geliyor ve iş yerinde bunalmaktan bahsediyordu. En iyi ifadeyle bu, akıl almaz bir şeydi. Yetmiyor, üstüne neredeyse Perihan Hanım'dan özür diliyordu ki bu daha da akıl almaz bir şeydi. Bu yüzden Perihan Hanım, bir anlığına da olsa ne diyeceğini bilemediği için kendini hiç ayıplamadı.

"Teşekkür ederim efendim."

Terasa doğru birkaç adım attıktan sonra vazgeçip oyun salonuna doğru yönelen patronun ardından, "Yemeğe kaçta oturmak istersiniz?" diye seslenen Perihan Hanım; koridorda kaybolan adamın, "Yarım saat sonra." deyişini güç bela duyabildi. Hemen, dün haberdar edildiğinden beri, ince eleyip sık dokuyarak hazırladığı akşam menüsünü kontrol etmek için mutfağa doğru seğirtti. Bir taraftan da "Hayrolsun da bu iş ciddiye benziyor." diye mırıldanıyordu.

Hakan, Mert'i kapıya paralel konulmuş kanepede oyun oynarken buldu. Delikanlı, tam karşısındaki yüksek çözünürlüklü devasa ekrandan gözlerini ayırmadan elindeki joy-stick'in düğmelerine hızlı ve düzensiz biçimde basıp duruyordu.

"Hadi be oğlum! Hadi be, ha-di be!..."

Hakan; çocuğun bu heyecanlı, daha çok da hırslı haline kıs kıs güldü ve onun keyfini bozmamaya karar vererek geldiği kadar sessiz oradan uzaklaştı. Sakin adımları, onu üst kata çıkan sarmal merdivenin altından geçirip terasa götürdü. Aslında koşmak istiyordu, koşup bir an önce Gonca'yı kollarının arasına almak, sarıp sarmalamak ve sonra... Zaten sorun da "sonra"sındaydı. Heyecanı ve arzuları o kadar fazlaydı ki kendini tutamayıp Gonca'yı ürkütmekten korkuyordu ve geri dönülemez büyük bir pişmanlık yaşamaktan. Bu yüzden kendini denetleyip genel olarak davranışlarına her zaman hakim olan sakinliği ve soğukkanlılığı yeniden yakalamak istiyordu. Ne var ki o denetim isteği, daha terasın kapısından ilk adımını atarken Hakan'ın aklından uçup gidiverdi. Ilık bahar havası yüzünü hafif dokunuşlarla yaladı ama o bunu fark etmedi; gözleri, siyah taytın üstüne bol kesim beyaz gömlek giymiş olan Gonca'nın üstüne dikilmişti.

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin