20. Bölüm (1. Kısım)

2.5K 347 101
                                    

Titrek ve biraz da yüksek sesle, "Heyecanlı değilim." dedi Gonca. "Sadece bugün çayı biraz fazla kaçırdım, kalbim o yüzden hızlı atıyor." 

Hastanenin lobisinde yanından geçmekte olan çiftten tuhaf bakışlar kazanınca, adımlarını hızlandırıp döner kapıya girdi. 

Sesini neşeli tutmaya çalışarak, "Kesinlikle heyecanlı değilim. Nisan'ın dediği gibi yemeğimi yiyip keyfime bakacağım." dedi ve bu sefer de, döner kapıdan çıktığını fark etmediği için, saçları rastalı, dal gibi ince bir delikanlının gözlerini üzerinde hissetti. 

Hastanenin önü boyunca uzanan, birkaç basamaktan ibaret, merdivenleri inerken dudaklarını sımsıkı birbirine yapıştırdı; yoksa kendi kendine, kendi kendini sakinleştirmeye yönelik konuşması başına iş açacaktı. 

Gözleriyle etrafı taradı, sonra kolundaki zarif altın saate baktı. 

Bu saat Nisan'ın geçen yılki doğum günü hediyesiydi. Gonca; ünlü bir mücevher markasının ince, uzun ve çok şık kutusunu gördüğünde; zarif bir kolyeye ya da takmayı çok sevdiği bilekliklere eşlik edecek yeni bir tanesine sahip olmak üzere olduğunu düşünmüştü. Saat, hiç beklemediği bir şeydi ve onu şaşırtmıştı. O kadar ki ağzından küçük bir çığlık çıkmasına engel olamamıştı. Kendini toparlar toparlamaz da Nisan'a ağız dolusu laf saymıştı: Müsrifliğinden başlamış, paranın değerini bilmediği ve hiç yatırım  yapmadığıyla devam etmişti. 

Nisan omzunu silkmiş, "Evim var." demişti. "Arabam da var. Yatırımı kim için yapacağım? Olmayan çocuklarım ya da akrabalarım için mi?"

"Kendin için!" demişti Gonca.

"Hiç ihtiyacım yok. Çok şükür çalışıyorum. İyi de kazanıyorum. Allah sağlık verdikten sonra gerisi boş!"

Gonca; bir taraftan konuşurken bir taraftan da saati koluna takmaya çalışan arkadaşına, "Ama bu çok paradır." diye itiraz etmişti.

Nisan sırıtarak, "Tabii ki çok para." demişti ve hemen, "Sakın bana yine 'Müsrifsin!' deme!" diyerek Gonca'yı uyarmıştı. "Parayı niye kazanıyoruz? Harcamak için."

Gonca, kolunu kaldırmış ve sağa sola çevirerek çok beğendiği saate tekrar tekrar baktıktan sonra, "Teşekkür ederim." demişti. Sonra uzanıp Nisan'a sarılmış ve tekrar, "Teşekkür ederim." demişti.  

"Güle güle kullan bebişim."

Gonca kendini geri çekmiş, "Ayrıca bir daha 'Kimsem yok!' edebiyatı yaparsan, seni döverim!" diyerek Nisan'ı tehdit etmişti. "Ben varım, Mert var, Hatice Sultan'ın var..."

Bu kez Nisan uzanıp Gonca'ya sarılmıştı. 

"İyi ki varsınız!" 

Gonca, o günden beri hep Nisan'ın hediye ettiği saati kullanıyordu ve o saat şimdi altıya on dakika kaldığını gösteriyordu ve henüz etrafta ne Hakan Alagöz ne de izbandutumsu iki koruması görünüyordu.  

Büyük bir umutla, "Keşke gelmese!" diye düşündü. "İşi çıksa!"

Aslında olmayacak şey değildi. Sonuçta adam koskoca şirketi, ki Darüşşifa'yı aldığından beri şirketler topluluğunu, yönetiyordu. Son dakikada bir şey çıkması olasıydı. Onun sorunları çözmek için üst düzeyde, nitelikli birçok elemanı olduğundan emindi Gonca ama sonuçta bazı temel kararları veren Hakan Alagöz'ün kendi olmalıydı.

"Hem çok işi olduğunu kendi söylemişti." diye düşündü. "Bugün Alagöz'den ayrılamayacağını da söylemişti. Belki de hiç ayrılamaz."

Hafif hafif esen akşam rüzgarı havanın yaza dönmeye meylettiği şu günlerde bir parça ürpermesine neden olunca kollarını ince ceketinin üzerinden göğsünün üstünde kavuşturdu.

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin