6. Bölüm

4.4K 379 84
                                    

Sabah olmuştu! Hayır, hayır! Göz kapaklarında hissettiği aydınlığa bakılacak olursa çoktan öğlen olmuştu. Gonca, işe geç kaldığı korkusuyla çılgınca atan kalbini umursamadan gözlerini pat diye açtı; fakat alnından gözlerine uzanan bir sızıyla yeniden kapattı. 

"Ne oluyor?" diye düşündü; hemen ardından bir rüyanın içinde olabileceğini de. Kendi gibi hissetmiyordu, bedeni de kendine ait değil gibiydi: Uyuşuk ve ağrılıydı. Hem de çok ağrılı. Hem boğazı da... 

"Hastayım." diye düşündü. Dün akşamdan bu sabaha ya da öğlene, her neyse işte, iyileşememişti demek ki! 

Gözlerini bir kez daha, fakat bu kez usulca, açmayı denedi. Bir an karşı duvarda lise formalarıyla objektife gülümseyen iki yüze tanımaya çalışarak baktı. Gözlerini kırpıştırdı. Hatırlamasına sebep Onur'un gözlerindeki parlak hayat ışığıydı. Bunca seneye rağmen burnunun direği sızladı, hemen ardından gözlerine yaşlar doldu. O ışık, ne çabuk solup gitmişti!... Ne kadar erken!...

Gözlerini silmek için elini kaldırmasıyla, bir ses inanamazmış gibi, "Gonca?..." dedi. 

Gonca, titrek dirseğinin üzerinde doğrulmaya çalışarak başını omzunun üstünden arkaya çevirdi ve az önce gündüzle ilgili olduğu sandığı aydınlığın baş ucundaki abajurdan geldiğini anladı. Derin bir iç çekerek rahatladı. Demek uyuyalı ancak birkaç saat geçmişti. 

"Sonunda uyandın!"

Gözleri yatağın kenarına oturan kadının yorgun; ama rahatlamış görünen bakışlarıyla karşılaştı. 

"Gülsüm anne?..."

"Ah, Gonca!..." 

İkinci annesi olarak kabul ettiği kadın, umulmadık bir güç ve hızla onu kendine çekerek bağrına bastırdığında Gonca şaşırıp kaldı. 

"Gonca! Gonca!..."

Kadının kollarında bir bez bebek gibi ileri geri sallanırken, "Ne oldu?" diye sordu, vücudundaki ağrıları göz ardı ederek. 

Sesi, hala kısık olsa da, son bir haftadır olmadığı kadar kendi sesine benziyordu. 

Kalbi kuşkulu bir korkuyla hızlanırken, "Mert mi?" diye sordu. "Yoksa Mert'e bir şey mi oldu?"

"Ne? Hayır, hayır! Mert iyi, hem de çok iyi! Sadece sen hastalandığın için çok üzüldü." dedi gelininin sesindeki korkuyu duyarak. 

Gonca'yı usulca kendinden uzaklaştırıp zayıf bedeninin yatağa yerleşmesine yardımcı oldu. Bir taraftan da, "Seni akılsız çocuk!" diye homurdanıyordu, az önceki şefkatli tavrından çok uzak bir biçimde. "Allah aşkına! Bu hale gelinceye kadar aklın neredeydi?"

"Ne hali?" dedi kadının yanaklarından kaymaya başlayan yaşlara bakarak. 

"İki gündür kendinde değilsin!"

"İki gün mü?" diye sordu. Kafası karışmıştı. Sadece birkaç saat uyumuş gibi hissetmesi garip değil miydi?

"Evet, iki gün! Bizi mahvettin! Perişan ettin! Üstelik ateşin de çıktı!" 

Gülsüm, yanaklarını hızla sildikten sonra elini uzatıp Gonca'nın alnına koydu. 

"Oh, çok şükür! Zaten düşmeye başlamıştı."

"Ama... Ama anlamıyorum."

"Neyi? Baygın sergin yatacak kadar hasta olmanı mı? Ya da belki annenle beni korku ve endişeyle başında bekletmeni mi? Zavallı Hatice perişan oldu."

"Bana... Bana çorba içirdi." dedi bölük pörçük bir şeyler hatırlayarak.

"Sen ona içirme mi diyorsun? Bir kaşık aldıktan sonra bayılır gibi yeniden uyudun!"

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin