20. Bölüm (4. Kısım)

2.5K 359 116
                                    

Hakan gözleri büyümüş; ağzı hafifçe aralık, aslında olduğu yerde donup kalmış gibi görünen Gonca'yı alaylı bir nazarla süzüp, "Sanırım seni şaşırttım." dedi.

Gonca'nın durumunda bir değişiklik olmayınca; Hakan ciddileşerek masanın üzerine doğru eğildi ve endişeyle, "Gonca, iyi misin?" diye sordu.

"Siz, aklınızı kaçırmışsınız!"

Hakan, rahatlayarak sandalyesine geri yaslanırken gülüyordu.  

"Az önce evet, kesinlikle ben de aklımı kaçırdığımı sandım. Hayatımda ilk defa bir kadın karşısında ciddi anlamda kendimi kaybettim ve kabalaştım. Ve o ne yazık ki sendin Gonca, asla kabalaşmak istemeyeceğim tek kadın." Gülüşü iyice genişlerken onu tanıyanların çok az gördüğü bir muziplikle, "Annem hariç." diye ekledi. 

Hakan, birkaç saniye geçip de sözlerine herhangi bir karşılık alamayınca, "Gonca?..." diye seslendi, yüzünde ya da duruşunda en ufak bir değişiklik olmamış kadına.  

"Siz, aklınızı kaçırmışsınız!"

Hakan, başını hafifçe yana yatırdığının farkına varmadan, "Neden?" diye sordu. "Neden aklımı kaçırmışım?"

Gonca tiz bir sesle, "Beni tanımıyorsunuz bile!" dedi.

"Tanımayı planlıyorum."

 "Ve ben de sizi tanımıyorum!" derken Gonca'nın sesi daha da tizleşmişti.

Hakan, dayanamayıp gözlerini devirdi.

"Hala mı 'siz'?"

Gonca; Hakan'ın evlilik teklifinden bu yana heykel gibi duruşunu ilk defa bozarak masaya doğru eğildi ve dişlerinin arasından, "Ben, çok çabuk samimiyet kurabilen bir insan değilim!" diye tısladı.

Hakan, "Ben de değilim ama, Allah aşkına, bunun neresi çabuk?" diyerek isyan etti. "Birbirimizi birkaç aydır tanıyoruz! Sizin evde yemek yedim, hatta sabahladım! Yetmedi, üstüne kahvaltı da ettim! Bütün bunlardan sonra hala nasıl oluyor da 'sen' demek, 'çok çabuk' oluyor; doğrusu anlamadım!"

Gonca, Hakan'ın son derece mantıklı konuştuğunu bilse de yine de direnmeye devam etti ve "Benim işverenimsiniz..." diye başladı ama Hakan, cümlesini tamamlamasına fırsat vermedi: "Ben boşa kürek çekiyorum öyle değil mi?" derken hayal kırıklığıyla dolu sesi bir parça yükselmişti. "Arabada artık seni bir çalışanım olarak görmediğimi hissettiremedim mi Gonca? Az önce ne teklif ettiğimin farkında değil misin?"

"Farkındayım!" 

Gonca; bağırdığını geç de olsa algılayarak etrafına baktı, neyse ki masaları herkesten uzakta bir yerdeydi. Yine de ihtiyatla sesini alçaltarak, "Farkındayım." diye tekrar etti. "Sadece... Sadece çok ani oldu. Çok... Beklenmedik!" Başını iki yana sallarken, "Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum!" dedi. "Ne demem gerektiğini bilmiyorum!"

Hem sesi hem de hali o kadar çaresizlik hissettiriyordu ki Hakan onun için üzülmeden edemedi. Uzanıp elini tutmak, teselli edici birkaç söz söylemek isteğini bastırmak için iradesinin tamamını kullanmak zorunda kaldı çünkü böyle yaparsa Gonca'yla bir adım bile yol alamayacağını artık anlamıştı. Bu yüzden, hislerini belli etmeyen bir ciddiyetle, "Bir şey yapman gerekmiyor ya da söylemen." dedi ve o ciddiyetle çelişen bir biçimde güldü. "Sanırım bu pek doğru olmadı. Bir şey söylemeni istiyorum elbette: Bir cevap! Ama şimdi değil, hemen değil. Sen hazır olduğunda." Yine güldü. "Buradan olumlu bir cevap istediğimi de anlamış olmalısın. Yine de sen ne istersen kabulüm Gonca. İstemediğine karar verirsen de kabulüm."

Gonca, Hakan'ı dinledikçe yatıştığını hissediyordu ve... Ve Hakan'a inandığını. Aslında ona inanmaması için hiçbir sebep yoktu, sözlerine tuhaf tepkiler vermesi için de hiçbir sebep yoktu ama vermişti işte! Düşündükçe bu gecenin başından beri Hakan Alagöz'ün her davranışına, her sözüne oldukça abartılı ve hatta aptalca tepkiler verdiğini fark ediyordu. 

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin