5. Bölüm

4.8K 379 31
                                    

Gonca, neredeyse sürünerek çıktığı merdivenlerin sonunu gördüğünde rahatlayarak derin bir nefes aldı. Kendini az sonra ölecekmiş gibi hissediyordu. Ölmesine gerek yoktu; şuracıkta, kapının dibinde, kıvrılıp uyuyuverse yeterdi. O kadar yorgundu ki! Daha da fazla, hasta! 

Bir elini duvara dayayarak başı önde derin derin nefes alıp soluklarının yatışmasını bekledi. Zile basmak için hiç acelesi yoktu. Annesinin merdivenleri çıkarken seksen yaşındaymış gibi hissettiğini anlamasındansa, burada saatlerce beklemeye razıydı. Zaten üç gündür, "Rapor al!" diye, diye başının etini yemişti; bir de onu bu halde görürse... 

Gonca gözlerini kapatarak, "Of, Allah'ım!" diye inledi. Düşüncesi bile korkunçtu! 

Son üç gündür sadece annesi değil, Nisan da Halit de sanki ağız birliği yapmışlar gibi dinlenmesi gerektiğini söyleyip durmuşlardı. Bir çocuk olsa, elleriyle kulaklarını kapatıp dudaklarını büzerek ne hissettiğini gösterebilirdi; ama ne yazık ki çocuk değildi. Bu yüzden, "Tamam, tamam..." diyerek geçiştirmeye çalışarak anı kurtarmayı başarmıştı.

Annesinin, Nisan'ın, Halit'in, hatta baş hemşiresinin haklı olduğunu biliyordu. Aptal değildi; en nihayetinde bu ağır gribi dinlenmeden atlatamayacağının o da farkındaydı. Ne var ki her gün kapısında küçücük de olsa iyi bir haber almak ümidiyle bekleyen anne ve babalar için, daha çok da o mini min çocuklar için umut kaynağı olabileceğini bilerek evde yatmayı kendine yediremiyordu.  

Gonca, doktor olmak için doğmuştu. Buna sonuna kadar inanıyordu ve inanma sebebi, kesinlikle ilk kez üç yaşındayken doktor olacağını söylemesi ve yıllar içinde bir kez olsun başka bir mesleğe ilgi duymaması değildi. Öncelikleriydi.  

Gonca'nın öncelikleri, hiçbir zaman kendi benliğine odaklı olmamıştı. O daha çok diğerlerinin, özellikle de sevdiklerinin mutluluğunu kendine öncelik edinmişti. Henüz altı yaşındayken annesinden bir kardeş istemekten vazgeçmesinin ya da bugünlerde Mert için yurt dışı eğitim olanaklarını en ince ayrıntısına kadar araştırmasının nedeni de kendisi değildi. 

Diğerlerinin mutluluğu, çoğunlukla kendine acı verse de, en önemsediği şeydi; çünkü onlar mutlu olmadan Gonca'nın mutlu olma olasılığı hiç yoktu. Çoktandır bunun bir kısır döngü olduğunu fark etmişti; ama fark etmesi bu huyunu değiştirmesi için bir sebep değildi. Zaten istese de değiştiremezdi. Mert'in üniversite eğitimiyle ilgili seçenekleri düşündüğünde, özellikle de oğlunun isteklerinin onun için kendi istedikleriyle ne kadar farklı olduğunu düşündüğünde, ilk kez canı gönülden, "Keşke değiştirebilseydim!" diye dua etmişti. Ne var ki duasının Mert'in mutluluğunu kendininkine feda etmek olduğunu anladığında, böyle bir dua ettiği için hemen pişman olmuştu. 

Gonca; liseye başladığında doktor olma kararını, fen bölümünü tercih ederek pekiştirmişti. O yıllarda doktorları bir çeşit üstün yaratıklar gibi görüyor olmasının bu kararında etkisi büyüktü. Neredeyse soluk bile almadan izlediği Amerikan dizilerindeki acil servis doktorlarının kafasında yarattığı bu imajda büyük etkisi olduğunu ise çok sonra anlamıştı. 

Daha mesleğe adımını atmamışken, bir doktor adayıyken, gerçeğin hiç de dizilerdekine benzemediğini gözlemlemişti. Ne hastaneler o kadar ışıltılı ve donanımlıydı ne de doktorlar mucize yaratan varlıklardı. Onlar sıradan insanlardı. Herkes kadar sıradan. Tıpkı diğer mesleklerde olduğu gibi doktorların içinde de tembel, kaytaran, fırsatçı, kendini geliştirmeye açık olmayan, hatta meslek etiğini hiçe sayanlar olduğu gibi çalışkan, disiplinli, yenilikleri takip ederek kendini her an güncelleyebilen, iyi ahlaklıları da vardı. 

Gonca, bu ikinci grupta yer alanların arasında olmayı okurken kafasına koymuştu. Çalışkan olacaktı, disiplinli olacaktı, ufku açık olacaktı. Belki kolay değildi; ama başaracaktı. Şimdi geri dönüp baktığında, başardığını belki söyleyemezdi; fakat başarma yolunda emin adımlarla ilerlediğini söyleyebilirdi.  

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin