14. Bölüm (2. Kısım)

3.1K 362 109
                                    

Hakan, hiç böylesine dehşete kapılmış bir yüz görmemişti. Mert'in suratı tamamıyla değişmiş, teni solmuş, gözleri neredeyse dışarı çıkacakmış gibi büyümüştü. Ve giysileri...

"Hoop!... Nereye gidiyorsun?" diye soran Kasım'a cevap vermeden acili baştan başa neredeyse soluksuz geçerken çalışanlarının şaşkın bakışlarını görmüyordu bile. 

Solundaki Savaş, patronunu sessiz bir dikkatle takip ediyordu; sağındaki Kasım ise Savaş'ın aksine, "Hakan! Sana 'Nereye gidiyorsun?' dedim!" diyerek bağırdı. 

Hakan, "Mert!" diye fısıldarken aslında Kasım'a cevap vermiyordu; bir kazadan arta kalmış gibi görünen çocukla karşılaşmaya kendini hazırlamaya çalışıyordu.

Kasım, kulağının dibinde, "Mert mi? Mert de kim?" diye sordu ve Hakan, ansızın durunca ona ayak uyduramadığı için birkaç adım öne gitti. Geri dönüp sinirle, "Kafayı mı yedin sen oğlum ya? Uykusuzluktan..."

"Kasım Bey!"

Savaş'ın uyarı dolu sesi karşısında Kasım, "Ne var?" diye sormadı bile. Savaş, kolay kolay uyarıda bulunmazdı. Görev başında da gerekmedikçe asla konuşmayan koruma, "Bakın!" dedi; patronunun birkaç metre ilerisinde, henüz bedeniyle boyu arasındaki dengeyi sağlayacak olgunluğa ulaşmamış çocuğu göstererek.

O sırada Hakan, çocuğun rahatlıkla duyabileceği şekilde, "Mert" diye seslendi.  Çocuktan ses çıkmayınca üsteledi. "Mert... Mert!"

Kasım, en az, adı Mert olan çocuk kadar şoka girmiş gibi görünen Hakan'ı kolundan yakaladı. "Sakin ol!" dedi. "Sakin... Baksana, seni duymuyor bile!"

Hakan, onu az önce neredeyse koşmasına neden olan bir hızla acilin bir ucundan diğerine getiren kan lekeleriyle kaplı beyaz tişörtten bakışlarını zorla ayırarak Kasım'a döndü. Kasım, gözleri ve çenesiyle çocuğun yüzünü işaret ediyordu.

Hakan; Mert'in onu duymadığını, deliliğin sınırında gezinen bakışlarını sedyedeki kıza diktiğini ancak görebilmişti. Oysa kız, o sırada doktorun ona sorduğu soruları yanıtlamakla meşgul olduğu için Mert'in nerede olduğunun bile farkında değildi. 

"Mert..." derken bu sefer sesini oldukça alçak tonda tuttu. Yavaşça yaklaşıp, daha da yavaşça elini Mert'in sıska omzuna koydu. Ani bir hareketle başka bir travmaya neden olmak istemiyordu. 

Bir kez daha seslenip tutuşunu bir parça daha sıkılaştırdı ve Mert, ancak o zaman gözlerini Hakan'a çevirdi.  

"Hakan Abi?..."

"Mert." İçinden kısa bir şükür mırıldanan Hakan, "İyi misin?" diye sordu. 

"İyi... İyiyim." 

Oysa testereden daha pürüzlü sesi ve omuzlarının, hatta tüm bedeninin titreyişi çocuğu yalanlıyordu.  

O sırada biri, "Tomografi hazır!" diye bağırdı. 

Kızın başındaki doktor, "Ne bekliyorsunuz o zaman?" diyerek bağıranı azarladı ve sedye anında harekete geçti. 

Kız; başını yaralı olmayan tarafa çevirerek, imdat arar gibi, "Mert!" diye bağırdı.  

Mert'in zaten seslenilmeye ihtiyacı yoktu. Hakan'ın eli yana düşerken o çoktan birkaç adım atmıştı; ama o kadar.  

"Bırak beni!" diye bağırdı, omzuna konan kocaman elin sahibine. Kurtulmak için silkelendi, başaramayınca yüzü yüze savaşmak için geri döndü.  

"Dur bakalım delikanlı!" diyen adam, Hakan'ın yakından gördüğü en uzun kişiydi. Rahatlıkla iki metreyi bulan boyuna eşlik eden bedeni de oldukça yapılı ve genişti ki bu, adamı "korkutucu" sınıfına sokuyordu. 

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin