25. Bölüm

3.7K 373 145
                                    

Telefon çaldı, çaldı, çaldı... Açan olmadı. 

Gonca; alnını, üzüntü ve hayal kırıklığıyla, yıpranmış ağaç masanın üzerinde kavuşturduğu kollarına dayadı. Sabahtan beri bu beşinci denemesiydi ve sonuç hep aynıydı. Başını kaldırıp telefona yeniden uzanırken nefesini cesaretle içine çekti. O sırada gözleri karşıki bankta oturan tanıdık bir hemşireyle kesişti. Dudaklarında gayri ihtiyari beliren gülümsemeyi hemşire göremedi çünkü bakışlarını hemencecik başka tarafa çevirmişti. 

Gonca; bunu zerre kadar umursamadan parmağını telefonun üzerinde kaydırdı, tam aramak için ekrana dokunacaktı ki vazgeçti. 

Bir çeşit tacizci gibiydi. Israrla kendinden kaçınan birinin üstüne üstüne gidiyordu. Yine de... Yine de bir kez daha deneme isteğine karşı koyamadı ve bu sayılmazdı, çünkü daha önce ona mesaj göndermemişti.    

Hakan, sabahtan beri bir cenderenin içinde hapisti. Katılmak ve başkanlık etmek zorunda olduğu uluslar arası telekonferans uzadıkça uzamıştı. Verilen onar dakikalık araların hepsi, danışmanları ve müdürleriyle yaptığı hızlı fikir alışverişi ve değerlendirmelerle geçmişti. Ancak bu son arada biraz rahat etmiş, ofisine geçip masanın üzerine bıraktığı telefonuna ayak üstü göz atma fırsatı bulabilmişti. 

Gonca'nın biri de az önce olmak üzere beş kez aradığını görünce kaşları çatıldı, alnı endişeyle kırıştı. Toplantıya dönmesi için birkaç dakikası kalmasına rağmen hemen Gonca'yı aramak için ekranı kaydırdı ama Gonca ondan önce davranmıştı. 

Mesajı açarken, "Efendim..." diyerek araya girmeye çalışan asistanı Harun'a işaret parmağını kaldırarak, "Bir dakika!" dedi.  

Harun, patronunun tüm ilgisinin sadece bir şeye yoğunlaştığını fark etmişti ve o esnada rahatsız edilmekten ne kadar nefret ettiğini bilecek kadar da onu iyi tanıyordu ama yine de görev duygusu ağır bastı. 

"Efendim, toplantı başlamak üzere."

Gözlerini telefonun ekranından ayırmamış olan Hakan ters bir tavırla, "Sana 'Bir dakika!' dedim Harun!"  diyerek sesini yükseltti.  

"Telefonlarımı açmamakta haklısın." diyordu Gonca. "Ben sadece... Fırsat verirsen özür dilemek istiyorum. Gerçekten üzgünüm!"

Hakan, hiç beklemeden Gonca'yı aradı. Bir taraftan da kendince çıkarımlarda bulunan bu akılsız kadına kızmamaya çalışıyordu ama bu pek mümkün görünmüyordu. 

"Efendim, toplantı saati..."

Hakan hızla arkasını döndü ve Harun'a keskin bir bakış attı.

"Beklesinler!" 

"Ama efendim!..."

"Beklesinler, dedim Harun! Nesini anlamadın? Eğer beklemiyorlarsa da kendilerine başka bir yatırım ortağı bulsunlar!"

Gonca telefonu açtığı sırada, "Onlara ne diyelim efen..." diyerek bir kez daha şansını deneyen Harun'un sözünü sabırsızca kesen Hakan, "Ben nereden bileyim be adam!" diye bağırdı. "Söyleyin işte bir şeyler!"

Ve Harun, odada daha fazla kalmanın kendisi için çok da hayırlı olmayacağını anlayarak kapıdan telaşla çıkıverdi. 

Hakan, asistanının kapıyı hızlı ama sessiz bir çekişle kapattığını fark etmedi. Tüm dikkatini birkaç saniye önce telefonu titrek sesiyle, "Efendim" diyerek açan kadının üzerindeydi. 

"Gonca?"

Gonca bir kez daha, "Efendim" dedi.

"Kusura bakma, hoş bir karşılama biçimi değildi ama burada işler çok yoğun."

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin