7. Bölüm (2. Kısım)

3.9K 386 57
                                    

Kayınvalidesinin ardından ayağa fırlamış olan Gonca; oğluna kızgın bir bakış atıp, "Yazıklar olsun!" diye tısladı. Sonra da hızlı adımlarla mutfağı terk etti.

Mert; ayakta durmuş, annesinin ağzından o güne kadar kendisine karşı hiç böylesi bir laf duymadığı için kocaman gözlerle kapıya doğru bakakalmıştı. 

"Hadi aslanım, otur!"

Mert, sinirle döndü. O sırada da anneannesinin onu hem sakinleştirmek hem de yönlendirmek amacıyla koluna koyduğu elini silkip atmış oldu. 

"Doğru, değil mi anneanne? Doğru! Babaannemin şeyi... Şeyi..." 

Hatice Hanım, her şeye rağmen sakin bir sesle, "Hadi, gel, otur!" diyerek, yeniden torununun kolunu yakaladı ve onu sandalyeye oturması için zorladı. Sonra da önüne bir fincan kahve koydu. 

"Al, iç! Tam da ikimizin sevdiği gibi bol şekerli! Kahveyi fazla fazla yapmışım. Hadi aslanım, iç!"

"Anneanne ya! Bırak ya! Şimdi kahve mi içilir? O kadın..."

Anneannesi, kahve yanına doldurduğu bir bardak suyu masanın üzerine öyle bir şiddetle bıraktı ki Mert korkuyla sus pus oldu. 

"Höst!" dedi Hatice Hanım sert bir sesle. "Kendine gel! 'o kadın' dediğin, senin babaannen! O nasıl konuşma öyle!"

"O..."

"Bak hala 'o' diyorsun! Aklını başına topla! O, dediğin kişi; sana babandan kalan tek hatıra oğlum!"

"Biliyorum..."

"O nasıl bilmek öyle?"

Mert, anneannesinin sesindeki aşağılayan tınıdan hiç hoşlanmamıştı; ama daha çok da onun anlayışsızlığından hoşlanmamıştı. 

"Söylesene anneanne: Babam bu durumda ne yapardı?"

"Nereden bileyim? Ama sana bir şey söyleyeyim mi: Senin bu tavrından eminim hiç hoşlanmazdı!"

"O kadar emin olma!"

Hatice, torununun sesindeki çocuksu başkaldırı karşısında şefkatle elini onun başına götürdü.

"Bak paşam... Bazen hayatta o kadar garip şeyler olur ki neden olduğunu bırak kendisini bile  anlayamayız."

"Bırak felsefeyi anneanne ya! Babaannem çocuk doğuracak mı, doğurmayacak mı sen onu söyle!"

Hatice içinden, "Fesuphanallah!" çekerek, "Doğuracak." diye karşılık verdi. 

Mert; dirseklerini masanın sert zeminine dayarken el ayalarını da şakaklarına bastırıyordu. 

"Rezalet!"

"Esas rezalet olan senin bu tavrın Mert Efendi! Kendine gel! Bu seni hiç alakadar eden bir mevzu değil!"

Mert; elleri belinde, bir horoz misali kabarmış anneannesinden hiç etkilenmeden sesini yükseltti. 

"Nasıl değil! Babaannemin bebeği olacak! Baba-annemin bebeği olacak!" Suratına pis bir alaycı gülüş belirdi. "Oldu olacak bari ikiz doğursun!"

Anneannesi başını iki yana salladı. 

"Annen çok haklı: Sana yazıklar olsun Mert! Onca yılın emeğini, sevgisini kenara ne kolay atıveriyorsun!"

Sözlerin ağırlığı karşısında bozulan Mert, "Ben nankör değilim!" diyerek kendini savunmaya çalıştı. "Sadece... Sadece bu durum... Bu durum..."

"Rezalet, mi? Bunu az önce söylemiştin. Ama bir kez daha söylüyorum: Öyleyse bile, senin üzerine vazife değil!"

Mert bir kez daha, "Nasıl değil?" diyerek sesini yükseltti. "Doğacak çocuğa ben ne diyeceğim? 'hala' mı, yoksa 'amca' mı?"

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin