12. Bölüm (2. Kısım)

3.1K 356 68
                                    

"Benim gi... gibi mi?"

Gonca'nın ilk anda yaptığı, adamın sözcüklerini tekrar etmekten ibaretti; yoksa onun ne dediğini ya da demek istediğini zerre kadar düşünmemişti. Sonra... Belki beş-on saniye içinde olabilir, sözcükler kafasında bağlamlarıyla netleştiğinde; düşünebildiği utançtan bayılmamaktı, bayılıp da bu adamla olan tanışıklığında yeni bir rezillik zirvesi yaşamamak.

Tabii bu düşünce de beş ya da on saniye kadar ancak kafasını meşgul etti. Akıllı bir insandı, mantıklı bir insandı. Henüz telepatik iletişim denilen şey, bilim kurgudan daha ileriye gidemediğine göre karşısındaki adamın onun düşüncelerini bilme olasılığı yoktu.

O zaman Hakan Alagöz, "Evet, sizin gibi." dediğinde, neden kalbi göğüs kafesine vura vura çarpmaya başlamıştı? Ya neden şimdi gözlerinin kocaman açılmasına engel olamıyordu? Ve neden, Hakan Alagöz, "Aslında ben de sizinle ilk baş başa görüşmemizin böyle olacağını tahmin etmemiştim!" diyerek devam ettiğinde; akıllı ve mantıklı insan olmayı bir kenara bırakıp adamın büyük bir zihin okuyucu olduğuna yürekten inanmaya başlamıştı?

"Karşılama biçimimin uygunsuzluğunun ben de farkındayım."

Düşüncelerini bir türlü mantıklı bir zemine oturtturamayan buğulu beyni, sevgili patronunun gülümseyerek kurduğu cümlesindeki tek bir sözcüğe takılıp kalmayı da başararak Gonca'nın, "U... Uygunsuzluk?..." diye kekelemesine neden olmuştu.

Hakan Alagöz'ün gülümsemesi, beyaz dişlerini iyice ortaya çıkaracak biçimde genişledi.

"Evet, uygunsuzluk. Tamamıyla uygunsuzluk!"

Adam konuşmaya devam ettikçe Gonca bir taraftan kafasını bir yerlere vurma ihtiyacını dizginlemeye çalışıyor, bir taraftan da kendini azarlıyordu: "Papağan Gonca! Geri zekalı Papağan Gonca!"

Son birkaç dakikaya bakınca, kim onun ülkenin en iyi tıp fakültelerinden birinden dördüncülükle mezun olduğuna inanırdı?

"Şu halime baksanıza!"

"Bakayam mı?"

Bir kez daha adamın söylediklerini tekrar ettiğini fark ettiğinde, esefle, "Kimse!" diye düşündü. Hiç kimse inanmazdı.

Sakinleşmeliydi, çabucak sakinleşmeliydi. Bunu nasıl başaracağına dair hiçbir fikri olmasa da gerçekten sakinleşmeliydi. Diğer türlü bu odadan başı dik çıkması mümkün olmayacaktı. Bu yüzden, kendi sefilliğinden nefret ederek, gözlerini birkaç saniyeliğine yumdu ve derin bir nefes almadan da açmadı.

Açtığındaysa, bakışlarını Hakan Alagöz'ün daha çok yeşile çalan ela gözlerine özellikle sabitlemeye çalıştı. Bu adama, patronuna, ne kadar sakin ve kendine ne kadar hakim olduğunu kanıtlamak zorundaydı ve tabii ne kadar aklı başında olduğunu da.

Kendini tutmasa aynı anda hem inlemeyi hem de gülmeyi başarabilirdi.

Hakan Alagöz'le ilk karşılaşmalarında adamı dolandırmadığı, ikinci karşılaşmalarında da ayaklarının dibine düşüp bayılmadığı kalmışken; onu yarı deli veya histerik, daha da kötüsü düzenbaz bir kadın olduğuna ancak inandırabilirdi.

Yine de denedi. Bir kez daha derin bir nefes alarak en ağırbaşlı sesini kullanmaya gayret ederek, "Yani... Bakıyorum, demek istedim!" dedi. "Bakıyorum!"

Sesi ilk sözcüğünün ardından bir çeşit titremeyle çatlamıştı ve yine papağandan az hallice bir yaratık gibi konuşmuştu.

"Ne olmuş?" diye düşündü. "En azından artık kendime hakimim."

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin