20. Bölüm (3. Kısım)

2.8K 352 140
                                    

"Beyler... İzin verin!"

Hakan'ın cümlesi biter bitmez Savaş ve Barış aynı anda kapıları kapattılar. Oysa Gonca, arabadan çıkmak istiyordu; içten içe koktuğu, buna rağmen beklediği ama cevabını vermeye hazır olmadığı soruyu soran erkekten uzakta bir yere gitmek istiyordu. 

"Gonca... Bana bakar mısın lütfen?"

Gonca; Hakan Alagöz, "Bu akşam yemeğini benimle yer misin?" diye sorduğu anda donakaldığının; sonra da gözlerini, ondan bir cevap bekleyen erkek dışında her yerde gezdirdiğinin fakındaydı, elbette farkındaydı. Başka ne yapabilirdi ki? Tıpkı annesi Hatice Hanım gibi o da duygularını saklama konusunda hiç yetenekli değildi. Yürek çarpıntısının gözlerine yansıyacağını bilirken ne yapabilirdi? Ama şimdi, mecburen... 

Gonca; bakışlarını isteksizce ona çevirdiğinde, Hakan içinin yeniden ısındığını hissetti. Güzel, badem gözlerdeki kararsızlık, heyecan ve karmaşa ona ancak zevk veriyordu çünkü bunların üstesinden gelebilirdi. 

Gonca, Hakan Alagöz'e ancak birkaç saniye bakabildi ve gözlerini yeniden kaçırdığı anda Hakan Alagöz, "Yapma!" dedi hemen. Sesi, duygu dolu bir fısıltı gibiydi. "Korkma!"

Gonca, hızla dönerek yeniden Hakan Alagöz'e baktı. Sanki az önce titrek bakışlarını kaçıran kendisi değilmiş gibi hiddetle baktı, dişlerinin arasından "Korkmuyorum!" diye tıslamadan önce. 

Kadının gururla havaya kalkmış çenesini, meydan okuyan gözlerini zevkle seyreden Hakan, keyifle, "Dişi kaplan!" diye düşündü. Belki de bu yüzden, Gonca'yı daha da kızdıracağını bilmesine rağmen, "Korkuyorsun!" demekten kendini alamadı.  

Gözleri parlayan Gonca, "Siz ne cesaretle..." diye başladı, sonra da devam etmeyi anlamsız buluyormuş gibi başını iki yana sallayarak, "Off!..." dedi isyankar bir biçimde. "Kiminle konuşuyorum ki?"

Dönüp sinirle kapı koluna asıldı.

"Savaş ve Barış açmadan açılmaz ya da... ben."

Gonca, bu kez yavaşça döndü Hakan Alagöz'e ve Hakan'ın zihni, Gonca'yı ağır çekim bir film  karesinin içine hapsetti. 

"Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?" diye tıslayan kadına, "Hayır, sadece basit bir gerçeği dile getirmek istemiştim." diyerek karşılık verdi. 

Erkeğin sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi sakin ve umursamaz tavrı, Gonca'yı daha da delirtti. Elleri havada, gözleri kapalı bağırdı: "Ayy! Ne bekliyorum ki? Sizinle tanıştığımızdan bu yana bir kez olsun mantıklı bir konuşma yapamadık ki!"

"Açıkçası, şu anda seninle mantıklı bir konuşma yapmak istediğimi sanmıyorum Gonca."

Gonca'nın gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu. Erkeğin gülümseyen suratına, "Gerçek mi?" diye sordu. "Yani şimdi bu sizin gönül çelme yönteminiz mi? Bari işe yarıyor mu?"

Hakan'ın gülümseyişi yerini ufak bir sırıtışa bıraktı.

"Bilmiyorum."

"Bilmiyorum?..."

"Bilmiyorum çünkü daha önce kimsenin gönlünü çelmek istemedim."

Gonca'nın ağzı; önce açık kaldı, sonra bir şeyler söylemek ister gibi açılıp kapandı. Kirpikleri titreşti. Az önceki kızgınlığı yüzünden pembeleşmiş yanakları, kırmızıya meyletti.

Hakan, hepsini hayranlıkla seyretti. Gonca'nın sözcüklerini anlamasını, sindirmeye çalışmasını... Ve "Ben ciddiyim." dedi Gonca'ya, en az sesi kadar ciddileşmiş yüzüyle. "Eğer kaçmazsan... Eğer bir şans verirsen... Ne kadar ciddi olduğumu senin de anlamanı sağlamaya kararlıyım."

GÜL MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin