Bölüm 26: Güzel Bir Gün

1.1K 32 8
                                    

Bölüm 26:
Güzel Bir Gün

🌺

🎵 Ayla Çelik - Bağdat

*

Stajdan gelirken kara kara düşünmekten kendime engel olamıyordum. Erman dün akşam, hızla demir kapıya koşmuştu. Dışarı çıkıp baktı ama kimseyi görememişti.

Rüzgardan dolayı kapının çarptığını söylese de, ikimizde biliyorduk ki orada biri vardı. Belki her şeyi duymuş ve görmüştü.

Sıkıntıyla nefesimi dışarı bırakırken, elimdeki telefonuma mesaj gelmesiyle telefonuma baktım. Zehre, Yasemin ablayla birlikte bizdeydi. Nerede kaldığımı merak ediyordu.

Eve girdiğim gibi Uraz'ın sıcak kucaklamasıyla karşılaştım. İçeri geçtiğimde Zehre dahil annem ve Yasemin abla köyü bir muhabbetin içindeydiler. Elimi yüzümü yıkayıp yanlarına geçtim.

Yasemin abla nasıl olduğumu sordu. Daha iyiydi parmağım. Hatta alışmıştım bile.

"Erman sağ olsun, pansumanımı yapacağını söyledi."

Yasemin abla gülümsedi. "Tabi kızım yapar."

Çayları tazeledim. Zehre ile akşam için plan yapıyorduk. Annemle Yasemin abla ise fısır fısır konuşuyordu. Zehre, "Koyu gıybet var gel," diye kıkırdadı. Zehre merakla onları dinlerken, ben çayımdan bir yudum aldım.

Yasemin abla, Erman'ın adını söylemesiyle duraksadım. Çaktırmamak için onları dinlemiyormuş gibi yaptım.

"Hava güzel ya bugün." Dedi Yasemin abla. "Erman'ın kabanını makinaya atacaktım. Cepleri kontrol ederken bir de bakayım! Yakasında uzun bir saç!"

Aldığım yudum genzime kaçmasıyla deli gibi öksürmeye başladım. Annem bir yandan Zehre bir yandan "Helâl!" diye bağırıyordu.

Kısılan sesimle, "Genzime kaçtı," diyebildim. Bir kaç kez nefes alıp verdiğimde düzeldim.

Annem merakla Yasemin ablaya döndü. "Kız arkadaşı mı var diyorsun?"

"Kesin var! Kesin!" Elini göğsüne yasladı. "Allah'ım hayırlısıyla her kimse gelin olarak almayı nasip etsin."

Zehre, "İnşallah," diye mırıldanırken annem güldü.

"Ay ilahi Yasemin! Dur bakalım kızı görmeden daha.."

"Ben akşam Erman gelince ağzını ararım bir."

Cemile abla ve Aynur ablanın gelmesiyle Zehre ile odama çekildik.

Akşamı Duygu'larda toplanmıştık.

Zehre yine garip bir soru sordu. "En çok eşek yavrusu nerede bulunur?" Ekin elinde tepsiyle tazelediği çayları getiriyordu. Zehre o an cevabı patlattı. "Tabi ki SPA merkezinde!"

Zehre kahkaha atarken Duygu yüzünü buruşturmuştu. Ezgi bayılacak gibi gülüyordu. Ekin'e döndüğümde, gülmekten tepsiyi doğru düzgün tutamıyordu. Zangır zangır titreyen tepsiye zor yetiştim.

Duygu, "İnşallah tepsiyi devirirsin Ekin!" diye bağırırken bir yandan sırıtışına engel olamıyordu. Çay tepsisini yakaladığımda çay tabakları çay doluydu. Mutfağa geri dönüp tabakları boşalttım. Duygu yerinden kalkıp beni karşıladı. "Kızı sakat eliyle çalıştırıyorsunuz ya!"

Ekin, "Zehre yüzünden!" diye şikayet etti.

Çaylarımızı yudumlarken muhabbet sürekli değişirken, Ezgi, Duygu'ya bir soru yöneltti. "Barbaros abiyle nasıl gidiyor Duygu?"

Duygu ifadesini bozmadan, "İyi," dedi.

Ezgi kaşlarını büzdü. "Ya Duygu! Biraz ayrıntı ver Allah aşkına!"

Duygu, "Ben sizin gibi ilişkimi anlatamam," dedi.

"Öyle değil." Ezgi ofladı. "Mesela Barbaros abinin çok sert bir duruşu var. Yıllardır ya bir ya iki kere güldüğünü görmüşümdür. Senin de ondan kalır yanın yok. Nasıl anlaştığınızı merak ediyorum."

Duygu düşünceyle kaşlarını çattı. "Baştan kötüydü. Kavga etmekten, konuşamıyorduk." Başını salladı. "Ama şimdi farklı. Sanki bir tek birbirimize gülümsüyoruz. Bir tek birbirimizi dinliyor gibiyiz."

Ezgi ve Ekin aynı anda, "Ya!" diyerek iç geçirdiler.

Zehre yayıldığı koltukta beni işaret etti. "Mesela bende abimi merak ediyorum! İlişkisinde de normalde olduğunu gibi öküzün teki mi?!"

Ben gözlerimi devirdiğimde Ekin hayran bir şekilde gülümseyerek cevapladı. "Hiç değil bence. İnsan sevince kalbi de güzelleşiyor."

Zehre abisine, benim sevgilime laf çarpıtmaya devam etti. "Abimi güzel sözler söylerken hayal edemiyorum! Ağzında emanet gibi durur, ne bileyim?"

Bu kez dudaklarım, "Zehre!" diye uyarıcı bir tınıyla aralandı.

Zehre umursamayarak omuz silkti. "Ne? Ben ondan hakaret duymaya alışmışım." Tekrar gözlerimi devirdim.

Ezgi içini çekti. "Ben böyle sevgi görmeyi özledim."

Ekin kaşlarını çattı. "Mehmet sanki sana körkütük aşık değildi?"

Ezgi yeniden ofladı. "Aşk bitti bizde Ekin anlamıyor musun? Hayatıma yeni birini katmak istiyorum."

Ekin aynı ciddiyetiyle devam etti. "Ezgi'm daha yeni, uzun bir ilişkiden çıktın farkında mısın?"

Zehre gözlerini dikkatle kısarak baktı. Bunu yapınca bana Erman'ı hatırlatmıştı. "Senin aklında biri mi var?" Diye sordu.

Ezgi sırıtmaya başladı. "Yani.. Doğan abi gözüme çarpmıyor değil."

Yemin ediyorum elim ayağım titremeye başladı. O an ardı ardına dua okumaya başladım. Kalbime acılı bir sancı girdi. Ne yapacağımı bilemedim. Öylece bakakaldım.

Zehre, "Bizim yılışık Doğan abi?" dedi inanamayarak.

Ekin şaşkınlıkla ağzını açmıştı. Duygu yine bildiğimiz gibi tepkisiz izliyordu.

Ezgi onaylayarak başını salladı. "Bir çekici tarafı var yani! Yaşından büyük gösteriyor, mesela harika bir vücudu var. Yakışıklı! Ayrıca komik.."

Duygu omuz silkti. "Neden şaşırıyorsunuz? Doğan'ın yapısı öyle. Bir kötü huyunu da görmedim, neden olmasın?"

İçime bir dert oturdu. İçimi çekerek çayımı yudumladım. Sanki asit içiyor gibi yaktı boğazımı..

Ne yapmam gerekiyordu?

Düşündüm. Bu odadaki en mantıklı olan biriyle paylaşmalıydım bunu. Duygu.. Hatta gözlerimi ona kilitledim.

Zehre, "Ne bileyim ya, Doğan abi işte.." dedi. Ardından konuyu başka yere çevirdi. "Bakın ne diyeceğim; bizim üst kat boştu ya. Orayı Figen ablalar almış." Figen abla, Kadir abinin annesiydi.

Ekin, "Kadir abiler mi?" diye sordu.

"Başka Figen var mı?" Zehre kıkırdadı. Geçenlerde Kadir abiyle, abim kapı önünde konuşuyordu. Yukarı çıktım, Figen abla da bizdeydi. Oradan duydum. En fazla bir haftaya taşınacaklarmış."

"İyi ne güzel ev sahibi olmuşlar. Kadın kaç senedir kira ödemekten beli doğrulmadı." Dedi Ekin.

Ezgi de elini salladı. "Kadir abiye helal olsun. Bir işe girdi her şeyi toparladı."

Zehre, "Figen ablanın da yüzü hiç gülmemiş. Kocasını boşayacakmış, boşayamadan ölmüş," dedi.

Duygu ifadesiz yüzüyle onlara baktı. "Kadının dedikodusunu yapmayın."

Zehre kaşlarını kaldırdı. "Dedikodu değil ki. Figen abla kendi söyledi. Kurtuldu diye seviniyor kadın. Şükrediyordu bildiğin."

Ezgi dudaklarını birbirine bastırdı. "Kim bilir neler yaşadı kadın da öldüğüne seviniyor. Allah'tan Kadir abi gibi hayırlı bir evlâdı var da o yönden yüzü gülmüş kadının."

"Öyle." Dedi Ekin. "Ne kadar kötü düşünsenize; severek evlendiğiniz adam, bambaşka biri çıkıyor. Ve sevdiğin adamdan öyle nefret ediyorsun ki, öldüğüne seviniyorsun."

Zehre hızla içini çekti. "Allah korusun ya!"

🌺

Hafta sonu sabahına uyandığımda yüzüm gülüyordu. Akşam uyumadan önce Erman ile telefonda konuşmuştuk. Her şey rüya gibi geliyordu bazen.

Telefonuma uzanacağım sırada çalmaya başlamıştı. Erman arıyordu. Yatağımda oturarak, dudaklarımda kocaman bir gülümsemeyle telefonu açtım.

"Günaydın."

"Günaydın." Dedi.

"Sen tatil gününde de böyle erken mi kalkarsın?"

"Alışmışım." Gülümsediğini hissettim. "Aslında kalkar kalkmaz arayıp, sesini duymak isterdim. Ama uykuyu seven bir sevgilim olduğunu biliyorum."

"Öyle mi?" Diye kıkırdadım. Doğrusunu söylemek gerekirse ağzım kulaklarıma varıyordu. O anda odaya annemin gelmesiyle boğazımı temizleyerek yüzümdeki sırıtışı silmeye çalıştım. "Tamam Burcu, Pazartesi okulda veririm."

Erman telefonun ucunda kahkaha attı. "Filiz abla mı geldi?"

"Evet."

"Selam söyle." Hâlâ gülüyordu.

Anneme döndüm. "Burcu selam söylüyor anne."

Annem yavaşça başını salladı. "Aleyküm selam, sende söyle."

Erman, "Aleyküm selam!" diye ses verdi. "Burcu'yla dışarı çıkar mısın bugün?"

"Olur. Olur gelirim."

"Bir saat sonra Armağan'ların o tarafta buluşuruz o zaman."

"Görüşürüz!" Diyerek telefonu kapattım. "Burcu. Dışarı çıkalım, diyor."

"Nereye gideceksiniz bu soğukta?"

"Bir kafede çay kahve içeriz anne. Sonra gelirim."

🌺

Bir saate duş almış hazırlandım. Annem duş alacağım zaman söylenerek elime tekrar poşet bağlamıştı. Montumu giyip heyecanla dışarı çıktım.

Sokak kenarında Erman arabayla bekliyordu. Etrafı kolaçan edip arabaya bindim. Erman ben daha yerleşemeden, uzanıp boynumu içini çekerek öptü.

Hemen arabayı çalıştırdı. Mahallede gözükmek istemezdik. Yolda giderken sıradan bir sohbet geçti aramızda.

Ardından Erman gülmeye başladı. "Burcu yaptın beni demek?"

"Ne yapayım? Annemi birden karşımda görünce nine diyeceğimi bilemedim."

"En azından Burcu'yu tembihle. Yalanın çıkarsa ortaya dışarı da salmaz seni Filiz abla bu sefer."

"Söyledim bile."

Şaşkınlıkla bana baktı. "Yalanda lisans yapmışsınız Meyra Hanım!"

"Bana fikir verene ne demeli?" Tekrar güldü. "Sahi.. Yasemin abla, saçımı senin kabanında bulmuş."

"Evet. Hemen sıkıştırdı beni."

"Ya?"

"Evet. Bende kabul ettim. Kız arkadaşım var, dedim." Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Kim olduğunu tabi ki sordu. Çok yeni olduğumuzu, ileride kim olduğunu söyleyeceğimi söyledim."

"Dedektif gibi kadın valla! Ama yine de dikkatli olmalıyız!" Diyerek içimi çektim. "O akşam biri bizi gördü Erman. Hâlâ ses soluk yok ve bu beni korkutuyor."

"Canım benim. Çıktım baktım işte, yoktu kimse." Emindim. Biri bizi gördü. Erman da biliyordu ama beni rahatlatmaya çalışıyordu. "Hem kim görecek? Görse illa birinden bir şey duyardık." Sargılı elimi tuttu. Yavaşça dudaklarına götürdü. "Hadi sıkma canını. Çok eğleneceğiz bugün." Ona gülümsedim.

Dakikalar sonra oyun salonunun kapısından girdik. Buraya kızlarla çok gelirdik. Ama uzun zamandır gelmemiştik. Alt dudağımı heyecanla ısırdım.

"Ne oynayacağız?" Etrafıma bakınırken gözüme bilardo salonu çarptı.

Erman kolunu yavaşça omuzuma sardı. "Elin şu an sağlam olsaydı, sana bildiğin tüm bilardo kurallarını unuttururdum. Ama.." diyerek bedenimi çevirdi. "Şimdi senin oynayabileceğin bir şeyler bulmalıyız."

"Bence oynayabilirdim." Diyerek elimi kaldırdım.

"Onu da başka zaman oynarız." Bowling salonuna doğru ilerledik. "Daha önce oynadın mı?"

"Hayır."

"Siz Zehre'lerle birlikte çok geliyordunuz. Hiç oynamadınız mı yani?"

"İlgimizi çekmedi herhalde." Diyerek dudağımı büktüm.

İçeri girdik. Erman kayıt açtırdı. Bende o sıra oynayanları izliyordum. Erman gelip belime dokundu. Montumu çıkarmama yardım etti.

"Hadi."

Gözlerimi diğer insanlardan ayıramadım. Çok güzel oynuyorlardı.

"Erman başka bir şey mi oynasaydık?"

"Neden?" diyerek önüme geçti.

"Ya benim elimin ayarı yok. Tutturamam. Başka yere atarım, rezil oluruz bak." Dememle gülmeye başladı.

"Merak etme çok kolay. Hoşuna gideceğini bildiğimden seni buraya getirdim." Hızlıca yanağından makas aldı.

Kaşlarımı bilmiş bir edayla kaldırdım. "Demek öyle."

Kırmızı aldığım topu dümdüz salladım. Anında yan boşluğa düşüp boşa gitti. Meğer dümdüz sallayamamışım..

Erman kolumdan tuttu. "Gel." Beni toplara yönlendirdi. "Şunu seç. Hepsi aynı ağırlıkta olmaz. İşaret parmağını değil, orta ve yüzük parmağınla kavra." Mavi gösterdiği topu aldım.

"Bu diğerinden çok daha hafif." Benimle birlikte ilerledi.

"Çok sıkma." Dediğinde parmaklarımı gevşettim. "Lobutlara değil. Hat üzerine bak."

"Tamam. Atayım mı artık?"

"Atarken bileğini bükme. Dizlerini hafif kır, öne doğru hafif eğil. Gerisi sana kalmış."

Dediği gibi yaptım. Topum bu kez dümdüz gitti ve sadece iki lobut kaldı. Heyecanla sırtımı geri doğrulttum. Erman'a baktığımda hayranla beni izliyordu.

Daha sonra defalarca atış yaptık. Erman tabi ki kazanmıştı. Onu da bana nasıl yapmam gerektiğini gösterirken yapmıştı.

Benim her salladığım top düz gitmedi elbet. Sonuçta ilk kez oynuyordum. Nasıl becerdim bilmem ama topum yan hatta gitmişti. Onlarda bir çiftti ve defalarca özür diledim. Ama inanılmaz zevk veren bir oyundu.

Salondan çıkmıştık. Erman hala yanımda gülüyordu.

"Gülme." Desem de gülüyor beni de güldürüyordu.

"Sana nereye gidiyorsun demeye bakmadan attın hemen."

Omuzlarımı kaldırdım. "Ne yapayım? Bir lobutum kalmış. Nasıl tutturacaktım onu?" Elini omuzuma atıp kendine hızlıca çekip aynı hızda saçımı öptü. Langırtın yanından geçerken, "Oynayalım mı?" Diye sordum.

"Elinde nasıl oynayacaksın?"

İtiraz etmedi. Hemen karşıma geçti. Bana birkaç gol atmıştı bile. Sinirle doğruldum. "Elim sağlam olsaydı.." aynı sinirle kaşlarımı havalandırıp başımı salladım.

Neredeyse tüm makineleri oynadık. Erman beni hemen hemen hepsinde yendi. Kazandığım oyunlarda o kadar çok sevinç tepkisi veriyordum ki artık. Kendime engel olamıyordum. Son basketbol oyununda da yenildiğimde dışarı kızgın bir şekilde çıktım.

"Sen resmen kendin oyun oynamaya gelmişsin!"

Arkamdan gülerek geliyordu. "Kızınca çok güzel oluyorsun ne yapayım? Bende kızdırıyorum seni biraz."

Sargılı elimi ona doğru salladım. "Parmağım böyle olmasaydı, ben sana langırtta gösterirdim!"

"Çok mu kızdın?" dedi. Ama sesinde hala bir ciddiyet görememiştim.

"Çok değil." Diye gözlerimi devirdim. Tekrar güldü.

"Hayatım. Benim çocukluğum burada geçti. Hâlâ Armağan'larla geliyoruz buraya. Dışarı atsam içeri giriyor. Elim alışmış artık."

"Bana gülmekten birkaç atış kaçırdın sadece."

"Tamam. Söyle nereye gidelim? Senin istediğini yapacağız." Gözüm karaoke yazan salona takıldı. Gözlerimi ona çevirdim. "Asla." Dedi. Şimdi gülmüyordu.

"Ya Erman! Bir tanecik sadece." Dudaklarımı büzdüm.

"Hiç bir kuvvet beni oraya götüremez." Diyerek kafasını kaldırdı.

Ama bu cümleden sonra onu; karşımda elinde mikrofonla görüyordum şimdi..

Ben en güzel tebessümümle, gözlerimin içi gülerken ona bakıyordum. O ise; sıkıntıyla siyah ince kazağının yakasını hafifçe çekti. Daha çok gergin görüyordum onu. Kaşlarını çatmış, kollarını sıvamıştı.

Ama ben dudaklarımı araladığım an tüm gerginliği gitmişti..

Yine seni sevmekten başka bir şey yapmadım bugün
Enikonu çaldı telefonlarım boş ver, bakmadım bugün
Ne gazete okudum ne de bir haber
Derdi yasakladım bugün
Kaç öpücük olmuş inanamazsın
Aşkı hesapladım bugün

Dün geceyle tam üç ay bir gün
Dün geceyle tam üç ay bir gün
Ben dünyanın en büyük aşığı olabilirim
Ben koynunda yüz sene bin sene durabilirim
Ben Leyla'yı, Mecnun'u, Ferhat'ı, Aslı'yı, Kerem'i bilmem ama
Bağdat'ı iki gözüm kapalı bulabilirim

Erman'ın içime doğru akan o tebessümü, o bakışı aklıma kazınmıştı bu an..

Ona doğru çekildim. Elini tuttum, gözlerimi bir an bile ondan ayırmadan. Parmaklarımı parmaklarına kenetledim.

Mikrofonu dudaklarına götürdü. Kısık denecek kadar az çıkan sesiyle eşlik etti bana. Ve yine hayran olduğum o kısık gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu.

Ben dünyanın en büyük aşığı olabilirim
Ben koynunda yüz sene bin sene durabilirim
Ben Leyla'yı, Mecnun'u, Ferhat'ı, Aslı'yı, Kerem'i bilmem ama
Bağdat'ı iki gözüm kapalı bulabilirim

Müzik jeneriği geçerken, Erman yavaşça elimi başımın üstüne alıp beni döndürdü. Ve elimi omuzuna bıraktı. Bir anda kendimizi dans ederken bulmuştum. Ama bunu yavaşça ve özenle yapmıştı. Saç dibime bıraktığı ufak bir öpücükle geri çekildi. Ve ben onu dinlemeye başladım.

Yine seni sevmekten başka bir şey yapmadım bugün
Enikonu çaldı telefonlarım boş ver, bakmadım bugün
Ne gazete okudum ne de bir haber
Derdi yasakladım bugün
Kaç öpücük olmuş inanamazsın
Aşkı hesapladım bugün

O beni şarkı söylerken ilk kez duymuyordu, ama ben onu ilk kez duyuyordum. Kalın sesiyle, içinden geldiği gibi söylediği sözler, hayatımda duyduğum en güzel melodiydi..

Ben dünyanın en büyük aşığı olabilirim
Ben koynunda yüz sene bin sene durabilirim
Ben Leyla'yı, Mecnun'u, Ferhat'ı, Aslı'yı, Kerem'i bilmem ama
Bağdat'ı iki gözüm kapalı bulabilirim

Müzik boyunca ikimizin de yüzünden tebessüm düşmemişti.

Arabaya dönerken Erman elimi tutuyordu. Ben bugün mutlu olduğum kadar, hiç mutlu olmamıştım hayatımda..

"Sen ne güzel söyledin öyle." Dedi bana bakarak.

"Sende fena değildin." Diye kıkırdadım.

"Anlaşılan benimle dalga geçeceksin sen birkaç gün boyunca." Uzanıp gülüşünden öpmek istedim. Halka açık bir alan olduğundan omuzumu kaldırarak kıkırdadım tekrar.

Erman beni eve bıraktığında o da benimle birlikte geldi. Pansuman bahanesiyle, görüşmesek de görüşüyorduk her gün.

Annem kapıyı açtı. Güler yüzüyle, "Hoş geldiniz," dedi.

Erman kanepeye otururken boğazını temizledi. "Meyra ile arkadaşı Burcu'yu gördüm gelirken. Burcu'yu bıraktık beraber. Meyra'yı da bırakmışken, pansumanını yapalım dedim."

"İyi olmuş oğlum. Karnınız aç mı bakalım?"

"Biz yedik anne." Diye çıkıverdi ağzımdan. "Yani Burcu ile yedik dışarıda." Hemen toparladım.

Erman başını salladı hafifçe. "Sağ ol Filiz abla. Ben de yedim."

Annem pansuman malzemelerini getirdi. O sırada Tufan da merdivenlerden sekerek aşağı indi. Erman'ı gördüğü gibi omuzlarını düşürdü.

"Ya Erman abi yine mi gelmedi Uraz?"

Erman hafifçe gülümsedi. "Ben evden gelmiyorum. Ama söz yarın akşama onu da getireceğim."

"Erman abi ya.." Mutsuz bir ifadeyle tekli kanepeye oturdu. "Abla?" Dedi bana bakarak.

"Efendim?" O sırada Erman bandajımı açmaya başlamıştı.

"Deniz abi artık hiç gelmiyor." Demesiyle ben şaşırmış, Erman da kısa bir duraksamıştı.

Bozuntuya vermedim. "Ne yapacaksın sen Deniz Can'ı? Sevmiyordun hani onu?"

"Artık seviyorum." Erman'ın kaşlarının çatıldığını fark ettim. "Çok güzel futbol oynuyor. Beni halı sahaya götürecekti. Söz vermişti." Sıkıntıyla oflayıp kanepede süzüldü.

"Ablacım.. Onun bir işi var, bu yüzden her zaman gelemez, hem.." demeye kalmadan Erman hafifçe Tufan'a doğru döndü.

"Sen halı sahaya mı gitmek istiyorsun?"

"Evet. Deniz abiyle maç yapacaktık beraber."

"Alındım ama şampiyon! Sen neden bana söylemiyorsun? Birlikte gider oynardık."

"Sahi mi Erman abi?"

"Tabii! Filiz abla izin verirse, yarın gideriz." Erman, Tufan'ın yüzünü gülümsettiğinde kendi de gülümsemişti. "Bakarsın Sarp abinler de gelir. Büyük bir maç yaparız. Ama sen benim takımdan olacaksın, bozuşuruz yoksa."

Tufan heyecanla zıpladı. "Aslansın be Erman abi!" Anneme döndü. "Anne gidebilir miyim? Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen, lütfen.."

Annem güldü. "Tamam."

Tufan aynı heyecanını koruyarak yukarı çıkarken Erman keyifle onu izledi. Ardından bana döndü. Pansumanımı yavaşça yaptı. Arada annemle konuşurken onları dinledim. Benimle konuşmayı bırak, annemin önünde bakarken bile çekiniyordu. Sanırım şuan bana olan yakınlığından dolayıydı bu.

Erman pansumanımı bitirince oyalanmadan çıkmıştı bizden. Onu geçirirken sessiz sedasızdım bende. İkimizin de aramızda olanı bırakın biri öğrenmeyi, biri hissedecek diye bile ödümüz kopuyordu.

Ertesi gün Tufan saatlerce Erman'dan haber bekledi. Oysa dün Tufan'a öğleden sonra onu alacağını söylemişti. Ama Tufan on beş dakikada bir pencereyi kontrol ediyordu.

Benden çok gözlüyordu yolunu, beyefendi!

Bende kızlarla buluşacaktım ama Erman'ın Tufan'ı alacağını bildiğimden onu görmeden dışarı çıkmak istemiyordum. Bu yüzden kanepede oturmuş bilgisayarıma bakıyordum.

Tufan yine bıkmadan sorduğu soruyu sordu. "Abla ne zaman gelecek Erman abi?"

"Tufan beş yüz kere sordun.." diye söylendim. Ardından saatime baktım. "Neredeyse gelir. Senin eşyaların eksik mi onları kontrol et."

"Ettim abla ya!" diye isyan etti. Gülmeden edemedim.

Ardından ikimizin de heyecanla beklediği o zil çaldı. Tufan ile neredeyse yarış yapacak hale gelmiştik. İkimizde öyle bir kapıya koşuyorduk ki..

Kapıya ilk varan Tufan oldu maalesef. Kapıyı ardına kadar açmasıyla, güzel gözlümün gözleriyle kesişti gözlerim. Gülen yüzüne, gülümseyerek baktım. Uraz çığlık atmasa birbirimize bakmaya devam edecektik..

"Hazır mısın bakalım?" Erman yüksek bir enerjiyle Tufan'a yumruğunu uzattı.

Tufan selamına karşılık verdi. "Evet!"

"Koş bakalım, annene haber ver çantanı al gel." Erman koluna astığı çantasını hızlıca düzeltti. Tufan koşarak içeri geçti.

Omuzumu kapı pervazına yasladığımda Uraz'a baktım. "Sende mi hazırsın küçük bey?"

Zıplayarak sırt çantasının saplarını tuttu. "Ya Meyra bana küçük demesene!"

İçimi çekerek çenesini sıktım. "Tamam demiyorum. Seni mi kıracağım?"

Bir o ayağının üzerinde bir diğerinin üzerinde zıpladı. "Biliyor musun Meyra? Barbaros abi eğer bugün gol atarsak bize çikolata alacakmış. Tufan ile sadece bize. Abime yok."

Kıkırdadım. "Ben size inanıyorum. Bence bu maçı sizin takım kazanacak."

Minik ayaklarının üzerinde tekrar zıpladı. "Ben sadece çikolata için kazanmak istiyorum. Çikolatayı senin için kazanacağım." Küçük dişlerini göstererek gülümsedi.

Erman içini çekti. "Küçük bir rekabetçim var. Barbaros'a bile 'Meyra'nın en sevdiği çikolatayı alabilir miyim?' diye sordu." Dudaklarında kıskanç bir gülüş belirdi.

O anda Tufan koşturarak geldi. "Suyumu unutmuşum. Şimdi hazırım."

Tufan dışarı fırlayıp arkasından Uraz koşturdu. Uraz duraksayıp bana öpücük attı. "Görüşürüz Meyra! Seni seviyorum!" Diyerek tekrar Tufan'ın arkasından koştu.

Erman kardeşine bakıyordu ki, gözlerini kocaman açarak bana döndü. Ama hemen yüzü düştü. "Seni beş yaşındaki kardeşimden kıskandığıma inanamıyorum." Diye şikayet etti.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Saçmalama, çocuk işte."

"Lafları hiç çocuk gibi değil!" Hızla kaşlarını çatıp tekrar kaldırdı. "O çikolatayı kazanamayacak, boşuna çikolata falan bekleme."

"Erman!" Diye inanamayarak ona baktım. "Şaka yapıyorsun değil mi?"

Erman bana doğru daha da sokuldu. Yavaşça elimi tuttu. Kemikli parmaklarını, elimde hissettiğimde bedenime hızla yayılan bir heyecan dalgası oluşuyordu.

"Şimdilik. Baktım niyeti ciddi; çekerim kenara konuşurum. Olmaz kardeşim, o senin yengen, derim."

Gülmeden edemedim. "Büyüyünce gülecek bunlara biliyorsun."

"Biliyorum." Dedi sarhoş edici ses tonuyla. "Seni özledim. Sende gelsene bizimle."

"İsterdim. Ama kızlarla sinemaya gideceğiz."

"Zehre'lerle?" Gözlerini kıstı. "Evde hazırlanmıştı. Ekin'lerde buluşacaktınız?"

"Evet."

Tekrar yüzünü düşürdü. "Bugün vizyona giren film? Ben birlikte gideriz diye düşünmüştüm."

"Seninle bir daha gideriz?"

"Heyecanı olmaz. Başka bir filme gideriz." Ellerimize baktı. Sanki ellerimiz birbiriyle özlem gideriyordu. Bana bakıp gülümsedi. "Akşama pansumanını yapmaya geldiğimde görüşeceğiz en azından."

"Haberleşiriz." Tebessüm ettiğimde içini çekerek yüzümü inceledi.

Armağan abinin, "Yaman! Hadi be oğlum!" diye bağırmasıyla beklediklerini hatırlamış gibi yerimizde doğrulduk.

"Geldim!" Diye ses verdikten sonra hızla yanağıma öpücük bıraktı. "Size iyi eğlenceler."

"Size de!" Diye seslendim arkasından.

İçim içime sığmıyordu sanki. Midemde kelebekler uçuyordu. Kalbim delicesine atıyordu. Alt dudağımı ısırarak kapıyı örttüm.

Annemin sesini duymakla yerimde sıçradım. "Meyra ne yapıyorsun? İçerileri buz olmuş." Hızla salona göz attı. "Tufan gitti mi?"

"Evet anne.."

"Giderken seslen dedim ona. Ama size laf dinletmek ne mümkün?"

"Anne ne zaman ben seni dinlemedim?"

"Cevap verme Meyra."

"Sen babama sinirlisin anlaşılan. Pazar günü çalışıyor diye!" Üzerine basarak söylediğim cümleyle öfkeli bakışlarını bana çevirdi. Anında omuzlarımı kaldırmış, "Ben çıkıyordum zaten," diye ses tonumu tatlı tatlı değiştirmiştim.

Kaçar adımlarla evden ayrılmıştım. Kızlarla, yeni çıkan filme akşamdan bilet ayırtmıştık. Zevklerimiz bazen uyuşmasa da bazen hepimiz hemfikir oluyorduk..

Salonda kenara ben oturmuştum. Yanımda ise bir erkek arkadaş grubu vardı. Kaç kişilerdi göremiyordum ama aralarında sürekli bir konuşma dönüyordu. Diğer yanımda Zehre, Ezgi, Ekin ve Duygu olarak sıralanıyorduk.

Film henüz başlamamıştı.

Bacağımı diğerinin üzerine atmış, kızlara doğru eğilmiş muhabbet ediyordum. Ama yanındaki çocuk ayağını öyle bir attı ki, hem canımı yakmış hem pantolonumu kirletmişti. Neyse ki insanlıktan haberi varmış ki özür diledi.

"Çok özür dilerim."

Pantolonumun paçasını silkelemem için eğildim. "Önemli değil." Tekrar kızlara döndüğümde konuşmalarını işittim ister istemez. Arada bizim hakkımızda konuşuyorlardı.

Ekin'e yer değiştirmek istediğimi söyledim. Ama Duygu hırsla yerinde doğrulmuştu.

"Rahatsız mı ediyor onlar? Gel sen benim yerime!"

"Hayır, hayır!" diye itiraz ettim. Duygu'nun benim yerimde olduğunu tahmin bile edemiyordum. Onları tersleyeceğinden emindim.

Yerinden kalktı ve beni kolumdan tutup kendi oturduğu yere oturmam için ısrar etti. Çocukların geri geldiğini gördüm. Filmin ikinci kısmı başlamıştı. Sadece Duygu'nun onları sessiz olmalarını sert bir dille uyarırken duymuştum. Daha sonra hiç bir ses duymamış, filme odaklanmıştık.

Eve dönerken kızlar eve dağılmıştı. Bir tek Duygu yanımdaydı. Saatine baktı. "Saat erkenmiş daha." Barbaros abiyle görüşeceğini söylemişti sinemaya giderken.

"E bize gidelim? Sonra çıkarsın."

"Tamam." Dedi.

Gülümseyerek başımı kaldırdığımda Deniz Can'ın bizim sokağın kenarında beklediğini gördüm. Ne yalan söyleyeyim içim tuhaf olmuştu.

Beni gördüğüne o da şaşırmıştı. Gülümsedi ama içten değildi. Buruk bir gülümseme gibiydi.

"Nasılsın Meyra?" Dedi adımlarını yavaşça bize doğru atarken. "Duygu?"

"İyiyim. Ya sen?" Diye cevapladım onu.

Duygu hafifçe tebessüm gösterdi. "Sağ ol Deniz abi. Siz konuşun, benim işim var zaten evde.. görüşürüz." Diyerek yanımızdan nasıl olduğunu anlamadan ayrıldı. Bakışlarımı tekrar Deniz Can'a çevirdim.

Başını sakince salladı. "İyi. İyiyim." Aynur ablaların binayı gösterdi. "Caner'i bekliyorum." Yüzünde eski neşesi yoktu. İçim sıkılmadı değil..

Tebessüm ettim kısaca. "Ha Caner.. Miray'ın amcası."

"Evet. Ablasını almaya geldi de.." derin bir nefes aldı.

"Ablası da var demek? Kaç yıllık komşumuz Aynur ablanın yeğenlerini tanımıyorum." Dudaklarımı birbirine bastırırken tebessüm etmeye çalıştım.

Deniz Can güldü. "Tabii! O da ablamın arkadaşı."

"Caner'in ablası.. hani şu evlenip seni aşk acısıyla baş başa bırakan, ablanın arkadaşı mı yoksa?" kollarımı göğsümde birleştirdim.

Deniz Can başını onaylarcasına sallarken utangaç bir tavırla kahkaha attı. "Evet."

Dudaklarım ilk önce şokla aralandı. Daha sonra gülmeden edememiştim. "Yok artık.."

O anda kulaklarımda Tufan'ın sesini işittim. "Deniz abi!" zıplayarak Deniz Can'ın önünde biterken, benim gözüm ağır adımlarıyla gelen Erman'da idi.

Beni gördüğünde gülümsememişti. Oysa beni gördüğünde içten bir şekilde tebessüm eder, içimi sıcacık yapardı. Ama şimdi; soğuk bakışlarıyla içim buz gibi olmuştu.

Uraz ise benim adımı bağırarak yanıma sokuldu. "Meyra bak! Senin için çikolata kazandım."

Gözlerimi zorla Erman'dan ayırıp Uraz'a baktım. "Öyle mi? Teşekkür ederim." Uraz bana sarılırken, Tufan heyecanla bugün yaşadıklarını Deniz Can'a anlatıyordu. Bakışlarımı tekrar Erman'a çevirdim.

Kendimi birden suçlu hissetmiştim..

Gergin bakışlarıyla, sert soluğuyla yanımıza geldi. "Hayırdır Deniz? Seni buralarda sık görüyorum artık."

"Caner'i biliyorsun. Ablasını, yengesinden almaya geldi. Şu sıralar sürekli birlikteyiz. İş koşturuyoruz. Yani benim için."

"Hakemliği bırakıyor musun?"

Deniz Can göğsünü gererek "Hayır," dedi. "Bir başka işim de olsa, severek yapıyorum. Bırakmaya niyetim yok!" Vurgulayarak sonlandırdığı cümlesine karşı, Erman'ın daha fazla gerildiğini fark ettim.

Uraz "Abi Meyra'lara gidecek miyiz?" Diye sordu. "Hani eline iyileşmesi için bir şey yapıyorsun ya? Ben yapabilir miyim?" Ardından kaşlarını büzdü.

Erman hafifçe tebessüm etti kardeşine. "Onun adı, pansuman."

"Ben yapabilir miyim?"

"Meyra'ya sorman lazım biliyorsun." Uraz hızla başını bana döndürdü.

Yavaşça başımı salladım. "Tabi yapabilirsin."

Gergin olan bu kez Deniz Can idi. "Elin nasıl? Ağrı, sızı oluyor mu?"

"Yok. Unutuyorum bile bazen."

"Dikişlerin ne zaman alınacak?"

"İki üç güne alırlar." Ortam daha fazla gerilmesin diye hızla dudaklarımı ıslattım ve "Ben gideyim artık," dedim. Çekinerek Erman'a baktım. "Geliyor musun?"

"Duş alıp gelirim hemen."

Yavaşça başımı salladım. Deniz Can, "Görüşürüz Meyra," dedi.

"Görüşürüz."

Arkamı onlara döndüğüm an hızla aldığım soluk göğsümde sıkıştı. Aralarında bir şey olacak diye korkuyordum.

Uraz ve Tufan benimle gelmişti. Annem terlediklerini düşünerek sırtlarına havlu koyacaktı. Ama Tufan "Erman abi üzerimizi değiştirdi," diyerek cevap vermişti. Kendimi tebessüm ederken buldum.

Yarım saat sonra Erman gelmişti. Yüzü gülmüyordu. Annemle konuşmasından, Uraz'ın elime pansuman yaparken onun yardımcı olmasından rahatça konuşamamıştık. Sargı bezini sararken yalnız kalabilmiştik. Onda da Tufan ve Uraz yerde oyun oynuyor bizimle ilgilenmiyorlardı.

İlk konuşan o oldu.

"Film nasıldı?" Çatık bakışlarını kısa bir bana çıkardı. Daha sonra sardığı beze dikkatini verdi.

"Güzeldi. Tekrar izleyebilirim." Dediğimde cevap vermedi. "Belki birlikte gideriz?"

"O filme çocuklarla gideriz biz. Seninle başka filme gideriz."

"Olur." Dediğimde yine cevap vermedi. Sabırsızca içimi çektim. "Erman sen bana kızdın mı?"

"Kızdım." Dedi işini bitirip yüzüme bakarken. "Seni onunla ilgili uyardım."

"Biliyorum. Ama yolda karşılaştık, ne yapabilirdim?"

Sinirle soluduğunu duydum. "Gülüşüyordunuz Meyra."

Bir diyecek gibi nefes aldım. Ama dudaklarım aralanır aralanmaz geri kapandı. "Tahmin ettiğin gibi bir şey değil. Ben ona karşı dikkatliyim. Gerçekten."

İnanmayan gözleriyle baktı bana. "Öyle misin gerçekten?" Dedi vurgu yaparak. Hâlâ sinirli görüyordum onu. Mimikleri hiç yumuşamamıştı.

"Tabi ki öyleyim!" İstemeden biraz sinirlenmiştim.

"Ben senin hislerine güvenmek istiyorum Meyra." Böyle söylemesini beklemediğimden ağırca yutkundum.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Sen söyle. Seni onun yanında her gördüğümde; o güzel gülüşün, insanda hayranlık uyandıran o kahkahan, hep yüzünde."

"Abartıyorsun bence. Ona karşı bir şey hissetmediğimi söyledim."

"Abartıyorum?" Dudaklarından sinirle alay dolu ufak bir gülümseme döküldü. Saniyemindi sadece. "Zehre'ye neden böyle bir şeyi söyledin o zaman?"

"Bir anlık bir şeydi. Seni aklımdan ve kalbimden atmaya çalışıyordum. Olmayan bir şeyi kendime inandırmaya çalışıyordum!" Ne kadar kendimi savunsam da yalvaran bakışlarımla ona bakıyordum.

İç çekerek kalktı oturduğu yerden. "Biraz dolaşacağım. Hava alır çocukların yanına uğrarım."

Yüzüme bile bakmadı. Hızla kalktım arkasından. Kapıdan çıkacağı an elini kavradım.

"Erman gitme. Bir şey söyle."

Elime baktı sadece. Yine değmedi güzel gözleri gözlerime.

"Ben.. kalbini kırmak istemiyorum sadece.." Sesi boğuk, isteksiz çıkmıştı öfkeli halinin aksine. Araladığı kapıdan çıktı. Eli, elimin arasından kaydı.

🌺

Aradan iki gün geçti. Erman beni ne aramıştı, ne de sormuştu. Ben aradığımda açmıyor mesaj atıyordu.

Pansuman yapmaya geldiğinde bile, anneme yanımızda oturması için ısrar ediyor, yalnız kalmamak için çabalıyordu. Gözlerini bile değdirmiyordu bana..

Hastaneye giderken tekrar aramıştım onu. Cevap vermemişti. Dikişlerimi aldıracaktım bugün. Okuldan çıkmış, oyalanarak gidiyordum. Belki Erman geri arar diye.

Aramadı ama mesaj attı.

Erman:
"Bugün dikişlerin alınacak. Neden hala gelmedin?"

Sinirle dudaklarımı bastırıp cevap yazarken buldum kendimi.

"Açsaydın geleceğimi söyleyecektim!!!"

Erman:
"Korkup vazgeçtiğini düşünüyordum.."

"Korkmuyorum!"

Bir daha cevap vermedi. Bende ona haber vermeden hastaneye girdim. Oylaya oylaya teptim koridoru. Pansuman odasına girdiğimde Kuzey doktor yerindeydi.

"Hoş geldin Meyra." Dedi gülümseyerek. Beni tanıması normaldi.

"Hoş bulduk." Dedim. Kapıyı kapatırken geri açıldı. Erman! Tesadüfen gözlerimiz buluşmuş gibi kaçırdı gözlerini.

Sesimi çıkarmadım. Beni üzmek için çabalıyordu sanki. Sedyeye oturdum. Erman da yanıma. Gözlerimi devirdim.

Kuzey doktor, sargı bezini açtı. "Çok güzel. Yaran iyileşmiş, dikişleri alabiliriz." Sandalyesini geri doğru kaydırdı. Bir şeyler aldı ve geri döndü. Cımbızıyla ipi tutup, ince makasıyla ipi kesmesini izledim. İşini bitirdiğinde gülümseyerek geri çekildi. "Geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim."

"Sadece parmağını bükerken ağrı olabilir. O da uzun süredir, parmağın hareket etmediğinden. Onun için endişelenme."

Gülümseyerek başımı salladım. "Kolay gelsin."

Odadan çıktığımda Erman da arkamdan çıktı. Koridorda ilerlerken o da yanımdan geliyordu. Ama hala bir şey söylememişti. Sıkıntıyla dudaklarımı ısırdım.

"Hâlâ küs müsün bana?" Diye sordum.

"Küs olduğumu kim söyledi?"

"Küssün işte! Konuşmuyorsun, bakmıyorsun.."

"Kızgınım sadece." Duraksadı ve bana doğru döndü. "Eğer sesini duyar, gözünün içine her zamanki gibi bakarsam, kızamam o zaman."

Kirpiklerimin altından sessizce ona baktım. İçini çekerek başını çevirdi.

"Bir şey söyleyeceğim." Çatılmış bakışlarını bana çevirdi tekrar. "Deniz Can biliyor.. seni sevdiğimi. Bence boşuna endişeleniyorsun."

"Biliyor mu?" Şaşırmıştı.

"Evet."

Düşündü. "Birlikte olduğumuzu biliyor mu?"

"Bilmiyorum. Ama tahmin ediyordur."

Sıkıntıyla iç çekti. "Neyin peşinde bu şerefsiz?" Diye mırıldandı.

"Ne dedin?" Diye sordum. Çünkü dediğini tam anlayamamıştım.

"Bir şey demedim." Dedi. "Sadece daha dikkatli ol Meyra. Lütfen."

🌺

Hastaneden birlikte çıkmış, sahilde denizin karşısında bir bankta oturmuştuk. Hava sakindi. Günlük güneşlik bahar havasını anımsatsa da soğuk vardı.

Arkamızdan geçen simitçiye seslendi Erman. İkimize birer simit aldı. Tekrar yanıma oturdu.

"Çok severim." Dedim.

"Biliyorum. Karnın tok olsa bile dayanamazsın sen bunu görünce."

Ağzıma bir lokma attım. "Nereden biliyorsun?" Doğruydu çünkü.

"Seni tanıyorum." Uzanıp baş parmağıyla dudağımın kenarını silkeledi. Ama daha çok seviyor gibiydi. "Seni biliyorum." Parmaklarının tersiyle yanağımı okşadı bu kez.

Parmaklarının ucunda hayat buluyordu sanki tenim. Öyle özlemişim ki böyle beni sevmesini..

İnsan özler mi hiç yanındakini?

"Güldüğünde sol yanağında çıkan tek gamzeni biliyorum. Kızdığında ilk önce kulakların kızarıyor. Ağlayacaksan ilk önce burnun, sonra dudakların kızarır." Saçımı düzeltti. "Farkında olmadan ezberlemişim ben seni." Çenemdeki kemiği okşadı ağırca. "Farkında olmadan sevmişim.." Soğuk havada ateş basmıştı tüm tenimi.. sıcak nefesi yüzüme vuruyordu. Sarhoş edici sesinde kaybolmuştum. "Gözlerin bir bana öyle bakıyormuş.. bir onu fark edememişim."

"Dört sene. Dört senedir ben sana böyle baktım. Hep daha çok sevdim."

İyice yanıma sokulup, kolunu boynuma doladı. Dudakları saçlarımla arka arkaya buluştu. Ardından yanağını yasladı öptüğü yere. Sımsıkı sarıldı bana.

"Aptalın tekiyim ben."

Beyaz GardenyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin