Bölüm 9: Kıskanç Kardeş

1.7K 62 4
                                    

Bölüm 9:
Kıskanç Kardeş

Erman karşımda öfkeden deliye dönmüş, elinde tuttuğu buruşuk sigara paketini sallayıp duruyordu. O sorunun karşısında boğazım düğümlenmişti. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum.
 
Dudaklarım aralandığı anda Erman başını yavaşça salladı. “Biliyordun tabi ya.” Tekrar kapıya vurdu. “Zehre aç şu kapıyı!”
 
Tekrar kapıya vuracakken elini tutup önüne geçtim. Bunu hangi cesaretle yapmıştım bilmiyorum. “Erman! Erman.” Ellerimi göğsüne koymuştum, ama bunu fark etmemiştim. Gözleri gözlerimle buluştu. Elimin altında hızla inip kalkan göğsünü hissediyordum. “Sakin ol, lütfen.”
 
“Meyra çekil.” Kapıya doğru adım atacakken bana daha çok yaklaştı. Kalbim bu kez heyecandan deli gibi çarpıyordu. Avuç içlerim terliyordu. Sert soluğu yüzüme çarpıyordu. “Zehre!”
 
“Biliyordum.” Dedim sesimin titrememesine özen göstererek. Dikkatini bu kez kapıya değil bana vermişti. Ellerimi titreyerek göğsünden çektim. “Ama sakin ol, tamam mı?”
 
Kolundan tutup onu kendi odasına doğru yavaşça çektim. Onu kapıdan uzaklaştırmazsam öfkesi dinmeyecek gibiydi. “Otur şöyle.” Yatağını gösterip oturmasını sağladım. Ama o kadar sinirliydi ki oturduğu gibi yerinden kalktı. Eliyle saçlarını öyle hiddetli karıştırdı ki, konuşmaya korkuyordum. Bir şekilde tekrar oturmasını sağladım. Bende yanına oturmaya oturdum, hemen yanına hem de!
 
Onu mu sakinleştirmem gerekiyordu, kendimi mı bilmiyorum. Ellerimi dizlerimin üzerine koydum, dizlerim titriyordu.
 
“Sana dürüst olacağım, ama bana sakin olacağına dair söz ver.”
 
Derin bir nefes alıp verdi. Sakin olmaya çalışıyordu. “Lan nasıl sakin olayım? Sigara içiyor geri zekalı!” Ama başarılı olamamıştı. O kadar öfkeliydi ki tüm damarlarını sayabilirdim.
 
“Tamam. Tamam biliyorum, savunulacak bir şey yok ama sakin ol.” Cümleler ağzımdan tane tane çıkarken suratım yanmaya başlamıştı. “Böyle yaparsan kimseye fayda olmaz.”
 
Tekrar ayağa fırladı. “Zehre! Sen o odadan çıkmayacak mısın?” Bir anda koluna yapıştım. Önüne geçip odasının kapısını kapadım. Sırtımı kapıya verdim. Ne yaptığımın farkında değildim. Sarhoş falan mıydım? Her şey arkadaşım içindi.
 
“Meyra ne yapıyorsun? Aç şu kapıyı.” Üzerime gelince sırtımı kapıyla daha fazla birleştirdim. Hemen bir adım uzağımda, karşımda duruyordu.
 
“Olmaz!” Aklımdan şüphe ediyordum. Kesinlikle!
 
“Meyra...” diye nefesini bıraktı. Kapı kulpuna elini uzatmıştı ki, ona engel olmak için kendimi sola attım. Ve kapının kulpu belime kakıldı. Acıyla yüzüm buruşurken küfretmemek için dudaklarımı bastırdım.
 
“Ne oldu?” Erman koluma dokunur dokunmaz tüm acım çekilmişti vücudumdan.
 
Ama Zehre için bunu yapmam gerekiyordu. “Belim kırıldı galiba.” Elimi belime koyarken Erman beni kapıdan ayırmaya çalıştı. Tekrar kapıya yapıştım. “Hayır! Bir yere gidemezsin.”
 
“Kızım gel otur şöyle ya! Kendini sakat edeceksin!” Beni yatağına oturttu. Aslında canım fazla yanmıyordu ama Erman’ı oyalama yolunu bulmuştum. “İyi misin? Krem falan bir şey getireyim mi? Morarmasın bak kötü çarptın.” Beni düşünüyordu, beni düşünüyordu!
 
“Gerek yok.” Elim hala belimdeydi. Erman karşımda dikiliyordu. Bir gözü bende bir gözü kapıdaydı. Siniri geçmiş görünse de hala sinirli olduğunu anlayabiliyordum.
 
“Sanki ben Zehre'yle aynı evde kalmıyorum. Kapıyı üzerime kapatıyorsun.”
 
“Ne yapayım? Sende sakin olsaydın.” Yukarıdan gözlerimin içine baktı. Sabır dileyerek tekrar kapıya döndü. Derin bir nefes alıp verdim. “Bende içiyordum.”
 
Umarım ağzımdan çıkan kelimeler yüzünden pişman olmazdım. Erman bana öyle bir döndü ki, elimde olsa camdan atlayıp kaçardım. Ama maalesef dördüncü kattaydık!
 
“Siz beni delirtecek misiniz? İyi bok yiyorsunuz!”
 
“Dinle ama bir dinle.” Ayağa kalktım. Dudaklarımı bastırırken, açmak için kendimce çaba sarf ettim.
 
Erman o kadar çok sinirlenmişti ki, öfkeden gözleri kızarmış, çenesi titriyordu. Doğru mu yapmıştım bilmiyorum. Gözlerimin içine bakıyordu.
 
“Birlikte içiyorduk ama sana yemin ediyorum bırakmak için çabalıyorduk. Hatta iki gündür elimize dahi almadık.” Hala gözlerimin içine bakıyordu. “Zaten bizde arkadaş kurbanı olduk. Artık onlarla görüşmüyoruz bile. Eminim o paket Zehre’nin aklından bile çıkmıştır. Ama inan, bıraktık. Bir daha asla böyle bir şeye bulaşmayacağız.” Dudaklarımı ıslatıp gözlerine baktım. “Sana söz veriyorum.”
 
“Bu yaptığınızı affettirmez.”
 
“Biliyorum. Ama hatamızın farkına vardık.” Gözlerini benden kaçırdı. “Söz diyorum ya söz. Bir daha elimizi bile sürmeyeceğiz.” Yavru kedi gibi ona bakıyordum. “Bana inanıyorsun değil mi?”
 
Erman öylece yüzüme baktı. Dişlerini sıktı. “İnanıyorum Meyra.” Az önceki öfkesi yoktu. “Nasıl böyle bir şey yaparsınız?”
 
“Bizde pişman olduk. Ne desen haklısın.”
 
“Bak söz verdin!” Hâlâ nefesi titriyordu. Yine de öfkesi dinmişe benzemiyordu.
 
“Söz!” Dedim üstüne basa. İçine sinmemiş görünse de kapıyı hızla aralayıp kendini dışarı attı. Zehre’nin kapısının önünden geçerken, odasının kapısına baktı.
 
Dış kapının kapandığını duydum. Gitmişti. Belki de sakinleşmek için kendini dışarı atmıştı. Odadan çıkarken masasının önündeki sandalyede duran lacivert tişörtü dikkatimi çekti. Yeni çıkarmış olmalıydı. Özensiz bir şekilde sandalyenin üzerine bırakılmıştı.
 
Tişörtü yavaşça alıp kokladım. Bu hayatımdaki en güzel kokuydu. Üzerinde silik bir parfüm kalmıştı. Bir kez daha içime çektim kokusunu, doya doya.
 
Tişörtü katlayıp yatağın üzerine bıraktım. Aslında alıp eve götüresim vardı, ama bende zaten bir tişörtü vardı. Üzerinde hala kokusu duruyordu. Zehre’nin kapısına tıkladım. “Zehre aç kapıyı benim.”
 
Zehre hemen kapıyı açtı. “Ne yapıyorsunuz iki saattir siz ya? Korkudan altıma yapacaktım az kalsın.”
 
İçeri geçip sandalyeye oturdum. “Nasıl becerdin yakalanmayı?”
 
“Sana gelecektim ya, anahtarımı arıyordum. Abimde tepemde dikiliyor. Hırkamın cebini yoklarken sen paket düşmesin mi? Beynimden aşağı kaynar sular döküldü.” Kendini yatağa bıraktı. “Kendimi odaya atıp nasıl kilitledim bilmiyorum.”
 
“Ucuz yırtmışsın çok sinirliydi.”
 
“Valla ya, yakalasaydı yemin ediyorum burnumun deliklerine sokardı o sigarayı.” Alt dudağını dişleriyle ezdi. Çok korkmuş görünüyordu.
 
“Sen yine de gözüne gözükme bence.”
 
“Yok yok! Katiyen gözükmem!”
 
🌺
 
Zehre ile neredeyse tüm günümü geçirmiştim. Daha sonra kızlar gelmişti. Duygu sürekli “Ben size söylememiştim, bir gün yakalanacağınızı.” deyip durdu. Hatta dalga bile geçti.
 
Zehre, “Yalnız Meyra'yı görseydiniz abimi nasıl ikna etti.” diyerek bilmiş bilmiş saçlarını savurdu.
 
“Salak salak konuşma! Seni savunacağım diye kırk takla attım.” Döner sandalyede kendimi bir sağa bir sola çevirdim.
 
“Ama ikna ettin.”
 
Ağzım kulaklarıma varana kadar gülümsedim. Ezgi’nin telefonu çalınca, Zehre’nin yatağından kalkıp odadan çıktı.
 
“Arıyor yine aşkısı.” Ekin kıkırdadı. “Şu aşk ne güzel şey ya!” Aramızda en masum, en temiz kalpli belki de oydu. Belki değil, kesinlikle oydu.
 
Duygu pencerenin önünde dikiliyordu. “Ne o Ekin Hanım? Sizin gönlünüze kimler teşrif etti?”
 
Ekin'in yanakları al al olmuş gülümsüyordu. “Anadolu lisesinden biri.” dedi.
 
Hepimiz bir ağızdan “Ooo!” dedik. Daha çok utanmıştı. Ellerini bacaklarının arasına sıkıştırıp saçlarını omuzlarına düşürdü.
 
“Otobüs durağında karşılaştık. O kadar güzel gülümsemesi vardı ki anlatamam. Sanırım ona aşık olduğumu şimdiye kadar kabul etmemiştim. Sanki hep kaçıyordum da beni sobelemiş gibi...”
 
“Kıza bak be! Şiir gibi konuştu.” Zehre yatakta bardaj kurdu.
 
Sandalyede dizlerimi kendime çekip, topuklarımı sandalyeye koydum. “Konuşuyor musunuz?”
 
O anda Ezgi kapıdan girdi. “Ne kaçırdım?”
 
“Gel gel bir şey kaçırmadın daha, Ekin aşık olmuş.”
 
Ezgi bir anda gülmeye başladı. “Ya ben biliyordum işte! Vardı sende bir hâller.”
 
Sonra hepimiz Ekin’e odaklandık. “Konuşuyoruz aslında. Arkadaşımın arkadaşı. Beni gördüğünde uzaktan gülümseyerek selam veriyor. Aynı otobüse bildiğimizde bazen yan yana oturuyoruz.” Ekin ellerini birbirine kenetlemiş, parmaklarıyla oynuyordu.
 
Ezgi iç geçirerek, “Ay ne tatlı!” dedi.
 
“İsmi ne, ismi?” Diye sorduğumda topuğum sandalyeden kayınca dengemi kaybettim. Kendimi hızlıca toparladım. Tabi kısa bir kahkahadan sonra.
 
“Fethi.”
 
“Hey gidi Fethi hey! Bizim Ekin’in gönlünü fethetmişsin haberin yok!” Zehre elini sallayarak ayağa kalktı. Bazen onun aklından gerçekten şüphe ediyordum.
 
Günümüz neredeyse Zehre'lerde geçmişti. Yasemin abla pazardan gelmiş hepimize kahve yapmıştı. Yasemin abla, Türk kahvesinin tiryakisiydi. Kendine yaparken bize de yapmıştı. Saatler geçtikten sonra kızlar evlere dağılmıştı. Bende gitmek için ayaklanmıştım ki Zehre koluma yapıştı.
 
“Dur! Ben en iyisi bu akşam sizde kalayım. Bende geliyorum bekle.” Hızlıca pijamasını çantasına koyup benden önce evden çıktı.
 
Eve geldiğimizde annem akşam yemeği hazırlıyordu. Zehre ile anneme yardım ettikten sonra babam da gelmişti. Tufan, Uraz'ı sorduktan sonra da sofraya oturduk.
 
Zehre bir kaşık çorba aldıktan sonra anneme baktı. “Filiz teyze. Ben en iyisi bundan sonra sana Filiz anne diyeyim.”
 
Annem güldü. “O neden?”
 
“E evden kaçıp size geliyorum. Siz en iyisi beni evlatlık alın.”
 
Annemle babam gülerken Tufan, “Anne Uraz’ı da alalım o zaman. O da bizimle kalsın.” diye yalvarmaya başladı.
 
Babam, Tufan’ın omuzuna dokundu. “Oğlum ablanlar şaka yapıyor.”
 
Zehre eline aldığı çorba kasesini önüne bıraktı. “Ben gayet ciddiyim Emrah amca. Bir daha o eve döner miyim bilmiyorum.”
 
Annem bilmiş bilmiş başını salladı. “Anlaşıldı. Abin bu kez seni fena korkutmuş.”
 
Zehre omuzlarını düşürdü. “Sorma Filiz teyze.”
 
“Bu sefer ne yaptın da abini delirttin acaba?” Annem Zehre'yle resmen dalga geçiyordu.
 
“Aşk olsun Filiz teyze!”
 
“Ne var? Uslu durduğunuz mu var sanki?”
 
🌺
 
Yemekten sonra sofrayı Zehre'yle ikimiz topladık. Bulaşıkları makinaya yerleştirirken Zehre tezgaha dayanmış beni izliyordu.
 
“Abimi bu kadar çok mu seviyorsun?” Diye sordu. “Yani, onu gizli gizli sevmeye nasıl katlanıyorsun?”
 
Zehre’yi dinledikten sonra elimdeki tabağı makinaya koyup, mutfak kapısından gelen giden var mı diye kontrol ettim.
 
“İnan bende bilmiyorum.” Tezgahın üzerindeki su damlalarıyla oyalandım. “Bazen onu görmek yetmiyormuş gibi hissediyorum. Yanındayken kokusunu alamamak, sanki büyük bir işkence gibi... Onu özlüyorum. Hep.”
 
“Kardeşim kusura bakma ama abimden bahsettiğini bildiğim için seni ciddiye alamıyorum.” Kaşlarını havalandırıp, bilmiş edasıyla başını salladı. “Mal abimden bahsediyorsun yani, seni nasıl ciddiye alabilirim ki?”
 
“Bana onu kötüleme boşuna. Onu senin gözünden göremiyorum.” Gülümserken parmağımı Zehre'ye doğru salladım. Ardından yeni bir tabak yerleştirdim.
 
“Bir gün bile iyi anlaştığımızı hatırlamıyorum. Tam bir hayvan! Kedi köpekten farkımız yok!”
 
Tabakları yerleştirmiş, çatal kaşıklara sıra gelmişti. “Öyle söyleme. Seni korumaya çalışıyor. Ayrıca kimse dört dörtlük değil. Mesela; bugün öğrendiği o şey!” Dikkatimi Zehre'ye verdim. “Hangi abi yaptığını desteklerdi? Hatta kendisi sigara ve alkol kullanmayan birisiyse?”
 
“Ödümü bokuma karıştırmayabilirdi ama!”
 
Makinanın kapağını kapatırken kahkaha atmaya başladım. “Ama çok komiktin.” Bu kez Zehre de gülmeye başladı.
 
Annem mutfağa söylene söylene girdi. “Dedikodu yapmaktan, mutfağı toplayamadınız bir türlü.”
 
“Bitti anne bitti.”
 
“Zehre sende kahveleri yap madem kızım. Yemeğin üzerine iyi gider.”
 
“Tabi Filiz anne, sen iste yeter.”
 
Zehre'ye elimdeki şu damlalarını sıçrattım. “Bak hele bak! Yağcı da inecek var.”
 
“Ne o kıskandın mı?” Zehre dilini çıkarıp anneme sarıldı. “Bir kere ben size evlatlık geldim. Kardeşine ilk günden iyi davran bence. Gece aynı odayı paylaşacağız bak.” Annem kıkırdayıp duruyordu. Zehre ile atışmamıza bayılırdı.
 
“Tehdit ha?”
 
Zehre kahkaha atıp omuzuma vurdu. “Şaka şaka. Hadi bende kahveleri yapayım.”
 
Ben tezgahı toplarken Zehre kahvenin olmasını bekliyordu. Evdeki her şeyin yerini biliyordu zaten. Gerçekten bu evin bir kızı gibiydi. Eminim annem de onu beni sevdiği gibi seviyordu. Sadece onu değil diğer kızları öyle. Ne kadar otoriter bir kadın olsa da sevgisini belli ederdi.
 
Gece boyunca Zehre'yle sohbet etmiştik. Asım sanırım onunla konuşmuyordu. Ne telefonlarına ne mesajlarına cevap dahi vermemiş. Zehre dün bunun için bana gelecekti ama malum sebeplerden dolayı gelememişti.
 
Asım'a hak versem de bir cevap vermesi gerektiğini düşünüyordum. İki gündür tanıdığı birinin onu öpmesi ona şoka sokmuştu belki de.
 
Zehre, gece Asım’ı sormamıştı bile. Ona hem kırgın hem öfkeliydi. Ben Erman'a böyle bir şey yapmış olsam bir daha karşısına çıkamazdım, bırak aramayı. Hatta böyle bir şey yapmaya bile cesaret edemezdim. Korkağın tekiydim.
 
Pazar sabahı uyandığımda neredeyse öğlen olmuştu. Annemin bizi bu saate kadar nasıl uyandırmadığına şaşırmıştım. Odamda başka yatmaya yer olmadığından Zehre ile birlikte uyuyorduk. Kızlarda geldiğinde yere yatak açıyordum. Kimse şikayetçi olmuyordu.
 
Zehre’yi dürterek uyandırdım. Hemen uyanmıştı. Aşağı indiğimizde annem yufka açıyor, babam televizyon izliyordu. Babam sadece “Günaydın” demiş televizyona geri dönmüştü. Pazar günü haber izlemek en büyük hobisiydi herhalde.
 
Annem oklavayı yufkayla birlikte yuvarlayıp bize baktı. “Öğlen oldu siz daha yatıyorsunuz.”
 
“Bende diyorum annem bizi nasıl uyandırmadı?”
 
“Uyandırmaz olur muyum? Ama ikiniz de ölü gibi yatıyordunuz. Sabaha kadar oturursanız olacağı bu.”
 
“Tamam anne ya, alt tarafı pazar günü uyumuşuz çok mu?”
 
Zehre'ye döndüğümde tezgaha dayanmış su içiyordu. Huyuydu, sabah kalktığında ilk işi su içmekti. Ben içtiğim zaman midem bulanıyordu, ama Zehre bardak bardak su içiyordu.
 
Bahçeye kahvaltı hazırladığımızda mahalleden Tufan’ın sesi geliyordu. Arkadaşlarıyla birlikte sokakta oynuyordu. Zehre arkasını kapıya dönmüştü. Çayları doldurup yerime geçtim.
 
“Asım'dan kaçıyor musun? Bana mı öyle geliyor?”
 
Zehre yüzüme bakıp, parmaklarıyla kavradığı çay bardağına baktı. “Öyle mi yapıyorum?”
 
“Bence öyle...”
 
“Asım'ı ilk gördüğüm an çok farklı hissettim.” Kavradığı çay bardağını parmaklarının arasında çevirdi. “Kendimi buna daha fazla kaptırmak istemiyorum.” Ardından umursamaz bir tavırla omuzunu silkti. “Zaten abim yüzünden, çocuğun beni tekrar görmek istediğinden şüpheliyim.” Yamuk bir gülümseme sergilerken bende gülümsedim.
 
Ağzıma birkaç yudum attıktan sonra Zehre çayını yudumlarken birden tıksırmaya başladı. Bir an boğuluyor sandım. Kalkıp sırtına vurmaya başladım. “Yavaş yesene hayvan!”
 
Nefesini içine çekerek telefonunu bana gösterdi. Ağzındaki lokmayı henüz yutmamıştı. “Asım arıyor!”
 
Yerime otururken Zehre ağzındaki lokmayı zorla çiğneyip yuttu. “Heyecan yaptım! Açayım değil mi?”
 
“Bilmiyorum Zehre. Mantıklı konuşacaksan aç. Ya da açma! Sonuçta o senin telefonlarını açmadı.”
 
Zehre açana kadar telefon kapandı. O anda bahçe kapısının önünde telefonla uğraşan Asım’ı gördüm. Gözleri bizim bahçeye döndü.
 
“Zehre, Asım şuan arkanda.” Zehre arkasını döner dönmez Asım bahçe kapısını açıp içeri adım attı.
 
Zehre ağzındaki lokmayı kalakalmıştı. Asım çekinerek uzakta durdu. “Günaydın. Afiyet olsun.”
 
“Günaydın Asım. Gelsene kahvaltı yapıyorduk bizde. Çay koyayım.” Asım teklifimi kibarca reddetti.
 
“Teşekkür ederim. Ben aslında... Zehre konuşabilir miyiz?”
 
Zehre ağzındaki lokmayı hala yutmamıştı. Sessizce kafasını sallayıp, lokmayı zorla çiğneyerek yuttu. Şokunu üzerinden atmış olmalı ki seri bir şekilde sandalyeden kalkıp bahçenin bir köşesine geçtiler. Ne yaptıklarını merak etsem de, kahvaltıma devam ettim.
 
Bizim bahçeyi sürekli ziyaret eden beyazlı grili kedinin duvardan atlayıp miyavlayarak yanıma geldiğini gördüm. Ona biraz peynir verdim. Yumuşacık ve toplu bir kediydi. Ona elimi sürmeden kahvaltımı ettim.
 
Birkaç dakika sonra Asım bahçeden ayrılırken Zehre içini çekerek masaya geldi. Ne olduğunu sorup sormamak konusunda kararsız kalmıştım. Ama Zehre, bıkkın bir nefes vererek yüzüme baktı.
 
“Asım beni tanımak istiyormuş. Beni tanımadan, bana haksızlık etmek istemiyormuş falan filan.”
 
“Buna mı bu kadar içlendin? Ne güzel işte.”
 
“Ama ümitsiz konuştu.” Sandalyeye sırtını yaslayıp kafasını sağ omuzuna düşürdü. “Yani; beni üzmek istemediği için, öyle pat diye suratıma söylememek için, böyle bir şey bulmuş.”
 
“Saçmalama Zehre.” Dedim üzgünce. “Belli ki seni gerçekten tanımak istiyor.”
 
“Ses tonunu duymadın Meyra. Olacağı varsa da olacağını sanmıyorum.”
 
“Onu öpmeden seni durdurmalıydık.” Pişmanlıkla dudaklarımı birbirine bastırdım.
 
Gülümsedi. “Hayır, ben onun için pişman değilim.” Doğrulup çatalını domatese batırdı. “Benim gibi bir deliyi isteyeceğinden emin değilim. Ayrıca, abimle geçinemiyor. İkisi de bence birbirinden nefret ediyor.”
 
O ağzına domatesini atarken ben ağzımdaki lokmayı yavaşça çiğnemeye devam ettim. Ardından annemin ismimizi seslendiğini duyduk.
 
🌺
 
Anneme yardım ederek akşamı yapmıştık. Börek ve tatlı bitmiş çayı demlemiştik. Zehre’nin annesiyle babası da gelmiş bahçede oturuyorduk. Babamla, Necati abi futbol tartışıyordu. Annemle, Yasemin abla da birinin yaptığı poğaçayı anlatıyordu. Yok püf noktası varmış da söylemiyormuş.
 
Uraz ve Tufan bahçenin bir köşesinde konuşuyordu. Bir tek Erman yoktu. Gözlerim onu arasa da geleceği yoktu. Zehre telefonunu bana uzattı. “Baksana ya çok güzel değil mi?” Diye sorduğunda gözlerim kapıdan ayrılmış, Zehre’nin elindeki telefona bakmıştım. Bir internet sitesinden, krem bir elbise gösteriyordu.
 
“Evet çok güzelmiş. Ama şu sitelere inanma bence.”
 
“Bilmiyorum, yorumlar fena değil aslında.”
 
“Böyle şeylere inanmadığımı biliyorsun zaten.” Gülümseyip çayımı yudumladım. “Bilinen bir siteden al, alacaksan.”
 
“İçime sinen bir şey bulamadım ki... Armağan abinin nişanında giyerdim.” Telefonunu kilitleyip yerinde doğruldu. “Sen ne giyeceksin?”
 
“Kırık beyaz, askılı bir elbisem vardı hatırlıyor musun? Geçen sene almıştım. Eteğinin, önünde yırtmacı vardı.”
 
“Hatırladım. Hiç giymedin hatta.”
 
“Onu giyerim yani.” Umursamaz bir tavırla omuzumu silktim. Ne giysem diye günlerce düşünmez, hemen karar verirdim.
 
“Ay o çok güzel!” Dedikten sonra iyice dibime yanaştı. “Abimin de gözleri açılır da belki, sana aşık olur.” Diye fısıldayıp kıkırdadı. Dirseğimle onu dürterken masadakilerin bizi dinleyip dinlemediğini kontrol ettim. Sonra Yasemin ablanın Erman'dan bahsettiğini fark ettim. Tüm dikkatimi onlara verdim. Adı geçerken bile kalbim titriyordu.
 
“Gülseren abla Erman'ın ne iş yaptığını sordu.” Yasemin abla fısıldayarak anneme anlatıyordu. “Dedi, ‘Benim eski bir komşum vardı, hala görüşüyoruz. Bir kızı var tam Erman’a göre, dedi.” Birden boğazıma bir yumru oturdu. Zehre bir omuzuma elini atarken, diğer omuzuma çenesini yasladı. Yasemin ablanın sözlerinin altında ezilmeye başlamıştım. “Kızı gördüm Filiz, maşallahı var. Tabi bakalım Erman ne diyecek?”
 
Her zamanki gibi sessiz kaldım. Kalbim çığlıklar atarken, ben yine sessiz kaldım.
 
Annemle konuşmalarını daha fazla dinleyemedim. Ya Erman, o kızı beğenirse? Ya ilk görüşte ona aşık olursa? Ya o kız? Erman’dan hoşlanırsa? Düşünceler beynimde yankılanıyordu. Onun yanında başka birini düşünmek istemiyordum. Biliyorum, benimle de olmayacaktı. Ama en azından ben buradan gidene kadar başkasıyla olmasını istemezdim. Üniversite için, şehir değiştirdiğimde, belki göz görmeyince gönül katlanırdı.
 
Zehre omuzumu sıkarak ona bakmamı sağladı. “Hey! Hadi gel biraz yürüyelim.”
 
Bahçe kapısından çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım ve hızlıca bıraktım. Zehre birkaç adım sekerek yanıma geldi.
 
“Üzülme be! Kızı evden kovmaktan beter yaparım ben, sen merak etme.” Ciddiyetle başını salladığında gülümsedim. Zehre delinin tekiydi ve yapacağına inanıyordum. “Ne gülüyorsun? Senden başka kimsenin görümcesi olamam ben.”
 
Bakkala yaklaştığımızda geniş yolun karşısında biri bize ıslık çalıyordu. Sarı sokak lambasının tam altında, iki kişiydi. Onları tam çıkaramadım. Biri bize doğru hızlı adımlarla hareket ettiğinde Doğan abi olduğunu anladım. Arkasındakiyse Armağan abiydi.
 
“Nereye böyle kızlar?”
 
Zehre “Bakkala!” diye cırladı.
 
“Ne bağırıyorsun be cadı?” Doğan abi yüzünü buruşturarak Zehre’nin saçını hafifçe çekti.
 
Zehre Doğan abinin koluna vurunca, Doğan abi geri çekilip bakkala doğru ilerledi. “Ne alacaksınız?”
 
“Meyveli soda alacağız.”
 
Doğan abi bakkala girince arkasından bizde girdik. “Nasılsın Necati abi?” Necati amcayı herkes tanırdı. Mahallenin bakkalıydı sonuçta.
 
“Sağ ol Doğan. Sen nasılsın?”
 
Necati amcayla Doğan abi sohbet ederken bizde Zehre ile ne alacağımızı fısıldaşıyorduk. İki meyveli soda bir paket de cips almıştık.
 
Necati amca aldıklarımızı poşete doldururken Doğan abi poşete iki de gofret attı. “Hadi çikolatalar da benden.” Cüzdanını çıkarıp, “Necati abi kızların hesabını buradan al sen. Bir de benim sigaradan ver.” dedi.
 
“Olur mu hiç Doğan abi, biz veririz.” Zehre tahmin edemeyeceğim bir kibarlıkla Doğan abiyi reddedince şaşırdım.
 
“Bu sefer benden olsun.” Poşeti zorla Zehre’nin eline tutuşturdu. Bana baktığını gördüm. Hafif tebessüm ederek teşekkür ettim.
 
Bakkaldan çıktığımızda Zehre koluma girip, “Şu Doğan abi çok yılışık ama severim kendisini.” diye mırıldandı. “Ne tuhaf! Abimin neredeyse bütün arkadaşları bana bir şeyler ısmarlıyor. Ama abim; benden sürekli para istiyor.”
 
Dudaklarımın arasından kahkaha çıkarken Zehre de kahkaha attı.
 
🌺
 
Ertesi gün okuldan dönerken Ekin’le Zehre’nin ortasında kalmış, berbat esprileri yüzünden bayılacak hale gelmiştim.
 
“Meyra, alüminyum folyo yanmaz değil mi?” Zehre ciddiyetle başını salladı.
 
“Evet, yanmaz.”
 
“O zaman insanları alüminyum folyoya sarsalar, öldüklerinde cehennemde yanmazlar.”
 
Zehre’ye kötü kötü baktım. “Hemen yanımdan uzaklaş.”
 
Zehre ile Ekin kahkaha atarken gözlerimi devirdim. O anda yolda Kadir abi olduğumuz hizadan bize doğru geliyordu. Kadir abi Erman’ın arkadaşıydı. Ama ona hiç benzemezdi. Kadir abi güler yüzlüydü. Diğerlerinden çok farklıydı. Hatta o kadar çok çalışırdı ki ona bazen rastlardık.
 
Bizi görür görmez gülümsedi. Kumral saçlarını düzeltti. “Okuldan mı böyle?”
 
“Aynen Kadir abi, ömür biter okul bitmez valla.” Zehre başını sallaya sallaya söylenirken Kadir abi daha da gülümsedi.
 
“Biter biter. Sonra lise yıllarınızı özleyeceksiniz. Tadını çıkarın biraz.”
 
“Sen nasılsın Kadir abi?” Diye sorduğumda Kadir abi gözlerini Zehre'den ayırıp bize döndü.
 
“İyi, nasıl olsun. Bugün izin yakaladım biraz, çocukların yanına uğrayım.” Yani Erman’ın yanına gidiyordu. Dudaklarım hayranlıkla gerildi. “Ne zamandır görmedim onları.” Kadir abi bir restoranda çalışıyordu. Hatırladığım kadarıyla da lisede, mutfak bölümünü okumuştu.
 
“Aman, sakın selam söyleme Kadir abi.” Zehre bir adım geri çekilirken hepimiz kıkırdadık.
 
“Tamam söylemem. Var mı bir ihtiyacınız?”
 
“Yok Kadir abi sağ ol.” Diye Ekin ekledi.
 
“İyi madem, görüşürüz. Kendinize dikkat edin.” Kadir abi yanımızdan ayrılırken Zehre dibime dibime sokuldu. Kesin iğrenç bir espri daha yapacaktı. O yüzden hızlıca yanından uzaklaştım.
 
“Dur ya! Nereye gidiyorsun? Daha ne diyeceğimi duymadın!” Peşimden seri adımlarla gelirken Ekin de beklememizi söyleyerek Zehre’nin arkasından koşuyordu.
 
Kendimi bizim bahçeye atıp kapıyı kapadım. Zehre kapıya yapışıp, demir kapıyı salladı. “Kızım açsana şu kapıyı! Ayıp değil mi?”
 
“Espri yapmayacağınıza söz verin.” Derken Ekin de gelmişti.
 
“Tamam söz ya! Hiç de espriden anlamıyorsun.”
 
Kıkırdayıp kapıyı bıraktım. Arkamdan biri sarılınca küçük bir çığlık attım. “Meyra!” Tabi ki bu Uraz'dı.
 
“Ah canımın içi beni korkuttun.” Arkamı dönüp bende ona sarıldım.
 
Zehre bahçeye girerken kötü kötü kardeşine baktı. “Velede bak! Bana böyle sarılmıyor. Meyra başka tabi!”
 
“Ne o kıskandın mı?” Nispet yapar gibi gülüp Uraz'ı kucakladım. Uraz da kollarını sımsıkı boynuma sardı.
 
“Bermuda üçgeni canım. Bermuda üçgeni.” Bilmiş bilmiş başını sallayıp yanımdan geçip gitti. Ekin de arkasından kıkırdayıp Uraz’ın yanağından makas aldı.
 
“Doğru söylemiyor değil.”
 
Çardakta Yasemin abla, Aynur abla ve annem vardı. Kahve içiyorlardı. Kızlar çoktan oturmuştu. Bende Ekin’in yanına oturup nefesimi dışarı verdim. “Uraz sen ne kadar büyümüşsün! Artık taşıyamıyorum seni.”
 
Uraz kıkırdadı. “Olsun. O zaman ben seni taşırım.” Elleriyle ağzını kapatırken masadakiler kahkaha atmaya başladı.
 
Zehre sırtını yaslayıp, “Uraz, sen Meyra’yı taşıyamazsın. Çünkü o senden büyük. Sen küçüksün.”
 
Uraz suratını astı. Hatta sinirle kaşlarını çattı. “Büyüyeceğim ben! O zaman taşırım!”
 
Zehre bana göz kırptı. “Ya zaten Meyra çok çirkin bir kere. Senin güzel arkadaşın yok mu başka?”
 
Uraz tekrar boynuma doladı kollarını. “Hayır! Meyra gördüğüm en güzel kız bir kere! Sen çirkinsin!”
 
Masadakiler kahkaha atmaya başladı. İçerideki kapıdan Miray ve Tufan çıktı. Tufan kolunun altına mavi topunu almış ayakkabılarını giymeye çalışıyordu. Sonra masaya baktı. Bana öyle bir bakıyordu ki bir kaşık suda boğacak gibiydi.
 
Büyük ihtimal beni Uraz'dan kıskanıyordu. Ama bunu asla dile getiremezdi. Tabi laf çarpıtması eksik kalmazdı.
 
“İn lan ablamın kucağından! Ben sana demedim mi ablama dokunup durma diye!”
 
Annem, “Tufan!” diye onu uyarsa da Tufan öfkeli bakışlarını üzerimizden çekmiyordu. Birden üstümüze gelince kalkıp kaçmak istedim ama Tufan’ın bağrışları ve annemin çığlıkları birbirine karıştı.
 
“Terbiyesiz! Eşkıya mı olacaksın sen başıma?”
 
“Bana ne ya! Hep hep hep ablamın dibinde!” Zehre ve Ekin gülmeye başladı. Masadaki komşular da öyle. “Dokunmasın!”
 
Tufan çığlıklarına devam ederken Yasemin abla gülümsedi. “Tufan ablan evlenirken sen ne yapacaksın? Ona izin vermeyecek misin?”
 
“Vermem! Kimse evlenmez zaten onunla!” Herkes gülmeye başlayınca Tufan avazı çıktığı kadar bağırmaya devam etti. “İnsin kucağından!”
 
O anda bahçede birinin dikildiğini gördüm. Kafamı çevirir çevirmez kalbim boğazıma vurmaya başlamıştı. Erman öylece dikilmiş kaşlarını çatmış bize bakıyordu.
 
“Ne bağırıyorsunuz? Öbür sokaktan duyuluyor sesiniz.” Bir büyük adımla bize daha da yaklaştı.
 
Zehre kıkırdadı. “Ne olacak? Uraz, Meyra'ya âşık! Tufan da ablasını kıskanıyor.” Diye ağzından cümleler patır patır dökülüverdi. Utancımdan yerin dibine girmek istedim. Gözlerimi kocaman Zehre’ye pörtletirken o ise gülmeye devam ediyordu.
 
“Hiçte bile kıskanmıyorum! Ablam çok çirkin zaten! Uraz nesine âşık olacak onun?” Ben ne diyeceğimi bilemezken Uraz bir anda kucağımda bağırmaya başladı.
 
“Hayır! Meyra çok güzel! Ben büyüyünce onunla evlenicem!”
 
Tufan elini kaldırmış saldırmaya hazırdı. Bense Erman’ın yüzüne bakamıyordum. Tufan beni rezil etmişti. Tek yapabildiğim Uraz’ı kucağımda korumaktı.
 
“Hey!” Dedi birden Erman. Bakışlarım otomatik olarak onu buldu. “Uraz, Meyra ablanla aynı yaşta. Belli ki, ablanı nasıl seviyorsan Meyra’yı da öyle seviyorsun.” Sonra Erman’ın bakışları beni buldu. Yutkunurken dudaklarım aralandı. Bana bakıyordu. Gözlerimin içine. Birden kafasını çevirdi. Boğazım kurumuş gibi hissediyordum. Sanki aklım burada değil gibiydi. Uraz’ın belindeki ellerimin titrediğini fark ettim.
 
“Hayır.” Dedi Uraz masum masum. “Meyra’yı başka seviyorum.” Gülümseyerek dudaklarını ezdi.
 
Bu kez Aynur abla daha fazla utanmamı sağladı. “Yasemin gelinin hayırlı olsun.” Nefesimi tuttum. Ekin koluma sarılmış sıkı sıkı tutuyordu. Galiba kalp krizi geçiriyordum!

Beyaz GardenyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin