Bölüm 11:
Tatlı AtışmaKızlarla parkta oturmuş sohbet ediyorduk. Zehre kendi etrafında dönüp şarkılar mırıldanıyordu. Ezgi avucundaki çekirdek kabuklarını, poşete silkeledi.
"Deli misin kızım sen? Otursana iki dakika."
Hepimiz ona bakıp kıkırdadık. "Zehre'yi böyle görmekte varmış." Diye mırıldandım.
Zehre sonunda oturmuş, derin bir nefes bıraktı. "İçim içime sığmıyor, ne yapayım? Asım'dan gerçekten çok hoşlanıyorum. Hatta biliyor musunuz? Ona aşığım!"
Duygu, "Yok artık!" dedi. "Daha tam olarak onu tanımıyorsun bile Zehre."
Zehre kötü kötü Duygu'ya baktı. "Ya kızım sen felaket tellalı mısın? Bir sal, Allah aşkına!"
Ekin omuzuyla Duygu'yu dürttü. "Evet Duygu, baksana kız ne kadar mutlu. Ayrıca, Asım kötü birine benzemiyor."
Duygu, "Benden söylemesi," dedi. "Gün gelir hanzonun biri çıkarsa şaşırma diye söylüyorum."
Zehre bu kez parmağını salladı. "Bir kere ağzından iyi bir şey çıksın be! İlk defa âşık olmuşum. İçine sıçtın." Ardından elindeki çekirdeği Duygu'ya attı. "Sen bu kafayla daha gidersen, yalnız yaşlanırsın."
"Sen bana değil, kendi işine bak."
Zehre orta parmağını gösterdikten sonra, aralarından ufak bir tartışma yaşandı. Tabi ki ciddi değillerdi. Onlar sık sık atışırdı.
Ezgi ne yazık ki konuyu bana döndürdü. "Seninki ne iş? Okuldan almış seni." Gözünü kırparken çekirdeğini çitledi.
Omuzumu silktim. "Ya bende bir şey yok. Şu sapık muhabbetini biliyorsunuz. Erman da duymuş. Stajdan bir çıktım, bir baktım karşımda duruyor. Bende şaşırdım."
"Vay be! Kesin hoşlanıyor." Dedi omuzumu iterek.
Duygu yüzünü buruşturdu. "Kıza ümit verip durmayın."
Zehre hırsla ayağa kalkmaya çalıştı. "Ben bu kızın dilini keseceğim artık." Ekin ile ikimiz onu tutup yerine oturttuk. "Bırakın! Hiç konuşmasın bu daha iyi. Bu ne ya?"
Ekin kafasını Duygu'ya çevirdi. "Basbayağı hoşlanıyor işte. Merak etmiş kızı başına bir şey gelecek diye."
Duygu sırtını dikleştirdi. "Ne kadar safsınız. Daha da ağzımı açmıyorum size."
🌺
Eve döndüğümde duş alıp, odama çekildim. Biraz film izledim. Uykum geldiğinde filmi yarıda bırakıp kafamı yastığıma gömdüm. Yarın yine stajım vardı ve Erman beni almaya gelecek mi diye deli gibi merak ediyordum.
Sabah kalktığımda siyah kotumu üzerine beyaz gömleğimi giydim. Saçlarımı açık bıraktım. Bugün biraz daha özeliydim. Aynaya bakıp dudağımı dişlerimin arasında ezdim. Banyodan çıkacağım sırada hayallerime tüm gerçekliğiyle bir tokat patlattım.
"Ne yapıyorsun Meyra? Kendine gel. Hayır, ne sanıyorsun?" Aynada kendi kendime konuşurken saçımı tepemden özenli dağınık bir topuz yaptım. Kulaklarımın kenarından birer tutam saç çıkardım. "Kendini olamayacak bir hayale kaptırma."
Kendi kendimin moralini bozduktan sonra aynaya bakıp son bir kez gülümsedim. Oldukça şirin görünüyordum. Vakit kaybetmeden kahvaltıya indim. Telefonumu masanın üzerine bıraktım.
"Abla.."
"Sakın ağzını açayım deme Tufan. Seni hiç çekecek havamda değilim." Tufan sadece dilini çıkarmıştı. Annemin ona ters bakışının da etkisi vardı tabi ki!
"Meyra, bugün bir farklı görünüyorsun gözüme." Annem sürdüğü dilimi Tufan'a uzattı.
"Ne gibi anne?" Kaşlarım anlamsızca çatılmış anneme bakıyordum.
"Bilmem. Saçını ilk defa böyle topluyorsun. Tam bir öğretmen gibi olmuşsun." Sıcak bir gülümseme sergilerken bende gülümsedim.
"Olmuş mu?" derken telefonuma gelen mesajla irkildim. Deniz Can Korkmaz bana tekrar takip isteği atmıştı. "Şaka mısın sen ya?" diyerek telefonu kilitleyip tekrar masaya bıraktım. Ardından kahvaltımı yaptım.
Bahçeden çıkıp yola koyulduğumda Barış'ların evden yine Gülçin teyzenin bağırışları duyuluyordu.
"Sabah sabah içki mi içilir!? Bıktım artık senden! Ne yaptım da düzeltemedim seni! Buraya gel! Barış!"
Üzüntüyle dudaklarımı bastırıp kapının önünden hızlıca geçtim. Ama bir kapının gürültülü çarpmasıyla yerimden sıçradım. Yavaşça dönüp arkama baktım. Barış siyah ince kazağıyla hızlı hızlı bana doğru ilerliyordu. Ensesindeki saçları hırsla çekeleyip, yüzünü yerden ayırmıyordu. Beni görmemişti.
Hatta önünden çekilmeseydim bana çarpacaktı. Yanımdan geçerken buram buram kokan alkol kokusu midemi bulandırmıştı. Nereye gidiyordu ki böyle? Önüne bile bakmıyordu. Onu durdurup durmamak arasında kararsız kalmıştım. Berbat görünüyordu. Başına bir şey gelmesinden korkmuştum.
Duraksadığım yerden hızlıca ayrıldım. "Barış! Barış!" Beni duymuyordu. Kucağımdaki dosyayı sıkıca kavrayıp daha hızlı adımlar atmaya başladım. "Barış!" Diyerek kolunu tutup çevirdim. Ama tahmin edemeyeceğim bir hareketle karşılaştım.
Barış beni kendinden öyle bir itti ki neredeyse yeri boylayacaktım. Kızmıştım elbet. Lâkin kendinde değildi. "İyi misin sen?"
"Uzak dur benden!" Ardından bağırmasıyla yüzümü buruşturdum.
"Barış, beni dinle. İyi değilsin, bak başına bir şey gelecek..." Ona doğru tekrar bir adım attığımda bu kez omuzumdan itti. Dosyam yere düştü.
"Rahat bırakın beni!" Hırsla bağırıp yanımdan koşar adımlarla uzaklaştı. Arkasından bağırsam da beni duymadı. Onun psikolojisinin artık iyice bozuk olduğunu biliyordum.
Gülçin teyzeye de üzülüyordum. Götürmediği yer kalmamıştı. Ne ilaç kullanmayı ne de tedavi görmeyi kabul etmediğini söylemişti. Duygu için söylediklerinden sonra bir nebze olsun değişebileceğine inanmıştım. Hâlâ onun kötü biri olduğunu düşünmüyordum. Barış'ı küçüklüğümden beri tanıyordum. Düzelmesi için dua ediyordum.
Bıkkın nefesimi dışarı verirken eğilip dosyamı aldım. Onu eve döndürmeyi başaramamıştım. Bakkal Necati amcaya uğrayıp ders arasında atıştırmalık bir şeyler aldım.
Sabah dersime girerken gönül rahatlığıyla giriyordum. Çünkü Gökhan'ın kardeşi öğleden sonra geliyordu.
🌺
Stajım bitmişti. Gökhan yine kardeşini almaya gelmiş gözleri üzerimdeydi. Ona sadece tebessüm ettim. Ardından sınıfa geri kaçtım. Neden böyle yapıyordum bilmiyorum. Birinin benden hoşlanması, garip hissetmeme neden oluyordu.
Okuldan bir çocuk benden hoşlandığını söylediğinde bile teneffüslere çıkmamıştım. Köşe bucak oradan oraya kaçıyordum. Gariptim işte.
Sınıf boşalana kadar bir köşede bekledim. Ebru hoca geri dönerken bana güldü. "Sen Gülşah'ın abisinden mi kaçıyorsun?"
"Hayır hocam."
Tekrar güldü. Ebru hoca çok sevimli ve sıcak kanlıydı. "Öyle diyorsan.. Haftaya etkinlik hazırlamana gerek yok Meyra. Perşembe günü hikaye okursun. Cuma da bahçede oluruz."
"Sahi mi hocam?" Mutluluktan öyle bir baktım ki Ebru hoca bu kez kahkaha attı.
"Seni çok mu yoruyorum yoksa?"
"Hayır! Hayır asla hocam, estağfurullah!" Diye celallendim. "Haftaya sınavım vardı da ona çalışmayı planlıyordum."
Ebru hocayla vedalaştıktan sonra, çıkarken tekrar dışarıda birinin olup olmadığını kontrol ettim. Koridor temizdi. Bu kez fazla oyalanmıştım. Gökhan'ı kesinlikle göremezdim.
Bahçeye çıkıp kapıya ilerledim. Başımı kaldırmamla birlikte Erman'ı kapıda elleri pantolonun cebimde bir oraya bir buraya giderken gördüm. Gelmişti! Benim için tekrar gelmişti. Ne kadar kendimi tokatlasam da kalbimi yavaşlatmayı beceremiyordum. Sanki kilometrelerce koşmuşum gibi atıyordu.
Adım seslerimi duymuş olmalı ki başını kaldırıp bana baktı. Bir şey söylemedi, sadece gülümsedi.
"Gelmişsin." Dediğimde gözlerimin içine bakıyordu.
"Geldim. Geleceğimi söylemiştim. Ve, tekrar geleceğim."
Anlaşılan kendini, peşimde bir sapık olduğu gerçekliğine fazla inandırmıştı. Aklınca, onu bulana kadar beni almaya gelecekti. Ama o sapığı hiç bulamayacaktı. Eşittir, Erman'ı her stajımdan sonra görecektim.
Arabaya bindiğimde yan gözle bana baktı. "İyi misin? Seni rahatsız eden biri falan yok değil mi?" Artık gülümsemiyordu.
Sakince başımı salladım. "Hayır. Olmadığını söyledim."
Direksiyonu sıktığını gördüm ama tepki vermedim. Bir şey söylemedi. Birkaç dakikamız sessiz geçmişti.
"Dün gördüğüm o çocuğu, bugün tekrar gördüm. Herkes gitti ama o kapıda bekledi Meyra. Bahsettiğim kişinin o olmadığına emin misin?"
"O.. hayır, o öğrencilerimden birinin abisi sadece. Belki başka birini bekliyordu." Alt dudağımı masumca dışarı büktüm.
Suratıma kısa bir an baktı. "Gözüm onun üstünde."
Kucağımdaki ellerime baktım. Birden vicdan yapmıştım. Olmayan bir sebepten dolayı benim için buraya kadar gelecekti. "Öyle bir şeyin olmadığını söylemiştim."
"Benim seni almamı istemiyor musun?" Sorgulayıcı bir tavırla kaşlarını çattı. "Eğer istemiyorsan, bunu söyleyebilirsin."
Ne diyeceğimi bilememiş dudaklarımı aralamıştım. Kem küm ettim ve "Nerden çıkardın ki?" diye sorarak sıyrılmaya çalıştım.
"Sürekli öyle bir şeyin olmadığını üsteliyorsun."
"Çünkü yok. Mahalledeki kadınların abartması." Arkama sinirle yaslandım. "Seni işinden alıkoymak istemiyorum. Beni alma zorunluluğunda hissetme diye sana doğruyu söylüyorum."
Kırmızı ışıkta durunca derin bir soluk alıp verdim. "Meyra." Dediğinde sadece gözlerimi ona çevirdim. Hafif bir tebessüm etti. Dudağının kenarı kıvrılmış tekrar eski halini almıştı. "Ben senin için endişelendim. Ama böyle bir olay olmasa bile seni almak bana asla yük olmaz. Anladın mı?" Araba tekrar hareket etti. "Eğer ben seni işinden alıkoyuyorsam, bunu bana zaten söylersin. Başka bir yere uğramak istiyorsan seni oraya bırakırım."
"Anladım." Dedim sessizce. Sıcaklamıştım. Biraz camı araladım.
Bizim sokağa döndüğümüzde kaldırımda birinin yattığını gördüm. Telaşla Erman'a durmasını söyledim. "Dur! Gördün mü?" Yolu gösterdiğimde Erman kaşlarını çattı.
"Sıçayım... Barış bu." Dedi nefretle. Durmaya niyeti yoktu.
"Ne yapıyorsun? Durmayacak mısın?"
"Bırak, kim bilir ne içti de sızdı."
"Saçmalıyorsun şuan!" Hiddetle çıkışım onu şaşırmıştı. Barış'ın yanından öylece geçmişti. "Durdur arabayı!" Erman öfkeli bakışlarını bana çevirse de umursamadım. "Durdur."
Kapıyı aralamam üzerine arabayı durdurdu. "Meyra." Dosyamı düşürmüştüm, ama Barış için endişeli olduğumdan onu umursamadım.
Kapıyı kapatıp hızlı adımlarla arabanın arkasına ilerledim. Barış'ın yanından öylece geçmişti. Bunu ondan asla beklemezdim. Erman herkese yardım etmeyi severdi. Ama Barış konusunda istisnayı bozuyordu.
Barış yüzükoyun yere uzanmış, kaldırımdan bir kolu aşağı düşmüştü. Eğilip onu çevirmeyi denedim. Ağzından kan sızıyordu. Kaşı patlamıştı. Elmacık kemiğinin üzeri mosmor olmuş, kan oturmuştu. Yüzümü buruşturdum. Ayrıca alkol kokuyordu.
"Barış, Barış beni duyuyor musun?"
"Seni duyamayacak kadar sarhoş." Erman adımlarını bana doğru atmış karşıma çökmüştü. Eğilip yüzüne baktı.
"Onu hastaneye götürmeliyiz." Gözlerimin içine baktı.
"Meyra.." Dedi isteksizce. Dudaklarını ıslatırken lafını tamamlamasına izin vermedim.
Cebimden telefonumu çıkardım. "Tamam! Ben başka birini ararım. Seni ben işinden alıkoymayayım." Telefonumu elimden çekip aldı. Hatta cebine koydu.
"Saçmalıyorsun şuan." Doğrulup Barış'ın omuzlarını kavradı. Onu doğrultu. Barış acıyla inledi. "Arabanın kapısını aç." Kolunu omuzuna attı.
🌺
Hastane koridorunda dikilmiş içeriden haber bekliyorduk. Ben öfkeyle kollarımı bağlamış koridorda mekik dokurken Erman duvara omuzunu yaslamış ensesini sıvazlıyordu.
"Gerçekten onu orada bırakacaktın." Diye mırıldandığımda gözleri yüzümü buldu. "İnanamıyorum sana. Belki de ölecekti. Sende buna göz yumacaktın." Sona doğru sesim yükselmişti.
"Hayır!" Sırtını dikleştirdi ve eliyle kendini gösterdi. "Bunu benden bekliyor musun gerçekten?"
Sinirle omuzumu silktim. "Bilmem. 'Bırak' diyen sendin."
"Seni korumaya çalışıyorum!" Diye sesini yükseltti. "Onun yakınında olmanızı istemiyorum! Nedenini açıklamama gerek var mı?" Tekrar bir şey söyleyecek gibiydi. Ama gözkapaklarını sıkıca kapatıp bana arkasını döndü. "Seni bıraktıktan sonra onunla ilgilenecektim."
Duraksadım. "Yaptığı yanlışlar var, ama biz aynı sokakta oturuyoruz Erman. Onu görmezden gelemem."
Yavaşça bana döndü. "Ciddiyim, Meyra. O çevresindekilere zarar veren biri. Ondan uzak dur."
Derin bir nefes aldığım anda, pansuman odasının kapısı aralandı. Çıkan hemşireyi durdurdum. "Röntgene götüreceğiz. Kolunda ve kaburgasında kırık olmasından şüpheleniyoruz. Vücudunda ciddi derece ezikler var."
Erman kolumu tuttu. "Tamam hemşire hanım. Ben ailesini alıp gelene kadar burada durmasının sakıncası var mı?"
"Hayır. Röntgenden sonra alçıya almamız yüksek bir ihtimal."
"Teşekkürler. Hadi Meyra gidelim." Adımlarım, Erman'ı takip etti. "Seni bırakır, Gülçin ablayı getiririm."
Arabaya binene kadar sessizdim. Onun için gerçekten üzülmüştüm. Gülçin teyze de çok üzülecekti. Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Kolunda ve kaburgasında kırık varmış duydun mu?"
Erman yola bakarken direksiyonu sıkıp, parmaklarını geri açtı. "Üzüleceğim en son insan o."
"Biliyor musun?" Kaşlarım çatıldı. "Bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum."
Bana bakıp tekrar önüne döndü. "Yeniden bunu mu tartışacağız?"
Başımı cama çevirdim. "Tartışmaya gerek yok." Sonra bir sessizlik oldu. Soğuk bir sessizlik.
Erman'ın kötü biri olmadığını tabii ki biliyordum. Söylediğim şey onu kırmıştı belki de. Ciddi anlamda onunla tartışmıştım. Saçma belki ama, onunla tartışırken tuhaf bir yakınlık hissediyordum.
"Biliyorum." Dedi sakince. "Oradan bakınca kötü biri gibi gözlüğümün farkındayım. Ama o hayatı Barış seçti. Değişmek için hiç bir zaman çabalamadı Meyra." Adım ne kadar yakışıyordu dudaklarına. "Gülçin ablanın ne kadar çabaladığını, perişan halini hatırla. O, etrafındaki insanları bırak, en başta annesine zarar veren biri." Başımı yavaşça ona çevirdim. "O yüzden benden onun için üzülmemi bekleme."
Bir şey söylemedim. Zaten evime gelmiştim. "İyi akşamlar Erman." Arabadan inip kapıyı kapamadan ona baktım. "Bir de, teşekkür ederim."
Tebessüm etti. "Kendine dikkat et Meyra." Kapıyı örttüm ve bahçe kapısından içeri girene kadar beni bekledi.
Onu seviyordum. Hem de deli gibi.
Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıya soktum. Kapıyı aralamamla birlikte Tufan'ın önüme su tabancasıyla çıkması bir oldu. Avazı çıktığı kadar bağırarak yüzüme sıktığı su beni çileden çıkarmıştı.
Çığlık atıp üzerine atıldım. Bir de üzerine kötü kötü kahkahalar atıyordu. "Seni öldüreceğim çocuk! Duydun mu beni!?" Merdivenlere koşunca arkasından koştum. Hâlâ üzerime su sıkıyor, kahkaha atmaya devam ediyordu. Tam odasının kapısından içeri girecekken su tabancasını çığlık atarak üzerime attı. Kafama gelmesiyle birden afalladım. Odasına kaçıp kapıyı kilitlemişti.
Kapısını yumruklamaya başladım. "Aç kapıyı bak ben seni ne yapacağım!" Tekrar tekrar kapıyı yumrukladım. "Aç! Aç!"
"Siz yine niye kavga ediyorsunuz!?" Annem aşağıdan deli gibi bağırıyordu.
Kapıya vurmaya devam ettim. "Aklın varsa kapıyı açma Tufan! Geri zekalı Tufan! Aptal! Salak!"
Hırsla odama döndüm. Çantamı yatağa attım. Eşofmanımla, ipli badimi alıp banyoya ilerledim. Kendi kendime Tufan'a söverken bir anda duraksadım. Aklıma dank eden telefonumla sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
"Telefonum!" Diye mırıldandım. "Allah kahretsin! Telefonumu Erman'da unuttum." Elimi alnıma vururken, ne yapacağımı düşünmeye başladım. Ya kızlar mesaj atarsa? Benim için felaket olurdu.
Koşa koşa aşağı indim. "Anne telefonunu kullanmam lazım!"
"Ne oldu?" Annemi koltukta otururken bıraktığımda koşarak mutfağa telefonunu almaya gittim.
"Dosyam ve telefonum Erman'ın arabasında kaldı! Onu arayacağım!" Telefonu kaptığım gibi Zehre'yi aradım.
"Efendim Filiz teyze?"
"Zehre benim." Dedim sessizce. Uzanıp mutfak kapısını örttüm. "Sana çok acil ihtiyacım var."
"Ne oldu kızım? Niye kendi telefonundan aramadın ki?"
"Ya telefonum Erman da kaldı!" Sessizce ayaklarımın üzerinde tepindim.
Zehre kahkaha atmaya başladı. "Ne? Acaba ne yaptınız da telefonu unuttun."
"Salak salak konuşma Zehre!" sıkıntıyla boynumu kaşıdım. "Kızlara mesaj at. Saçma sapan şeyler yazmasınlar. Ama sakın gruptan yazayım deme!"
Tekrar kahkaha attı. "Tamam tamam. Abimi de arayayım, telefonunu getirsin."
Telefonu kapatıp beklemeye başladım. Telefonumda kilit vardı ama gelen mesajlar gözüküyordu. Paniklemiştim. Telefonu sallamaya başladım. Kaç dakika geçmişti Zehre hala aramamıştı. Sonunda telefon çaldı.
"Ne oldu aradın mı?"
"Aradım aradım." Gülüp duruyordu. "Ne değişik bir ilişkiniz var sizin öyle?"
"Zehre!"
"Tamam ya. Takılıyorum. Ama çok komiksiniz gerçekten. Hastanedeymiş, telefonunu unuttuğunu o da unutmuş. Sen onda kafa mı bırakmışsın da.." tekrar kıkırdadı. "Birazdan getirecek." Kahkahasını yarıda kesip telefonu yüzüne kapadım. Benimle bir de dalga geçecekti.
Dudaklarımı ısırmaya başlamıştım. Annemin sesiyle kendime gelmiştim. Telefonu göğsüme bastırmış, salak gibi sırıtıyordum. Üzerim berbat bir haldeydi. Hemen duşa koştum ve hızlıca yıkandım. Saçlarımı normalde kurutmazdım, ama Erman gelecek diye kurutmayı düşündüm. Ama ben daha makinayı çalıştıramadan kapının zili çaldı. Banyodan bir hışım çıktım. Koştur koştur aşağı indim. "Ben bakarım!"
Hızla kapıya yapıştım ve hemen açtım. Erman elinde dosyam, diğer elinde telefonum kapıda dikiliyordu. Sanki onu bugün hiç görmemiş gibi heyecanlıydım. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Gülümsedim ama o ciddiydi.
Telefonumun ekran ışığı yanıyordu. Gözlerini bana çevirdi. Yüzü ifadesizdi. Telefonumun ışığı söndü.
İçimi o kadar tuhaf bir his kaplamıştı ki, bir boşlukta gibiydim. Telefonumla, dosyamı almak için uzandığımda, ayağım boşluğa bastı. On yedi yıldır yaşadığım bu evin, basamağını mı unutmuştum? Sanmıyorum. Her zamanki sakarlığımdı..
Ya da bu adam benim elimi ayağımı karıştırıyordu..
Erman atik bir hareketle kolumu kavradı. Düşmemem için bedenimi, bedenine yasladı. Eşyalarımı hala bırakmamıştı. Hızlıca kendimi toparladım. Yerin dibine girmek istiyordum şuan. Erman elini yavaşça kolumdan çekerken gözlerimin içine baktı. Bir şey söylemeden eşyalarımı uzattı.
"Teşekkür ederim Erman." Dosyamı ve telefonumu sıkıca kavradım. "Seni tekrar buraya kadar yordum."
"Lafı bile olmaz." Birkaç adım uzaklaştı. "İyi akşamlar."
"İyi akşamlar." Öylece arkasından gidişini izledim.
İçeri geçip kapıyı örttüm. Telefonuma bakmaya korkuyordum. Ne olabilirdi ki?
Deniz Can Korkmaz sana bir mesaj gönderdi.
"Yarın akşam seni tekrar görmeyi çok iste..."
Telefonu duvarlara atıp parçalamak istiyordum. Mesaja tıkladım.
"Yarın akşam seni tekrar görmeyi çok isterim Meyra. Sizin sahada olacağım. İzlemeye gelirsen çok sevinirim. Amacım seni rahatsız etmek değil. Seni daha yakından tanımak."
Öfkeyle parmaklarım klavyemi buldu.
"Yeterince rahatsızlık verdin. İsteğini kabul etmiyorsam, etmiyorumdur. Neden zorluyorsun? Senin için maç izlemeye geleceğimi düşünüyorsan, yanılıyorsun. Beni tanımak senin haddine değil!" Mesajı gönderir göndermez ekranı kilitledim. Şuan ağlamak istiyordum. Dudaklarımı birbirine bastırıp yukarı çıktım. Telefonum tekrar titredi.
"Demek biraz sinirliyiz. Seni yavaş yavaş tanımaya başlıyorum." Gerçekten cevabı bu muydu? Yüzümü buruşturdum. Ardından gülen surat gönderdi.
"Sana ne!" Kilitlememle telefon tekrar titredi.
"Beni üzüyorsun." Oflayarak telefonu tekrar kilitledim. Kendimi yatağa bırakıp bıkkın bir nefes verdim. Elimin altındaki telefon tekrar titredi. "Senin gibi tatlı bir kıza, böyle ukala laflar hiç yakışmıyor." Mesajı okurken bir mesaj daha attı. "Sana yakışan şey, gülümsemen." Sonuna bir de gülümseyen surat koymuştu.
Telefona doğru bağırmaya başladım. "Of! Of! Off!" Sanırım en sonunda kafayı yemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gardenya
Teen FictionMeyra liseye başladığı zamanlarda, en yakın arkadaşının abisine aşık olur. Dört yıldır ona gizliden gizlediği beslediği bir aşk vardır. Ama bir gerçek vardır ki; hiç bir şey gizli kalmaz! Bahçelerinde olan Gardenya'lar Meyra için ayrı bir önem taşır...