Bölüm 27:
Kız Meselesi🌺
🎵 İlyas Yalçıntaş - Olmazsa Olmazımsın*
Nasıl bir his biliyor musun?
Oda çok geniş ama sığamıyorsun,
Bak kapı orada ama çıkamıyorsun,
Pencere açık ama nefes alamıyorsun.
Bir şeyler düğüm düğüm dizilmiş boğazına ama, ne yutabiliyorsun ne atabiliyorsun.
Sorarsan eğer, 'hayat nasıl' diye? 'Tatsız tuzsuz ekmek gibi' dersem anlar mısın?
Aşk öyle bir şeydi ki, sizi anlamadan uçurumdan aşağı atardı.
Bir anda, kendinizi uçurumun en dibinde yara bere içinde bulurdunuz.
Doğan abinin parmaklarının arasında tuttuğum kolu titriyordu. Gözlerime öyle bir bakışı vardı ki bunu asla anlatamazdım.
O uçurumun dibinde Doğan abi yalnız değildi.
Erman, "Meyra bırak," dedi sesinden bile utanarak. "Ben bunu hak ettim."
İnkâr ile birlikte başımı sağa sola salladım. "Hayır!"
Doğan abi titreyen göz kapaklarının arasından öfke dolu bakışlarını tekrar Erman'a kilitlemişti. Kolunu ellerimin arasından kurtarmıştı. Dişlerini sıkarak bir kez daha vurdu ona.
Gözyaşlarım bu kez gürültüyle gelmişti. Doğan abinin önüne geçerek titreyen ellerimi yasladım göğsüne.
"O sana ihanet etmedi!" Hızla derin bir nefes aldım. "Ben yıllardır onu seviyorum Doğan abi.. Biz birlikteyken, Erman seni öğrendi. Bıraktı beni! Beni senin için bıraktı!"
Erman arkamdan, "Ama onun yokluğuna dayamadım kardeşim," dedi. "Ben onun özlemine dayanamadım."
"Sen beni öldürdün Erman." Dedi Doğan abi kulaklarımda yankılanan sesiyle.
"İstersen tüm kemiklerimi kır Doğan. Ama böyle konuşma."
"Benim senin gibi bir kardeşim yok artık!"
Doğan abi söyleyecek son sözünü söylemişti. Bizi bakışlarında bulunan umutsuzluk ve hayal kırıklığıyla baş başa bırakıp yanımızdan çekip giderken Erman bile itiraz edememişti daha fazla.
Ona göre; savunulacak bir yanı yoktu bu yaptığının. Erman'a döndüğümde, bir dostunun gözünün önünde yıkılışına şahit olmuştu. Hem de benim yüzümden.
İçimdeki suçluluğu hissetmiş gibi narince kavradı bileğimi. Kanayan dudağının kenarıyla hüzün dolu bir tebessüm gösterdi bana. Dudaklarımı birbirine bastırırken, elimi yanağına yasladım.
Hangimiz hangimizi teselli etmeliydi ki?
Arkamdan bir koşuşturma duydum. Ardından Duygu'nun sesini.
"Zehre?! Meyra? Ne oldu?"
Arkamı döndüğümde Duygu telaşla kaşlarını çatmıştı. Zehre sıkıntıyla nefesini verirken "Doğan abi, Meyra'yı seviyormuş," dedi. Duygu şaşkınlıkla dudaklarını aralarken Zehre kollarını göğsünde birleştirdi bu kez. Duygu kadar o da şaşkındı. "Abimle Meyra'yı görmüş. Anlayacağın kötü oldu."
Duygu şaşkınlığını atamamıştı. Elini alnına sertçe yasladı. Etrafına bakındı. "Gelin. Bize gidelim. Millete daha fazla laf vermeyelim."
Sessizce Duygu'yu takip ederken, Zehre Erman'a doğru sokuldu. Narin kolunu abisinin beline doladı.
"İyi misin abi?"
"Dert etmeyin siz beni." Zehre'nin omuzunu sıvazladı. "Meyra ile iki dakika konuşayım, çıkarım sonra ben."
Duygu'ların üçlü kanepesinde Erman ile ben. Karşımızda ise Zehre oturuyordu. Duygu getirdiği peçeteyi Erman'a uzattı. "Erman abi buz da getireyim, ister misin? Daha sonra kötü olmasın?"
Erman itiraz edeceği sırada Duygu'ya getirmesini söyledim. Sadece saniyeler içinde beze sardığı buz kalıbını bana uzattı.
Buzu çenesine yasladım. Ağlamam şiddetli değildi artık. Yalnızca sessizce akıyordu gözyaşlarım. Erman buzu tutan elimin üzerine elini koyarken diğeriyle, yanağımdan akan yaşları sildi.
"Ağlama artık. Seni böyle gördükçe daha çok üzülüyorum." Bileğimi öptü ve buzu tekrar çenesiyle birleştirdi.
Zehre, "Yemin ediyorum aklımın ucundan geçmezdi." dedi. "Doğan abi, Doğan abi yani.."
Erman sıkıntıyla gözlerini kapatırken Duygu bakışlarını Zehre'ye çevirdi. "Zehre!"
Zehre kollarını göğsünde birleştirdi. "Abi sen biliyor muydun?"
"Biliyordum da.. Sonradan. Meyra ile birlikteyken.."
Zehre bilmiş bilmiş kaşlarını kaldırdı. "Demek sen, Meyra'yı o yüzden terk etmiştin?"
Duygu sabredemeyerek yerinde doğruldu. "Zehre biz Meyra'ları yalnız bırakalım mı? Şimdi konuşacak şeyleri vardır." Dedi sert uyarıcı ses tonuyla.
Kızlar bizi yalnız bıraktığında Erman elimi tutup yavaşça kucağıma indirdi. Parmaklarının tersiyle yanağımdaki son yaşı sildi. Ardından baş parmağıyla çeneme kısaca dokundu.
"Çok güzel olmuşsun."
İltifatı için teşekkür etmeye bile utandım. Konuyu değiştirmeye mi çalışıyordu bilmiyorum. Hızla dudaklarımı ıslattım. "Canın yanıyor mu?"
"Hayır." Hafifçe tebessüm etti.
Sıkıntıyla nefes alıp verdim. "Ne olacak şimdi?"
"Sen düşünme."
"Nasıl düşünmem.."
"Meyra," diyerek sözümü kesti. "Ne olur, düşünme. Ben halledeceğime inanıyorum."
İnanmıyordu. Kardeşi dediği, çocukluk arkadaşı son sözüyle göğsüne bir bıçak saplamıştı. En az Doğan abi kadar yaralıydı Erman. Yalnızca bana belli etmiyordu.
Çaresizce başımı salladım. Aralarına girmek istemiyordum. Asla da istememiştim. Tek umudum, bir gün ikisinin eskisi gibi olacağıydı.
🌺
Ertesi gün, havanın güzelliğini fırsat bilip bahçeye hava almaya çıkmıştım.
Zehre ve Duygu evden çıkıp bize geliyordu bile.
Ama, sanki Cemile abla benim dışarı çıkmamı bekliyormuş gibi, bahçe kapısından içeri giriverdi. Zaten tatsız bir akşamın sabanındaydım. Hırkanın kollarını çekeleyerek kollarımı göğsümde birleştirdim.
Ayağında terlikleriyle aceleyle çardağın yanına geçti. Belliydi hâlinden. Sabah postasını getirmişti.
"Kız Meyra, anneni çağır bakayım."
"Anne!" Diye içeri bağırdıktan sonra çardağa geçtim. "Hayırdır Cemile abla? Senin bir karın ağrın var belli."
"Yok be!" Dedi karşıma otururken, "Sana ben bir şey soracağım.." demeye kalmadan Zehre ve Duygu geldi.
Ardından annem. "Hoş geldin Cemile abla!"
"Hoş buldum." Masaya doğru eğildi. "Kız Filiz. Sen biliyor musun akşam, bizim mahallenin çocukları birbirine girmiş." Zehre ile Duygu yanımda dikilirken derin aldığım nefesi dışarı bıraktım. "Bizim kızlarda oradaymış ya, işin aslını öğreneyim dedim."
Duygu sert bakışlarını Cemile ablaya dikti. "Dedikodu aramaya geldim demiyorsun da Cemile abla, aslını öğrenmeye gelmiş. Bilmiyoruz sanki seni."
Annem ayıplarcasına dudaklarını araladı. "A! Duygu!" Ardından sesini ayarlayıp komşusuna döndü. "Genç onlar Cemile abla. Yarın, öbür gün yine can ciğer olurlar."
Annem akşam neden erken geldiğimizi sorduğunda Erman ile Doğan abinin kavga ettiğine şahit olduğumuzu söylemiştik. Bereket soru falan sormamıştı. Cemile ablanın aksine!
Cemile abla fısır fısır konuşmaya devam etti. "Yok! Bu sefer kız meselesiymiş. Erman, Doğan'ın kız arkadaşını ayartmış, öyle diyorlar."
Zehre, "Ay yok artık!" diye celallendi. "Benim abim öyle bir insan değil!"
Annem inanamayarak başını kaldırdı. "Yok canım. Bizim çocuklarımız yapmaz öyle şeyler. Sende Cemile abla herkesin dediğine inanma."
"Senin kız da ordaymış. Doğru değil mi Meyra?"
"Ya havle!" Diye içimi çektim sessizce.
Zehre daha da sinirlenmiş bir ses tonuyla elini beline koydu. "Çok merak ediyorsan ben anlatayım Cemile abla. Millete de doğrusunu anlatırsın! Abim bilmiyormuş Doğan abinin kızı sevdiğinden. Kız senelerdir abimi seviyormuş. Tam kavuşmuşlar, Doğan abi itiraf etmiş her şeyi. Ama abim çoktan abayı yakmış, bırakamamış sevdiğini. Doğan abi de öğrenince karıştı her şey! Şimdi git doğru dedikodu yap!"
Cemile abla şaşkınlıkla gözlerini açarken, dudaklarını ısırdı. "Deme kız! Olana bak sen.. Kim ki acaba bu kız?"
Zehre sabır çekerken annem, "Nereden tanıyacaksın Cemile abla?" Dedi. "Belli ki aynı arkadaş ortamından bulmuşlar birbirlerini."
Oturduğum yerden keyifsizce kalktım. "Anne biz yukarı çıkıyoruz."
Duygu sandalyeme geçerken Zehre yatağıma oturdu. Zehre'nin yanına geçerken Zehre gözlerini devirdi.
"Görüyorsunuz değil mi? Dedikodu yaptığı yetmiyor, ortalığı karıştırıyor. Nasıl bir kadın bu böyle?"
Duygu bir bacağını diğerinin üzerine attı. "Boş ver Zehre." Ardından bana döndü. "Meyra sen? İyi misin?"
Keyifsizce dudağımı büktüm. "İyiyim. Sadece Erman için üzülüyorum. En yakın arkadaşı, en büyük düşmanı gibi konuştu."
Zehre iyice yanıma sokulup sarılırken başını omuzuma yasladı. "Merak etme. Bizim gibi küs kalamaz onlar. Küçüklükten beri yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi bilmiyor musun?"
Duygu, "Zehre doğru söylüyor," dedi. Sıkıntıyla nefesimi verdim.
🌺
Günler geçti.
Erman ile Doğan abinin arası aynıydı. Hiç bir değişiklik yoktu.
Çıkan dedikodu ise almış başını gitmişti. Bir kaç gün boyunca sürekli Erman ile Doğan abinin bir kız yüzünden kavga ettiğini duyup durmuştuk.
Bunun yanı sıra Meral abla ve Yasemin abla tarif edemeyeceğim kadar çok üzülmüştü. Hatta Yasemin ablanın bize geldiğinde mutfakta sessizce anneme ağladığını duymuştum. İçli içli anneme dert yanıyordu.
Ekin ile Ezgi ise dedikoduyu duyar duymaz bana koşmuşlardı. Ezgi'nin Doğan abiye olan ilgisini bildikten sonra tepkisinden aşırı korkmuştum. Ona bana kızıp kızmadığını sorduğumda, "Saçmalama, senin yıllardır Erman abiye yanık olduğunu bizden iyi bilen mi var?" Diye azarlamıştı beni. "Benimki beğeni sadece." Diye eklemişti.
Erman ile ben ise; neşemiz yoktu.
Bir araya geldiğimizde sadece birkaç dakika sarılıp hasret gideriyor, biraz konuşup ayrılıyorduk.
Yine bir akşam, parkta bulunan her zaman buluştuğumuz o ağacın altındaydık.
Parmaklarının ucu elime bir değiyor bir mesafe koyuyordu kendince. "Dün akşam Sarp, seninle olup olmadığımızı sordu."
Sarp abi ve Armağan abinin önünde, Doğan abi bana olan hislerini açıklamıştı. Doğan abi ve Erman'ın arasında geçen olayın dedikodusu gittikçe yayıldığından, o aralarındaki kadının ben olduğumu Sarp abinin anladığı gibi Armağan abinin de anladığını biliyordum.
"Sonra ne oldu?" Diye sordum.
"Bir şey diyemedim.." Yavaşça soluk alıp verdi. "O da anladı zaten."
Ağırca dudaklarımı ıslatırken parmaklarımız tekrar buluştu. "Peki tepkisi ne oldu?"
"Sadece şaşırdı."
Vicdan azabı çekiyordu kendi içinde. Ne düşündüğünü benden saklıyordu belki ama yüzünden anlıyordum ne kadar üzgün olduğunu.
"Yanlış olduğunu mu düşünüyorsun?
Gözleri bana hayranla bakarken, dudakları hafifçe yana doğru kıvrıldı. "Benim tek düşündüğüm, tek istediğim sensin."
Kollarımı belinden dolayıp sarıldığımda, saçlarımın arasından kısa bir öpücük kondurduğunu hissettim. Ardından saçımı okşayıp o da sıkıca sarıldı bana.
"Bir gün her şey yoluna girecek." Diye inançla mırıldandım.
Sıkıntıyla nefes alıp verse de biraz rahatladığını hissedebiliyordum. "İnşallah sevgilim."
Ayrılma vakti geldiğinde Erman'ın telefonu çalmıştı. Cebinden çıkarıp kimin aradığına baktı. Ve o ismi bende gördüm.
Mısra Dereli, yazıyordu.
Erman telefonu kilitleyip tekrar cebine soktu. Benim gördüğümü fark etmemişti. Niyeyse içimde kötü bir his belirmişti.
"Görüşürüz." Diye mırıldandım.
O da sadece bana "Görüşürüz," demişti. Oysa her buluşmamızın sonunda hemen kaşımın üzerine derin bir öpücük bırakırdı.
Ertesi gün; okuldan gelmiş, Çarşamba günü olacak olan sınavım için kitabıma göz atmayı düşündüm. Ama Tufan gürültülü bir şekilde aşağıda top oynuyordu. Odamdan çıkıp tırabzana tutunup aşağı doğru bağırmaya başladım.
"Evin içinde top oynandığını sanmıyorum!" Beni sanki duymamış gibi ses yapmaya devam ediyordu. "Ders çalışmaya çalışıyorum!"
Annemin sesini işittim sonunda. "A! Kafam şişti ama!"
"Anne Tufan'a bir şey söyle!"
"Tufan!" Ardından annemi tırabzanın ucundan yukarı doğru bana bakarken gördüm. "Gidecek birazdan Meyra sabret! Deniz onu bir yere götürecekmiş!"
Şaşkınlıkla ellerimi tırabzandan çektim. "Ne alâka ya?"
Tufan annemin ardından sesini yükseltti. "Antremana!"
Bakışlarını devirip odama döndüm.
Tufan gidene kadar tam yirmi beş Gardenyamı suladım. Erman sonunda bana çiçek almayı bıraktığı için minnettardım. Çünkü artık koyacak yerim kalmamıştı.
Lâkin odama girer girmez aldığım bu mis koku, bana Erman'ı hatırlatıyordu. Hafızamda canlandığında ise yüzümdeki tebessüme engel olamıyordum.
Birkaç dakika sonra kapının zilini duydum. Deniz Can'ın geldiğini tahmin etmem zor değildi. Kitabıma döndüğüm sırada, telefonuma gelen mesajla dikkatimi kitabımın yanındaki telefonuma verdim.
Sosyal medyada Erman'ın bir hikaye paylaştığının bildirimi aldım. Hemen telefonumu kavradım.
Erman etiketlendiği bir gönderiyi paylaşmıştı. Mısra Dereli etiketlemişti. Kaşlarım çatılırken ağırca yatağıma oturdum.
Toplu bir fotoğrafla karşılaştım. Dört erkek ve üç kız vardı. Ama benim asıl dikkatimi çeken; bir kızın Erman'ın koluna samimice sarılmış, hatta benimser gibi yapışmış bir halde olmasıydı. Yetmezmiş gibi başını omuzuna yaslamıştı.
Öfkeyle nefes aldığımı fark ettim. Üzerinde yazan yazıyı okudum.
"Sinan abimiz gidiyor, gözümüz yaşlı."
Erman paylaşırken başka bir yazı eklemiş;
"Yolun açık olsun dostum."
Dayanamayıp kızın profiline tıkladım. Buğday tenli, açık kahve saçlarıyla alımlı, güzel bir kadındı. Neredeyse Erman yaşlarındaydı. İçime oturan tabiri caizse öküzle birlikte incelemeye devam ettim.
Erman ile bir fotoğrafına rastladım. Resepsiyon masasında Erman elini çenesine yaslamış baygın bakışlarıyla ona bakıyordu. Mısra ise bütün dişlerini göstererek gülümseyerek tek ayağının üzerinde duruyordu. Beni asıl öfkelendiren altına yazdığı yazıydı.
"Yine Erman'ın neşesini yerine getirirken girdiğim haller! Galiba buna alıştım!" Sonuna şaşkın surat koymuştu.
Öfkeyle yerimden fırladım. "Seni kimsin ki acaba? Sen hangi sıfatla böyle bir şey yapabiliyorsun?!" Sinirle telefonumla konuştuğumu fark ettiğimde, sakinleşmek için derin bir nefes alıp verdim.
Fotoğrafın tarihine baktım. Bizim Erman ile ayrı olduğumuz bir tarih aralığındaydı. Gözüme bu kez alttaki bir kız arkadaşının yorumu çarptı.
"Görev başarılı olmadı mı?" Sonunda düşünen emoji koymuş. Mısra cevap vermiş.
"Tabi ki başarılı! Onu gülerken herkes görmemeli." Ve göz kırpma emojisi!
"Anladım." Diye cevap veren arkadaşı onun gibi göz kırpma emojisi koymuştu.
Dişlerimi sıkarak kendimi sessizce çığlık atarken buldum. Kıskançlıktan ve öfkeden deliye dönmüştüm. Sinirle ayaklarımın üzerinde tepindim.
Bir sağa bir sola sinirle adımlarken bir yandan kendimi sakinleştirmek için derin derin nefesler alıp veriyordum. Ama bu kesinlikle mümkün değildi. Düşünmekten kafayı yiyecektim.
Saatime baktım. Erman bu saatte işten çıkmış olmalıydı. Onu aradım ve telefonu açmasını bekledim. Hemen telefonu açtı.
"Tam seni arayacaktım." Dedi.
"Öyle mi?"
"Evet. Bu akşam bizim çocuklarla birlikte dışarıda olacağız. O yüzden seni daha erken görebilirim diye düşündüm."
"Tamam. Aynı yerde bekliyorum."
Telefonu kapattım ve avucumun içinde sıktım. Üzerimi değiştirip evden çıktım.
Parktaki ağacın altında beklemeye başladım. Sadece iki dakika sonra Erman'ı görmüştüm. Yanıma gelir gelmez sarıldı ve saçlarımı koklayıp derin bir öpücük kondurdu.
Yüzüme baktığında hafifçe kaşlarını çattı. "Ne oldu?"
"Bir şey olmadı." Ona ne diyeceğimi bilmiyordum.
Hafifçe geri çekildi. "Söyle hadi."
"Ben sadece.. şeyi merak ediyorum." Alt dudağımı konuşmamak için ısırsam da dilimi daha fazla tutamadım. "İlişkimizi, başka arkadaşların biliyor mu? Mesela.. hastanedeki arkadaşların?"
"Özellikle söylemedim. Ama birkaç kişi sorduğunda onlara söylemiştim." Bakışlarımı kaçırdım. Erman çenemi narince tutup yüzümü ona doğru çevirdi. "Meyra ne olduğunu söyleyecek misin?"
"Bugün paylaştığın o fotoğraf.. O yanındaki kız." Kelimeler ağzımdan zorla dökülse de kendimi durduramadım. "Sana fazla yakındı. Her zaman öyle mi?"
"Kim varmış yanımda?"
"Sahiden bilmiyor musun?" Sinirle kaşlarımı çattım. Benimle dalga geçtiğini sandım.
"Hatırlamıyorum. Sen neden bu kadar sinirlisin?" Kaşlarını alaylı bir şekilde bu kez o çattı.
"Sinirli falan değilim."
"Öylesin."
Hırsla soluduğumu bıraktım. "Mısra."
"Ha!" Dedi hatırlamış gibi bir ses çıkararak. "Mısra evet. Yani bilmiyorum.."
"Erman beni delirtmeye mi çalışıyorsun? O kızı hiç gözüm tutmadı."
"Sevgilim bir sakin olur musun? Mısra birlikte çalıştığım bir arkadaşım sadece."
Dudaklarımı sinirle birbirine bastırdım. "O biliyor mu bir sevgilin olduğunu?"
"Biliyor." Diyerek gülümsedi. "Fotoğrafını gördüğünde kim olduğunu sordu."
"Bizim fotoğrafımız hiç bir yerde yok ki?"
"Arka planımda sen varsın." Dedi ve cebinden telefonunu çıkararak bana gösterdi. Gerçekten arka planında sadece benim resmim vardı. Tebessüm etmeden edemedim. Hatta tüm sinirim geçmişti. Ama yumuşamadım. "Bende ona, sana sahip olduğum için dünyanın en şanslı adamlarından biri olduğumu söyledim."
Sırıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. O da bana manalı bir gülüş sergilemişti.
"Ne?" Diyerek bakışlarımı kaçırdım.
"Yok bir şey.." Keyfî yerinde gibi duruyordu.
Birkaç saniye sessizlik ve birbirimize olan bakışmamız..
"Yine de o kızın sana o kadar samimi davranmasına izin vermezsen sevinirim."
Yavaşça başını salladı. "Dikkat ederim."
Dudaklarımı ağırca ıslattım. "Sen nasılsın? Hâlâ aranız düzelmedi mi?"
"Hayır. Ama Armağan destek olmaya çalışıyor. O yüzden bu akşam oturup konuşacağız. Doğan'la aramızı düzelteceğine inanıyor." Soluk alıp verdi. "Ne kadar karışmalarını istemesem de Armağan hep birlikte bu işin tatlıya bağlayacağını düşünüyor."
"Belki doğru düşünüyor. Barbaros abi de Duygu ile birlikte, eminim o da sana destek verecektir."
"Ne olacağı hakkında bir fikrim yok." Saçımı okşayıp kulağımın arkasına aldı. "Bu akşam çocukların hepsi, seni ne kadar sevdiğimi öğrenecek."
"Güzel gideceğine inanıyorum." Elimi yanağına yasladım. Gözlerini ağırca kapatıp bileğimi tuttu. Avuç içime dudaklarını bastırdı.
🌺
Erman ile ayrıldıktan sonra eve giderken Ekin'i balkonda otururken gördüm. Bana hevesle el salladığında karşısında oturan Selin de ayaklanıp aşağı baktı. Yukarı çıkmam için ısrar ettiler. Onaylayıp onların apartmana ilerledim.
Balkonda Selin'in karşısına geçerken Ekin kahveleri yapıyordu.
"Nasıl gidiyor Meyra? Duydum ki iki adam senin için kavga etmiş, üstelik ilk kez değilmiş!" Selin gülerek bunu söylediğinde Ekin balkon kapısından sinirle çıkıştı.
"Patavatsız mısın kızım sen?"
Gülümsedim. Selin'in art bir niyetle bunu söylediğini düşünmüyordum.
"Şaka yapıyorum!" Diye mızmızlandı Selin.
Ekin parmağının ucunu göstererek "Şu kadarcık bana benzeseydin şaşardım!" Dedi. "İnsan kardeşiyle bu kadar zıt olamaz!" Selin oflayıp pufladı.
Ekin'e döndüm. "Benzeyen varsa zaten nadirdir. Tufan ile bana bak. Çok mu benziyor huyumuz?"
Hep birlikte kıkırdadık. Ekin mutfağa dönüp fincanlarla uğraşırken bir yandan muhabbete katılıyordu.
"Gerçekten nasıl gidiyor? Erman abiyle Doğan abinin arası hala aynı mı?" Diye sordu Ekin.
"Aynıymış. İnşallah düzelir tabii!"
Selin kollarını masaya dayadı. "Düzelir merak etme."
"Sen?" Diye sordum Selin'e. "Bir erkek arkadaşın yok mu?"
"Olma yolunda." Diyerek kaşlarını kaldırdı. "Kur yapıyorum şimdilik."
Ekin kahveleri masaya bırakırken içini çekti. "Çocuğu zorla kendine aşık etmeye çalışıyorsun gibi geldi bana?"
Selin kaşlarını büzdü. "Of Ekin! Bir şeyden anladığın falan yok senin." Ardından sırıttı. "Deli gibi hoşuna gidiyor. Kur yapmayı bıraksam o peşimden koşacak."
Ekin gözlerini devirerek yerine oturdu. "O zaman bırak da o peşinden koşsun. Ne zamandır sen onun peşindesin."
"Olmaz. Benimde hoşuma gidiyor böyle."
Tekrar gülüştük. Bu kez Ekin, "Deli," diye mırıldandı.
Selin kahvesinden dikkatle bir yudum aldı. "Sende Murat abiye kur yapsan, üf ayağında paspas olur adam."
Ekin uzanıp Selin'in dudaklarına vurdu. "Ne biçim konuşuyorsun sen?!"
Selin canının acıdığını belli eden bir ses çıkarsa da umursamadı. Bana baktı. "Meyra bak bu sana söylemiyor. Murat abi körkütük aşık buna.." Ekin bu kez koluna vurdu. Selin tekrar dudaklarından tiz bir çığlık attı. "Geri zekalı vurma canımı acıttın!"
"Ben senden bir yaş büyüğüm! Düzgün konuş benimle."
Ekin'in bileğini tuttum. "Ekin!" Aramızda en sakin yapılı olan o olsa da kardeşiyle kavga ederken bambaşka biri oluyordu. Ama bu kadar saldırgan olması nadirdi. Her zaman böyle değildi elbet. Selin'e her zaman destek verir, onu sakinleştirirdi. Kavga da etseler hep alttan alan o olurdu.
Ekin çocuk gibi dudaklarını büzerek bana döndü. "Telefonumu karıştırmış Meyra ya!" Tekrar sinirle ona döndü. "Bak sinirim geçmişti, yine aklıma geldi! Terbiyesiz seni!" Tekrar uzanacağı sırada ben tuttum.
Selin korkuluklara sindi. "Eli de ağır he! Bunun böyle sessiz sakin durduğuna bakmayın." Dedi. Ekin sabır dileyerek gözlerini devirdi.
Sorgulayıcı bakışlarımla Ekin'e baktım. "Tamam.. anlatmak istemiyorsan anlatma." Ardından kahvemi yudumladım.
Bir kaç dakika sonra Ekin, Selin'e hiç sinirlenmemiş gibiydi. Gülüş sohbet derken üç saat geçmişti. Güya ders çalışacaktım. Kızlarla vedalaşıp kalktım.
Eve girdiğimde bahçede Deniz Can'ı görmemle kısa bir şok yaşadım. Annemle Meryem ablayla oturmuş sohbet ediyordu.
Meryem abla gülümseyerek bana baktı. "Güzel kızımız gelmiş! Gel kızım gel. Poğaça yapmıştım sıcak sıcak ye!"
Deniz Can elindeki poğaçayı kaldırdı. "O kadar spor yaptım Meryem abla, sayende bir işe yaramadı."
Masaya ilerleyip, Meryem ablanın yanına Deniz Can'ın da karşısına oturdum. Bir poğaça alırken annem, "Ne yaptın annem, neredeydin?" Diye sordu.
"İyi anne. Ekin'deydim." Poğaçadan bir ısırık aldım. "Eline sağlık Meryem abla çok güzel olmuş."
Meryem abla sırtımı sıvazladı. "Afiyet olsun kuzum."
"Sen nasılsın?" Diye halini hattını sordum. Meryem ablayı çok seviyordum. Çok sıcakkanlı bir kadındı. İçinde hiç kötülük yoktu.
"İyi kuzum. Allah'a şükür."
"Asım ne yapıyor? Bir kaç gündür rastlamadım ona."
"İşe başladı o!" Dedi heyecanla.
"Ya! Hayırlı olsun. Hiç bahsetmedi."
"Zehre kızım da söylemedi mi?" Dedi kocaman gülümseyerek. Gülmeden edemedim.
"Söylemedi valla."
Annem de güldü. "Meryem abla! Sen çok ısındın bu Zehre'ye."
"Isındım ya!" Dedi Meryem abla yüzünden okunan mutlulukla. "Okulunu bitirsin, gelin alacağım onu."
Kıkırdarken Deniz Can ile kesişti bakışlarım. Gözleri bir elindeki telefona bir bana bakıyordu. Boğazımı temizleyerek oturduğum yerden kalktım. "Size iyi oturmalar. Ben ders çalışacaktım bugün pek vaktim olmadı. Göz gezdireyim en azından."
Deniz Can'ın manalı bir ses tonuyla "Görüşürüz Meyra," dediğini işittim.
"Görüşürüz." Diyerek aceleyle içeri girdim.
Gecenin ilerleyen saatlerinde mısır patlatıp, ailecek televizyon izliyorduk. Telefonuma gelen mesajla annemle babama göz gezdirdim. İkisi de filme dalmıştı.
Erman:
"Dışarı çıkabilecek misin?"
Saatime baktım. Neredeyse on ikiye geliyordu.
"Annemler henüz yatmadı."
Erman:
"Peki sonra?"
"Uyuduklarında çıkarım."
Erman:
"Haber bekliyorum."
Fazla değil, iki dakika sonra reklam vermişti. Annem söylenerek yerinden kalktı.
Babam ayaklanıp sırtını kütletti. "Televizyon başında tutulmuşuz haberimiz yok."
Annem esnedi. "Valla uykum geldi ama meraktan oturdum izledim bende." Ardından televizyonu kapadı. "Hadi Tufan."
Çay bardaklarını tepsiye koyarken, "Anne sen yat, ben toplarım buraları," dedim.
Annem minnettar bir ses tonuyla, "Ne iyi olur Meyra," dedi.
Evde ses soluk kesilirken, bulaşıkları makinaya yerleştirmiştim. Erman'a haber verip evden çıktım. Aldım da gri taytım, üzerimde oversize bir kazak vardı. Ayağımda ise alakasız pembe terliklerim.
Erman sanki kapının önünde hazır bekliyormuş gibi dışarı çıkmamla bahçe kapısından içeri girdi. Kalbim anında hızlanmıştı. Yüzündeki o garip ifadeyi görmemle ters bir şey olduğunu anlamıştım.
"Ne oldu?" Diye sordum. Erman hemen önümde duraksadı.
Kaşlarını çatarken, soluğunu sertçe bıraktı. "Yok. Yok bir şey." Ardından asmanın altına oturdu.
Önünde duraksadım. "Kötü mü gitti?" Arkadaşlarıyla görüşmesini sormuştum ama onun kafası başka yerdeymiş gibi anlamsızca yüzüme baktı.
"Hayır. Kötü gitmedi."
"O zaman bu halin ne Erman?"
Duraksadı. "Deniz." Gözlerimin içine baktı derin derin. Benimse kaşlarım gerilmişti. "İlk önce Tufan'ın gönlüne giriyor, daha sonra senin kalbine girmeye çalışacak!" Öfkeyle soluduğu cümleye şaşkınlıkla cevap verdim.
"Ne?!" Erman'a bakmaya devam ettim. Gerçekten ciddi görünüyordu. "Sen ciddisin? Böyle bir şey olmayacak biliyorsun. Nereden çıktı şimdi bu?"
"Meyra.." Sinirle dudaklarını ıslattı. "Aklımı karıştırıyor! Seninle ilgili imalarda bulunuyor ve bu beni delirtiyor!" Bağırmamak için sesini kontrol etmeye çalışıyordu. "Senin ona karşı bir şeyler hissettiğini söyledi.."
Şaşkınlıktan donmuş kalmıştım. "İnanmadın değil mi?"
"Hayır.." dedi sakinlikle ama devamı gelecek cümlenin başı gibi söylemişti. Sorgulayıcı bakışlarıma karşı, gözlerini kaçırdı. Tekrar ıslattığı dudaklarını araladı. "Ben.. dayanamayıp onu biraz hırpaladım."
"Erman! Sana inanamıyorum.."
"Anlamıyorsun Meyra!" Yükselen sesi, bana baktığında kısılıyordu. Hırsla bir şey söyleyecekmiş gibi soluk aldı.
Derin bir nefes alıp verirken etrafıma bakındım. Erman'ın sinirle ellerini ovuşturduğunu gördüm. Kızarık ellerinin üzerine baktığımda acıyla yüzümü buruşturdum.
Ellerimi yanaklarına koydum. "Bana bak." Ona dokunuşum sesim kadar yumuşaktı. "Ben sadece seni seviyorum. Bu asla değişmeyecek."
Ona doğru sokuldum. Başını göğsüme yasladığımda, kollarını belime doladı. Rahat bir nefes verdi bu kez. Parmaklarımı saçlarının arasında dolaştırdım.
"Tüm geceyi kollarının arasında geçirmek istiyorum."
Dudaklarım yana doğru kıvrıldı. "Gitmen gerek ama." Saçlarıyla oynamaya devam ettim.
Başını kaldırıp bana baktı. "Bir gün bu olacak biliyorsun. Seninle evleneceğim."
"Bunu bende istiyorum."
Tebessüm ederken yanağında dolandı parmaklarım. Avucumu yasladım. Erman bileğimden tutup yerinden yavaşça kalktı. Bu kez onun elleri yanaklarımdaydı. Baş parmağı ağırca çenemde dolandı. Ardından çene kemiğimi takip ederek saçlarımın arasına girdi parmakları.
"Seni seviyorum Meyra. Kimsenin aklının alamayacağı kadar seviyorum seni.."
Dudaklarına doğru çekildi dudaklarım. Büyük bir heyecanla öptüm onu. Saniyeler sürdü. Belki birkaç dakika. Bilmiyorum.. zaman kavramını yitirmiş gibiydim..
Sonra sadece dudaklarımız ayrıldı. Alnı alnımda, burnu burnumda. Soluklarımızı dinliyorduk sanki. Bir eli saçlarımın arasındayken diğeriyle elimi tutmuş parmaklarımızı yavaşça birbirine kenetledi. Burnunu burun kenarıma sürttü.
Dudaklarımızda sarhoş bir gülümseme vardı.
Öylece durduk. Bu özel anın keyfini çıkardık sessizce.
🌺
Ertesi gün; okuldan çıkmış kızlarla mahalleye girmiştik.
Zehre, "Cumartesi bizde toplanalım mı?" diye sordu. "Annemler amcamlara gideceklermiş. Bizde toplanıp kız gecesi yaparız."
Ekin başını hafifçe sallayarak onayladı. "Olur."
Zehre'nin koluna girerken, "Olur da sen niye gitmiyorsun?" diye sordum. "Sen seversin Sinan abiyle Gülcan ablayı?" Zehre amcasıyla yengesini çok severdi.
Burun kıvırdı. "Gülcan yengem ile küsüm ben ondan."
"Neden?" Diye aynı anda Ekin ile sormuştuk.
"Boş verin şimdi." Diyerek başından savdı bizi.
Evlere dağıldık. Annem mutfakta tatlı ile uğraşıyordu. Akşama Yasemin ablalar bizi oturmaya davet etmiş. Annem de eli boş gitmek olmaz, diyerek tatlıyı hazır etmişti.
Duşumu almış, bilgisayarımın başına geçmiştim. Kapım yavaşça açıldığında Tufan elinde kitabıyla yanıma geldi.
"Abla şunu yapar mısın? Annem de yapamadı." Kitabını masama bırakırken elinde kalemiyle beni dinlemeye başladı.
"Anladın mı?" Diye sorduğumda heyecanla sırıttığını gördüm.
"Şimdi anladım!" Teşekkür ederek odamdan ayrıldığında şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştım.
Bilgisayarıma gelen bildirim ile birlikte arkama döndüm. Deniz Can bir fotoğrafımı yolladı. Bu fotoğrafın düne ait olduğunu anladım. Yanımda Meryem abla ufacık gözüküyordu. Elimde kalan ufak poğaça yudumuyla, Meryem ablaya doğru gülümsüyordum. Deniz Can beni gizlice çekmişti.
Sinirlenmiştim. "Bir daha gizlice benim fotoğrafımı çekme." Diye cevap yazarak sitemimi dile getirdim.
"Haklısın gizlice çekmemeliydim. Özür dilerim." Mesajını gördüm ama cevap atmadım. "Çok mu kızdın?"
"Evet. Sadece bunun için de kızmadım ayrıca."
"Bilmeden bir şey mi yaptım?"
"Bilerek yaptığın aşikar! Erman ile birlikte olduğumuzu bildiğini biliyorum Deniz Can." Yazdığımda cevap gelmedi. "Sizin aranızda geçeni de biliyorum. Senin bu yaptığının mantıklı bir tarafı yok. Lütfen, senden bir daha onunla uğraşmamanı istiyorum."
"Neyden bahsettiğini anlamadım."
"Bence anladın."
"Hayır." Diye inkar etmeye devam etti.
"En azından uyardığımı düşünüyorum. Görüşürüz." Diyerek bilgisayarımı kapadım.
Arkama yaslanıp sessizce ofladım. Ardından saçımı kurutup hafifçe düzleştirdim. Üzerime ince beyaz kazağımı giyerken, altıma lacivert kotumu giydim.
Ben hazırdım ve annemlerin hazır olmasını bekliyordum. Gidene kadar telefonuma göz attım. Aklıma Erman'ın yapışık iş arkadaşı Mısra gelmişti. Kızın profiline girdim. Profil açılır açılmaz gözlerim kocaman olmuştu.
Son gönderisi Erman ile birlikteydi. Fotoğraf hastanenin kafesinde çekilmişti. Mısra, Erman ile başka bir çocuğun ortasından çıkmış iki kolunu ikisinin boynunu atmıştı.
"İki yanımda iki yakışıklı."
Açıklamayı okuduğum gibi sinirden sol gözüm atmaya başlamıştı. Bu kızın amacı neydi bilmiyorum ama ciddi anlamda sinirime dokunmaya başlamıştı.
Ardından annemin aşağıdan adımı seslendiğini duydum. "Hadi gidiyoruz!"
Bir gözün telefonda odamdan çıktım. Henüz yorum yoktu. Ama bu kızı sıkça kontrol edeceğim açıktı.
Sinirle telefonumu kilitleyip aşağı indim. Babam Tufan'ın montunu giydiriyordu. Havalar ne kadar düzeltse de geceleri epey serin oluyordu. Kapıdan çıktığımda annem elindeki tatlı tepsisini bana uzattı.
Babam içini çekti. "Annen en sevdiğim tatlıyı yapmış. Kadayıflı muhallebi." Babam muhallebili tatlıları daha çok severdi. Şerbetlilerden ise sadece kadayıf.
Gülmeden edemedim. "Ben tekrar yaparım baba merak etme."
Annem bahçe kapısını kapatırken sinirle mırıldandı. "Kızın yapar sana. Az daha gelmesem tepsi gidiyordu."
"Son anda yakalandık işte. Biraz daha geç gelsen ne olurdu?"
"Ya sabır!"
İki adamı yere gidene kadar annemle babamın didişmesini dinledim. Onlar harika bir çifti benim gözümde. Arada babam takılır ve hep der ki; "Mutlu bir evliliğin sırrı, kadını mutlu etmekten geçer,".
Yasemin ablaların kapıyı çaldığımızda bizi bütün ev halkı karşılamıştı. Sezai abi ve Yasemin abla "Hoş geldiniz!" diye tüm güler yüzleriyle karşılamışlardı bizi.
Babamın içeri girmesiyle Sezai abiyle birlikte içeri geçtiler. Annem girdiğinde, Yasemin ablayla ikisi hole geçti. Tufan kapı eşiğinden geçerken Uraz heyecanla içeri girmesini bekliyordu.
Kısaca herkesin bir beklediği vardı sanki.
Ayakkabılarımı çıkarırken Erman ile göz göze geldim. Az önceki öfkem hala üzerimdeydi. O yüzden gözlerimi kaçırdım.
Zehre, kötü bakışlarını Erman'a çevirmişti. "Gitsene ya! Arkadaşımı ilk önce ben karşılayacağım."
Erman, Zehre'nin kulağına doğru eğildi. "Ya her gün görüşüyorsunuz kızım zaten. Bırak da bir sarılayım." İkisi biraz itiştikten sonra içeri adım attığım gibi Zehre'nin boynuma dolanması bir oldu.
Erman sarılacağı sırada geri çekildim. "Sana bugün sarılan sarılmış. Bana gerek yok."
Zehre'nin heyecanla içini çektiğini duydum. "Uf! Abim büyük trip yiyecek çok heyecanlı."
Ortalarından geçip mutfağa girdim. Tatlıyı tezgaha bıraktım. Erman arkasını kontrol ederek yanıma sokuldu.
"Sen neye kızdın şimdi?"
"Bir düşün yakışıklı." Dememle yüzündeki aydınlanmayı fark ettim. Kaşlarımı kaldırarak bilmiş bir edayla başımı salladım.
Hızla yanından geçip montumu çıkardım ve portmantoya astım. Uraz koşarak bacaklarıma sarıldı. "Meyra! Seni çok özledim."
"Bende seni çok özledim!" Eğilip yanaklarını sıkıp öptüm. O da benim yanaklarımı öptü.
Erman mutfak kapısında dikilmiş çatık bakışlarıyla Uraz'a bakıyordu. Zehre kıkırdayıp duruyordu. İçeri geçtik. Zehre ile yan yana oturmuştuk. Diğer yanımda annemle Yasemin abla oturuyordu. Diğer kanepede Babam ve Sezai abi, yanlarındaki tekli kanepede Erman oturuyordu. Uraz ve Tufan da yerde oyuncaklarla oynuyorlardı.
Erman dirseğini kolçağa, parmaklarını çenesine yaslamış bana bakıyordu. Zehre inat yapar gibi sarılıp yanağımı öptü. Babam yavaşça Erman'a dönüp, "Sen nasılsın Erman?" diye sorunca Erman anında yüzünü düzeltmişti.
"Sağ ol Hüseyin abi. Sen nasılsın?"
"Çok şükür."
Yasemin abla bize doğru eğilip baktı. "Zehre kalk kızım çayı koy. Meyra sen nasılsın kızım?"
"İyiyim Yasemin abla. Seni sormalı?"
"Nasıl olsun hep aynı. Uğraş dur." Zehre yanımdan kalkıp mutfağa gitti. "Okulun stajın nasıl?"
"Bazen yorucu, ama çok güzel gidiyor."
"Maşallah maşallah."
"Ben Zehre'ye yardım edeyim." Adımlarım mutfağa doğru yöneldi.
Zehre cayın altını yakmış, tabakları çıkarıyordu. Ona yardım ederken bana doğru sokulup "Ne oldu? Ne yaptı abim?" diye sordu.
"Sonra anlatırım." Diye geçiştirdim.
Kıkırdadı. "Yüzünün halini gördün mü sen öyle yapınca? Öldüm gülmekten." Çıkardığım tabaklara tatlıları dizmeye başladı Zehre.
"Deme öyle Zehre. Sinirliyim falan ama öyle yüzü düşünce üzülüyorum." Bende Yasemin ablanın yaptığı kurabiyeleri dizmeye başlamıştım.
"Aman hiçte kıyamaz!" Tekrar güldü. "Abimi hiç böyle hayal edemezdim. İçimden bir ses çok eğleneceğimi söylüyor."
"Nasıl hayal edemezdin?"
"Şapşik bir aşık gibi.." tebessüm ettiğimde Zehre alay eden gülümsemesini yüzünden silip, hayran bir şekilde bana baktı. "Gerçekten seni çok seviyor."
Zehre ile mutfakta oturup, çay demlenene kadar sohbet ettik.
İçeri önce Zehre elinde tabaklarla girdi. Daha sonra ben, elimde çay tepsisiyle içeri girdim. Sırasıyla çayları ikram ettim. Tepsiyi Erman'a uzattım.
Bardağa uzanırken, "Asma güzel yüzünü bana," diye fısıldadı.
"Hani dikkat edecektin?" Diye fısıldarken kaşlarımı çattım. "Bir de gitmişsin sarmaş dolaş fotoğraf çekilmişsin." Sinirle yerimde doğrulup kalan çayları servis ettim.
İşim bittiğinde yerime oturdum. Zehre ikimizin tabağını alıp yanıma geçti. Benim gözüm ise Tufan ile Uraz'a takılmıştı. Ellerindeki lego kutularına ikisi de hayran bir şekilde bakıyordu. Tufan heyecanla dizlerinin üzerinde doğruldu.
"Abla bak! Erman abi bize ne almış?!" Suratları heyecandan şekilden şekilde girerken Tufan kutuyu açtı. "Robot!"
"Çok güzelmiş. Teşekkür ettin değil mi?" Tufan hızla başını sallarken, beni cevaplayan Erman olmuştu.
"Etti ablası merak etme." Bakışlarımı ona kaldırdığımda bana göz kırptı.
Gören oldu mu diye hızla gözlerimi gezdirdim. Babam ve Sezai abi sohbet ederken annemle Yasemin ablanın gözü çocuklardaydı.
Uraz kutuyu boşalttığında bu kez o heyecanla doğruldu. "Tufan bak! Benimki de helikopter!"
Tufan ona eşlik edip gözlerini kocaman açtı. "Erman abi senin sevdiğini sana benim sevdiğimi bana almış!" Ardından başını Erman'a doğru çevirdi. "Aslansın be Erman abi! Çok çok çok teşekkür ederim!"
Erman, Tufan ile Uraz'ın başını okşadı. "Ne demek şampiyon!"
Tufan, legolara ve robotlara bayılırdı. Erman, onun en büyük zaafını resmen on ikiden vurmuştu.
Erman dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini birleştirdi. Gözleri yine benim üstümdeydi. Annemler anlayacak diye hızla gözlerimi kaçırdım.
Dakikalar sonra Uraz alt dudağını bükerek elindeki oyuncağı Erman'a uzattı. "Abi yardım eder misin? Yapamıyorum."
Erman hemen yanlarına oturdu. "Gel birlikte yapalım."
Tufan'ın bakışları da bana döndü. "Abla? Sende bana yardım etsene."
Uraz sırıtan suratını hemen bana çevirdi. "Meyra sen bana yardım et. Abim Tufan'a yardım etsin."
Erman yalandan kaşlarını çattı. "Hemen satış demek?"
Ardından Tufan kaşlarını çatmıştı. "Sana niye edecekmiş? Benim ablam o bir kere!"
Uraz küçük omuzunu silkti. "Benimde aşkım."
Odada bulunan herkes kısa bir şok yaşarken Tufan sinirle yerinden kalktı. Elini vurmak için hazırlamıştı ki oturduğum koltuktan anında fırladım.
"Tamam!" Diyerek Tufan'ı tuttum. "Ya ikinize de yardım ederim, ya da ikinize de etmem. Siz karar verin."
Tufan ile Uraz birbirlerine kötü bir bakış attılar. "Tamam." Dediler hemen hemen bir ağızdan.
Erman'ın karşısına bardaj kurup oturdum. Tekrar gözlerimiz kesişti. Boğazımı hafifçe temizleyerek gözlerimi ondan aldım. O da başka yöne baktı. Böyle devam ederse kesin birileri anlayacaktı.
Yasemin ablanın arkadan "Uraz'ın, Meyra'ya olan aşkı gittikçe büyüyor," dedi. "Sabah kalkıyor Meyra, akşam yatıyor Meyra." Ardından annemle ikisi gülüştü.
Birkaç dakikaya Erman ile ikimiz kendimizi tamamen legoları tamamlamaya kaptırmıştık. Erman'ın robotun parçasını takmaya zorlarken gördüm.
"Erman boşuna zorlama. Altına gelecek olan parçayı takmamışsın." Dediğimde kısa bir an için geçen öfkemi tekrar körükledim. Yüzümü hemen tekrar ciddileştirdim.
"Hangi parça o?" Gözlerini kısarak bana baktı.
Yerdeki kırmızı parçayı ona uzattım. Elimdeki parçayı alırken parmaklarımı da avucunun içine hapsetti. Baş parmağıyla işaret parmağımın kenarını okşadı. Ne kadar onunla temasımı kesmek istemesem de elimi aceleyle geri çektim.
Çocuklara ufak bir tebessüm ettim. "Evet. Bundan sonrasını siz halledersiniz. Ben bir çay içeyim." Heyecandan mıdır bilinmez dilim damağım kurumuştu.
Erman'ın, "Ben mi yapacağım hepsini?" diye şikayet ettiğini duydum.
Zehre "Abi hadi yaparsın sen," diyerek benimle birlikte ayaklandı. "Biz bizim odaya gidelim."
Zehre ile odaya çekilirken çaylarımızı doldurmayı ihmal etmemiştik. Bilgisayarın başına geçtiğimde Zehre ayaklarını uzatarak yatak başlığına dayanmıştı.
Ekrana bakıp bir şarkı açmaya çalışırken bir yandan gözüm Zehre'de idi.
"Sen neden yengenle küssün bakayım? Gülcan ablayla çok iyiydi aranız."
Kısaca ofladı. "Geçenlerde Asım ile beni sahilde gördü."
"E? Zaten bilmiyor mu Asım'ın senin sevgilin olduğunu?"
"Biliyor!" diye sinirlendi birden. "Yok ben daha bu yaşta o kadar sarmaş dolaş olursam yarın öbür gün yollu olurmuşum, bilmem ne!"
"Yok artık! Gülcan abla mı söyledi bunu?" Şaşırmıştım çünkü Gülcan ablanın ağzından çıkacak gibi kelime değildi bunlar.
"Evet!" Sinirle soluk aldı. "Şok oldum resmen. Kıskançlıktan yapıyor ama biliyorum ben onu."
"Neden öyle dedin ki şimdi?"
"Neden olacak amcam dışarıda öyle elini tutup sarılmıyor diye."
"Yok ya, Gülcan abla neden kıskansın bu yüzden? Günahını alma kadının. Yengen ya senin, her gün ondaydın zamanında sıçtığın boku bilir. Bir anlık sinirle söylemiştir."
"Ay Meyra! Sen benim arkadaşım mısın yoksa onun mu?!"
"Tamam kızma canım." Diye kıkırdadım. "Boşuna kavga etmeyin diyorum sadece."
"Valla çok kızdım. Bir de abime şikayet edecekmiş bak bak beni böyle tehdit ediyor bir de!"
"Valla şaşkınım. Beklemezdim Gülcan abladan."
"Gel de bana sor nasıl şaşkınım!" Çayını unutmuş gibi doğrulup çayından bir yudum aldı. "Gitsen de söylesin, benim kapı gibi Meyra yengem var burada!" Gülmeden edemedim. "Yalan mı? Ama abimle bir konuşman lazım. Beni bu aralar çok sıkıştırıyor."
"Neden?"
"Birkaç gün önce Asım ile mesajlaşıyorduk. Bir döndüm arkamı, ensemde! 'Öpücük mü atmış sana o?' diye çatmış kaşlarını, ödüm patladı. Nasıl kaçacağımı şaşırdım."
Kaşlarımı çatarken şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. "Hiç yakıştıramadım!"
Sırtını başlıktan ayırıp kıçını kaydırarak bana doğru yaklaştı. "Konuşursun dimi?"
"Bakacağız artık." Dediğimde boynuma sarıldı.
"Yengelerin bir tanesi!"
Çaylarımızı bitirdikten sonra tazelemek için odadan çıktım. Çayları doldurduktan sonra dikkatle Zehre'nin odasına götürürken gözümü salona çevirdim. Erman beni fark etmiş, kısık gözleriyle bana bakarken elini çenesini yaslamış işaret parmağını hafifçe dudaklarına vuruyordu.
Takılıp düşmemek için önüme baktım. Çayları odaya bırakıp, boşalan tabaklarımızı mutfağa götürdüm. Odaya dönerken, bileğime bulaşan tatlıyı fark ettim. Banyoya girip ellerimi yıkadım.
Banyodan çıktığım an Erman kolumdan tuttuğu gibi beni kendi odasına çekti. Ben ne olduğunu anlamadan bedenimi kapının yanındaki duvarda buldum. Erman hızla kapıyı kapatıp kısık gözleriyle bana döndü.
"Erman ne yapıyorsun? Biri görecek!" Diye korkuyla fısıldadım. Sırtımı duvardan ayırmaya çalıştım ama Erman'ın ellerini duvara yaslamasıyla bunu yapamadım.
"Kimse fark etmez merak etme." Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
"Çekil bak, senin odandan çıktığımı biri görürse yanlış anlarlar."
"Bence doğru anlarlar." Kısık gözleriyle o kadar güzel duruyordu ki karşımda..
"Erman!" Diye iç çektim.
"Sen küs müsün bana şimdi?" Diyerek daha fazla sokuldu. Ensemden bedenime doğru basan bir ateş peyda oldu. Geri çekilmeye çalıştım ama imkansızdı.
"Evet." Dedim bilmiş bir ses tonuyla. "Hangi hakla senin için öyle bir şey yazar?" İstemeden kaşlarım çatılmıştı. Ama o böyle bana yakınken ona kızamıyordum. "Bir de söz vermiştin bana, hani dikkat edecektin?"
"Benim ne suçum var? Hem bana özel bir şey yazmamış ki?" Tatlı tatlı yüzünü buruşturdu.
"Tamam, ortak bir iltifat olsun! Yine de yazamaz. Hayır yani ne bu samimiyet?"
"Sen bayağı kıskanç çıktın yalnız?" Diyerek dudaklarını kıvırdı.
"Ne alakası var şimdi?" Çatık kaşlarım bir an olsun yumuşamıyordu. Gerçekten iyice sinirlenmiştim. "Haklıyım ben bir kere. Sen bir kendini benim yerime koy bakalım!"
Birkaç saniye duraksadı. Kıvrılan dudakları şimdi gerilmişti. Bir elini duvardan almış, ensesini sıkmıştı.
"Tamam.." Diye geçiştirdi. Sert bir şekilde nefesini bırakırken gözümün önündeki saçımı yavaşça çekti. "Sen hiç bana küsmesen olmaz mı?" Gittikçe kısılan sesiyle gözlerimin içine baktı. "Ben dayanamıyorum, sen bana öyle bakınca.."
Ben çok mu dayanabiliyorum sanki?
Aklımdan geçen cümleyi sesli bir şekilde dile vurmamıştım tabii! Ama içimde heyecandan kasılıp duran mideme engel olamıyordum.
"Sende bir daha sözünde dur o zaman.." İyice yüzüme yaklaşmasıyla sesim gittikçe kısılmıştı. Bir elini yanağıma koyarken, diğeriyle belime sarılmıştı. Alnını alnıma yaslamıştı. Dudaklarını dudaklarıma sürtüyor ama öpmüyordu. "Erman.. yakalanacağız.." diye mayışan sesim fısıltıyla dökülmüştü dudaklarımın arasından.
Erman derin bir nefes alıp verdiğinde nefesi dudaklarımdan içeri sızdı. Yemin ediyorum kalbimin hızla atarken teklediğini hissettim. Kalbim duracaktı. Bana her dokunduğunda, bayılacak kadar heyecanlanıyordum.
"Bana küs olmadığını söyle.." Hırıltılı ve kısık çıkan sesinin ardından dudaklarıma masum bir öpücük kondurup geri çekildi. "Sen böyle yaptıkça ben kendime kızıyorum.." dudakları hala dudaklarımın üstündeydi. "Kendimi unutuyorum seni görünce.." Yutkundu sessizce. "Aklım başımdan gidiyor.."
"Ya ben? Sana bakınca, tüm kızgınlığımın gittiğini anlamıyor musun?" Dediğimde dudaklarımın ucunda gülümsedi. Ardından dudaklarını bastırdı dudaklarıma. Sanki ilk kez öpüyor gibi heyecanla kıvrılıyordum karşısında.
Dudaklarını araladığında dudaklarımı araladım. Ellerimi nereye koyacağımı bilmeyerek bir elimle yakasını kavradım. Diğerini göğsüne yasladım. Ve o an, hissettiğim şeyin tarifi yoktu. Elimin altında, Erman'ın kalp atışını hissedebiliyordum. Deli gibi.. yerinden çıkacak gibi atıyordu! Benim için!
O anki heyecanla, Erman'ı yakasından daha çok kendime çektim. O, daha sıkı kavramıştı belimi. İçeridekileri tamamen unutmuştuk sanki. Bu aşkın bir büyüsü değil miydi zaten?
Erman dudaklarını zorla ayırdı dudaklarımdan. İkimizde derin soluklar alıp veriyorduk. Bir anda Zehre'nin "Meyra!" diye bağırmasıyla telaşla Erman ile birbirimizden ayrıldık.
Erman o panikle ayağını masaya çarptığında, "Siktir.." diye mırıldanıp acıyla içini çekti.
Gülmemek için elimi ağzıma örtüp, yakalanma korkusuyla hızla kavradığım kapı kulpunu indirdim. Erman'a bakamadım bile. Kapıyı açtığım gibi Zehre'yi odasının kapısında dikilirken gördüm. Holden gözlerini alıp bana baktı. Yüzünde hızla manalı bir sırıtış peyda oldu.
"Sapık mısınız siz? Evlenene kadar bekleyemediniz mi?" Dudaklarında alay dolu bir sırıtış varken, arkamdan gelen Erman'ın sert sesiyle Zehre'nin yüzü anında değişmişti.
"Sen ne biçim konuşuyorsun?"
Zehre korkuyla odasına kaçarken, arkasından bende girdim. Kapıyı kapatıp elimi göğsüme yasladım. Yakalanma korkusunu atlattığımızdan rahatla bir nefes aldım.
Zehre'yle göz göze geldiğimde tüm dişlerini göstermiş kocaman sırıtıyordu. Kızgınlıkla ayırdım kapıdan bedenimi.
"Ne yapıyorsun Zehre? Utanmaktan yerin dibine girdim senin yüzünden."
Kısa bir kahkaha attı. "Kıyamam! Bakıyorum da hemen yelkenlerin suya inmiş."
Saçlarımı ciddiyetle düzelttim. "Yo! Gönlümü almaya çalışıyordu sadece."
"Bence çoktan almış, özlem bile gidermişsiniz!" Kıkır kıkır gülüp dururken yalandan kaşlarımı çattım.
"Zehre!"
"Tamam ya!"
🌺
Aradan iki gün geçti.
Erman ile görüşemesek de telefonda konuşuyorduk. Stajdan çıktığımda onunla konuşmuştum. Eve varmak üzere olduğunu söyledi.
Mahalleye girmek üzereydim. Bir yandan telefonumla uğraşırken Duygu'nun aramasını gördüm. Hemen cevapladım.
"Hazır mı bekliyordun?" diye sorunca güldüm.
"Evet."
"Ne yapıyorsun çıktın mı okuldan?"
"Çıktım. Mahalleye geldim hatta."
"Güzel. Bana gel hemen."
"İlk eve uğrasam?"
"Gel işte. Seninle bir şey konuşmam lazım."
"Ne konuşacaksın?"
"Gelince öğrenirsin, öptüm seni." Diyerek telefonu yüzüme kapadı.
Anında ne konu hakkında konuşacağını düşünmeye başladım. Merakla adımlarımı hızlandırdım. Annemi arayıp Duygu'lara uğrayacağımı söyledim. O da bana Yasemin ablayla birlikte Meral ablada olduklarını söylemişti.
Çok geçmeden Duygu'nun kapısını çaldım. İçeri geçip, salona adımladım. Kendimi kanepeye bıraktım.
"Ne konuşacaksın Duygu çatladım gelene kadar?"
Yanıma oturup bedenini bana doğru döndürdü. "Akşama ben gelecektim ama, annemlerle bir yere gidecekmişiz o yüzden seni çağırdım."
İçimi çekerek ofladım. "Ya Duygu kalp krizi geçirteceksin bana! Söyle hadi."
"Panik yapacak bir şey yok. Sadece haberin var mı bilmiyorum. Erman abinin arkadaşlarıyla arası nasıl? Sana bir şey söyledi mi?"
"İyi olduğunu söyledi. Sadece Doğan abiyle arası bozuk işte." Anlamsızca kaşlarımı çatarken, Duygu'nun yüzü daha ciddi bir hal aldı.
"Yalan söylemiş Meyra. Seni üzmemek için."
"Ne?" Diye döküldü dudaklarım arasından.
"Barbaros söyledi. Sarp abi, İdris abi, Kadir abi, Olcay abi hepsi Doğan abiye hak vermiş. Sadece Armağan abiyle Barbaros, Erman'ın arkasındaymış." Üzüntüyle bakışlarını düşürdü.
"Ne diyorsun sen Duygu?" Şaşkınlıkla kafamı salladım. "Ne zaman olmuş? Ya bana arkadaşlarıyla toplandığını, güzel geçtiğini söylemişti. Üzerinde fazla durmadım." Suçlulukla gözlerimi yumdum.
Duygu dizime koydu elini destek verircesine. "Sen üzülme diye saklamıştır. O gün bizdeyken gördüm ben Meyra. Erman abi, senin bir damla gözyaşına bile kıyamıyor." Kalçasını bana doğru kaydırdı. "Kendini suçlama. Ben bilmen gerektiğini düşündüğüm için sana söylüyorum. Ona destek olmak istersin diye düşündüm."
İçime kocaman bir taş oturmuş gibi hissediyordum. "Teşekkür ederim. Söylediğin için." Rahatlamak için derin bir nefes aldım. Ama bir faydası olmamıştı. "Nasıl? Yani o gün aslında her şey kötü mü gitmişti?"
Duygu ağırca başını salladı. "Evet. Hepsi toplanmış o akşam. Erman abi daha anlatmaya başlamadan Doğan abi öfkeyle dökmüş cümlelerini. Erman abi derdini anlatamamış bile." Kalbime giren sancıyla ısırdım dudaklarımı. "Armağan abi araya girmiş, anlatmış. Tabi ilk ağızdan dinlediklerinden, doldurmuşlar kendilerini. Hatta İdris abiyle Doğan abi Erman'ın üzerine yürüyünce bir münakaşa olmuş aralarında. Ama merak etme, Barbaros ile Armağan abi ayırmış."
"Ya Duygu ben bunlardan bir haber.." kendime olan kızgınlığımla tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım.
"Bir de.." Diyerek dikkatimi tekrar ona verdim. "Deniz abi karşısına çıkmış o akşam."
"Ondan biraz bahsetmişti. Biraz hırpaladım, dedi."
"Bence iyi yapmış. Barbaros dedi ki; 'Erman'ın yerinde olsam kimsenin gücü yetemezdi onu elimden almaya.' Tabi ayıran kendisiydi."
"Ne demiş?"
"Pişkin pişkin konuşmuş. Erman abi daha onu görür görmez öfkeden gözü dönmüş. En sonunda sabrını taşırmış." Duygu sakince anlatıyor bir yandan tepkimi ölçmek istiyor gibi duraksıyordu. "Ona demiş ki; 'Sen Meyra'ya acıdan başka bir şey vermedin. Bu yüzden onu terk ettiğin gün gelip beni öptü. Günün birinde Meyra benim kollarımda olacak. Tıpkı onu yüzüstü bıraktığın gün nasıl beni öptüyse, onu tekrar yüzüstü bıraktığında Meyra yine benim kollarımda teselli bulacak.' demiş."
Elimi ne ara dudaklarıma kapattığımı bile anlamamıştım. O kadar şaşkın ve öfkeliydim ki.. binbir çeşit duygu yaşıyordum.
"Kafayı mı yemiş bu Deniz Can?"
"Kafayı sana taktığı belli.. Erman abi hastanelik etmiş. Zor almışlar elinden." Duygu hızla ve sıkıntıyla nefes alıp verdi. "Bilmiyorum Meyra, Deniz abi belli ki senden vazgeçmeyecek. Bu beni korkutuyor. Bence dikkatli olmalısın."
"Bir şey olacağını sanmıyorum ama böyle de yapamaz!" Diye sinirle dişlerimi sıktım. Duygu sırtımı sıvazladı.
"Barbaros söylememem için ısrar etmişti. Söylemese miydim?"
"Hayır. İyi ki söyledin Duygu. Hatta ben, gidip Erman ile konuşayım." Cümlemi bitirir bitirmez yerimden kalktım.
Duygu beni geçirip dikkatli olmam konusunda bir kez daha uyardı. Erman'ın evine giderken yolda düşünüp durdum. Deniz Can neden bunu yapıyordu? Amacı aramızı bozmak mıydı?
Sinirle attığım her adımla başka bir düşünce belirtiyordu kafamda.
Apartmanın önüne geldiğim sırada Kadir abiyle karşılaştım. Beni görünce baştan şaşırdı. Sonra yüzü değişik bir ifade aldı bilmiyorum, sinirli desem değil, şaşırmış desem değildi.
Yanımdan geçeceği sırada önüne geçerek onu durdurdum. "Kadir abi!"
"Söyle Meyra?"
"Ben.." ne diyeceğimi bilemeden duraksadım. "Lütfen Erman'ı suçlamayın. Eğer bir kabahatli arıyorsanız, beni suçlayın."
"Senin bir şeyden haberin yok." Dedi sakince. "Ama Erman? Onun yaptığının affedilir tarafı yok."
"Ama bilmiyordu!" Dedim aceleyle. "Ben biliyordum!"
"Nasıl?" dedi tekrar şaşırarak.
"Doğan abi bana gelip her şeyi söyledi. Ama ben bunu Erman'dan sakladım." Kadir abi kaşlarını çatmış dikkatle beni dinliyordu. "Sonra bir gün Doğan abi, Erman'a bana olan hislerini anlatmış. Erman hiç bir şey söylememiş ona.." sesimin titrememesi için aceleyle yutkundum. "Çünkü beni bırakacaktı. Ve öyle de oldu."
"Ama Doğan, Erman ile sizi görmüş. Bırakmamış seni."
"Sen hiç mi aşık olmadın Kadir abi?" Diyerek gözlerine baktım. Yutkundu. "Ne kadar acı çektiğimizi tahmin edemezsiniz. Ben kendimi bir kenara bıraktım. Ya Erman? Bir yanında Doğan abi, diğer yanında ben.. kimse onun kadar acı çekmedi belki de.." kuruyan dudaklarımı ıslattım hızlıca. "İnan kimse söz geçiremiyor kalbine."
"Sevda unutulurdu Meyra.. Acı geçerdi.."
"Kadir abi sen neyden bahsediyorsun?" Dudaklarım sinirle kıvrıldı. "Sahiden hiç mi bilmiyorsun aşkın ne hissettirdiğini? Bir yerde okumuştum; 'Nasıl bir his biliyor musun? Oda çok geniş ama sığamıyorsun, bak kapı orada ama çıkamıyorsun, pencere açık ama nefes alamıyorsun. Bir şeyler düğüm düğüm dizilmiş boğazına ama, ne yutabiliyorsun ne atabiliyorsun. Sorarsan eğer, hayat nasıl diye? Tatsız tuzsuz ekmek gibi dersem anlar mısın?'" Doğan abi sıkıntıyla içini çekti. "Ondan ayrı kaldığın her dakika, özlemin getirdiği acıyı bilirsin. Sevda unutulmaz, acı dinmez.."
"Biliyorum Meyra." Diyerek gözlerini kaçırdı Kadir abi. "Sevdiğinden ayrı kalmanın ne demek olduğunu biliyorum."
"Öyleyse neden bunu Erman'a yapıyorsunuz? Birbirimizi severken, nasıl ayrı kalabilirdik?" İçini çekerek ofladı. Düşündü. "Siz böyle yaptıkça inancı kırılıyor."
"Tamam.. Erman'la akşama konuşurum. Halı saha vardı bu akşam onu da alırım giderken."
Yüzümde tebessümümle "Teşekkür ederim," diye fısıldadı. "Diğerleriyle de konuşur musun?"
Başını yavaşça sallayarak beni onayladı. Apartmandan o çıkmış, ben girmiştim. Zehre'nin evde olup olmadığını bilmiyordum ama Yasemin ablanın olmadığını biliyordum. Bu yüzden rahatlıkla merdivenleri çıkıp, Erman'ların kapısını tıkladım. Sabırsızca bir kez daha tıkladım.
"Geldim!" Diyen sesini duymamla bedenimin heyecanla kasıldığını hissetmiştim. Kapıyı araladığında dağınık saçlarını kabaca düzeltirken beni fark etti. "Meyra?" Yüzünde anında sıcak tebessümü belirdi. Biraz da şaşkındı. Yüzünün her ayrıntısını öpmek istedim. "Gelsene." Diyerek kapıyı ardına kadar açtı.
İçeri bir adım attım. Ama holden daha ileri gitmedim. "Erman neden bana söylemedin?"
"Neyi?"
"Arkadaşlarınla aranın bozuk olduğunu."
Düzelttiği saçlarını bu kez karıştırdı. "Sen nereden öğrendin?"
"Bu önemli değil." Diyerek omuzumu silktim. "Niye bana söylemedin?"
"Sen üzülme diye." Bir elini beline yaslarken diğeriyle sıkıntıyla ensesini sıvazladı. "Son senen. Sınavların var. Bu tür şeyleri düşünüp kafanı takmanı istemiyorum."
Uzanıp elimi yanağına yasladım. "Erman ben senin üzüntünü paylaşmayacaksam, derdine ortak olmayacaksam birlikte olmamızın ne anlamı var?"
Elimin üzerine elini koydu. "Çok anlamı var. Sen yanımda olunca ben tüm derdimi tasamı unutuyorum çünkü. Senin bir gülüşünle dünyam aydınlanıyor."
Hüzünlü bir tebessüm gösterdim. "Ben ciddiyim."
"Bende ciddiyim." Elimi göğsüne indirdiğimde, elini elimden çekmedi.
"Anlatacak mısın?"
"Sen zaten öğrenmişsin her şeyi. Ama bundan sonra söz, senden saklamayacağım." Baş parmağıyla elimin üzerimi okşarken diğer koluyla boynuma sarılıp yavaşça beni kendine çekti. Başımı omuzuna yasladığımda hasret dolu bir nefes çektim içime. Saçlarımın arasına varla yok arası bir öpücük kondurdu. "İşte, dünyanın en huzurlu adamı yaptın beni."
"Yine eskisi gibi olacaksınız. Ben inanıyorum." Diye mırıldandım. Elini sırtımda gezdirdi.
Ertesi gün kahvaltımı etmiş duş almıştım. Akşam Erman ile konuşup Kadir abi ve İdris abinin de ona destek olduğunu söylemişti. Diğerleriyle ise arası düzelmek üzereymiş.
Bu akşam Zehre de toplanacaktık. Duygu ile konuşup akşama kadar vakit olduğundan ders çalışmaya karar vermiştik. Kitabımı ve defterimi elime aldım. Ayakkabılarımı giyerken çalan telefonumu gülümseyerek açıp omuzumla kulağımın arasına sıkıştırdım.
"Günaydın." Dediğimde onun da gülümsediğini hissetmiştim.
"Günaydın gönlümün çiçeği." Dedi sıcacık sesiyle. "Nasılsın?"
"İyiyim. Duygu'ya gidiyorum şimdi ders çalışacağız biraz." Ayakkabımı giyip kapıdan çıktım. "Sen?"
"Bende Armağan'ı bekliyorum. Madem bu tarafa geliyorsun iki dakika seni görebilirim."
"Olabilir." Diye şakıdım. "Sen ne yapacaksın bugün?"
"Sanayi tarafında birkaç işimiz var."
"Tamam. Ben geliyorum evden çıktım. Birazdan görüşürüz."
"Bekliyorum."
Salak gibi sırıtarak telefonu kapadım. Telefonumu beyaz eşofmanımın cebine atıp, kitabıma sarıldım.
Duygu'lara yaklaşmıştım ki arkamdan havlayan köpekle kısa bir çığlık attım. Arkama baktığımda iki köpeğin birbirine havladığını gördüm. Biri benim tarafıma doğru gelmeye başladığında adımlarımı hızlandırdım. Gözüm sürekli arkamdaydı. Elim ayağım, tüm bedenim korkuyla titriyordu.
Öteki köpek ona doğru koşmaya başladığında, benim arkamda olan köpekte koşmaya başladı. İkisinin birden üzerime gelmesiyle korkuyla bende koşmaya başladım.
Erman'ı gördüğümde bir kez daha arkama baktım. Bana iyice yaklaşan köpeklerle birlikte daha fazla koşmaya başladım.
Erman beni fark etmiş olacak ki, "Meyra bekle!" diye haykırışını duydum. Kafamı ona çevirdiğimde bana doğru koşuşunu ardından sol tarafımdan gelen arabayı fark ettim. Bedenim çarpmanın etkisiyle savrulurken, Erman'ın "Meyra!" diye bağıran gür sesini işittim.***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gardenya
Teen FictionMeyra liseye başladığı zamanlarda, en yakın arkadaşının abisine aşık olur. Dört yıldır ona gizliden gizlediği beslediği bir aşk vardır. Ama bir gerçek vardır ki; hiç bir şey gizli kalmaz! Bahçelerinde olan Gardenya'lar Meyra için ayrı bir önem taşır...