Bölüm 31:
Kıskançlık Krizleri🌺
🎵 Sezen Aksu - Şanıma İnanma
*
Sınava gireceğim okulun bahçesinde Erman iki eliyle yüzümü avuçlamış gözlerime bakıyordu.
"Sakın heyecan yapma. Soruları gözün kapalı çözersin sen. Sana güveniyorum. Tamam mı sevgilim?"
"Erman beni daha fazla heyecanlandırıyorsun.." Diye mırıldandım.
Dudaklarını alnıma bastırıp geri çekildi. "Tamam. Hiç acele etme, ben buradan ayrılmadan seni bekleyeceğim."
"Tamam. Hadi bir şans öpücüğü ver de gidiyorum artık." Yanağımı çevirdiğimde gülümsedi.
"Şansa ihtiyacın yok ama buna da hayır demem."
Yanağıma bir öpücük kondurup geri çekildiğinde sekerek sıraya girdim. Altımda Erman'ın hediye aldığı beyaz eşofman, üzerimde kalın askılı badim vardı.
Sınav olacağım sınıfa girdiğimde yapmadığım heyecan şimdi kendini hissettiriyordu. Sağıma soluma baktığımda birçok kişinin stresli olduğunu fark ettim. Bunu anlamamak imkansızdı.
Dakikalar sonra sınav başlamıştı.
Bitirdiğim sınavdan çıkarken, yanımda yürüyen bir kızı ağlarken gördüm. Ona doğru adım atacağım sırada koşarak uzaklaştı. Muhtemelen sınavı çok kötü geçmişti.
İtiraf etmem gerekirse; sorular zordu. Ama ben pek zorlanmamıştım.
Kapıdan çıktığım gibi Erman'ı bana doğru gelirken görmüştüm. Anlaşılan gözünü kapıdan hiç ayırmamıştı. Merdivenlerin ucunda durdu. Merdivenleri tek tek inerken sabredemeden sordu.
"Nasıl geçti?"
Elini bana doğru uzattığında elini tuttum.
"İyiydi." Dedim.
Beni kendine çekerek saçlarımın dibine bir öpücük bıraktı. "Yapar benim sevgilim." Saçlarımı okşayarak geri çekildi. Gülümseyerek rahat bir nefes verdi.
Gülümseyerek hafifçe kendimi çattım. "Sen benden de heyecanlısın yalnız."
Daha çok gülümsedi. "Sanki bir daha üniversite sınavına girmiş gibiyim."
Kahkaha attım. Onu böyle heyecanlı ve telaşlı görmeye bayılıyordum. Elimi tuttu ve arabaya doğru yürüdük.
Birlikte öğle yemeği yedik. Annem sürekli aradığı için sinemaya gitmek yalan olmuştu. Bu yüzden Erman beni eve yakın bir yerde bırakmıştı.
Aklık bir yandan Zehre de olduğu için anneme biraz uğrayacağımı söylemiştim.
Apartmana girdim ve Zehre'lerin kapıyı tıkladım. O sırada yukarıdaki kapı kapandı. Merdivenlerden aşağı inen Kadir abiyi gördüm.
"Nasılsın Meyra?" Dedi hafifçe gülümseyerek.
"İyi Kadir abi sen nasılsın?"
"Eh işte." Diyerek başını omzuna doğru yatırdı. "Sınavın nasıl geçti?"
"İyiydi." Dediğimde Zehre kapıyı açtı. Kadir abiyle ikimizin gözleri Zehre'ye döndü.
Solgun görünüyordu. Ama beni gördüğünde içten bir şekilde gülümsediğinde içim sıcacık oldu.
"Hoş geldin." Merdivenlerde duran Kadir abiye baktı. "Merhaba Kadir abi."
"Merhaba Zehre. Nasıl oldun?"
Zehre bedenini kapıya yasladı. "İyi. İyiyim yani." Dudaklarını birbirine bastırarak tebessüm etti.
"Daha iyi olacaksın. Merak etme." Kadir abi göz kırparak kalan basamakları indi. Yanımızdan geçerken, "Görüşürüz," dedi.
"Görüşürüz." Zehre kapıyı ardına kadar açtı. "Gelsene."
İçeri geçtim. Çantamı portmantoya astım.
"Yasemin abla yok mu?"
"Yok. Meral ablayla konuşmaya gitti. Biliyorsun Doğan abiyle, abimin arası bozuk olunca onlarında biraz arası açılmıştı. Annem de 'Ayıp olacak çocuğu gitti kadının, bir Allah kavuştursun, diyeyim, yeter artık' falan dedi." Zehre esneyerek mutfağa girdi. "Gelsene mutfakta oturuyordum."
"Sen ne yapıyorsun?"
Yüzünü buruşturdu hafifçe. "İdare ediyorum ya.." Dolaptan bir bardak çıkardı. "Neskafe koyuyorum?"
"Koy valla içeriz." Zehre'nin yanına tezgaha geçtim.
"Abim gelmiyor mu?"
"Çocuklarla takılacaklarmış."
"Hm.. Senin? Sınavın nasıl geçti?"
"Güzel." Gözlerim sürekli arkadaşının üzerindeydi. Benim ona baktığımı fark etmiş olmalı ki bana bakıp gülümsedi.
"Akşam kızlar buradaydı."
"Gruptan konuşmuşsunuz gördüm."
"Sen ders çalışıyordun. Çağırmadık." Atan suyu bardaklara döktü. "Ezgi bulmuş birini."
"Ciddî misin?"
"Hem de bizim mahalleden! Necati abinin bakkalın orada oturuyormuş çocuk!"
"Oha!" Deyiverdim. Masaya geçtik.
"Çocuk bayağı yanıkmış Ezgi'ye. Uzaktan uzaktan bayılıyormuş yani." Kahvesini karıştırırken gülümsüyordu. Zehre'nin ne kadar güçlü olduğunu fark ettim. "İşte görüşüyorlarmış şimdi."
"Hayırlısı." Derken Zehre'nin koluna dokundum. "Sen? Gerçekten iyi misin Zehre? Yani ne hissediyorsun?"
Camdan dışarı daldı gözleri. "Çok farklı hissediyorum." Dudaklarını ıslattı yavaşça. "Bir insan olgunlaştığını hissedebilir mi? Acı, insanı bir günde büyütebilir mi Meyra?" Alt dudağını kıvırdı. "Tuhaf hissediyorum, bilmiyorum. Asım bana gideceğini söylediğinde, eve geleceğimi düşünemezdim." Parmaklarıyla göğsünü işaret etti. "O gün; canım o kadar çok yandı ki, öleceğim sandım. Ama yaşıyorum." Zehre yüzüme baktı.
Arkadaşımın kolunu sıvazladım. "Kimseye daha önce böyle hissetmediğin için. İlk kez aşk acısı yaşadığın için, öğreniyorsun. Hiç bir acı kalıcı değil çünkü."
Tekrar dudaklarını ıslattı Zehre. "Asım bana öyle bir şey yaptı ki Meyra.." Kafasını nefretle sağa sola salladı. "Yalnız bana yaşattığı acıyı anımsıyorum. O güzel günler, birlikte geçirdiğimiz o eğlenceli dakikalar yok olmuş gibi." Alt dudağının kenarını ısırırken bardağına baktı. "Yalvardım ben. Ayaklarına kapandım Meyra. O kadar pişmanım ki.. Sanki her gün beynim kapanıp açılıyor da kendine yavaş yavaş geliyor."
Sandalyemi ona yaklaştırıp saçını okşadım. "Seven insan gururunu bazen düşünemiyor maalesef. Ama bu utanılacak bir şey değil Zehre."
"Kendime çok kızıyorum. Düşün. Asım henüz gitmedi. Ama ben; bir an önce gitmesini istiyorum." Kızaran gözlerine baktım. İnkâr mı ediyordu bilmiyorum. Yoksa sinirden mi böyleydi?
"Aşık olduğun insandan öyle kolay nefret edemezsin Zehre."
"Nefret değil. Başka bir şey." Burnunun ucunu tavana dikip yutkundu. "Çok aptalım." Saçlarını kulağının arkasına aldı. "Ben 'gitme' dedikçe, 'gideceğim' dedi. Dizlerimin üzerine çöktüm. Tişörtünün eteklerine yapıştım." Yaş dolu gözlerini bana çevirdi. "Keşke orada biri bana sağlam bir tokat atıp beni kendime getirseydi. Salağın tekiyim ben."
Omuzunu tutup sıktım bu kez. "Kendine haksızlık ediyorsun Zehre."
Zehre hızlıca burnunu çekti. "Siktirsin gitsin biliyor musun? Umurumda değil."
Biraz daha yaklaşıp, Zehre'nin boynuna sarıldım. "Geçecek arkadaşım. Geçecek."
"A!" Diyerek doğruldu Zehre. "Bunun üzerine ne gider? Tatlı!" Şimdi ise gülümsüyordu.
"Sen mi yaptın?" Bir an benim gibi kafayı yediğini düşündüm.
"Hayır." Dedi tabak çıkarırken. "Dün, Kadir abi getirdi. Efsane bir şey."
"Kadir abi getirdi demek? Valla eli de lezzetli, şanslısın."
Zehre çatalları ardından tatlı tabaklarını masaya koydu. "Yok ya her zaman getirmez. Ben üzülüyorum falan diye yani." Tekrar yerine oturdu. "Yalnız bunu kullanıp bu tatlıdan tekrar isteyeceğim."
Üzerde çıtır bir çikolata tabakası vardı. Bir yandan pastaya benziyordu ama değil gibiydi de. Bir çatal aldım ve dudaklarımın arasına aldım.
Memnuniyetle kaşlarımı kaldırdım. "İnsafsız çok iyi yapmış!"
Zehre ağzında lokmasını çevirirken ciddiyetle çatalını salladı. "Abimi sırf bu yüzden kabullenebilirim biliyor musun? Bütün arkadaşları bana bebek gibi bakıyor."
"Çıkarcı!" Diye gözlerimi kıstım.
Zehre kahkaha attı. "Doğru söyle. Hayatında daha önce bunun kadar iyi bir şey yedin mi?"
"Yemedim." Diyerek bir çatal daha aldım.
"Kadir abiyi alan karı yaşadı yalnız."
"Gerçekten öyle."
"Benim kocam böyle güzel yemekler yapsa, evde hepsini ona yaptırırım." Birlikte kıkırdadık. "Bende ufak tefek şey yaparım yanında işte. Salata falan."
🌺
Bir hafta geçmiş, Erman ile hafta sonu denize gitmek için plan yapmıştık.
Bikinimi içime giymiş, çantamı hazırlamıştım. Çoktan hazırdım. Zehre çantama eşya koydukça yanımda dolaşıp duruyordu.
"Ya beni niye almıyorsunuz? Bende gelmek istiyorum."
"Ne yapayım Zehre? Söyledim Erman'a. Zehre de gelsin, hep birlikte eğleniriz, dedim."
"Pislik kabul etmedi dimi?"
Gözlerimi devirdim. "İlk kez gidiyoruz, baş başa olalım, dedi."
"Romantikliği tuttu ayının."
"Zehre.." Diye söylendim.
"Yalan mı? Öküzün teki." Kollarını göğsünde birleştirdi.
"Bunları duyarsa fena olur yalnız."
"Söylemeyeceğine göre?" Omuz silktiğinde yan yan güldüm. Yatağıma otururken "Çok merak ediyorum," dedi. "Gerçekten romantik mi? Ya da ne bileyim.." Alt dudağını büktü.
Güldüm. "Merak etme, öküz gibi davranmıyor." Alt dudağımı dişlerinin arasında ezdim. "Hatta kendimi bana özel hissettiriyor."
"Ya!" Diye iç geçirdi Zehre.
Geçen haftaya göre çok çok iyiydi. Hatta dört beş kez iğrenç esprilerinden yapmıştı.
Hasır şapkamı ve hasır çantamı takıp Zehre'ye döndüm. "Ben hazırım. Hadi çıkalım." Mavi renkli camları olan gözlüklerimi de takıp odadan çıktım.
Merdivenlerden inerken annem çaydanlığı bahçeye çıkarıyordu. "Gidiyor musunuz?"
Zehre mızmızlanarak dudaklarını birbirine bastırdı. "Ben değil, o gidiyor Filiz anne."
"Sende gidecektin ne oldu?" Anneme Burcu, Ekin ve Burcu'nun arkadaşlarıyla denize gideceğimi söylemiştim. Ekin de Murat ile denize gideceğinden çaktırmıyorduk.
"Ben malum sebeplerden dolayı gidemiyorum maalesef."
"Ah kıyamam!" Dedi annem. "Güneşlenirdin sende."
"İçim gider benim öyle, olmaz. Hiç gitmeyeyim daha iyi."
Annemi ikna edip komşularıyla yalnız bıraktıktan sonra, kapıdan çıkmıştık. Fiona'nın tasmasını elime doladım. Erman'a mesaj attıktan sonra telefonu kot eteğimin cebine soktum. Yarısı dışarıda kalmıştı. Zehre'nin koluna girdim.
"Bir şey diyeceğim. Erman da denize gidiyor sonuçta, şüphe çekmeyiz biz değil mi? Yasemin abla anlamaz mı?"
"Yok yok. Abim kız arkadaşıyla pikniğe gideceğini söyledi." Ardından yanımda kıkırdadı. Zehre eve giderken, ben Erman'ın yanına varmıştım bile.
Altında lacivert bir şort, üzerinde beyaz spor bir gömlek vardı. Çok yakışıklıydı.
Beni görünce gülümseyerek dağınık saçlarını karıştırdı. Uzanıp yanağımı öptü.
"Yaz güzeli." Fiona havladığında Erman eğilip onu kucakladı. "Kıskandın mı?" Diyerek suratını öptü. Fiona gittikçe büyük bir köpek olmaya başlamıştı. Neredeyse 4 aylık olacaktı. Hâlâ çok oyuncuydu hanımefendi.
Yalanıp Erman'ın kucağında kuyruğunu salladı. Yakında kucakta taşınamaz hale gelecekti. Erman onu arka koltuğa koyarken bende, çantamı arka koltuğa bırakıp ön koltuğa geçtim. Erman vakit kaybetmeden arabayı çalıştırdı.
Yol boyunca sohbet ettik. Aramız fazlasıyla iyiydi. Her gün birlikteydik. Ve ben, onunlayken zaman dursun, gün bitmesin istiyordum.
Bazen bu beni korkutuyordu.
Şöyle bir his; her şey fazlasıyla iyidir. Gereğinden fazla. Çünkü arkasından gelebilecek olan kötü bir şeyin teminatıdır.
Radyo kanallarını geziyordum.
Peki benimde bir kalbim olduğunu,
Senin aşkınla dolduğunu,
Göz göze gelince mahvolduğumu,
Gerçekten mi görmüyorsun?
Sabredemiyorsun
Fark edemiyorsun
Hissedemiyorsun,
Garanticisin korkuyorsun
Gerçeği gözden kaçıran yârim
Eğriyi doğruyu şaşıran yârim
Aşkımla ruhunu şad ederken
Sonunda sabrımı taşıran yârim
Seni anlamıyor değilim inan ki
Yaşamak değil, esaret sanki
Hadi benim kendi seçimim sonuçta
Gülü seven dikenine dayanır yani
Şarkı boyunca yan koltukta, kıpırdanıp durdum. Bir yandan şarkıyı sessizce mırıldanıyor, diğer yandan omuzlarımı kıvırıp duruyordum. Fiona ise iki koltuğun arasından başını çıkarmış, heyecanla nefes alıp veriyordu. Bazense yerinde duramıyor, kalkıp oturuyordu.
Erman benim halime gülmeden edemedi. Hatta telefonunu çıkarıp, arabanın sağ ön direğine dayadı. Anladım ki video çekiyordu. Hızımız gayet yavaştı. Şapkamı ve gözlüğümü takıp şarkıyı söylemeye devam ettim. Sonunda şarkı bittiğinde, Erman'ın çenesiyle ensesinden kavrayıp yanağına sıkı bir öpücük bıraktım.
Yeni bir şarkı çalmaya başladığında, müziğe göre ellerimi kıvırıp, başımı sallıyordum. Şuan aşırı derecede keyifli zaman geçiriyordum. Arada Erman'ın da şarkıya eşlik etmesi daha da hoşuma gitmişti.
Ben kollarıma ve omuzlarıma güneş kremini yedirirken, Erman karşımda oturuyor, yanındaki adama sipariş veriyordu. İkimize de limonata söyledikten sonra garson şezlongun yanından ayrılmıştı.
Fiona tasmasını çözmemi bekliyormuş anladığım kadarıyla. Serbest kaldığı gibi denize doğru koştu. Erman ile onun bu hâline güldük.
Güneş kremini, boynumdan aşağı ve göbeğime sürdüm. Erman'a baktığımda, gülümseyerek beni izlediğini gördüm. Bende gülümsedim.
"Ne oldu?"
Yavaşça başını salladı. "Yok bir şey." Sırtıma doğru uzanmaya çalıştığımda yerinden kalktı ve arkama oturdu. Saçlarımı nazik bir şekilde toplayıp, sağ omuzumun üzerine bıraktı. Ardından uzanıp, elimdeki güneş kremini aldı.
Ellerinin tenime temas etmesiyle yutkundum. Sırtıma masaj yaparak kremi yaydı. Sol omzuma ufak bir öpücük bıraktı. Ardından, öptüğü yerde nazikçe elini gezdirdi.
Kapağını kapatırken ona doğru döndüm. "Sen sürmeyecek misin?"
"Ben sürmem öyle şeyler."
"Ama olmaz." Elinden aldığım şişenin kapağını açtım.
"Olur. Zaten denize gireceğiz. Ne gerek var?"
"Erman, zararlı olduğunu bilmiyor musun?"
Erman ağzını açacağı sırada Fiona koşarak önümüze geldi ve kendini silkeledi. Ne ara gidip denize girmişti de gelip şimdi bizi ıslatıyordu?
Sonunda durduğunda başımı ona doğru çevirdim. Dili dışarıda sakince oturuyordu şimdi. Erman ile birbirimize bakıp tekrar güldük.
Dakikalardır güneşleniyordum. Erman telefonuyla konuşurken, Fiona gelip kafasını karnıma koydu. Başının üzerini sevdim. Çantamdan onun krakerlerinden çıkarıp verdim.
Yerimde doğrulup oturdum. Şapkamı şezlongun üzerine bıraktım. Fiona'ya bir kraker daha verdim. Erman telefonunu kapatırken, "Tamam," dedi. "Atilla uzatma, ben seni sonra ararım. Şimdi müsait değilim."
Telefonu kapattığında hafifçe gülümsedim. "Hastanedeki Atilla mı?"
"Evet." Dedi içini çekerek. "Serdar yakında evlenecek de, erkek erkeğe bir şeyler yapalım, diyor."
Fiona'nın başını okşayıp yeni bir kraker verirken ciddiyetle ona baktım. Gitmek için pek hevesli görünmüyordu.
"Gitmek istemiyor musun?"
"İçmeye gidecekler büyük ihtimal. Beni de sarmıyor öyle yerler biliyorsun." Uzanıp Fiona'yı sevdi. "Zaten haftaya rezervasyon yaptırmış. Daha şimdiden ne bu ısrar anlamadım." Diye söylendi.
Fiona hareketli bir şekilde durmadan ikimize bakıyordu. Kuyruğu hiç durmuyordu. Ona bir kraker daha uzatırken gülümsedim.
"E git sende." Dedim. "İstemiyorsan içme. Dışarıda vakit geçir biraz. Hiç mahalleden dışarı çıktığını görmedim. Hatta başka arkadaşlarınla takıldığını da hatırlamıyorum."
"Şikâyetçi misin bu durumdan?" Gülümseyerek gözlerini kıstı bana doğru.
"Hayır." Kocaman gülümsedim bu kez. "Aksine. Hoşuma gitmiyor değil. Biliyorsun, ben kıskanç biriyim." Diyerek yan yan bakıp kıkırdadım. Onu daha çok gülümsettim.
"Senden başkasını mı görüyor sanki gözüm? Ha iki gözüm?"
"Öyle tabi de.." Fiona şezlonga çıkıp, kucağıma yattığında onu severek Erman'a baktım. "Biraz da gözünü açman lazım. Hastanedeki olayı unutmadım." Bilmiş bilmiş kaşlarımı kaldırdım.
"Yapma Meyra." Dedi naif bir sesle. "Mısra sadece arkadaşım."
"Ben anlamam. Sırf sana güveniyorum diye bu kadar rahatım. Ama o kız sinsi. Gözlerinden belli. Uzak dur yeter." Şeker bir kız edasıyla gülümsedim.
Erman derin bir nefes alıp verirken, "Tamam," dedi.
"E? Gidecek misin?"
"Giderim. Çok duracağımı sanmıyorum zaten."
"Hafta sonu kızlarla plan yapayım ben o zaman?"
"Gitmeyebilirim de.." Diye kıvırdı. Kahkaha attım.
"Aşkım zaten her gün seninleyim. Yani, gitsen de gitmesen de, biz kızlarla toplanacağız. Kaç oldu onları ekiyorum biliyor musun?"
Yerinden kalkıp öbür yanıma oturdu. Kolunu bedenime sarıp, saç dibimden öptü. "Sen ne çabuk sıkıldın benden?" Kucağımda yatan Fiona bir anda kafasını kaldırdı. Erman'a doğru havlayıp kulaklarını dikti. Erman hafifçe geri çıkıp kaşlarını çattı. "Uraz yetmiyor, bir de sen mi başladın şimdi?"
"Kızdın mı sen?" Diyerek Fiona'nın suratını sevdim.
Erman çantasına uzanıp, teniz topunu çıkardı. Bu Fiona'nın en sevdiği toptu. Topu görür görmez şezlongdan aşağı atladı. Hareket etmeden dikkatle Erman'a bakıyordu.
Erman topu, denize doğru fırlattığı gibi Fiona koşarak uzaklaştı. Gözlerimi kısarak Erman'a döndüm. "Çok fenasın sen."
Arkamdan sıkıca sarılıp boynumu öptü. Dudaklarını çekmeden, "Kazanan kim?" diye mırıldandı. Bir kez daha öpüp geri çekildi.
Fiona ağzında topla geldi ve Erman'ın kucağına bıraktı. "Gel bakalım. Senin canın oyun istiyor." Erman yanımdan ayrılıp, ıslak kumlara doğru ilerledi. Fiona heyecanla onu takip etti.
Erman topu ileriye attı Fiona geri getirdi. Erman topu elinde sakladı ve Fiona onu kovaladı.
Bir süre oyunlarına devam ederken ben onları gülümseyerek izliyordum.
Biraz denize girmeye karar verdim. Tam yerimden kalkacağım sırada, yan şezlongda oturan kızın sesiyle duraksadım. Onlara arkam dönüktü. Ne ara geldiklerini bile görmemiştim.
"Köpeği çok tatlı değil mi?" Hafifçe güldüğünü duydum. "Kendinden bahsetmiyorum bile."
Gözlerimi tekrar Erman'a çevirdim. Dudaklarımı birbirine bastırıp hafifçe gülümsedim. Fiona ağzındaki topu vermemek için direniyordu. Aslında bu onun oyunuydu. Sıkıysa al gibi bir şeydi. Erman en az benim kadar onu tanıyordu ve hamlesini yapıp onu kumların üzerine yatırdı. Karnını okşadığında ağzındaki topu kolaylıkla almıştı. Topu ileriye fırlattığında Fiona koşarak yanından ayrıldı. Erman bana bakıp kocaman gülümsedi. Fiona topu tekrar ona getirdi. İki ayağının üzerinde dikilerek oyunlar yapmaya başlamıştı.
Arkamdaki kız "Bana mı gülümsedi o?" dedi. Sesimi çıkarmadım. Ciddi anlamda sinirlenmeye başlamıştım.
Derin bir nefes aldım ve yerimden kalktım. Arkamı dönecektim ki, buna gerek duymadım. Doğruca Erman'ın olduğu kısma doğru yürüdüm. Sakince.
Erman beni fark etmişti. Gözlerini güneşten dolayı kıstı. O gerçekten mükemmel güzellikteydi. Onu hiç tanımasaydım eğer; yanımdan geçse, arkama dönüp tekrar ona bakardım. Her detayı kendine hayran bırakırdı.
Onun yanından geçerek ayaklarımın suyla temas etmesini sağladım. Erman sadece bir adım atarak bana yaklaştı ve bileğimden tutarak kendine çekti.
Yanağıma doğru eğildi. Dudakları tenime temas etti ama öpmedi. "Çok güzelsin." Şakağıma doğru çıkan dudakları tüy gibi bir öpücük bıraktı. "Bunu daha önce söylemiş miydim?" Sırtıma yasladığı eliyle ona daha çok sokulmama neden olmuştu.
Alt dudağımın iç kısmını ısırdım. "Hatırlamıyorum."
Kaşlarını kaldırdı. "Öyle mi?" Hafifçe başımı salladım. "Demek hatırlamıyorsun?" O da tıpkı benim gibi başını salladı. "Bakalım suya girdiğinde hatırlayacak mısın?"
Cümlesini daha bitirmeden, eğilip kolunu dizlerimin arkasından doladı. Hızla beni kucağına alırken, boynuna sıkıca tutundum. "Erman sakın." Alışana kadar su her zaman soğuktu.
Hızla beni döndürdü. Fiona koşarak yanımıza gelmişti ve havlayarak o da etrafımızda zıplıyordu. Erman'ın adımları suya doğru ilerlerken bedenim suyla temas edecek diye geriliyordu. Hızlı adımlarla ilerledi ve beni suyun içine attı.
Suyun içine batıp çıktığımda Erman gülüyordu. Kirpiklerimdeki suları silerken tehditkar bir şekilde başımı salladım.
"Demek sen beni suya atarsın?" Henüz suya girmemiş bedenine su sıçrattığımda hafifçe irkildi. Ardından bedenini hızla suya sokup çıkardı. Sinirle suyun üzerine vurdum. "Sen uyanık mısın acaba?" Su neredeyse omuzlarıma geliyordu. Biz ne ara buraya kadar gelmiştik?
"Çok." Suda bana doğru süzüldü. Elleri belimi kavradı. "Çok güzelsin." Dedi gözlerime bakarak. Kızamıyordum bile. Burnu, burun kenarıma dokundu. Öptü öpecekti neredeyse.
"Erman.." Etrafımızda insanlar olduğunu hatırlattım ona.
"Biliyorum.. Kendimi seni öpmemek için zor tutuyorum."
Fiona da yanımıza yüzerek geldiğinde denizin içinde de keyifli vakit geçirmiştik. Fiona dahil yüzme yarışı bile yapmıştık. Kazanan Erman olsa da Fiona ile yarışmak çok eğlenceliydi. Resmen çocuğum gibiydi. Hatta çocuğumuz gibiydi. Her zaman bizimle birlikteydi.
Top kapma oyunu bile oynadık. En son topu ben kaptım ve sudan çıktım. Fiona bana ne ara yetişmişti bilmiyorum. Kendini hızlıca silkeleyip, topu almak için iki ayağının üzerinde zıplayıp durdu.
Çok çaba sarf etmişti, dayanamayıp topu dişlerinin arasına koydum. Birazcık sevip doğruldum. "Hadi bebeğim. Dinlenmeye."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gardenya
Ficção AdolescenteMeyra liseye başladığı zamanlarda, en yakın arkadaşının abisine aşık olur. Dört yıldır ona gizliden gizlediği beslediği bir aşk vardır. Ama bir gerçek vardır ki; hiç bir şey gizli kalmaz! Bahçelerinde olan Gardenya'lar Meyra için ayrı bir önem taşır...