Bölüm 29: Özlem

1K 33 3
                                    

Bölüm 29:
Özlem

🌺

🎵 Mabel Matiz - Gel

*

Şurama batan diyor şair; şurama batan özlem demeselerdi, bıçak derdim.

Yattığım yatakta kaburgalarım batıyordu. Kalbim, kırık cam parçalarıyla doluydu. Her atışında daha çok yara alıyordum.

Özlemekten iliğim kurumuştu.

Kirpiklerim ıslak, hareketsiz yatıyordum yatağımda. Kapım kaçıncı kez açıldı bilmiyorum.

Zehre yatağımın kenarına oturdu. Boş bakışlarım, odanın bir köşesine sabitlenmişti. Uzanıp saçımı okşadı.

"Meyra korkutuyorsun beni. Bugün tam iki hafta oldu." Islak kirpiğime yeni bir yaş tutundu. "Ne olursun kendine gel artık."

İki hafta.. İki haftadır sesini bile duymuyordum! Aklıma geldikçe ağlayıp zırlıyordum.

"Erman nasıl?"

Zehre bıkkın bir nefes verdi. İki hafta boyunca sadece onun adı çıkıyordu ağzımdan. İki haftadır ondan haber getiriyordu bana.

"Akşam eve geldi." Dediğinde yatağımda doğruldum. Kaç akşamdır geç gidiyordu evine.. Gelip gidiyordu sadece. "Gece pek uyuduğu söylenemez. O yüzden hala uyuyor."

"Saat kaç?"

"Akşam üstü beş." Tekrar yatacağım sırada Zehre aceleyle yerinden kalkıp omuzlarımı tuttu. "Bir daha yatmak yok!"

"Asıl benim ayakta duracak halim yok Zehre. Bırak beni."

"Olmaz. Hemen kalkıyorsun duş alıyorsun. Sonra pijamalarını giyiyorsun ve kız gecesi yapmak için Duygu'lara gidiyoruz."

"Ben gelemem hiç bir yere. Anlamıyor musunuz?" Günlerdir biri gidip biri geliyordu. Beni sürekli dışarı çıkarmaya çalışıyorlardı.

"Geliyorsun Meyra! Yoksa seni döve döve götüreceğim! Yeter!" Omuzlarından beni sarstı. "Kalk dedim sana! Kaç gündür bir şey de anlatmıyorsun.. Kız o kadar hazırlık yaptı! Ezgi alkolleri aldı. Seni bekliyorlar."

"Gidemem." Zehre bu kez saçımdan tutup beni kaldırdı. Çığlık attığımda, beni dinlemeden sürüklemeye başladı. "Zehre bırak!"

"Kendin kaşındın sen!"

Zehre'nin kollarına vurdum. Çürüttüğüme emindim ama yine de bırakmadı saçımı. Beni banyo kapısına sürüklerken annem merdivenlerden koşup baktı.

Annem.. ne olduğunu defalarca sorsa da ağzımı bıçak açmıyordu. Dün gece sonunda kendini tutamayıp ağladığını duydum. Depresyona girdiğimi düşünüp, doktordan randevu aldığını işittim. İlk bir hafta okula gitmemiştim. Son bir hafta ise bedenim gidiyordu sadece.

Zehre, beni duşa kabinin içine attı. Kalçamı kaldıramadan tekrar oturttu beni. Üzerime soğuk suyu açtı.

Çığlık attım. "Geri zekalı!" Soğuk sudan dolayı derin ve içli bir şekilde nefes alıyordum. "Aptal! Dondum! Hasta mı edeceksin beni?"

Suyu hala üzerime tutmaya devam etti. "Bir bok olmaz sana. Soğuk su yiyince kendine gelirsin."

"Tamam! Allah'ın delisi tamam!" Çenem birbirine vururken bir yandan Zehre'nin elindeki fıskiyeyi almaya çalışıyordum. "Ver şunu yapacağım banyomu!"

Tam verecekken vazgeçti. "Bu akşam gelecek misin?"

"Geliyorum seni salak geliyorum! Ver şunu artık!"

Elinden fıskiyeyi kaptığım gibi suyu kapatıp, ılıştırdım. Islak kıyafetlerimi çıkarıp duşumu alırken Zehre tekrar girdi banyoya.

"Kıyafetlerini getirdim. Bekliyorum."

Duşumu aldım. Bornozumu giyip aynaya baktım. Göz altlarım çökmüş, gözlerimin içi kıpkırmızı olmuştu. Rengim solmuş, dudaklarım renksiz bir hal almıştı.

Saçımı havluya sarıp, Zehre'nin getirdiği kıyafetleri giydim. Duş biraz da olsa iyi gelmişti. Zehre'nin getirdiği kısa gri taytımı, üzerine beyaz uzun tişörtümü giydim.

Odama girdiğimde yatağıma uzanmış beni beklediğini gördüm. Ben içeri girer girmez aceleyle yatağımdan kalktı ve saç spreyimi ve tarağımı aldı.

"Hadi gel. Ben saçını da tarayacağım."

Bezmiş bir vaziyette yatağımın kenarına oturdum. Zehre saçımı açtı. Saçımdaki havluyu kucağına koyduğunu anlamıştım. Saçımı nazikçe tararken bir yandan bu halime iç çekti.

Aşağı indiğimde annemin yüzünde hüzünlü bir tebessüm gördüm. "Gidiyor musunuz?"

Zehre koluma girmişti. Hafifçe başını salladı. "Gidiyoruz Filiz anne. Bu akşam Duygu'larda kalırız biz."

"Tamam kızım tamam. Hem Meyra'ya da iyi gelir."

Kapıdan çıkıp pembe lastik terliklerimi giyerken, ıslak saçımı kulağımın arkasına aldım. Ben saçımı kurutmazdım. Kapıdan çıktığım gibi Fiona bacaklarıma dolandı.

Onu görür görmez yaş süzüldü gözümden. Erman'ı hatırlatıyordu bana. Eğilip onu kucağıma aldım.

"Seni de ihmal ettim ben değil mi Fiona?" Dudaklarımı yanağına bastırdım. "Söz yarın eve gelir gelmez, tüm günümü sana ayıracağım."

"Hadi Meyra."

Zehre'nin seslenmesiyle Fiona'yı birkaç kez daha öpüp yere bıraktım.

Yolda giderken ne sağıma bakıyordum ne soluma. Biliyordum Erman'ı göremeyecektim. O evinde uyuyordu şuan.

Kalbim kırıktı. Bana kızmakta haklıydı belki ama bana inanmaması, bana güvenmemesi asıl beni yıkan buydu.

Duygu kapıyı açtığında, "O lanet yataktan çıktın sonunda," diye söylendi.

"Zehre saçımdan sürüklemeseydi gelmezdim de.."

İçeri geçtiğimde resmen masayı donattıklarını gördüm. Masaya oturdum. Sabah bir dilim ekmek yemiştim sadece. Ama yine de aç değildim. Sadece uzanıp bir fıstık aldım.

Önüme dolu bir rakı bardağı koydu Ezgi. "Senin ilacın bu." Geri çekilip diğerlerinin önüne de dağıtmaya başladı. "Hem anlatacaksın, hem içeceksin."

Donuk bakışlarla bardağa baktım. Uzandım ama almadım. Parmaklarımın arasında, masasın üzerinde çevirdim. Ardından yavaşça kaldırdım masadan. Dudaklarıma götürüp dibini görene kadar içtim.

Duygu "Yavaş be kızım!" diye mırıldandı.

Yüzümü buruşturdum. Ezgi yenisini doldurmaya başladı.

"İçim yanıyor Duygu." Uzanıp bir fıstık daha aldım. "Ben sevmiyormuşum onu.. düşünebiliyor musunuz? Ben!" Diyerek kendimi işaret ettim. Ardından ağzıma attığım fıstığı sinirle çiğnedim. "Ulan benim ondan başkasını gözüm görmedi. O bana diyor ki, 'Sen hislerinden emin değilsin'. Ben değilmişim, ben.." Kadehten büyük bir yudum aldım.

Ekin dudaklarını birbirine bastırdı. "Ama sen böyle gidersen akşamı göremezsin."

Ayağımı oturduğum sandalyenin ucuna koyup, dirseğini dizime yasladım. Dolan genzimi hissedebiliyordum.

"Ya Ekin benim gündüzüm bile kararmış.." Burnumu çektim hızlıca.

Ezgi kolumu tuttu. "Sen şimdi yavaşça anlat bakalım. Erman abi nasıl böyle bir konuya vardı?"

Kısaca Deniz Can ile görüştüğümü ve Erman'ın öğrendiğini anlattım.

Zehre kadehini masaya koyarken, "Sen abime onu sevdiğini söylemedin mi?" diye sordu.

"Diyemedim Zehre." Dedim kızgın bir sesle. "Ya inanmamış Erman bana.. güvenmemiş.." Kızaran dudaklarımı hızlıca yaladım. "Bilmiyor mu benim onu nasıl sevdiğimi? Bana hangi hakla böyle bir şey sorar?" Kadehimden büyük bir yudum daha aldım.

Ekin "Yüzüne bağıra bağıra söyleseydin de aklı başına gelseydi," dedi sinirle. "Sen yıllarca onu sevmiş, onun için ağlamışsın. Tabi Erman abi bunları nereden bilecek?"

Gözyaşlarım süzülürken bir kez daha burnumu çektim. "Ben onunla bir gelecek mi düşünmüyor muşum." Elimin tersiyle aksan gözyaşımı sildim. "Ya ben onunla ilgili tek bir hayal bile kuramadım.. Çünkü beni seveceğini hiç düşünmedim. İmkansız, dedim. Şimdi nasıl bana güvenmez? Nasıl sevgime inanmaz?"

Zehre uzanıp gözyaşımı sildi. Ardından yanağımı okşadı. "Canım arkadaşım benim. İkinizde birbirinizi çok seviyorsunuz ama ayrı kalarak birbirinizden beter acı çekiyorsunuz. İkiniz de inat yapıyorsunuz böyle."

Gözyaşlarım hızla akmaya başladı bu kez. "Çok özledim Zehre.." diye inim inim inledi sesim. "Bir kerecik görsem, bir kerecik dokunsam, bir kerecik öpsem.." gözlerimi sıkı sıkıya kapamış hıçkırıklarımı dinler olmuştum.

Ezgi "Ağlaya ağlaya gözyaşın kalmadı be kuzum," dedi.

İçimi çektim büyük bir sıkıntıyla. "Çok daha zormuş.. Ona alıştıktan sonra, ondan ayrı kalmak; çok daha zormuş.."

Ezgi ağırca başını salladı. "Bildiğin şeyi daha çok özlersin de ondan. Kokusunu bilirsin, gülüşünü, sıcaklığını, seni öpüşünü bilirsin.. sana hissettirdiğini.."

Kadehimi tuttuğum gibi tekrar kafama diktim. Bu kez hepsi benimle birlikte kafasına dikti. Ezgi yenilerini doldurdu.

Duygu televizyondan şarki ararken, "Allah kahretsin ki, özlemek diye bir şey var," diye söylendi.

Göğsüme dokundum. "Şuram.. tam şuram batıyor. Nefes alamıyorum, ciğerlerim sızlıyor.." Sertçe gözyaşlarımı sildim. "Onun yüzünden ben bu haldeyim. Başkası yüzünden değil!"

İçkimden büyük bir yudum aldım. Ekin uzanıp önüme peynir sürülmüş ekmeği koydu. "Aç karnına içip durma. Kusmaktan, tuvaletten çıkamazsın sonra."

Aldığım ekmeği hırsla ağzıma tıktım. "Sen niye bir şey demiyorsun Zehre?" Diye sordum. "Kabul et. Ben Erman'dan daha çok sevdim. Bak.. beni kaçıncı kez bu hale getirdi.."

Zehre'nin gözleri masada oyalandı. "Abim seni biraz geç sevmiş olabilir Meyra. Ama o da senin kadar seviyor."

Hafifçe ona doğru eğildim. Gözyaşının masaya damladığını hissettim. "Ben daha çok sevdim."

"Hanginiz çok seviyor bilmiyorum.."

"Nasıl bilmezsin?" Diye arkama yaslandım. "Geceleri ondan çaldığım tişörtü koklayarak ağladığımı bilmiyor musun?"

"Meyra.." dedi hüzünle yüzünü asarken. "Ben ilk kez abimin ağladığını duydum." Dediğinde yerinden çıktı yüreğim. "Dün gece hiç uyumadı. Sabahta uyumadı. Görmedim ama duydum. Kapısını dinledim. İsmini sayıklaya sayıklaya ağladı." Alt dudağımı ısırdım hıçkırmamak için. "Neden ikinizde inat ediyorsunuz? Niye biriniz aramıyorsunuz?"

"Çünkü Erman beni anlamıyor. Görmüyor onu nasıl sevdiğimi.."

Ezgi dirseklerini masaya yaslamıştı. "Sende inatla göster ona."

Ekin "Evet!" diyerek ona katıldı. "Koş arkasından. Usansın sevginden."

"Ben daha fazla nasıl sevilir bir insan bilmiyorum." Dudaklarımı yalayıp, bir yudum aldım kadehimden. "Ne yapacağım bilmiyorum."

Duygu elinde kadehiyle masaya geri döndü. "Sen ne yapacağını bilirsin." Boş bardağını Ezgi'nin önüne bıraktı. Ezgi doldurdu. "Az mı akıl verdin bize? Kendin de ne yapacağını bilirsin."

Gel anla dikenimden
Güllerim uyansın bahçelerimde
Oh-oh, gel, öyle bir apansız
Ellerim yansın ah ellerinde

Gel anla halimden
Güllerim uyansın bahçelerimde
Oh-oh, gel, öyle bir kal ki
Tan yeri boyansın aşk hançeriyle

Ben arkada falan şarkıyı mırıldanırken, bir anda hepimiz bağıra bağıra şarkıyı söylemeye başlamıştık. Bir yandan gözyaşımı siliyor, bir yandan kadehimden yudum almayı unutmuyordum.

Şarkı bittiğinde kademi kafama diktim. Rakı bitmiş Ezgi önüme bira koymuştu. Dakikalar dakikaları kovaladı ve ben artık mantıklı düşünemez hale gelmiştim.

Arkadan bu kez Ferdi Özbeğen'in "Dünyada sevenler bahtiyar olmaz" çalıyordu.

Nasıl bir haldeysem artık Ezgi isyan etti. "Kim açtı bu şarkıyı şimdi? Kız perişan oldu anasını satayım.."

Masaya uzanıp bir peynir aldım ve ağzıma attım. Elimi silkeleyip yavaşça ayaklandım. "Ben gidiyorum.." kısa gri taytımı ve beyaz tişörtümü silkeledim.

Hepsi birden "Nereye?" dedi.

"Erman'a gidiyorum." Fark ettim ki dengem sağlam değildi. Ama eğer ona gideceksem, her türlü giderdim.

"Abim evde uyuyordu ama.." Dedi Zehre.

Omuz silktim. "Zile basarım. Kapısına dayanırım."

Ekin kıkırdayarak başını geriye attı. Duygu başını ovaladı. "Hay yapacağınız işi ben ama ya.. biliyordum böyle olacağını." Duygu'nun da kafası güzeldi ama o mantıklı davranabiliyordu. "Meyra otur Allah aşkına, nereye gideceksin? İki saatte sarhoş oldunuz anasını.."

Elimi susması için yavaşça kaldırdım. Dizlerim kendiliğinden bükülüyordu ama ben inatla doğrultuyordum. "Ben ne yaptığımı biliyorum Duygu. Lütfen." Diyerek kaşlarımı kaldırdım.

Ezgi alt dudağını ısırarak güldü. "Gizlice gir eve!" Dedi heyecanla doğrulurken. "Sürpriz olsun!"

Parmağımı ona doğru salladım. "Çok doğru. Ona sürpriz yapacağım."

Duygu karşıdan "Mal!" diye bağırdı. "Sen daha Ezgi'nin nerede oturduğunu göremiyorsun, bir de sürpriz yapacakmış. Yarım akıllılara bak sen!"

Masadan biraz destek aldım. "Ben ayılırım hemen, ne var?" Doğruyu söylemek gerekirse, kelimelerim kayıyor tam oturmuyordu. "Ama!" Diyerek tekrar yerime oturdum. "İçeri nasıl gireceğim?"

Ekin kafasını doğrultmadan, "Zehre'de anahtar var ya," dedi.

Sırıtarak Ekin'e doğru parmağımı salladım. "Bak! Aramızda en zeki olan bu kız, dedim size."

Duygu "Bence hepiniz salaksınız," dedi.

Yüzümü buruşturdum. "Sus be!" Yavaşça Zehre'ye döndüm. "Zehre anahtarları versene."

Anahtarları çıkarıp masaya koydu. "Ya annem evdeyse?"

"Onlar amcanlara yemeğe gittiler ya? Az önce söyledin." Salak gibi sırıttı.

Ne ara Duygu'dan çıkıp Erman'ların apartmanın önüne geldim bilmiyorum. Tek bildiğim, gizli gizli kıyıdan yürüdüğüm sokaktı.

Zehre'nin gösterdiği anahtarı, dış kapıya zorlukla soktum ama açılmadı. Bu kez diğer anahtarı denedim. Onu da büyük bir zorlukla sokup çevirdim. Bu kez kapı açıldı.

"Geri zekalı. Yanlış anahtarı göstermiş bana. Neyse ki zeki bir kızım da diğerini denedim." Kendi kendime konuşurken asansöre ilerledim.

Asansör hemen girişteydi. Binip dörde bastım. Bulanık gören gözlerimi hafifçe ovaladım. O anda asansör durdu. Çıktım ve Erman'ların kapıya döndüm. Ayakkabısını tanımıştım. Bir de ayakkabılıkta Uraz'ın ufak terlikleri vardı.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Diğer anahtarı tutup kapıya eğildim. En zor kısmı anahtar deliğini tutturmaktı. Bir elimle anahtar deliğini tuttum. Diğeriyle tuttuğum yeri tutturmaya çalıştım. Daha kolay olmuştu. Kapı açıldı.

İçeri girdim. Terliklerimi eğer Yasemin abla gelip görürse diye içerideki ayakkabılığa koydum. Çünkü ben zeki bir kızım! Ama beni içeride görürdü o zaman..

Omuz silkip kapıyı örttüm. Başım dönüyordu. Biraz duraksadım. Duvara tutuna tutuna ilerledim. Erman'ın kapısına gelince duraksadım. Çok heyecanlıydım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Sessiz olmaya çalışarak kapıyı araladım.

Uyuyordu.

Kapıyı sessizce örttüm. Anahtarları masasının üzerine bıraktım. Uzaktan onu izlemeye başladım. Ama net göremiyordum. Zaten ayakta da duramıyordum. Dizlerim bir türlü düz duramıyordu.

Ona doğru birkaç adım attım. Tam duracağım sırada ayaklarım birbirine dolandı ve üzerine düştüm.

"Ananı.." diyerek yerinden sıçradı. Uykulu gözleri beni görünce açıldı. "Meyra?" Şaşırmıştı.

"Erman?" Dedim heyecanla. "Düştüm."

"Meyra senin ne işin var burada?" Yerinde doğrulmaya çalıştı. Üzerinden zorlukla kalkıp yatağın kenarına oturdum.

"Seni özledim."

"Sen, sarhoş musun?" Dedi ve kavisli kaşlarını çattı.

"Hayır." Diye uzattım.

Dağınık saçlarını eliyle taradı. Her zamankinden daha yakışıklıydı halbuki. Kaşlarını çatmıştı. Beni gördüğünde sevinir sanmıştım.

"Sen nasıl girdin içeri?"

"Zehre'den anahtarı aldım." Yatakta iyice doğruldu. "Sevinmedin mi beni gördüğüne?"

İçini çekip üzerindeki pikeyi kaldırdı. "Hadi gel. Seni eve bırakayım." Ayaklarını yere koydu. Altında siyah eşofmanı üzerinde beyaz bir tişört vardı.

Kolunu tuttum hemen. "Erman." Durdu ama bakmadı yüzüme. "Hiç mi özlemedin beni?" Elini tuttum bu kez. Çekmedi elini. Bileğine takıldı gözüm. Benim tokam! Benim tokam bileğindeydi!

"Sen neden içtin bu kadar?" Yan yan baktı bana. Kızmıştı.

Omuzlarımı düşürdüm. Bir yandan elinin üzerini baş parmağımla okşadım. "Senin yüzünden."

Bakışlarımı kaldırdım. Beni izliyordu. Muhtemelen şişmiş gözlerime, kızarık burnumu fark etmişti.

"Neden?" Diye sorduğunda kaşlarımı çatmayı denedim.

"Çünkü sen aptalsın. Bunu biliyor musun?" Kızgınlıkla dökülen kelimelerim kaydığı için hiçte kızmış gibi çıkmıyordu dudaklarımdan.

Dudakları kısa bir an yana kıvrıldı ama hemen düzeltti. Kaşlarını çatıyordu ama kızgın değildi biliyordum.

"Ben mi aptalım?"

"Evet.." Dudaklarım büzüldü ve saçma bir şekilde gözümden yaş akmaya başladı. "Çünkü sana olan aşkımı görmemen için aptal olman lazım." Elimin tersiyle gözümü oyacak gibi sildim ve soluksuz öfkemi kusmaya devam ettim. "Başka bir açıklaması olamaz! Ben yıllarca seni uzaktan sevmenin zor olduğunu sanıyordum.. ben senin sevdiğin yemeği biliyorum mesela. En çok taze fasulye seversin. Herkes sevmez ama sen seversin.. Niye taze fasulye seviyorsun ki?"

İçimi çekerek çenemden akan yaşları silerken Erman tebessüm etti. "Sen sevmiyor musun?"

"Hayır!" Tekrar içimi çektim. "Ama sen seviyorsun diye ben çok yaptım. En güzel ben yaparım biliyor musun?"

"Tamam sen bir gün bana yaparsın, olur mu?"

Ağlayarak başımı salladım. "Olur." İki elimle yanaklarıma asılarak sildim.

"Hadi. Seni eve bırakayım." Hemen ayağa kalktı.

"Ne meraklısın beni eve götürmeye ya!" Omuzlarımı kaldırdım. "Gitmeyeceğim."

"Meyra hadi."

"Gitmeyeceğim." Kollarımı göğsümde birleştirip tekrar omuzlarımı kaldırdım.

"Burada mı kalacaksın Meyra?"

"Evet!" Kaşlarımı inatla kaldırdım. "Barışana kadar şuradan şuraya gitmem."

"Tamam şimdi ben seni eve bırakayım. Yarın konuşuruz bunu." Elini beline yerleştirirken, diğerini kalkmam için bana doğru uzattı.

"Bak barışmıyorsun işte.. Yarın da barışmayacaksın biliyorum.."

"İnat etme hadi."

"Barıştık mı?"

Saçlarını karıştırdı. Gözlerini kaçırdı. Bir türlü 'barıştık' demiyordu. Asıl o benimle inat ediyordu. Sarılmıyordu. Öpmüyordu.

İnadım inat değil miydi? Kalkmayacaktım.

"Sen içince, daha bir inatçı oldun."

"Ben dedim ki; bir kerecik göreyim. Bir kerecik sarılıp, bir kerecik öpeyim. Ama sen hiç!" Ellerimi hayretle kaldırdım.

"Sarhoşsun Meyra. Yoksa buraya gelmeyeceğini ikimizde iyi biliyoruz." Hâlâ önümde dikilmiş bana bakıyordu.

"Evet." Diye kafamı salladım. "Çünkü benimde kırıldığımı, üzüldüğümü biliyorsun." Hırsla ayağa kalktım. "Gelmezdim tabi!"

Hemen önümde dikiliyordu şimdi. Kısık kahve gözlerini dikmişti gözlerime, yüreğim kıvranıyordu özlemiyle.

Bu kez o kollarını göğsünde birleştirdi. "Seni zorla mı götüreyim?"

Üzerine doğru adım atarken işaret parmağımı ona doğru kaldırdım. Tehditkar bir tavırla kaşlarımı çatmayı denedim.

"Git-me-ye-ce-ğim!"

Ve evin kapısının kapanma sesiyle Erman ile birbirimize baktık. Daha sonra Yasemin ablanın sesi holde yankılandı.

"Erman!" Erman hızla odanın kapısına elini yasladı. "Daha uyanmadı mı bu çocuk?"

Ardından Sezai abinin sesini duydum. "Dışarı çıkmıştır belki."

Kapının kulpu aşağı yukarı hareket etti. Erman bana bakarak işaret parmağını dudaklarına bastırdı. Sessiz olmam için uyarıyordu beni. Bense sessizce kıkırdıyordum.

Kapı kulpu bir kez daha hareket etti ve kapı tıklandı. "Erman?"

"Müsait değilim anne. Bir şey mi oldu?" Erman o kadar ciddi bakıyordu ki gülmeye başladım. Kaşlarını çattı. Uzanıp ağzımı kapamaya çalıştı. Ama kapıdan ayrılamıyordu.

"İyi misin?" Dedi Yasemin abla. "Bak yengen ıslak kek yolladı sen seversin diye. Kaç gündür bir şey yemiyorsun, gel birlikte kahve içerken hem yer hem konuşuruz."

"Şimdi dışarı çıkacağım. Gelince içeriz olur mu?"

Yasemin ablanın heyecan dolu sesini duydum bu kez. "Olur tabii! Olur."

Erman kapıyı dinledi. Ardından elini kapıdan çekip hemen yanımda belirdi. Kıkırdarken "Az daha yakalanıyorduk," dedim.

"Gülüyor musun bir de? İnat ettin gitmemek için, şimdi nasıl çıkacağız?"

"Barışmadan gitmem."

Erman sıkıntıyla içini çekip saçlarını karıştırdı. "Ben içeri bir bakacağım. Sonra gelip seni gizli gizli dışarı çıkaracağım. Tamam mı?" Tam ağzımı açacağım sırada Erman omuzlarımı tuttu. "Eğer sessizce beni beklersen barışacağız.."

Dudaklarımı birbirine bastırıp sırıttım. Aceleyle başımı aşağı yukarı salladım. Salak gibi gözüktüğüme emindim.

Erman beni yatağına oturttu. Ellerimi dizlerime koyup uslu uslu oturmaya başladım. Erman bana bakıp kapıya yöneldi. Kapıyı açacakken duraksadı ve tekrar bana baktı. Bir türlü emin olamıyordu. Yanaklarını şişerek ofladı ve anahtarı kapının üzerinden alıp kapıyı araladı. Aceleyle odadan çıkıp kapıyı üzerime kapattı. Ve kilitlediğini duydum.

Erman çıktıktan birkaç dakika sonra sıkılmıştım. Ayaklandım ve masasının üzerinde duran parfüm şişelerine baktım. Bir tanesini üzerime sıktım. Çok güzel kokuyordu. Tıpkı ona sarılmak gibiydi.

Bu kez dolabına yöneldim. Asılı olan tişörtlerine baktım. Siyah tişörtüne uzandım. Tişörtün önünde, sol kısmında bir logo vardı. Çok beğendim ve üzerimdeki çiçek baskılı beyaz tişörtü çıkarıp onun yatağının üzerine attım. Ardından onun tişörtünü giydim.

Dolabın aynasına bakarken bir yandan sırıtıyor bir yandan üzerimi düzeltiyordum. Birden çişimin geldiğini hissettim.

Tuvalete gitmek için kapıya yöneldim. Kapı kulpunu indirdim ama kapı açılmadı. Birkaç kez arka arkaya denedim. Hatta iyice zorladım. Sonra kapının ardında Yasemin ablanın sesini duydum.

"Erman?!"

Birkaç adım gerilerken parmaklarımı dudaklarıma bastırdım. Kapı kulpu bu kez diğer taraftan zorlandı.

"Efendim?" Erman'ın güzel sesini duyunca hayranlıkla iç geçirdim.

"Kim var senin odanda?" Yasemin ablanın sesi bu kez hesap soruyordu.

"Kimse yok."

"Erman içeride biri var!" Sessiz olmaya çalışarak bağırıyordu Yasemin abla.

"Anne saçmalama kim olacak?"

"Erman doğru söyle kız arkadaşın falan mı içeride yoksa?"

"Anne hayır!"

"Erman.. koskoca çocuk dinlemem etlerini koparırım senin! Kıza bir şey mi yaptın da kapıyı kilitledin? Ay tövbe yarabbi! Sen benim aklıma mukayyet ol!"

"Tövbe tövbe! Anne saçmaladın iyice.." Ofladığını duydum. "Müsait değilim dedim ya, ondan kilitledim. Hadi. Sen geç içeri ben giyinip çıkacağım."

Kapı açılacak da Yasemin abla beni görecek diye, doğruca Erman'ın dolabına yöneldim. Yatağın üzerindeki tişörtüm aklıma geldi ve hızlıca onu alıp dolabı açtım.

Yüksek kısma oturup kapakları kapattım. Az önce askıdan aldığım tişörtün yerine kendi tişörtümü astım. Dizlerimi birbirine çekerken kıkırdayarak ellerimi ağzıma bastırdım.

Kapının açıldığını duydum. Ardından Erman sessizce fısıldadı.

"Meyra.. Meyra?"

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Sonra dolabın içinde kahkaha atmaya başladım. Dolap kapağı hızla açılınca korkuyla iç çektim.

"Hi! Eyvah!"

Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Hani sessiz olacaktın?"

"Sessizdim zaten." Diyerek omuzlarımı kaldırdım.

Saçlarımın üzerine sarkan tişörtlerini uzanıp, askıları bir tarafa doğru ittirdi.

"Benim tişörtüm mü o?"

"Evet." Sırıtmama bir türlü engel olamıyordum. Onu görünce doğal olarak yüzüm gülüyor, içimde çiçekler açıyordu.

Ellerini beline koyarak başını sağa sola salladı. Ardından koluma uzandı. "Gel buraya başımın tatlı belası." Beni dolaptan çıkardı. Dolap kapaklarını kapatıp beni süzdü. "Ne yapacağım ben seninle?"

"Erman.." dediğimde ne olduğunu sorar gibi gözlerime baktı. "Çişim geldi."

Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken burun kemerini sıktı. Ardından ensesini sıvazlayıp dudaklarını ıslattı hızlıca. Hâlâ gülmemek için kendini sıkıyordu.

"Tamam.." dedi derin bir soluk alıp verirken. "Şimdi birlikte Barbaros'lara gideceğiz. Ben sana orda bir sade kahve yapacağım. Sen bir kendine gel."

Ofladım. "Tamam.."

Bileğimden tuttu. Odanın kapısının kilidini açtı. Kısa bir an bana döndü. "Ses çıkarmak yok." Kapıyı yavaşça aradı. Kafasını kapıdan uzatıp holü kontrol etti.

Sessizce odadan çıktığımızda arkamızdan tekrar kapıyı kapattı. Beni duvar tarafına alıp, elini belime doladı. Anında sırıtmaya başlamıştım. Beni iyice bedenine yapıştırdı. Aklınca beni saklamaya çalışıyordu. Ses çıkarmamam için de elini dudaklarıma kapattı.

Salon kapısının önünden geçerken Uraz'ın "Abi!" demesiyle Erman adımlarını hızlandırdı. Beraberinde beni de hızlandırdı.

Aceleyle açtığı dış kapıdan beni çıkardığında kıkır kıkır gülüyordum. Hızla kapıyı kapadı. Erman telaşla ayakkabılarını giydi. "Asansöre bas! Asansöre!" Ayakkabılığa doğru bir eğilip bir kalktı. Onu ilk kez böyle paniklemiş görüyordum ve bu çok komikti.

"Terliklerin nerede?" Panikle yüzüme baktı.

Kahkaha atmaktan zorla cevap verdim. "İçeride ayakkabılıkta.."

"Hay Allah'ım.." diye söylenirken, Zehre'nin mor terliklerini ayaklarımın dibine koydu. Hızla doğrulup beni kollarının arasına alarak, arkasını kapıya döndü. Uzanıp asansör düğmesine arka arkaya basarken, "Gülme.." dedi.

Tam Uraz kapıyı açıp tekrar Erman'a seslendiği sırada asansör kapısı da açıldı. Erman aceleyle bizi asansöre bindirdi. Kapının kapanması için düğmeye yine arka arkaya bastı.

Kapının kapanıp, asansörün hareket etmesiyle Erman çenesini başıma yaslayarak rahat bir nefes verdi. Farkında değildi belki ama hala bana sıkı sıkı sarılıyordu. Gıkım çıkmıyordu.

Ellerimi sırtına doladım. Erman daha sıkı sarıldı. Beni iyice göğsüne bastırdı. Saçlarımın arasına dudaklarını bastırıp, derin derin kokladı.

Asansör durduğunda Erman yavaşça bedenimi bedeninden ayırdı. Boğazını temizleyip "Gel hadi," dedi. Tekrar bileğimi kavradı parmakları. Apartmandan çıktık ve Erman kenardan yürümeye özen göstererek ilerledi.

Telefonunu çıkarıp kulağına dayadı. Biraz bekledi.

"Barbaros evde misin?" Yan gözle bana baktı. "Tamam iki dakikaya ordayım." Telefonu kapatıp cebine yerleştirdi.

Kısa sürede Barbaros abilerin kapının önüne gelmiş, Erman'ın zile basmasıyla beklemeye başlamıştık. Ayakta duracak halim kalmamış gibiydi. Omzumu ve başımı duvara yasladım. Ardından otomatik kapının sesi duyuldu.

Ne ara yukarı çıktık hiç farkında değildim. Barbaros abi bizi içeri bile almıştı. Hatta beni gördüğünde şaşırmıştı.

Erman, "Hadi sen tuvalete git. Bende sana kahve yapayım," diyerek tuvaletin kapısını gösterdi.

İkisi mutfağa geçti.

Klozete oturduğumda başımın döndüğünü fark ettim. Elimle yüzümü sıvazlayıp, gözlerimi kapadım. Dönmeye devam ediyordu. Geçmesini bekledim.

Birkaç dakika geçmiş olmalı ki Erman kapıya tıklayıp bana seslendi. "Meyra iyi misin?"

Gözlerimi ovuşturdum. Bir an nerede olduğumu sorguladım kendi kendime.

"İyiyim."

"Kahven soğudu hadi gel."

"Geliyorum."

Yavaşça işimi bitirip, elimi yüzümü yıkadım. Biraz olsun açılmayı plânlamıştım ama şimdi de midem bulanıyordu.

Mutfağa girdiğimde Barbaros abi tezgaha yaslanmış gülüyordu. Hatta gözünden yaş gelecek şekilde gülüyordu. İlk kez onu böyle görüyordum.

Erman, "Başımıza o kadar olay geldi, ama hiç biri bu günkü aksiyonun yerini tutamaz," dedi. Barbaros abi daha çok gülüyordu. Erman masadaki sandalyeyi çekip benim oturmamı sağladı.

"Meyra şuan yakalanacağı için hiç korkuyor gibi durmuyor zaten.." Barbaros abi bana bakarak gülmeye devam ettiğinde, ben çoktan kahvemden bir yudum almıştım.

Erman yanımda dikiliyordu. "Onun bu rahatlığı beni daha da gerdi.." İç çekti. "Deli dolu sevgilim benim." Mırıldandı. "Daha iyi misin?" Diye hafifçe önüme doğru eğildi.

Başımı yana doğru yatırdım. "Değilim tabi ki Erman."

"Niye ne oldu?" Dedi hemen kaşlarını şaşkınca çatarken.

"E hala barışmadın benimle!"

Uzanıp gözümün altını baş parmağıyla varla yok arası okşadı. Saçımı geri atarken, "Sen bir kendine gel, konuşuruz.." diyerek geri çekildi.

Barbaros abi elini tezgaha yasladı bu kez. "Seviyor oğlum kız seni işte. Ne diye uzatıyorsun anlamıyorum?"

Bayık gözlerimle dirseğimi masaya, çenemi avucuma yaslayarak Barbaros abiye baktım. "Konuş Barbaros abi. Seviyorum onu.." mayışan sesim ve ağırlaşan göz kapaklarım beni hayli yorgun gösteriyordu. "Hem de çok seviyorum.." Doğrulup sırtımı duvara yasladım. Bir dirseğimi sandalyeye diğerini masaya yerleştirdim. "Anlasana halimden.. güllerim uyansın bahçelerimde.."

Dümdüz söylediğim şarkı sözlerine melodik ama keyifsiz bir ses tonuyla söylemeye devam ettim.

"Gel anla dikenimden.. Güllerim uyansın bahçelerimde.. Oh-oh, gel, öyle bir apansız.. Ellerim yansın ah ellerinde.." Başımı taşıyacak halim kalmamış elime yaslamıştım. Göz kapaklarım kapanıyor, zorlukla açılıyordu.

Barbaros abinin mırıltısını duydum. "Ne yaptı bu kız da bu hale geldi? Sen hani kıyamazdın oğlum bu kıza? Baksana haline.."

"İçimde ne fırtınalar kopuyor Barbaros tahmin edemezsin.."

"Anlatmıyorsun ki bileyim. Senin halin hal değil kaç gündür.. Meyra'nın da öyle. Hayır, ne yapmaya çalışıyorsunuz?" Erman'ın derin bir nefes alıp verdiğini hissettim. Bense gözlerimi ovalayıp duruyordum. "Duygu'yu arıyorum ben. Orada toplanıp kalacaktı kızlar. Meyra'yı götürelim, kız ayakta uyuyor baksana."

Barbaros abi mutfaktan çıkarken Erman kolumdan destekledi beni.

"Hadi başımın tatlı belası. Gidiyoruz."

"Gitmek istemiyorum. Şurada uyuyayım ben.." Kolunu belime doladı.

"Mızmızlanma."

Evden çıktığımızda Barbaros abi önden gidiyor, bir yandan telefonuyla uğraşıyordu. Sanırım birini arıyordu.

Ayağım takılırken başım Erman'ın omuzuna düştü. Erman duraksadı. Ardından beni kucağına aldı. Başımı tekrar omuzuna yaslarken, bir elini boynuna doladım.

"Yürüyemiyorsun bile." Diye söylendi. "Gelmiş bir de hangi akılla odamı basıyorsun?"

"Akıl sağlığımı kaybettim ben senin yüzünden. Hangi akıldan bahsediyorsun?" Gözlerim kapalı, içime içime konuşuyordum. Ama Erman beni duyabiliyordu.

"Bir dahakine aklını başına al o zaman."

"Marketten peynir mi alıyorsun Erman?"

Sessizce güldü. Ben iyice mayışmış haldeydim.

Duraksadık. Duygu'nun fısıldadığı duydum bu kez.

"Ah Meyra.. gitme dedim o kadar!"

Ayaklarım zeminle buluşurken, Erman'ın temasını keseceğini anladığım an onu kendime çektim.

"Erman gitme."

Kollarımı kavrayıp çözmeye çalıştı. Sadece kısa bir an direnebildim. Kollarımdan tutup beni kendinden uzaklaştırdı.

"Yarın bu söylediklerine pişman olacaksın Meyra." Biliyordu inatçı olduğumu. Alttan almayacağımı da biliyordu. Ayık kafayla gitmezdim ayağına.

Duygu, "Hayatta hatırlamaz," dedi.

Erman umut dolu bakışla Duygu'ya baktı. "Gerçekten mi?"

"Tabi canım!"

Erman beni uzaklaştırdığı bir adımımla, kendi adımıyla geldi bu kez. Bir kolunu boynuma, diğerini sırtıma dolayıp sıkıca sarıldı bana. Yüzünü boynuma gömerken defalarca derin derin kokladı. Saçlarımın arasına sayısız buseler bıraktı.

"Çok özledim be gönlümün çiçeği.." kulağıma fısıldadığında daha da sıkı sarıldık. Uzun uzun sarıldık. Uzun uzun öptü, uzun uzun kokladı..

Duygu "Bölmek istemem ama.." dedi. "Birileri görmeden biz içeri girsek artık?" Sesi hep ciddiydi bu kızın.

Erman ayrılacağı sırada "Bana ne!" diye itiraz ettim.

Erman sırtımı sıvazladı. "Ben seni bu halinle sabaha kadar dinlerim de.." Başımı kaldırdı ve yanaklarımı okşadı. "Bu akşam senin sayende yaşadığım aksiyon bana yetti yavrum.." Uzanıp yanağımı, ardından alnımı öptü. Son bir kez daha sıkı sıkı sarıldı göğsüne alarak. Çok seviyordum onu, anlatamayacağım kadar çok..

🌺

Ertesi gün, sabahı kaçırmıştık.

Uyandığımda öküz gibi hepimiz hala yatıyorduk. Sadece Zehre tek gözünü açmış, telefonuyla mesajlaşıyordu.

"Saat kaç?" Diye sorduğumda Zehre halsiz bir tavırla telefonu göğsüne bıraktı.

"Üçe beş var."

"Has.. Akşam olmuş ya!"

Zehre ellerini alnına yasladı. "İsterse yarın akşam olsun. Umurumda değil, ben uyumak istiyorum."

Yavaşça yattığım koltukta doğruldum. Yanımda yatan Ezgi'ye kısa bir göz attım. "Duygu nerede acaba?"

"Bilmiyorum." Oflayarak yattığı yerde döndü. "Başım çatlıyor, anasını ya.."

Yanında yatan Ekin gözlerini ovuşturarak dirsekleri üzerinde doğruldu. "Sabah sabah ne konuştunuz arkadaş."

Şişen gözlerimi ovaladım. "Ne sabahı Ekin akşam olmuş."

Ekin tekrar kafasını yastığa koydu. "Ölü gibi yatmışız resmen. Akşam bende yok zaten.."

Saçlarımı geriye doğru attım. Bileğimdeki tokayla saçlarımı ensemden gelişigüzel topladım. İşte o an üzerimdeki siyah tişörtü fark ettim.

"Bir dakika.." Ayağa kalkıp üzerime baktım bir kez daha. "Dün benim üzerimde beyaz tişört yok muydu?"

Zehre başını kaldırmadan bana çevirdi bakışlarını. "A!" Diyerek şaşırdı. "E abimin tişörtü bu!" Bu kez yerinde doğruldu. "Annemle birlikte almıştık."

Telaşla elimi alnıma vurdum. Ekin de yerinde doğruldu. "Sen dün en son Erman abinin yanına gidiyordun? Hatırlamıyor musun?"

Zehre "Ne?" diye şaşırdı bir kez daha.

Alt dudağımı ısırdım. "Bir dakika bir susun da düşüneyim!" Aklıma gelen kesik kesik görüntülerle gözlerimi yumarak yüzümü buruşturdum. "Rezil oldum ya!"

Zehre pis pis sırıtmaya başladı. "Neyi hatırlayacaksın? Mercimeği fırına vermişsiniz belli ki.." Öldürücü bakışlarımı ona çevirdiğimde hızla Ekin'in arkasına atladı. "Yoksa ne arasın abimin tişörtü senin üzerinde?" Bilmiş bir edayla omuz silkti.

Hızlı adımlarla onlara doğru yürüyüp koltuğun üzerine dikildim. Ellerimle Zehre'ye uzandığımda çığlık atmaya başladı. Ekin dizlerinin üzerinde dikilmiş ellerimi yakalamaya çalışıyordu.

"Ya yapmayın!"

Zehre çömelmiş Ekin'in tişörtünü avuçları arasına almış saklanmaya çalışıyordu. "Ekin kurtar beni!"

Ezgi sesli bir şekilde oflayarak kalktı. "Kafamı şey ettiniz be! Sabah sabah çeneniz mi düştü?"

Tekrar Zehre'ye uzandım. Bu kez saçı parmaklarım arasına takıldığında, çektim. İkimiz aynı anda koltuğa devrildik. "Terbiyesiz! Sen şimdi görürsün!"

"Salak! Şaka yaptım tamam! Bırak!"

Ekin ellerimi tutup ayırdığında sinirle saçlarımı düzelttim. "Erman asla böyle bir şey yapmaz."

"Biliyorum. Şaka yaptım sadece." İçini çekerek rahat bir nefes verdi. "Abim seni öpmeye bile kıyamıyor."

Bacaklarımın üzerine oturdum. "Rezil oldum ya. Dün gittim Erman'ın odasını bastım resmen." Zehre gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken bir anda kahkaha atmaya başlamasıyla Ezgi ve Ekin de gülmeye başladı. "Gülmeyin. Tişörtün üzerime nasıl geldiğini hatırlayamıyorum işte!"

Kapının açıldığını duymamızla kapıya döndüm hepimiz. Gelen Duygu idi. Elinde ekmek poşeti vardı.

"Uyuyan güzeller sonunda uyanmış." Diye alaylı bir sesle içeri girdi. "Hadi kıçınızı kaldırın, yatakları toplayın, bende kahvaltı hazırlıyorum. İşiniz bitince de bana yardım edeceksiniz. Akşam da götü başı dağıttınız ben topladım."

İş birliği yapıp odayı dakikada topladık. Daha sonra Duygu'ya hepimiz yardım etmiş, kahvaltı masasını hazırlamıştık.

Kahvaltı masasında sıradan bir sohbet dönüyordu. Sonra nasıl olduğunu anlamadan konu bana gelmişti. Duygu'dan öğrendiğim kadarıyla Barbaros abilerden buraya gelmiştim akşam. Hayal meyal, kesik bir şekilde hatırlıyordum her şeyi.

Ezgi ağzına tıktığı ekmekle konuştu. "Seviyorsan git konuş uzamasın. Yoksa tadı kaçar, benden söylemesi."

Duygu rahat bir tavırla ona döndü. "Bunu söyleyecek son insan sensin Ezgi." Ezgi nedenini sırada gibi kaşlarını çattı. "Mehmet'i köpek gibi sevip, haksız olduğun halde çocuğu arkandan koşturuyordun. Çocuk sana çok bile dayandı."

Ezgi ofladı. "Konu ben miyim şimdi Duygu?"

Ekin çay bardağını dudaklarına götürecekken duraksadı. "Akşam zaten yanına gitmişsin. Belki yumuşamıştır. Yüz yüze gelip bir konuşmalısınız bence."

Oflayarak arkama yaslandım. "Rezil oldum. Nasıl yüzüne bakayım şimdi?"

Zehre kıkırdadı. "Eminim abim daha büyük rezilliklerine şahit olmuştur."

Kahvaltıdan sonra kızlar kahve içmek istedi. Ama benim içim içimi yiyordu. Mutfağa Duygu'nun yanına gittim ve Barbaros abiye Erman'ın nerede olduğunu sormasını istedim. Beni kırmadı. Anında Duygu telefonu çıkardı. Kulağına koyup bekledi.

Erman'ın halı sahada olduğu öğrendikten sonra evden çıktım. Yaklaşmıştım. Yolda yürürken saatime baktım. Dördü çeyrek geçiyordu.

Halı sahaya bakan tel örgülerin yanından geçerken Erman'ı görmem uzun sürmedi. Karşısında Armağan abi vardı. Erman dalgın bir şekilde ayağındaki topla oyalanıyordu. Armağan abi ise bir elini kale direğine yaslamış Erman'a bir şeyler söylüyordu.

Ciddi bir şey konuşuyorlar gibi görünüyordu. Yanına gidip gitmemek arasında kaldım. Konuşmalarını bölmek istemezdim. Tel örgünün ardında kısa bir an duraksadım. Ama ayaklarım istemsiz olarak tekrar hareket etmeye başladı.

Gözümü bir an olsun Erman'dan ayırmıyordum. El kol hareketleriyle Armağan abiyi cevaplıyordu. Sinirli gibiydi. Acaba onu sinirlendiren neydi?

Baştan aşağı süzdüm onu. Ensesini sıkıp saçlarını karıştırdı. Midem ağrıyordu. Dizlerimin arkası uyuşmuştu. Çok fazla stres olmuştum. Acaba akşam çok saçmalamış mıydım? Ellerimi heyecanla sallayıp taytıma sürttüm. Üzerimde ise hala onun tişörtü vardı.

Tel örgü kapıdan içeri girerken ellerimi mideme bastırıp derin derin nefesler alıp verdim. Yeşil çim üzerine basarken ayaklarımın neden yandığını merak ettim. Kalbim çıldırmıştı.

Ona doğru adım atarken onun arkası dönüktü. Onu çok özlemiştim. Koşa koşa gidip arkasından sarılmak vardı da..

Derin nefeslerimden kuruyan dudaklarımı ıslattım yavaşça. Armağan abinin gözleri bana değdi. Midemin üzerinde oynadığım ellerime baktı. Ardından Erman'ın omuzuna dokunup arkasındaki kapıya ilerledi.

Çok yakındım. Neden bayılacak gibi hissediyordum?

"Erman.."

Dudaklarım ismini sayıkladığında, hızla bana döndü. Şaşırmıştı. Ama bu kısa sürdü. Ciğerlerim sık sık havayla dolarken, merakla bana ne diyeceğini bekliyordum. Kısık gözleriyle karşılaştı ilk önce gözlerim. Ardından gergin dudaklarına baktım.

"Bugün ayılacağını düşünmezdim."

Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. "Neden?"

"Akşam yanında çakmak çaksam alev alacaktın da o yüzden." Üzerimdeki tişörte ardından başka yere baktı.

"Akşam için özür dilerim. Saçmaladıysam lütfen dikkate alma."

Dudakları yana doğru sinirle kıvrıldı. "Bayağı saçmaladın.." Tamam.. bu kadar dürüst olmasını beklemiyordum. "Neden buradasın?"

"Konuşmamız gerekiyor bence."

"Bence sen bu konuşma için hazır değilsin." Ayağının dibindeki topa baktı ve ayağının altıyla çekti. Yanımdan uzaklaşıyordu. Pes edecek değildim. Konuşup onunla aramdaki meseleyi çözmek istiyordum. Aksi halde ikimizde acı çekmeye devam edecektik.

Yanına hızlı adımlarla gittim. "Sen neyden bahsediyorsun? Konuşmaktan kaçan sensin." Ayağındaki topu sürüklemeye devam ediyordu. Bende yanından yürümeye devam ediyordum. "Tamam.. susmaya devam et!" Diye ellerimi iki yana açtım. "Bende, sen benimle konuşuncaya dek gitmeyeceğim!"

Duraksadı ve bana baktı. "Bir şey değişmeyecek."

"Ne yapmamı istiyorsun?" Dedim çaresizce. Sustu. "Bana inanmadığın için kırgınım Erman.." omuzlarım düştü. "Ama kendimi sana ifade etmem gerektiğini hissediyorum." Alnımı sıvazlayıp, tokamdan düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına iliştirdim.

"Belki bunu daha iyi hissettiğinde yaparsın?" Dikkatle bana bakıyordu. "Şuan eminim başın çatlıyordur."

"Gayet iyiyim." Hızla nefes alıp konuşmasına fırsat vermedim. "Deniz Can'ın o gün yanına gittiğimde, amacım sadece seni rahat bırakmasını söylemekti. Ama o kadar pervasız konuşuyor ki, insanı çileden çıkarıyor." Kaşlarım istemsiz çatıldı. "Tek amacım bizi rahat bırakmasını söylemekti."

"Meyra adam yüzüne, yüzüne seni sevdiğini söylüyor ve sen kalkıp gitmiyorsun!" Sinirle dişlerini sıktı.

"Çünkü konuşmama fırsat vermemişti! Susturmaya çalıştım!"

İnkâr edercesine başını iki yana salladı. "Kendine dürüst ol en azından." Aramızda üç adımlık bir mesafe vardı. "Onun seni sevdiğini söylemesi hoşuna gidiyor!"

Şaşkına uğradım. "Böyle bir şeyi söylediğine inanamıyorum!" Nabzım bu kez sinirden hızla atıyordu. "Beni kimin sevdiği umurumda değil!" Sesim ister istemez yükselmişti.

"O zaman neden onunla görüşüyorsun?!" Diye bağırdığında boynunda gerilen damarlarını gördüm. Sinirliydi. Ama bir yandan kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. İki elini hırsla saçlarında gezdirdi. "Beni delirtiyorsun!" Çenesini parmaklarıyla sıktı ve gözleri gözlerimde durdu. "Deliriyorum anlıyor musun?" Derin nefesler alıp veriyordu. "Çünkü sana parmağının ucuyla bile dokunsa nasıl hissettiğini biliyorum.. gözlerinin içine baktığında, benim gibi hissettiğini bilmek beni çıldırtıyor! Kokunu duyduğunda, özlediğini bilmek beni delirtiyor!" Yükselen sesi kulaklarımı çınlattı. "Bunları sana korkmadan söylediğini bilmek beni çileden çıkartıyor!"

"Ama onun göremediği bir şey var." Göğsü hırsla alıp verdiği soluklarsan dolayı inip kalkıyordu. "Sana baktığım gibi asla ona bakmayacağım. Gözlerimdeki ışığı, heyecanı, sevgiyi göremeyecek. Çünkü ben yalnızca bir kişiye böyle bakıyorum.." İki küçük adım attım. Aramızdaki mesafenin nasıl kısaldığı hakkında bir fikrim yoktu. Şimdi tam dibinde dikiliyordum. Avucumu yavaşça yanağına yerleştirdim. Sanki çiçekler açtı avucumda. Öylesine özlemiştim ki.. "Yalnızca sana böyle bakıyorum."

Biraz daha sokuldum ona. Burnumun ucu çenesinin altına değerken bedenimi saran bir heyecan fırtınası vardı. Ayakta zor duruyor gibi hissediyordum.

Gözlerini yumdu. Kaşlarını çatarken gözlerini sıktı. Başımı biraz daha kaldırdım. Bu kez dudaklarım varla yok arası çenesine dokunuyordu. Dudaklarımı bastırmamak için zor tutuyordum kendimi. Özlemle kavruluyordu dudaklarım.

Erman derin bir nefes alarak geri çekildiğinde elim boşluğa düştü. Dudaklarım yoklukla sızladı.

"Meyra.." Diye mırıldandı ama sesini zor duydum.

"Doğruyu söylememi mi istiyorsun? Seninle bir geleceğim tabi ki olsun istiyorum Erman. Ama bunun hayalini ben hiç kurmadım." Erman öylece yüzüme bakıyordu. "Ben, beni sevme ihtimalini bile düşünmedim. Çünkü biliyordum. Asla beni sevmeyecektin.. sonra canımı yaktın.." dikkatle beni dinliyordu. "İçimde yeşeren umutları, ben kendi ayaklarımla ezdim. Çünkü ben, seninle hayal kurmaktan korkuyordum."

"Hâlâ korkuyor musun?"

Sessizce başımı aşağı yukarı salladım. Dudaklarımı ıslattım ağırca. "Bir gün beni bırakacaksın diye korkuyorum."

"Ya seni affetmezsem?"

"Ben seni affettim." Diyerek omuz silktim. "Sende beni affedeceksin biliyorum." Çaktırmadan gülmeye çalıştı. Ama ben görüyordum.

"Sanmıyorum." Dediğinde ciddi olmaya çalıştı ama değildi. En azından öfkeli ve küskün durmuyordu.

"Bana inatçı diyorsun, ama sen benden betersin biliyor musun?" Dudaklarımı büzdüm.

"Hayır." Ellerini beline yerleştirdi.

Yerde duran topa gözüm ilişti. "Şöyle yapalım.." Eğilip topu aldım ve kolumun altına yerleştirdim. "Ben kaleye geçeyim. Eğer üç atışta bana gol atmayı başarırsan, benimle barışmak zorunda kalırsın." Genişçe gülümsedi. Eridim bittim karşısında.

"Olmaz."

"Niye?"

"Çünkü bilerek gol yiyeceksin de ondan."

"Tutacağıma inandın yani?" Yan yan ona güldüğümde iç geçirdi. Hızlıca başka yöne doğru baktı.

Ağırca yaklaşıp kolumun altındaki topu aldı. "Geç bakalım kaleye." Benden uzaklaşırken başıyla arkamdaki kaleyi işaret etti. "Tutarsan olur bu iş."

Bilmiş bir edayla kaleye geçtim. "Anlaştık."

Erman topu yere bıraktı. "Bak baştan söylüyorum; bir yerin acırsa ben karışmam."

"Erman abanmayacaksın herhalde topa?" Diye şaşkınlıkla konuştuğumda Erman tekrar başka yöne baktı. Ama yanaklarını sıkmaktan, ufak gamzesini görebiliyordum. "Karşında on yıllık kaleci yok nihayetinde.."

"Ben anlamam. Bu oyunu ortaya koyan sen değil miydin?"

Ellerimi belime koyup ofladım. "Evet ben düşündüm." Önüme düşen saçımı elimle tarayıp kulağımın arkasına atarken, "Akşamdan kalmayım ya, sağlıklı düşünemiyorum," diye mırıldandım.

"Bir şey mi dedin?"

"Demedim. At hadi ben hazırım." Kalede hazır bekliyordum. Ellerimi birbirine sürttüm ve açtım. Bunu neden yaptığımı da bilmiyorum gerçi. Sanırım heyecandan ne yaptığımı bilmiyordum.

Erman biraz geriledi ve topa vurdu. Kollarımı önümde birleştirdim. Top, dirseklerime çarptı. Topu tutmanın zaferiyle kocaman gülümseyip yerimde sıçradım. Sakindim!

Erman ikincisini attığında dizlerime çarptı. Ve onu da kurtardım.

Üçüncüde bekledi. Hazır bekliyordum. Ama o hâlâ bana bakıyordu.

Atmaya hazırlandı ve topa bu kez sertçe vurdu. Üst köşeye gittiğinde zıplayarak ellerimi uzattım ama tutamadım.

Omuzlarımı düşürdüm. Bilerek yapmıştı. Beni affetmeyecekti. Erman ifadesiz bir şekilde yüzüme bakıyordu. Bakışlarını yere indirip ağırca yürütmeye başladı.

Gidiyordu.

Az önce heyecanla atan kalbim, şimdi sıkışmış hissediyordu.

Koşarak önüne geçtim.

"Erman.. uzamasın bu ayrılık artık lütfen.." Gergin bakışlarıyla gözlerimin içine bakıyordu. "Kızma artık bana. İnan çok üzgünüm bu yaptığım için. Kendimi senin yerine koydum ve ben olsam, bende deliye dönerdim." Başımı salladım hafifçe. "Ama ben artık senden ayrı kalmak istemiyorum. İki hafta çok uzunmuş meğer.."

Hafifçe, çok hafif dudakları kısa bir anlığına yana kıvrıldı. Ardından içini çekti.

"Ben sana kızamıyorum ki.. geldin şurada iki gülümsedin, bende ne sinir kaldı ne bir şey." Omuzlarını kaldırıp indirdi.

"Sana bir şey itiraf edeyim mi?" Sorgular gibi yüzüme bakmaya devam etti. "Erman ben seni hastalıklı bir şekilde seviyorum. Tişörtünü çalacak kadar.." Üzerimdeki tişörtüne baktı. "Bu ilk değil." Önümdeki tutamı hızla kulağımın arkasına ittim. "Biliyorum bu yaptığım çok kötü bir şey.. belki de aklımdan şüphe bile ediyorsundur. Ama emin olduğum tek şey, seni çok sevdiğim.."

Gülümsedi. İlk kez rahatça gülümsedi. Ve bu gülüşü çok özlemiştim!

İki elimle uzanıp yanaklarını tuttum. Aynı anda dudaklarımı hızlıca dudaklarına bastırdım. Kendini çekecek diye ödüm kopuyordu. Bu yüzden onu sıkı sıkı tutmuştum.

Tarifi yoktu bu hissettiğimin.

Her bir zerreme kadar özlemiştim onu. Dudaklarımın dudaklarıyla buluşması, midemdeki kıvılcımları harekete geçirmişti.

Sadece saniyeler içinde Erman bir eliyle sırtımı desteklerken, diğer elini sıkıca belime dolamıştı. O da özlemişti beni. Sıkıca sarmıştı bedenimi.

Araladığı dudaklarıyla beraber araladım dudaklarımı. Özlemle öpüyordu. Tıpkı benim gibi..

Göğsümde bir çarpıntı, zihnimde bir karıncalanma vardı. Anlatamazdım içimdeki şeyi.

Öptü ve öpmeye devam ettim.

Sadece bir nefes kadar ayrıldı dudaklarımız. Erman hafifçe başını eğip tekrar kaldırdı. Dudakları aşağıdan yukarıya doğru dudaklarıma sürttü.

"Lütfen sevgilim.." diye mırıldandım soluklarımın arasından yalvaran bir ses tonuyla. "Bir daha ayrı kalmayalım birbirimizden.."

Elim boynuna doğru yol aldı. Ardından ensesine. Saçlarının arasında gezindi parmaklarım. Biraz telaşlıydı parmak uçlarım.

"Bir daha yok." Erman daha sıkı sardı kollarını.

Burnunu tenimde gezdirdi. Yanağıma ufak bir buse kondurup, şakağıma ardından saç dibimi öptü. Saçlarımı kokladı. Boynumu öptü. Narince sevdi yüzümü.

🌺

Akşam yemeğinden sonra Yasemin abla ve Sezai abi gelmişti. Ben tezgahı toplarken, çayı koydum. Zehre arkamdaki mutfak masasında telefonuyla uğraşıyordu.

Erman arkadaşlarıyla beraber sahildeydi. Bana mesaj atmış ama görmemiştim. O da aramıştı.

Zehre telefona salak gibi sırıtırken, önüne tabakları koydum.

"Oturmaya mı geldin Zehre? Kalk hadi, böreği dilimle."

Mesajını yollayıp telefonu kilitledi ve masanın üzerine bıraktı. Sırıtarak yerinden kalktı. "Tepsi nerede?"

"Fırının içinde."

Zehre fırından böreği çıkarıp, iç geçirerek alt dudağını ısırdı. "Aman Allah'ım! Filiz annem en sevdiğim böreği yapmış!"

"Nereden anladın?" Diye güldüm.

"Ama lütfen! Filiz annemin meşhur kabak böreğini tanımayan var mı?" Ciddiyetle yüzüme baktığında kahkaha attım. Tepsiyi aceleyle masaya koydu. Şuan yemek için sabırsızlanıyordu.

"Bakalım beğenecek misin? Yemeklik kabaktan yaptı annem."

"Şaka?"

"Evet. Ben daha önce yedim. Hiç bir farkı yok."

Zehre kendine bir köşe kesip ağzına attı. O börekle aşk yaşarken ben çaya baktım. Çay bardaklarını dizdim. Peçeleri ve çatalları çıkardım.

Arkamı döndüğümde Zehre daha bir tabağı doldurmamıştı. Böceği kesip kesip kendi ağzına atıyordu. Dudaklarımı araladım.

"Zehre?" Ağzı tıka basa bir halde bana döndü. "Ya ilk önce tabakları doldursaydın."

"Ama Meyra hayatımda yediğim en güzel sebzeli bir şey bu." Zehre de benim gibi yemek seçmese de pek haz etmezdi sebze yemeklerinden.

Önünden tepsiyi aldım. "Sen bence çayları koy. Yoksa kimseye kalmayacak."

Ağzı dolu söylenerek tezgaha döndü. Aklım bir yandan Erman'da idi. Ne zamandır sahildeydi? İki, üç saat olmuştu. Bir daha konuşmamıştık.

Tabakları doldurduğumda mikronun üzerindeki telefonum çalmaya başladı. Erman olabileceğini düşünüp aceleyle ellerimi yıkarken uzanıp telefonumun ekranına baktım. Arayan Erman değil, bir numaraydı.

Ellerimi kurulayıp telefonu açtım.

"Alo?"

"Meyra merhaba canım, ben Çağla. Nasılsın?"

"A!" Kısa bir an şaşırdım. "İyiyim Çağla abla sen nasılsın?"

"Bende iyiyim canım. Numaranı Sarp'tan aldım." Demesiyle, neden Armağan abiden almadığını düşünmeye başladım. Sonuçta nişanlısıydı. Daha sonra Çağla abla merak ettiğim cevabı verdi. "Armağan'ın doğum günü için, Sarp ile birlikte çalışıyoruz. Ona sürpriz yapacağım.."

"Öyle mi? Çok güzel." Bana neden anlatıyordu bilmiyorum..

"Tüm arkadaşları olacak. Duydum ki, Erman ile berabermişsiniz, çok sevindim!" Doğru ya.. Erman'ın arkadaşları artık her şeyi biliyordu. "Biraz şaşırdım ama gerçekten çok sevindim. Erman ile senin gibi tatlı bir kız, çok yakışıyorsunuz." Sesinden gülümsediğini anlamıştım.

"Teşekkür ederim Çağla abla."

"Diyeceğim; Erman da orada olacak ve arkadaşlarının eşlerini de davet ediyorum. Gelirsin değil mi? Salı günü, saat altıda."

Ciddiyim çok şaşırdım. Çağla abla beni Armağan abinin doğum gününe davet ediyordu! Erman'ın kız arkadaşı olduğum için! Hangisine şaşırmalıydım? Çağla abla ile sadece yolda birbirimizi görürsek selamlaşırdık o kadar..

"Bilemedim ki.."

"Gelirsin bence." Dedi sevimli bir ses tonuyla. "Ayrıca bu tarz buluşmalara alışmalısın. Biz çok bir araya geliriz. Neyse ki artık Erman tek gelmeyecek."

Şaşkınlıkla güldüm. "Ah! Kısmet olursa geleceğim diyeyim o halde."

"Tamam canım. Öptüm o zaman görüşürüz."

Telefonu kapatmıştım ama hala şaşkınlığımı atamamıştım.

Zehre "Ne oldu?" diye sordu. "Çağla abla neden aramış ki seni?"

"Erman'ın kız arkadaşı olduğumdan, beni Armağan abinin doğum gününe davet etti." Diye aceleyle fısıldadım.

Zehre de en az benim kadar şaşırmıştı. Daha sonra yüzünü toparlayıp, uyarıcı bir şekilde hafifçe öksürdü. Arkamı döndüğümde, annemle Yasemin ablanın mutfağa girdiğini gördüm. Fısıldaşırken annem, bize baktı.

"Daha çay olmadı mı kızım?" Diye sordu annem.

Telefonu cebime sıkıştırırken hafifçe başımı salladım. "Demlendi anne. Şimdi döküyorum." Çay bardaklarına dönerken Zehre'ye tabakları işaret ettim. "Zehre sen götürmeye başla, bende çayları dökeyim."

Zehre iki tabakla içeri giderken, ben çay bardaklarını sıcak suyla çalkalıyordum. Annemlerin tekrar fısıldaştıklarını duydum.

"Emin misin Yasemin? Erman yapmaz böyle bir şey." Annem sessizce konuştuğunda Yasemin abla anneme doğru daha çok eğildi. Bir kulağım, bir gözüm onlardaydı.

"Eminim Filiz." Dedi kızgın bir sesle Yasemin abla. Azıcık da korku vardı. "Ya kıza bir şey yaptıysa?" Telaşla dudaklarını örttü, ardından elini göğsüne koydu.

Kaşlarım çatılırken çay bardağındaki suyu lavaboya boşalttım. İyice meraklanmıştım.

"Yasemin.." diye iç geçirdi annem.

"O zaman ne diye sakladı kızı odasına? Var bu işin içinde iş.." Aklım olayı net algılamaya başlamıştı. Neyden bahsettiklerini yavaş yavaş anlıyordum. Yavaşça çayları doldurmaya başladım. Hâlâ sessizce konuşuyorlardı.

"Nereden biliyorsun?"

"Apartmandan birlikte çıktılar, gördüm. Ama kızın yüzünü seçemedim karanlıkta. El ele gittiler sonra!"

Beynim kafamdaki boşluğa dan diye oturmuştu sanki. O anı hatırladım. Hatırlamamla birlikte panikledim ve çaydanlığı elim boşladı. Gürültüyle çay bardaklarının üzerine inerken annemler çığlık attı.

Çaydanlığı son anda kavrasam da bazı çay bardakları kırılmıştı. Annem eğilerek üzerime baktı.

"Eh be kızım! Aklımı aldın. Var mı sende bir şey?"

Çaydanlığı ocağa geri koyarken titreyen ellerimi üzerime bastırdım. "Yok. Yok anne. Öyle bir an elim kasıldı anlamadım." Diye uydurdum. Hâlâ panikten titriyordum.

Yasemin abla cam parçalarını toplarken annem yeni çay bardağı çıkarıyordu. Bende tezgahın üzerini temizliyordum.

"Seni bu sakarlıkla alan yandı.." Annem mırıldanırken Zehre kıkırdadı.

"Onu seven böyle de sever Filiz anne."

Tezgâh dakikada toplanmış yeni çayları doldurmaya başlamıştım. Annem, Yasemin ablaya döndü.

"Tanıştırmak için hazır değildir canım. Korkmuştur çocuklar sen gelince. Böyle yanlış anlayacağını düşünmüşlerdir."

"Ay bilmiyorum Filiz. Bu akşam Erman'ı çekip konuşacağım."

Saatlerce salonda oturup hep birlikte sohbet etmiştik. Uraz dibime oturmuş hiç kalkmamıştı. Diğer yanında Tufan otursa da ilgisi benim üzerimdeydi.

Saatler sonra Uraz dizlerini kendine doğru çekerek omuzumda uyuya kalmıştı. Zehre, uzanıp fotoğrafımızı çekti. O kadar tatlı görünüyordu ki, küçük burnuna dokundum.

Yasemin ablalar Uraz'ın böyle uyuduğuna şaşırmışlar ve hemen kalkmışlardı. Sezai abi Uraz'ı kucaklayıp yerinden kaldırdı.

Zehre'leri yolcu edip bende odama çekildim. Tam pijamalarımı çıkarıp yatağın üzerine bırakmıştım ki telefonuma gelen mesajla kilit ekranını açtım.

Erman, Zehre'nin çektiği Uraz ile ikimizin fotoğrafını yollamıştı.

Erman:
Şimdi yapamıyorum ama büyüdüğünde bu fotoğrafın ve sana olan hislerinin hesabını soracağım ona.

"Erman o daha çocuk." Sonuna gülücük koyduğum mesajı yolladım.

Erman:
Bence çocuk numarası yapıyor
Yoksa söylediklerini koca insan akıl edemez
Geçen gün bana; 'Meyra benim sevgilim' dedi

"Çocuğa bir şey demedin inşallah?"

Erman:
'Nereden senin sevgilin oluyor?' diye sordum tabi
Sende ondan hoşlanıyormuşsun
Birbirlerini seven insanlar sevgili olurmuş

Kahkaha atarken cevap yazdım.

"Büyümüşte küçülmüş."

Erman:
Diyorum sana; çocuk taklidi yapıyor
Büyüdüğünde alacağım paçasını aşağı

"Unutacak bile yaptıklarını."

Erman:
Unutmazsa daha kötü olur

Güldüm. Cevap yazacağım sırada bu kez aradığını gördüm. Telefonu açtım ve kulağıma görürdüm. Yüzümde heyecan dolu bir tebessüm vardı.

"Efendim?"

"Sesini duymak varken, neden mesaj yazıyorum?"

Kıkırdadım. "Çok mu özledin beni?"

"Evet." Dedi hemen. "Cama çık da göreyim seni."

Hızlı iki büyük adımımla pencerenin önüne geçtim. Tülümü araladım. Sokağın karşısında doğruca pencereme bakıyordu. Sokak lambasının sarımtırak rengi yüzünün sol tarafına vuruyordu.

"Bugün gördün ya beni." Diyerek güldüm.

"Yetmedi." Diyerek telefonu tuttuğu omuzunu hafifçe kaldırdı. "Dışarı çık kokunu duyayım, diyecektim ama Filiz ablalar daha yatmamış."

İçimi çektim. Biz şimdiden böyleysek, ben gittiğimde nasıl olacaktık? Düşünmeden edemiyordum. Hemen yüzümü toparlayıp kocaman bir gülümseme gösterdim.

"İstersen tişörtümü verebilirim?"

Kahkaha attı. Sesi ayrı güzel, gülüşü ayrı güzeldi.

"Dolabımda bir tane duruyor."

Sırıtmama engel olamadan kaşlarımı çattım.

"Hâlâ tişört olayını hatırlamıyorum."

"Dolabıma saklanmıştın." Dedi. Gözünü bir saniye bile benden ayırmıyordu. "Seni orada bulduğumda tişörtümü senin üzerinde gördüm."

"Eşyalarını karıştırmak istemezdim. Ama inan yaptığım şeylerin mantıksız olmasının sebebi.."

"Sarhoş olman." Gözlerini kıstı. "Hiç bir şey hatırlamıyor musun?"

"Hayır. Bazen kesik kesik geliyor öyle." Omzumu penceremin pervazına yasladım. "Sanırım Yasemin abla da yakalayacakmış az daha.. bugün annemle konuşurken duydum. Seninle bu konu hakkında konuşacakmış, öyle söyledi."

"Seni ne zaman anneme anlatacağım?"

Derin bir nefes alıp verdim. "Yasemin ablanın öğrendiğinde düşüncelerini merak etsem de, ben annemden korkuyorum. Beni kapı dışarı çıkarmaz Erman.."

Dertli dertli ofladı. "Seni saklamak istemiyorum artık Meyra. Dün akşam bana yaşattığın aksiyonu ben bu yaşıma kadar yaşamadım."

Kıkırdadım. "Özür dilerim. Başına dert oldum dün akşam." Gülümsediğini gördüm. "Belki sınavımdan sonra annemlere söyleyebiliriz."

Heyecanla gülümsedi bu kez. "Sen ciddi misin?"

"Evet. Sonuçta annem üniversite sınavım için erkek arkadaşım olmasına karşı geliyordu. Sınavdan sonra alıştıra alıştıra söyleyebilirim."

"Sınavın ne zaman?"

"Bir ay falan var."

"Daha çok var ama sorun değil."

Usulca sokağa bakındım. "Sen daha burada bekleyip, benim pencereme bakmaya devam edersen, Cemile abla bizden önce anneme yumurtlar biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum. Ağzında bakla ıslanmıyor kadının." Sıkıntıyla nefes alıp verdi. "İyi geceler gönlümün çiçeği."

Elimi salladım yavaşça. "Iyi geceler sevgilim." Öpücük atıp tekrar el salladım.

🌺

"Anne benim salaş bir elbisem vardı! Nerede o?" Dolabımı alt üst ederken bir yandan anneme bağırıyordum. "Renkli olan!"

"Dolabında!"

"Anne bulamıyorum!"

Dolabını karıştırmaya devam ederken annemin söylenerek merdivenleri çıktığını duydum. "Nasıl bulamıyorsun hayret bir şey Meyra!" Daha sonra odama girdi ve hafifçe omuzuma dokundu. "Çekil bakayım."

"Anne geç kalacağım hadi bul şu elbisemi. Askılı olan. Hani önü açık diye omuzlardan bağlamıştım."

"Ay hatırladım Meyra, bir sus!" Dolabımı annem karıştırmaya devam ederken ben yarım kalan makyajımı tamamlamaya dönmüştüm.

Fondöten ve rimel. Biraz da dudaklarım renginde bir ruj. Oldukça doğal.

"Buldun mu?" Diye döndüğümde annem elinde tuttuğu elbiseyi bana doğru fırlattı.

"Gözünün önündeki şeyi görmüyorsun!" Sırıttım. "Ben sen nereye böyle?"

"Burcu'lar ile buluşacağım anne. Söyledim ya okula gitmeden önce."

"Okulda bugün birlikte değil miydiniz siz? Ne böyle dışarı sık sık çıkıyorsun sen?"

"Aktivite falan yapacağız bugün o yüzden. Sınıftaki kızlarla anlaşmışlar, bana son anda söylediler."

"Kitap açtığını görmüyorum ama.." Diye söylendi. "Sınavın yaklaşıyor. Sınavda aktivite sormayacaklar."

"Of anne!"

"Of denmez anneye!"

"Hadi çık giyineceğim. Geç kaldım diyorum."

Kapıdan çıkmadan önce "Bu son haberin olsun," dedi. "Sınavına çalışacaksın artık. Öyle kızlara da durmadan gitmek yok."

Annem çıktığı gibi üzerimi çıkarıp elbisemi geçirdim. Pres dalgası yaptığım saçlarımı geriye atıp kendime baktım. Tam bir yaz elbisesi olan elbisemin önünü düzelttim. Midi boy olması ayrı bir rahattı. Kolaylıkla eğilip kalkabiliyordum. Kat kat zincirli kolyemi takıp onu da düzelttim.

Bugün ayrı bir heyecanlıydım. İlk kez Erman'ın arkadaşları ve kız arkadaşlarıyla bir araya gelecektim. İçlerinden yalnızca Armağan abinin sevgilisini ve Barbaros abinin sevgilisini tanıyordum. Allah'tan Duygu da gelecekti. 'Ben gelemem öyle şeylere' dese de onu zorla ikna edebilmiştim. Barbaros abi onu ikna ettiğim için bana teşekkür etmişti.

Spor ayakkabılarımı giyerken "Ben çıktım!" diye seslendim. Ardından bahçe kapısından hızlı adımlarla çıktım. Erman'a çıktığımı söylemek için mesaj attım.

O da beni aradı.

"Efendim?" dedim sevecen bir sesle.

"Parkın oraya gel. Orada bekliyorum seni."

"Köşede buluşacaktık?"

"Oradan geçerken anlarsın neden burada beklediğimi." Diye güldü.

Köşeye yaklaşmıştım. Uzanıp baktığımda Cemile abla ve mahalleden birkaç komşuyu binanın gölgesine sığınmış muhabbet ederlerken gördüm.

"Şimdi anladım evet." Gülümserken karşımdan gelen Barış'ı gördüm.

"Ne haber Meyra?" Dedi gülümseyerek.

"A! İyiyim Barış senden ne haber?" Telefonu hala kapamamıştım. Görüşürüz diyemeden Barış selam vermişti ve şimdi kapamak da ayıp kaçacak gibi hissediyordum.

"İyiyim sağ ol." Hemen önümde durdu. "Nereye böyle? Çok güzel olmuşsun."

"Teşekkür ederim. Arkadaşlarımla buluşacağım." Erman'ın kulağımda sinirle mırıldandığını duyduğumda telefonu hafifçe kulağımdan uzaklaştırdım. "Sen? Nereden böyle? Uzun zamandır görmedim seni."

"İşten çıktım. Eve gidiyorum." Gülümsedim. "Duygu nasıl?" Dediği an gülümsemesi buruk bir hal aldı.

"Duygu iyi. İşte görüşüyoruz her gün. Ders çalışıyoruz."

"Hâlâ Barbaros ile birlikte mi?" Yüzü iyice düşmüştü.

"Evet."

Dudakları kısa bir an kıvrıldı. "Anladım. Neyse ben seni tutmayayım. Görüşürüz. Bir gün iş yerime gel sana seve seve kahve söylerim."

"Teşekkür ederim. Sözüm olsun."

Barış el sallayarak ayrıldığında telefonuma baktım. Erman hala hattaydı. Kulağıma koyduğum gibi "Az daha geliyordum!" diye mırıldandı. Başımı kaldırdığımda bayırın sonunda onu dikilirken gördüm. Lâcivert spor gömleği ve siyah kotu vardı.

"Delirdin herhalde?"

"Sen neden onunla konuşuyorsun?"

"Arkadaşım çünkü."

"Ondan arkadaş mı olur Meyra?"

Ona doğru yürürken bir yandan birbirimize laf yetiştiriyorduk. "Düzeldi o. Artık kötü alışkanlıkları yok. Ayrıca çalışıyor."

"Duydum!" Ofladı. "Neyse şimdi Barış için moralimi bozmayacağım."

"Hadi sen geri git. Biri görmesin."

Tekrar ofladı. "Tamam." Telefonu kapadığını gördüm. Hâlâ bana bakıyordu. Ona yaklaşmıştım artık. Elimle gitmesi için işaret yaptım. Gülümseyerek geri döndü.

Yanına geldiğim gibi kollarını bedenime dolayıp boynuma eğilip bir öpücük bıraktı. "Çok güzelsin." Yüzüme baktığında kısık gözlerine baktım. Asıl güzel olan oydu.

"Teşekkür ederim." Uzanıp yanağını öptüm. Saçıma hızlı bir öpücük bıraktıktan sonra elimi kavrayıp beni arabaya yönlendirdi.

Arabayı çalıştırdığında uzanıp elimi tuttu. Yola bakarken elimi dudaklarına götürdü ve parmaklarımın üzerini öptü. "Çok özledim."

Dün akşam birlikte olmamıza rağmen, ben de onu özlemiştim. Birkaç gündür gündüz görüşemediğimiz için, Erman annemler yattıktan sonra geliyor bir saat kadar bahçede oturup görüşüyor, hasret gideriyorduk.

"Bende seni çok özledim." Ona baktığımı fark etmiş olmalı ki gözlerini bana çevirdi. Gülümsedi. İçim gidiyordu o güldüğünde..

Elimi bırakmadan vitesi değiştirdi. Barıştığımızda beri Erman'ın her yanında olduğumda benimle olan temasını kesmiyordu. Eli hep üzerimdeydi. Ya elimde, ya omuzumda, ya saçımda, ya kolumda, ya da belimdeydi. Dün akşam masanın üzerindeki telefonuma uzandığımda bile kısa bir an kesilen temasından sonra tekrar kolumu tutmuştu.

Şimdi de öyleydi.

"Yasemin abladan hala kaçıyor musun?" Diye sorduğumda dudaklarını gülümseyerek birbirine bastırdı.

"Akşam eve gittiğimde beni bekliyordu. Uyumamıştı."

"Gerçekten mi?"

"Evet." Diye başını salladı. "Sonunda beni yakaladı anlayacağın." Vitesi değiştirdikçe elim onunla birlikte hareket ediyordu. "Eve girer girmez 'kız arkadaşının yanından mı?' diye sordu."

"Sonra?"

"Tabi ki doğruyu söyledim. Kız arkadaşımlaydım." Derken bana bakıp yan yan gülümsedi. "O akşamı sordu. Kızın senin odanda ne işi vardı? Neden onu odana kilitledin? Bir çok soru sordu."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Seni oldukça zor durumda bıraktım değil mi?"

"Hayatıma heyecan katıyorsun diyelim." Gülümsediğinde, ister istemez bende gülümsüyordum.

"Nasıl ikna ettin Yasemin ablayı?"

"Tanışmak için senin hazır olmadığını söyledim. Geldiğinizde panikledi kız, dedim. Zaten bir ay sonra tanıştırmaya getireceğimi söylediğimde, diğer tüm soruları unuttu."

"Erman neden öyle söyledin?"

"Bir ay sonra söyleyeceğiz dedik ya yavrum.." Yumuşak sesi beni benden alıyordu. "Anneme kalsa zaten tanışıp bir ay içinde evlendirecek bizi. Ama sevdiğim kız reşit değil daha, diyemedim." Gülümseyip elimin üzerini öptü.

"Beni bir heyecan basıyor böyle. Ne tepki vereceklerini kestiremiyorum. Gözlerinin içine baka baka iş çeviriyoruz. Her gün birbirlerini görüyorlar. Ben sizin evinize girip çıkıyorum. Sen bizim evimize girip çıkıyorsun. Babamın gözünün önünde bana öpücük atıyorsun Erman?" Şaşkınlıkla ona döndüm.

"Ama görmeden yapıyorum."

"Yapma. Valla yakalanacağız."

İçini çekti. "Şimdi sana bir şey söyleyeceğim. Ama panik ve heyecan yapmanı istemiyorum."

"Sen böyle deyince ben şimdiden panikledim."

Güldü. Vitesi değiştirip bana baktı. "Anneannem biliyor. Söyledim yani."

"Bizi mi?!"

"Evet. Kadın oyun havaları söylemeye başladı seni duyunca." O gülüyordu ama ben hiç gülemiyordum.

"Ya annene söylerse? Neden söyledin?"

"Söylemez." Dedi rahat bir tavırla. "Anlattım durumu. Bir daha göremem kızı bak, bizim aramız bozulur sonra, diye pazarlık yaptım."

"Ne dedi peki?"

"Valla dünden razı seni almaya. Zaten seni çok seviyordu biliyorsun." Gülümseyerek başımı salladım. "Benimle her konuştuğunda seni soruyordu. Meğer çaktırmadan ikimizi yapmaya çalışıyormuş."

"Bak sen Meliha teyzeye! Bize geldiğinde de 'Erman'a alacağım seni' demişti."

"Anneannem geleceği görmüş." Diye kahkaha attı.

Kafeye geldiğimizde Erman ile el ele içeri girdik. Çam boyunda boylu boyunca masa vardı. Çağla abla beyaz elbisesiyle gülümseyerek bize doğru geldi.

"Nerede kaldınız? Armağan gelecek şimdi."

Gülümseyerek Erman ile yanak yanağa selamlaştıktan sonra beni de öptü Çağla abla.

Erman "Herkes geldi mi?" diye sordu.

"Barbaros ile konuştum. Yoldaymışlar. Gelmek üzerelerdir."

Masaya baktım. Sarp abi, Olcay abi, İdris abi ve eşi Gamze ablayı tanımıştım. Dört kız ve bir tanımadığım erkek vardı.

Erman Armağan abiyi sordu bu sırada. Çağla abla Kadir abiyle birlikte evden çıktıklarını söylemişti. O sırada gözü arkamıza takıldı.

"Barbaros ve Duygu da geldi." Dedi gülümseyerek ve onları karşıladı.

Duygu'ya bakıp gülümsedim. İnanılmaz gergin hissediyordum. Duygu'ya geldiği için minnet duyuyordum şuan. Barbaros abiyle ikisi siyah giyinmişlerdi. Bu kadar uyumlu bir çift görmemiştim. Hem dış görünüş olarak hem de karakter olarak.

O anda arkadan gelen bir kız gördüm. Çağla ablaya el salladığında Çağla abla isteksiz bir gülümseme gösterdi. "Allah kahretsin. Gelmez sanıyordum." Erman'a dönüp pişmanlıkla dudaklarını bastırdı. "Erman kusura bakma ne olur. Özellikle çağırmadım. Kızlarla konuşurken duydu."

Erman elimin üzerini parmağıyla okşadı. Sıkıntıyla nefes alıp bıraktı. Gergin miydi o? Hem de benden daha fazla.

Gelen sarışın kız Çağla ablaya sarıldı. "Geç kalmadım değil mi?"

"Hoş geldin Pınar. Yok Armağan henüz gelmedi."

Erman beni elimden çekip masaya yönlendirmişti ki; Pınar gülümseyerek "Erman?" Dedi. "Nasılsın?"

Erman kaşlarını çatarak ona döndü ve uzattığı elini sıkıp sıkmamak arasında kalmıştı. "İyiyim sağ ol. Sen?" Diyerek kızın elini hızlıca sıkıp elini geri çekti.

Pınar, Erman'ın elimi tuttuğu elime baktı. Erman hala baş parmağıyla elimin üzerini ovalıyordu. Parmaklarını sıkı sıkı kenetlemişti.

"Bende iyiyim." Daha sonra Barbaros abiye döndü. "Sen nasılsın Barbaros?"

Erman beni masaya doğru çekti. Diğerleriyle selamlaştı. Sarp abi gülümseyerek bana "Ne haber cimcime?" Dedi.

"Sarp abi.." Diye mırıldanıp sırıttım. "İyiyim senden ne haber?"

"İyi. Bak seni kız arkadaşım ile tanıştırayım.." Diyerek yanındaki esmer kızı gösterdi. "Esma."

"Memnun oldum. Meyra." Diyerek elini sıktım.

Sarp abi diğer yanındaki kızı gösterdi. "Bak bu da Olcay'ın ki. Nil. Cadı biraz."

Nil abla gülerek Sarp abinin omuzuna vurdu. "Sarp! Kaşınma istersen." Bana döndü ve elini uzattı. "Memnun oldum. Meyra değil mi?" Hepsinin yaşı benden büyüktü. Bu çok belliydi.

"Evet. Bende memnun oldum."

Erman tanışmamızı gülümseyerek izlemiş hepsiyle selamlaşıp hal hatır sormuştu. Diğer yanıma Duygu otururken onun yanında Barbaros abi vardı.

Pınar kızlarla selamlaşırken Erman'a doğru eğildim. "Pınar kim?" Diye sordum. "Sanki onu görünce bir bozuldun?"

Saçımı omuzumdan geriye doğru alıp elmacık kemiğimin üzerini okşadı yavaşça. "Sonra anlatırım. Olur mu?"

İçime bir kurt düşse de dudaklarımı kemirerek başımı salladım. "Olur."

Gülümseyip elini sandalyemin arkasından sırtıma koydu. Masaya diğer dirseğini yaslayıp Barbaros abiye baktı. "Barbaros? Nasılsın kardeşim?"

Barbaros abi de elini tıpkı Erman gibi, Duygu'nun sırtına dolayıp bize doğru eğildi. "İyi. Sen nasılsın?" Hafifçe tebessüm etti. "Maşallah size. Allah ayırmasın bir daha."

Erman güldüğünde ben utanarak parmaklarımı dudaklarıma bastırdım. Duygu, o akşam ilanları anlattığında Barbaros abiye de rezil olduğumu anlamıştım.

"Barbaros abi ya.."

Üçü de kıkırdarken, ben kızarmış bir şekilde burun kemerini sıktım. Pınar tam benim karşıma oturduğunda onunla göz göze geldim. Bana gülümsediğinde bende ona gülümsedim.

Çağla abla heyecanla masaya koştu. "Armağan geliyor!"

Herkes kapıya döndüğünde Kadir abiyle Armağan abi muhabbet ederek geliyordu. Armağan abi ilk önce Çağla ablayı gördü. Yüzündeki şaşkınlık ifadesini anlatamazdım. Bir gülümseyip bir şaşırıyordu.

Çağla abla kollarını açarak "Sürpriz," dedi yavaşça.

Armağan abi kocaman gülümseyerek Çağla ablaya doğru adımladı ve "Güzelim sen ne yaptın böyle?" diye şaşkınca mırıldanıp sarıldı. Birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra Armağan abi Çağla ablayı öpüp masaya doğru döndü. Hâlâ şaşkınlığını atamamıştı.

Dakikalar geçmiş, herkes birbiriyle muhabbet etmeye başlamıştı. Erman yanında oturan Olcay abiyle konuşuyor, Barbaros abi onların ortasına girmiş Erman'ın sandalyesine yaslanmıştı.

Duygu ile de ikimiz konuşuyorduk.

Erman'ın eli dizimin üstünde duruyordu. Elimi elinin üzerine koyup, elini sandalyenin yanına koydum. Tuvalete gitmem gerekiyordu. Ama Erman elini tekrar bacağıma koymuş, anlattığı koyu muhabbete ölesiye dalmıştı.

Gülümserken elini tekrar tuttum ve kulağına doğru eğildim. "Erman tuvalete gideceğim."

Elini bu kez kendi isteğiyle çekti ve "Tamam canım," dedi. Arkadaşlarına tekrar döndü.

Duygu bana eşlik etti. Sırasıyla birbirimizin işini bitirmesini beklerken bir yandan sohbet ediyorduk. Ben işimi bitirmiş aynada elbisemin askılarını düzeltiyordum.

"Tahmin ettiğimden iyi gidiyor." Diye mırıldandım.

"Ne bileyim ya.. Ben sevmiyorum böyle kalabalık ortamları. Barbaros var diye vakit geçiyor yani.."

"Neden öyle diyorsun? Başta ben de çok gergindim, ama hepsi sıcakkanlı. Çağla abla bile oldukça samimi."

Duygu tuvalet kapısını açıp çıktığında bana baktı. "Şu Pınar'a ne diyorsun?"

"Sende mi fark ettin? Erman o geldiğinde çok fazla gerildi."

"Gözüm bir yerden ısırıyor kızı ama benim bahsettiğim o değil." Hızlıca ellerini yıkarken bir yandan aynadaki yansımadan gözlerimin içine bakıyordu. "Ay Meyra fark etmedin mi? Erman abiye gözü kayıyor sürekli kızın."

Birden kaşlarım çatıldı. "Ciddî misin sen?"

"Evet. Yan yan sana bakıp, sonra Erman abiye bakıyor. Değişik bir kız hiç sevmedim." Ellerini kurulamak için yanımdan geçti. "Fark ettin sandım ben. Ama enişteye göz koymaya kalkıyorsa kimin arkadaşı olursa olsun affetmem."

"Yok ya.. yanında ben varım sonuçta. Ben varken bakmaz diye düşünüyorum. Sonuçta arkadaş ortamı değil mi? Kim göz yumar?"

"Anlarız ya. Sen şey yapma fazla. Benim gözüm onun üstünde." Tehditkar bir tavırla başını sallarken lavaboya yaşlandı.

"Duygu saçmalama. Kız bizden büyük. Ayrıca arkadaşlarının hepsi burada, yanlış bir şey aklından bile geçirme."

"Saf mısın, salak mısın? Anlamadım gitti." Hafifçe beni itekledi. "Yürü hadi."

Masaya ilerlerken Pınar'ın masaya doğru eğilmiş bir şey söylediğini gördüm. Erman yaslandığı sandalyesinde istifini bozmuyordu. Kaşları çatık bir halde başını salladı.

Yutkunarak masanın etrafından dolandım. Erman'ın yanına oturacağım sırada Pınar kalktı. Arkasından gördüğüm kadarıyla tuvalete gidiyordu.

Sandalyeye oturur oturmaz, Erman sandalyemi kendine doğru çekti. "Gel biraz dışarıda hava alalım."

Başımı sallayarak onu onayladım ve yerimden kalktım. Erman hemen elimi tutmuştu. Cam boyunu takip edip, sürgülü camı çektim ve dışarı doğru adım attım. Bizim oturduğumuz yer çaprazda kalmıştı ama Duygu'yu çok net görüyordum.

Balkonun ön kısmına doğru bir adım atmıştım ki Erman arkama geçip, diğer kolunu boynuma doladı. Saçımı öpüp, arkamdan sıkıca sarıldı. Ardından bir eliyle saçımı yavaşça geri aldı.

"Güzel vakit geçirdin mi?" Kulağıma doğru fısıldayıp, dudaklarını ağırca boynuma bastırdı.

Dudaklarımı ıslatıp yutkundum. Gözlerimi kapatıp bu güzel anın tadını çıkarmaya çalıştım.

Erman bana her dokunduğunda, her öptüğünde midem kasılıyordu. Kaburgalarımın arasından yukarı doğru çıkan garip bir his vardı. Tarif edemezdim ama mükemmel olduğuna yemin edebilirim..

"Evet. Senin yanındayken zaten her şey çok güzel."

Erman kulağımın arkasında hafifçe güldü. Yanağını yanağıma yaslarken kollarıyla bedenimi sardı.

"Teşekkür ederim."

"Ne için?"

Dudakları yanağımla kısa bir temas etti. "Gerildiğinin farkındayım. Burada, arkadaşlarımla birlikte olmak seni deli gibi heyecanlandırıyor. Sen böyle durumlarda kaçarsın. Ama sen buradasın."

"Beni ne kadar iyi tanıyorsun sen öyle.." İç geçirdi. "Bir yerden başlamak gerekiyor. Tanışmak için.."

Dudakları omuzuma dokundu. Parmaklarımı kollarında gezdirdim. Kol damarlarını hissedebiliyordum. Bu kez boynumla omuzumun tam arasına dudaklarını bastırarak derin bir nefes aldı.

"Yanımdayken bile seni deli gibi özlüyorum Meyra. Kafayı yiyeceğim."

"Burada herkes bizi görüyor biliyorsun değil mi? Ayıp olacak, içeri geçelim."

Kulağımın arkasından burnunu saçlarıma daldırdı. Derin bir nefes aldı. "Sadece iki dakika."

Gülümseyip kollarına tutundum. Erman hala saçıma ara ara öpücükler bırakıyordu. "İki dakika."

Başımı onun omuzuna yaslamışım, o da başını benimkine. Öylece turunculaşmış bulutları izliyorduk.

Sırtıma doğru vuran, deli gibi çarpan kalbi hissetmek çok başka bir şeydi.

Ne bir masalın ortasındaydım ne de bir hikâyenin.. Ama sorsalar kanatlarım olmadan uçabiliyorum, derim..

Sırtımı yasladığım adam ayaklarımı yerden kesiyordu..

Saçlarıma derin bir buse kondurdu bir kez daha. Yavaşça ona doğru döndüm. Bana bakışını, kimsede görmemiştim.

Elini yanağıma yaslarken baş parmağıyla ağırca çenemi okşadı.

"Gözlerimin gördüğü en güzel şey, sensin.."

Gülümseyerek alt dudağımın içini ısırdım. "Bana nasıl hissettirdiğini tahmin edemezsin.."

Başımı kendine doğru çekti ve şakağıma derin bir öpücük bıraktı. Başımı omuzuna yaslayıp, diğer kolunu sırtıma doladı. Sıkı sıkı sarıldı. Sıkı sıkı sarıldım.

Saçıma hızlı bir öpücük bırakıp geri çekildi. Elimi tuttu bu kez. "Hadi içeri geçelim."

Sürgülü cam kapıdan içeri girdik ve masaya ilerledik. Sarp abi sevgilisinin omuzuna kolunu sarmış bize döndü.

"Biz size söylemeden çıkacaktık ya, niye keyfinizi bozdunuz?" Diye güldüğünde Erman hafifçe gülümsedi.

Dakikalar gülmekle geçmişti.

Erman'ın telefonu çaldığında, Zehre'nin aradığını gördüm. Erman telefonu açtı ve kulağına koydu.

"Efendim Zehre.. Yanımda.." Telefonu bana uzattı. "Zehre seni istiyor."

"Beni neden aramamış ki?" Diye mırıldandım ve telefonu aldım.

"Aramış açmamışsın."

Bir yandan Erman'ın telefonunu kulağıma koyarken bir yandan sandalyeme astığım çantamdan telefonumu çıkarmaya çalışıyordum.

"Zehre?" Diyerek çantamdan telefonumu çıkardım.

"Telefonun yanında değil mi? Kaç kere aradım seni."

Dokuz cevapsız çağrıyı görmemle şaşırdım. "Telefonum sessizde kalmış. Ama nasıl olmuş bilmiyorum."

"Anladım. Mağazadayım. Şimdi sana iki elbise göstereceğim. Hangisi daha güzel sence?"

"Zehre bunun için beni on kere aramana gerek yoktu. Diğer kızlardan birini arasaydın ya." Diye kıkırdadım.

"İkimizin zevki benziyor, o yüzden sana sürekli soruyorum.." aceleyle derin bir nefes aldı. "Bu arada alacağım elbise, yarın akşam için. Asım beni yemeğe çıkaracak." O güldüğünde bende güldüm.

"Bana mı attın fotoğrafını?"

"Hayır. Hatta kal, abime yolluyorum.."

Erman'a doğru eğildim. "Zehre, senin Whatsapp'tan elbise fotoğrafı atacakmış, bakabilir miyim?"

"Tabi bakabilirsin çiçeğim." Hafifçe tebessüm etti.

Whatsapp'a girdim ve Zehre'den gelen iki fotoğraftan önce gözüme sohbetindeki isimler takıldı. Barbaros abi, Sarp abi ve Çağla ablanın konuşması duruyordu. Diğer isimleri tanımamıştım. Bir de bir grup sohbeti vardı. On yedi mesaj vardı ama okunmamıştı. Gruptan en son Kadir abi yazmıştı. Ne yazdığına bile dikkat etmemiş, fazla göz gezdirmeden hemen Zehre'nin sohbetine tıkladım.

Konuşmanın sesini sonuna kadar açıp attığı fotoğraflara baktım. "Pembenin rengi çok güzelmiş. Diğerinin de modeli." Dediğimde Zehre doğrulayarak bir ses çıkardı.

"Bu yüzden kararsız kaldım. Aynısını ben dedim aşkım!" Kıkırdadım.

"Diğerini al bence. Modeli değişik ve güzel."

"Son kararın mı?"

"Evet. Ben olsam kesin onu alırdım."

Attığı fotoğrafları tekrar kaydırdım ve baktım. Erman bana bakmıyordu bile. Telefonunu karıştıracağım diye asla şüphe etmiyordu. Ben de zaten asla böyle bir şey yapmazdım.

"Tamam aşkım teşekkür ederim öptüm!"

Telefonu kapatıp Erman'ın göreceği şekilde masaya bıraktım. Bana doğru dönüp gülümsediği sırada Pınar'ın sesiyle ona döndüm.

"Telefonunun karıştırılmasından nefret ettiğini sanıyordum Erman.. Meğer sadece benden saklıyormuşsun telefonunu."

Söyledikleriyle beynimden aşağı kaynar sular döküldü.

Anlamıştım!

Pınar, Erman'ın eski sevgilisiydi!

Şuan tam karşımda oturuyordu..

Yüzüm şekilden şekile giriyordu. Gülsem mı ağlasam mı bilmiyordum. Sinirliydim. Ve neye uğradığımı şaşırmıştım!

Az önce kızlar olarak toplu çekildiğimiz bir fotoğrafta Pınar ile yan yanaydım ve birbirimizin beline sarılmıştık.

Kendimi korkunç derecede salak yerine koyulmuş hissediyordum..

Bakışlarım Erman'a döndü direk. Dudaklarını hızla ve telaşla ıslatıp, kısık gözleriyle, gözlerimin içine bakıyordu.

Beni biraz da olsa tanıdıysa eğer; gözlerimin içindeki öfkeyi görebilmiştir..

***

Beyaz GardenyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin