Bölüm 19:
Kıskançlık🎵
Pera - Her Şeyim
AliFuri - Kurban Olayım
Melek Mosso - Gönül Gözü🌺
Olayın üzerinden belki bir belki iki saat geçmişti. Son hatırladığım Doğan abinin, Deniz Can'ın söylediği cümleyle kapıyı çarpıp çıkmasıydı. Arkasından çıkan Erman'ın bakışları gözümün önünden gitmiyordu.
Sarsılan bahçe kapısını kavramış, gözlerini gözlerimden çekmiş, Deniz Can'ın vücuduma temas eden ellerine baktı. Ve gitti.
Deniz Can'ın nasıl gittiğini bile hatırlamıyorum. Şimdi Zehre ile karşılıklı oturmuş o bana bakıyor, ben olay esnasında ezilmiş çiçeklere bakıyordum. Zehre kolumu sarstı.
"Hey! Kızım bir şey söylesene, iki saattir kitlenmiş nereye bakıyorsun öyle?"
İçimi çekerek Zehre'ye baktım. "Ne var Zehre?"
"Ne demek ne var? Farkında mısın bilmiyorum ama, Deniz abi bildiğin 'sevgiliyiz' dedi. Yani siz sevgilisiniz. Yani; bayağı sen kabullenmiş gibiydin." Sırıttı.
Yüzümü sıkıntıyla avuçladım. "Ben ne yaptım Zehre?"
Zehre beni duymamış gibi yaptı. "Aslında çok yakıştığınızı fark ettim, biliyor musun?"
"Ya Zehre ben ne diyorum, sen ne diyorsun?" Yanaklarımı şişirip ofladım. "Benim bu durumu düzeltmem lazım."
Daha yerimden tam kalkamadan, yerime gerisin geriye oturdum. Zehre kalkmama engel olmuş kolumu tutmuştu. "Nereye ya? Saçmalama."
"Ne saçmalama Zehre?"
Kızgın bir tavırla, "Evet. Saçmalama." dedi. "Abimin bakışlarını gördüm. Deniz abiyi öldürecek gibi bakıyordu. Ne var biraz onunla vakit geçirsen? Belli ki abim onu kıskanıyor."
Yüzümü buruşturdum. "Of! Asıl sen saçmaladın şuan." Kalkacağım sırada bir anda parladı.
"Hayır! Hayır, otur şuraya. İki dakika beni dinle." Dudaklarımı kemirerek yerimden kımıldamadım. "Lütfen ya. Sana sadece bir hafta veriyorum. Lütfen. Bir hafta Deniz abiyle vakit geçir, başka bir şey istemiyorum."
"Zehre Ben bunu nasıl yapayım? Deniz Can'ın duygularını kullanmamı istiyorsun benden!"
Elini hırsla kaldırdı. "Şimdi tokatlayacağım seni! Kızım dinlesene beni. Sevgili gibi olma."
"Hayır! Zehre ben bunu yapamam."
"Şuan seni deli gibi sarsmak istiyorum." Derin bir nefes alıp verdi. "Sen yine ona açıkla. Ama abim sizi sevgili olarak bilsin."
"O nasıl olacak?"
"Sen orasını bana bırak. Sadece bana buluşacağınız zaman haber ver."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ay yok! Ben yapamam ya, yapamam. Deniz Can benim için çok değerli Zehre, onun duygularını kendi çıkarlarım için kullanamam."
Ellerini birleştirdi. "Bak. Tamam sen yine durumu düzeltmek için Deniz abiyle konuş. Ne tepki verecek, ona göre hareket ederiz tamam?"
"Buna kabul. Çünkü ona bu olayı izah etmem gerekiyor. Tamamen bana kapılmasına izin veremem." Kollarımı sıkıntıyla birleştirip arkama yaslandım.
"Valla şanslı mısın, şanssız mı anlamadım."
"Ne?" diyerek kaşlarımı çattım.
"Yani; Deniz abi gibi birisini arasan bulamazsın. Ama gel gelelim sen onu sevmiyorsun."
🌺
Ertesi gün, Pazar kahvaltısını ailecek yapmıştık. Annem elimi fark etmişti. Ona bahçede, çiçeklerin üzerine düştüğümü söyledim. İnanmıştı. İlk kez düşmüyordum.
Tufan'ın yine ne eli ne ayağı duruyordu. Öğretmeni ona 'aferin' dediği için iki gündür aynı olayı anlatıyordu. Ve dilinde sürekli sınıf arkadaşı Esma vardı.
Gözlerimi kısarak Tufan'a baktım. "Esma acaba senin ne kadar yaramaz bir çocuk olduğunu biliyor mu?" Parmaklarımın arasındaki ekmek yudumunu ağzıma attım.
Hemen kaşlarını çattı. "Ben yaramaz değilim bir kere!" Sırıttım. "Sınıfta söz dinliyorum."
"Esma'ya nasıl davranıyorsun?"
"Güzel." Dedi birden. Boşluğuna gelmiş gibiydi. "Hep boya kalemlerini kullanmama izin veriyor. Ben de ona kalemtıraşımı veriyorum."
Daha çok kıkırdadım. "Anlaşılan Esma çok kibar biri."
"Evet. Sürekli 'lütfen' diyor. Bir de 'teşekkür ederim' diyor."
"Ay Esma'ya söyleyeyim de, sana da biraz kibarlık öğretsin." Hırsla yerinden kalkıp masaya-bana- doğru eğildi. Vurmaya çalışsa da bunu yapamıyordu. Sandalyeme iyice sırtımı yasladım. "Ay senin bu hallerini Esma görse keşke. Eminim seni ayıplardı." Diyerek kahkaha attım. Daha fazla hırslandı. Komik görünüyordu. Onu sinirlendirmeye bayılıyordum.
Annem, "Tufan!" dedi. "Çayları dökeceksin oğlum, otur şuraya."
Babam da, "Takılıyor ablan sana." dedi.
Hâlâ kıkırdıyor, onun öfkeli bakışlarına maruz kalıyordum. Annem "Yeter ama Meyra." diye şikayet edince sustum.
O sırada telefonum çaldı. Arayan Zehre idi. "Efendim Zehre? İki gündür rüyalarına mı giriyorum acaba? Buradan kendime sesleniyorum; Zehre'yi uykusunda rahat bırak."
"Ya bırak şimdi rüyayı. Sen konuştun mu? Buluşacak mısınız bugün?" Sesi sona doğru sessizleşti.
Boğazımı temizleyerek masadan kalktım. "Hayır." Masadan uzaklaştım ve bende onun gibi telefona fısıldamaya başladım. "Bu saatte mi arayayım çocuğu?"
"Ne var? Saat on, uyanmıştır o. Ara hadi."
"Of Zehre of!" Telefonu kapadım ve Deniz Can'ı aradım. Çaldı çaldı ama açmadı. Kesin uyuyordu. 'Ne yapıyorum ben ya? Zehre'nin aklıma uyuyorum.' Diye kendi kendime mırıldanıp telefonu kapadım.
Masaya döneceğim sırada telefonum çalmaya başladı. Deniz Can arıyordu. 'Al işte arıyor.' Diye mızmızlandım bu kez. Telefonu açıp sessizce kulağıma koydum.
"Günaydın." Dedi sevecen bir ses tonuyla.
"Günaydın."
"Aradın, ama yetişemedim. Hemen kapadın."
"Uyuduğunu düşündüm."
"Uyumuyordum. Erkenciyim hafta sonları." Sessizlik oldu. "Sen? Ne yapıyorsun?" Diye sordu.
"İyiyim. Ben, bugün buluşur muyuz, diye soracaktım. Bir şey konuşmak istiyorum." Telefonum 'dıt dıt' diye ötünce ekrana baktım. Arkadan Zehre arıyordu. Bekleyemiyordu.
"Tabi. Ama şimdi evden çıkıyorum. Amatör ligin maçı var bugün. Oraya gidiyorum. Ama akşama işim olmaz. Akşam görüşsek olur mu?" dedi.
"Olur."
"Tamam. Marina Kafe nasıl?"
Gülümsedim. "Tamam."
"Akşama görüşürüz, o zaman?"
"Görüşürüz." Diyerek telefonu kapadım. Daha iki saniye geçti. Zehre hemen beni geri arıyordu.
Açtığım gibi, "Ne oldu? Ne oldu?" Diye sordu.
"İşi varmış. Akşama buluşacağız."
"Tamam nerede?"
"Sahilde, Marina Kafe'de." Güldüğünü duydum. "Zehre lütfen saçma sapan bir şey yapmayacağını söyle."
"Ya yapmayacağım bir şey. Sen rahat ol."
♠️
Günün geri kalanını odamda geçirdim. Kahvaltıdan sonra duş almıştım. Saçım kuruyana kadar, internetten film izlerim diye düşündüm. Daha sonra film platformunda 'Harry Potter'ın filmini gördüm.
Daha önce izlenmeme rağmen tekrar izlemekten sıkılmayacağım bir film serisiydi.
Birinciyi izledim. Ardından ikinciyi. Vaktimin çoğunu evde geçireceğimi anladım. Sarmıştı. Üçüncüyü de açtım.
Bitmesine yarım saat varken, kalkıp bir yandan saçımı düzleştirdim. Bir yandan izlemeye devam ettim.
Üzerime; askılı, küçük renkli yapraklar olan siyah elbisemi giydim. Altına beyaz spor ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Yanıma kot ceketimi almayı unutmadım.
Kafeye yaklaştığımda telefonum çaldı. Omuzuma astığım çantamdan telefonumu çıkardım. Deniz Can arıyordu. Belki de buluşmayı iptal edecekti. Belki de en mantıklısı buydu. Çünkü Zehre'nin ne yapacağı konusunda hiç bir fikrim yoktu.
"Efendim?" Diyerek telefonu açtım.
"Arkandayım." Dedi. Arkamı döndüğümde uzaktan onun geldiğini fark ettim. Gülümseyip telefonu kapadım.
Yaklaşıp belime sarıldı ve yanağımdan öptü. Sadece gülümsedim. "Bugün nasılsın?" Diye sordu. Kafeye yürümeye devam ettik.
"İyiyim. Sen? Nasıl geçti maç?"
"Felaketti." Diyerek güldü. Bir yandan yüzünü buruşturdu.
"Neden?"
"Ben takımın birine kırmızı kart çıkardım. İkinci yarıydı. Seyircilerden biri, üzeri çıplak bir şekilde sahaya atladı." Hafifçe güldü. "Kırmızı kartını alan takımın seyircisine, saçma sapan hareketler yapıp orta parmağını gösterdi."
Dudaklarımı ısırdım. "Şaka yapıyorsun?" Kafenin kapısını açıp içeri geçmemi bekledi.
"Çok ciddiyim." Nereye oturacağımıza bakarken camla kaplı olan duvar kenarındaki masaların dolu olduğunu gördük. Bir yan sıraya geçtik. İki Türk kahvesi söyledikten sonra Deniz Can masaya eğilerek devam etti. "Adamı bir yandan yakalamak için kovalıyorlar, adam bir yandan kaçıyor."
Ceketimi sandalyeme koyarken güldüm. "İnanmıyorum."
"Tabi seyirci sonra durur mu? Bir yandan küfürler havada uçuyor, sahaya çöp yağdırıyorlar. Bu sefer futbolcular da adamı kovalamaya başladı."
"Sonunda yakalanmıştır."
"Hayır." Dediğinde kahvelerimiz geldi. "Bu sefer seyirci tarafı karışmaya başladı. Baktılar olacak gibi değil, futbolcuları içeri soktular. O karmaşada adamı kimse yakalayamadı." O anlatırken kahvemi yudumlamaya başladım.
"Ortalığı karıştırıp kaçtı, desene."
"Aynen." Kahvesini yudumladı. "Bu sefer benim üzerime yürümeye başladılar. 'Sen nasıl kırmızı kart gösterirsin?' Diye."
Kaşlarımı hayretle kaldırdım. "Ciddî misin?"
"Evet. Baktım elli kişi üzerime koşuyor. Olacak gibi değil. Bende kaçtım." Ciddiyetle anlatırken ben de ciddiyetle onu dinliyordum. "Kendimi lavaboya attım. Kapıyı kilitledim. Beni yakalasalar üzerimden geçecekler."
"Ne kadar zor bir mesleğin var."
"Öyle. İnsanlar aslında şiddet canlısı. Ben şimdiye kadar bir haksızlık yaptığımı düşünmüyorum. Ama kimse de kabullenmek istemiyor."
"Aynen öyle."
Kahvesini tabağına koyarken yutkundu. "Daha bitmedi. Kendimi kilitledim.. etrafıma baktım. Kimse yok. Bu sefer 'tak' diye ses. Süpürgenin düştüğünü gördüm ama birinin olduğunu da fark ettim. Kafamı bir eğdim. Sahaya atlayıp, deli gibi koşan adam!"
Ufak çaplı kahkaha attım. "Yok artık."
"Dedim; 'Dayı sen ne yaptın? Maç senin yüzünden iptal oldu.'" Güldü. "Baktı bana baktı. 'Senin verdiğin kart geçmeyecek mi şimdi?' dedi. 'Yok, maç iptal. Kartta iptal.' Dedim." Gülüp gülmemek arasında gidip geldi. "Bana ne dedi? 'Kırk yılın başı işe yaradın, o da iptal oldu.'"
Kendimi tutamayıp gülmeye başladığımda o da gülmeye başladı. O anda cama takıldı gözüm. Hemen kapının yanındaki, camın arkasında Erman bana bakıyordu. Kalbim bir anda delicesine çarpmaya başladığında, yüzümdeki gülümseme silikleşti.
Deniz Can'ın anlamaması için, gözlerimi ondan kaçırıp kendimi hemen toparladım. Boğazımı temizleyip suyumdan bir yudum aldım. Yüzüme tekrar bir gülümseme yerleştirirken, Erman'a tekrar gözüm takıldı. Saçlarını arka arkaya eliyle arkaya doğru tarayıp, düzeltti. Çatık bakışları tekrar beni buldu.
O sırada çaprazımızdaki, cam kenarına doğru koşan Zehre'yi gördüm. Şaşkınlıkla, "Zehre?" dedim. Kız arkadaşlarına sarılıyordu. İkisini tanımıştım. Sınıf arkadaşlarıydı. Birini hiç sevmezdim. Neslihan!
Deniz Can, bakışlarını baktığım yöne çevirdi. "O da arkadaşlarıyla buluşmuş anlaşılan. Tesadüfe bak."
Zehre bir kapıyı gösterdi. Bir masaya döndü. "Abim bıraktı." Sonra Zehre bana baktı. Neslihan o anda ayağa kalkıp Zehre'ye bir şeyler fısıldadı. Zehre ona beklemesini söyledikten sonra, hızlı adımlarla bizim yanımıza geldi. "Meyra? Neden hiç bu akşam burada olacağından bahsetmedin?"
Dudaklarımı birbirine bastırırken gülümsedim. Onu şuracıkta boğmak istiyordum. "Bugün görüşemedik ondan herhalde. Sen?" Diye sordum.
"İyi. Bu akşam değişiklik olsun dedim." Deniz Can'a döndü. "Sen nasılsın Deniz abi?"
"İyi Zehre. Seni sormalı diyeceğim de, iyi gördüm seni. Abin sana iyi sıkıntı yaratmamış."
"Neden?"
"Çok sıkıntılı biri. Kardeşlerini çok kıskanıyor."
Zehre aceleyle kafasını salladı. "Ha evet! Abim işte. Çok kıskanç." Dedi bana doğru dönerek.
Neslihan masasından kalkıp kapıya doğru koşar adımlarla ilerledi. Tahmin ettiğim gibi! Erman'ın yanına çıktı. Elini uzatıp onunla tokalaştığında tüm sinirlerim birden tavan yaptı.
"Erman mı o?" Deyiverdim.
Deniz Can ile Zehre aynı anda kapıya kafalarını çevirdiler. Deniz Can, "Abin seni mi kontrole geldi? Yoksa seni mi?" diyerek bana baktı.
"Beni neden kontrole gelsin?" Diye Zehre'ye döndüm.
Zehre, "Beni bırakmaya geldi." Dedi. "Bu aralar bana pek güvenmiyor da."
Deniz Can güldü. "Yok artık. Abin eski kafalının tekiymiş Zehre."
Benim gözüm Erman'da idi. Neslihan denen o yılışık kız, mini eteğiyle onunla konuşuyordu. Gözümü onlardan kaçırsam da, illa oraya takılıyordu. Derin bir nefes alıp vererek masadan kalktım.
"Biz bir lavaboya gidelim Zehre."
Zehre başını sallayarak koluma girdi. "Geliyorum ben hemen kızlar!" diyerek arkadaşlarına seslendi.
Kapının tam çaprazında olan lavabo koridoruna girer girmez Zehre'nin koluna patlattım. "Çabuk! Çabuk o Neslihan'ı abinin yanından alıyorsun!"
Yüzünü buruşturarak kolunu tuttu. "Sakin be! Abimi kıskandıracağız, seni değil."
Onu omuzundan ittirdim. "Yürü! Daha fazla cilve yapmadan, çek onu."
"Tamam be!" diye çemkirdi.
Zehre koridordan çıkarken sinirle nefes alıp verdim. Neslihan, güzel ve istediğini alana kadar peşini bırakmayan bir kızdı. Hırslıydı. Onu sevmememin nedeni; aynı ortamdayken Zehre'ye, 'Abin yakından daha yakışıklıymış Zehre.' Demesiydi. O günden beri kıza kin büyütmüştüm. Hayır kızda bir de şeytan tüyü vardı. İnsanı konuşmasıyla bile etkisi altına alabiliyordu.
Öfkeli adımlarımı lavaboya attım. Aynaya bakarak derin nefesler alıp verdim. Ellerimi yıkayıp kuruttum. İçim içimi kemiriyordu. Saçımı iki kulağımın arkasına alırken, kendime son bir kez baktım. Ve lavabodan çıktım.
"Burada niye dikildiğini anlamadım?" Bu Deniz Can'ın sesiydi.
"Meyra'yı görmüşken elinin nasıl olduğunu sormak istedim." Bu da Erman'ın sesiydi! Elimi duvara yasladım. Bekledim. Hareket etmedim. "Dün kötü düştü. Tabi o an sen göremedin."
"Burada mı aklına geldi?" Deniz Can'ın sesi öfkeliydi.
"Hayırdır ya? Sen hesap mı soruyorsun bana anlamadım?" Erman'ın sesi ise sertti.
"Sadece Meyra'nın etrafında bu kadar dolanmandan hoşlanmıyorum."
"Sebep?" Diye sordu. Sert ses tonunu koruyordu. Birkaç saniye sessizlik oldu.
"Sebebini sen söyle. Gözün sürekli onun üzerinde değil mi?"
"Ne ima ettiğini sen direk söylesene bana."
"Sende mi onu seviyorsun Erman?" Deniz Can'ın sorusuyla elimle dudaklarımı kapadım. Midem sancılar içinde kıvrılırken, kalbim acıyla ağır ağır ve güçlü bir şekilde atıyordu.
"Saçmalama."
"Öyle mi? Onu öptüğümde gözün dönmedi mi?" Bir ses duydum. Ardından Deniz Can inledi.
"Evet. Senin çeneni kırmak istedim. Çünkü ona, zorla dokundun."
"Onu öptüm." Deniz Can tekrar inledi. "Kendine kızıyor musun Erman? Yanında olamadığın için. İnkâr ediyorsun değil mi? Bu yüzden, onun yanında ben olduğum için bana öfkelisin."
"Ben sadece kardeşim yerine koyduğum birini korumaya çalışıyorum. Ona gerçekten değer verdiğinden emin değilim."
Bir kez daha kalbim kırıldı.
"O senin kardeşin değil. Bunu sen de iyi biliyorsun." Hırsla nefes alıp verdi. "Ama ona, senin sandığından daha fazla değer veriyorum. Beni tanıyorsun. Onu mutlu ettiğimi de biliyorsun. Ona zarar vermeyeceğimi de." Sustu ve devam etti. "Daha fazlasını duymaya hazır mısın? Ne isterse yaparım Erman, ne isterse! Çünkü onu seviyorum." Sessizlik tekrar yankılandı. Sırtımı duvara yasladım. Kötü hissediyordum. Deniz Can rahat bir nefes aldı. "Meyra bunu bilerek bana şans verdi. Şimdi ben onunla birlikteyim. Bu yüzden senin, onun etrafında dolaşıp da kafasını karıştırmana müsaade edemem. Bu zamana kadar bana vurmana bile sesim çıkmadı. Tamam haklıydın. Karşıdan nasıl gözüktüğünü tahmin edebiliyorum. Ama seni bir daha onun yakınında görürsem, bilerek beni ondan uzaklaştırdığını düşüneceğim. Çünkü ona olan bakışlarından hoşlanmadım. Bunu ne kadar inkar etsen de.."
Başımı duvara yasladım. İçimi sessizce çektim. Genzimin yandığını hissettim. Ama ağlamak içimden gelmiyordu. Sadece iyi durumda değildim. Bunun farkındaydım.
"Eyvallah." Bu kez sesi tahmin edemeyeceğim kadar sakin çıktı. "Ama, ona tek yanlışı dahi görürsem.."
Ne zamandır buradaydım bilmiyorum. Şüphe çekmemek için sırtımı dikleştirdim ve yüzüme tatlı bir tebessüm yerleştirdim. Duvarı döner dönmez birkaç adım uzakta durduklarını fark ettim.
"Siz? Ne yapıyorsun burada?"
Erman bir bana bir Deniz Can'a baktı. "Ben, seni Deniz'e soruyordum. Elin nasıl oldu, diye." İçini çekerek derin aldığı nefesi geri bıraktı.
Elime baktım. Avucumun iç kısmı dışarı doğru çizik içindeydi. Büyük bir yaraydı. Nasıl düştüğümü bile hatırlayamadım bir an.
"İyi, gittikçe daha iyi olacaktır." Buruk gülümsememi daha fazla büyüttüm.
Erman bakışlarını kaçırdı. "Sevindim. Ben Zehre'yi getirmiştim zaten, siz keyfinize bakın." Ardından, yüzüme bakmadan arkasını döndü ve gitti.
🌺
Ertesi gün okuldan gelirken Ezgi ile karşılaştım. Bugün okula gitmediğini söyledi. Mehmet ile buluşacaktı. Zehre eve girmişti. Ekin'in ek dersi vardı.
Ezgi'ye döndüm. "Sen neden gitmedin bugün okula anlamadım?"
"Gitmedim işte. Sen boş ver şimdi okulu. Zehre dün akşam çıtlattı biraz. Ona da bir şey söylememişsin, ne oldu?" Bu kızın ağzında bakla ıslanmıyordu.
Omuzumu silktim. "Bir şey olmadı."
"Deniz abiye söylediğinde, nasıl karşıladı?"
"Söyleyemedim." Diyerek içimi çektim.
"Nasıl söyleyemedin?"
"Bilmiyorum. Bir türlü kaynadı arada. Tam lafa gireceğim sırada, Deniz Can'ın, Fatma diye bir arkadaşı var. Onunla karşılaştık. Onunla sohbet ettik biraz. Sonra bilmiyorum, bir türlü konuyu açamadım işte." Üzüntüyle yüzümü buruşturdum.
"Tamam, üzülme. Bugün ya da yarın bir türlü söylersin."
"Bir an önce söylemeliyim. Yoksa olaylar daha karmaşık bir hal alacak Ezgi." Bizim kapı önüne geldiğimizde, bahçeyi işaret ettim. "Gelsene kahve içeriz."
"Yok mesaj attım iner şimdi aşağı." Karşı apartmanın dış kapısının sesini duyduğumuzda Ezgi gülümseyerek bana döndü. "Geldi bile."
Mehmet üzerini düzelterek yanımıza geldi. Ezgi'nin yanağından makas alıp bana göz kırptı. "Ne haber Meyra?"
"İyi Mehmet, senden ne haber?"
"İyi." Ezgi'nin omuzuna kolunu attı. "Halı sahaya gelmiyorsunuz hiç."
Dudaklarımı tebessüm ederek birbirine bastırdım. "Benim bu aralar derslerim yoğun. Kafam da yoğun, o yüzden. Pek vakit bulamıyorum."
Sırıttı. "Yine de sen gelmeye çalış. Deniz abiyi pek yalnız bırakma."
Ezgi dirseğiyle Mehmet'i dürttü. Ne demek istediğini anlamıştım. Ben hariç, herkes sevgili olduğumuzu kabullenmiş gibiydi.
İçeri geçip, duşumu aldım ve rahat bir nefes alarak sandalyeme oturdum. Kendimi ders çalışmaya hazırlasam da, bir türlü içimden gelmiyordu.
Kitabımın kapağını isteksiz bir şekilde açtığımda zil arka arkaya çalmıştı. Alacaklı gibi çalması, Zehre olduğunu tahmin etmiştim. Aşağı indiğimde annem kapıyı açmaya gidiyordu.
"Dur anne ben bakarım. Kesin Zehre'dir bu."
Annem elindeki mutfak havlusuyla söylenerek geri döndü. "Şu kız bir gün zili koparacak."
Gülümseyerek kapıyı açtığımda, karşımda Asım'ı görmem üzere şaşkınlığımı gizleyemedim. "Asım?"
"Meyra yardımın lazım.. Ne yapacağımı bilemedim.. ben.." Stresten konuşamıyor gibiydi.
"Sakin, sakin bir. Ne oldu?"
"Zehre ile telefonda konuşuyorduk. Yanıma gelecekti.." derin bir soluk alıp verdi. Huzursuzca kaşlarını çattı. "Erman telefonu aldı. Bağırmaya falan başladı. Zehre'yi görebileceğimi mi sanıyormuşum ben, daha dersimi almamışım. Zehre arkadan bağırıyordu. 'Abi telefonumu ver, saçmalıyorsun şuan!' falan. Meyra dakikalarca sürdü. Ne yapayım ben? Evine gitsem, annesi babası var. Erman, Zehre'ye bir şey yapar mı? Ben en iyisi onun yanına gideyim değil mi? Dövse de sövse de, yanında olmam lazım."
Ardı ardına, aceleyle döktüğü cümlelerle gitmeye çalıştı. Kolunu tuttum. "Dur! Dur sen, ben giderim. İyi yapmışsın bana gelmekle. Erman şimdi çok sinirlidir. Seni görünce daha çok sinirlenmesin." Ayakkabılarımı giyerken bir yandan onu sakinleştirmeye çalıştım. "Ama merak etme. Erman, Zehre'ye bir şey yapmaz. Ben sana haber veririm."
Asım'ı bahçede bırakırken hızlı adımlarla dışarı fırladım. Sadece saniyeler içinde Zehre'lerin kapıdaydım. Dışarı kadar çıkan bağırış sesleri beni bile korkutmuştu. Bana kapıyı açan Yasemin ablaydı.
Ayakkabılarımı çıkarırken Yasemin abla elini göğsüne koydu. "Ay Meyra, al Zehre'yi götür hemen. Bu ikisi beni öldürecek."
Hışımla içeri girdim. Ne yapacağımı bilmeksizin. Meliha teyze, Erman'ın önüne geçmiş bir şeyler söylüyordu. Ama Erman o kadar çok bağırıyordu ki, kadıncağızın sesi duyulmuyordu. Zehre ise hüngür hüngür ağlıyordu.
Erman, "Şu çocuk için ağlıyor musun bir de sen!?" Diye bağırdı. "Bundan sonra değil yüzünü görmek adını alamaz ağzına!"
Zehre'ye doğru adım attığımda, içini çeke çeke bana sarıldı. "Meyra." O an o kadar kötü oldum ki benim bile gözlerim doldu. Şuan Erman'ın bu yaptığına aklım almıyordu. Onu sanki tanıyamamış gibi hissediyordum.
Saçını okşadığımda hıçkırıklara boğuldu. "Gel. Elini yüzünü yıkayalım, seni bize götüreceğim."
"Hiç bir yere gidemez!"
Zehre, kıpkırmızı olmuş suratını kaldırdı. "Ya sen neden bana bunu yapıyorsun!?"
"Kapa çeneni Zehre!" Erman'ı hiç bu kadar öfkeli gördüğümü hatırlamıyorum. O kadar öfkeliydi ki, o da bağırmaktan kızarmıştı. Boynundaki damarlar patlayacak gibiydi.
Zehre nefretle kaşlarını çattı. "İnşallah öyle bir aşk acısı çekersin ki; sevdiğin kadının, kokusunun hasretiyle geberirsin abi. Sana başka bedduam yok."
Erman elinde sıktığı Zehre'nin telefonunu ona doğru salladı. "Sen hala konuşuyor musun?" Meliha teyze iki eliyle onu tutarken, Zehre'yi salondan çıkardım. Ardından "Zehre!" diye bağırdı.
Arkamızdan geldiğini fark etmem uzun sürmedi. Holü hızla geçip, Zehre'yi odasına ittim. Kapıyı kapatıp, kendimi dışarıda bıraktım. Arkamı döner dönmez Erman ile yüz yüze geldim.
"Meyra. Çekil önümden. Sen karışma."
"Hangi çağda yaşıyorsun ya sen?" Kaşlarımı öfkeyle çattım. Zehre'yi o hale getirmesi, beni bile çileden çıkarmıştı.
Avucunu sertçe kapıya vururken üzerime daha fazla eğildi. "Çekil Meyra çekil!"
"Çekilmiyorum." Diyerek çenemi kaldırdım. "Ben Zehre'yi alıp gideceğim ve sen hiç bir şey diyemeyeceksin."
Sinirle gülüp, hırsla saçını karıştırdı. "Kalbini kırmak istemiyorum Meyra."
"İstesen de artık kıramazsın." Kaşlarım havalandı bu kez. "Çünkü kalmadı Erman."
Erman duvara toslamış gibi yüzüme bakakaldı. Bir kaç saniye yüzüme baktı. Sessizce. "Hâlâ orada mısın sen?" Diye soludu sakin ses tonuyla.
"Hayır." Gözlerimin içine bakması, kalbimin deli gibi çarpmasına neden olsa da, gözlerimi onun gözlerinden çekmedim. "Sadece paramparça olmuş bir şeyi bir daha kıramayacağını söylüyorum."
Hırsla nefes alıp verdi. "Meyra.."
"Zehre'nin telefonunu ver şimdi." Avucumu açtım. Parmak uçlarım ona değecekti neredeyse. O kadar yakındı. İtiraz edeceği sırada, "Bir genç kızın telefonunu kurcalamak, ne kadar saygısızca." diyerek susturdum onu bu kez.
"Kurcalamadım!" diye atıldı birden. "Ama o sorumsuzca davranıyor." Tekrar sinirlenmeye başlamış gibi görünüyordu. Bileğini yakaladım. Avucundaki telefonu sıksa da çekip aldım. "Meyra ver şu telefonu." Almaya çalıştığında arkama sakladım.
"O sorumsuzca davranmıyor. Sadece aşık." Dudaklarımı sinirle hızla ıslattım. "Gerçekten, bunu anlamıyor musun? İkisi birbirini seviyor ve sen, onların güzel anılarını mahvediyorsun."
"Daha on altı yaşında!" Sesini yükselttiğinde bende yükselttim.
"Ne var bunda!?"
"Bazı şeyleri anlayamayacak kadar küçük."
"Yanılıyorsun Erman. Zehre her şeyi anlayacak kadar zihni açık biri. O; aşkı, şuan en güzel yaşında yaşıyor." Hızlı soluklarımı yavaşlattım. "Ve Asım, onu o kadar güzel seviyor ki; onun gözyaşını silerken bile parmakları titriyor. Böyle güzel bir şeyi mahvettiğine inanamıyorum." Bakışlarımı gözlerinden kaçırdım. Başımı hafifçe kapıya çevirdim. "Zehre hazırsan gidelim mi?"
Tekrar Erman'ın gözlerine baktım. Bana öyle bir bakıyordu ki tekrar gözlerimi kaçırdım. "Gözüm üzerinde olacak."
Arkamdaki kapı açıldı. Zehre elinde çantasıyla kapı arkasında duruyordu. Telefonunu ona uzattım. Burnunu çekerek, telefonu aldı ve çantasına attı.
Erman'ın göğsünde duran gözlerimi, yüzüne çıkardım. "Geçmemize izin vermeyecek misin yoksa?"
Bekledi. İstemsizce ve yavaşça yana doğru adım attı. Önünden geçerken derin bir nefes alıp verdiğini duydum. Meliha teyze ve Yasemin abla bize bakıyordu.
Kapıdan çıkarken, Yasemin ablayla göz teması kurmaya utandım. Oğluna onun gözünün önünde sesimi yükseltmek istemezdim. "Kusura bakma Yasemin abla."
Sırtımı sıvazlayarak kulağıma fısıldadı. "Sağ ol kızım. Sen gelmeseydin ben baş edemezdim."
Tebessüm ederken bile gözlerimi kaçırdım. "Zehre bu akşam bizde kalır. Merak etmeyin, ararım ben seni." Kapıdan çıkarken el salladım. "İyi akşamlar Meliha teyze, Yasemin abla."
Eve gidene kadar Zehre ağzını açmadı. Yolda gelirken Asım'ı aradım. Ona merak etmemesini ve bizde kalacağını söyledim.
Annem kapıda bizi görünce şaşırdı. Zehre'ye ne olduğunu sormadı bile. Erman ile kavga ettiğini anlamıştı. Annem bu duruma alışıktı, ama bu kez farklı olduğunu o da anlamıştı.
Zehre ile odama çekilmiştik. Yatakta yan yana yatmış, kolunu sıvazlamıştım. "Sen o tatlı canını sıkma. İkiniz birbirinizi sevdiğiniz sürece, sizi kimse ayıramaz."
Zehre içini çekti. "Ya bir gün abimin yaptıklarından sıkılıp, beni bırakırsa Meyra?"
"Saçmalama." Gözlerimi tavandan çekip, Zehre'ye baktım. "Sen onun yerinde olsan vazgeçer miydin ondan? Mesela kız kardeşi olsaydı? Sizi ayırmaya çalışsaydı?"
Dolu gözleriyle tebessüm etti. "Onun saçını başını yolardım. Yine de ondan vazgeçmezdim."
Kıkırdadık. "O da senden vazgeçmez."
"Keşke abimi de biri dövse." Sessizce ofladı. "Abimin bu kadar tepki vereceği hayatta aklıma gelmezdi."
"Ne yalan söyleyeyim, ben onu ilk kez böyle gördüm."
"Bende!" diye cırladı.
Zehre'nin telefonuna mesaj geldiğinde, ekrana gözlerini kısarak baktı. Mesajı okuduktan sonra telefonunu karnına koyup ağlamaya başladı.
"Ne oldu?" Kaşlarımı çattım.
"Ya ben Asım'ı çok seviyorum." Omuzları sarsılarak ağlamaya başladı.
🌺
Ertesi sabah ailecek kahvaltıya oturmuştuk. Zehre'nin gözü hep kapıdaydı.
Babam Zehre'ye bakıp güldü. "Zehre? Evdekilerle aran nasıl?"
Annem babamı dürttü. "Hüseyin.."
Zehre omuzunu silkti. "Sence nasıl Hüseyin amca? Biliyorsun ben size evlatlık geldim artık."
Babam kocaman gülümsedi. "Siz zaten bizim kızımızsınız."
Zehre keyfi olmasa da tebessüm etti. "Valla ben de sizi annem ve babamdan ayırmıyorum."
"Sezai nasıl sahi? Babanla en son ne zaman görüştüğümü bile hatırlamıyorum."
"Babam iyi ya. Yüzünü ben bile zor görüyorum. Çok çalışıyor."
Babam başını salladı. "Kolay değil be kızım. Ama söyle, mutlaka bir akşam bekliyorum. Özellikle benim çağırdığımı söyle."
"Söylerim."
Çayımı yudumlarken babama döndüm. "Baba senin işin ne oldu?"
"Oldu. Haftaya oraya geçeceğim."
"Hayırlısı olsun baba."
"Sağ ol kızım benim." Masadan kalkarken gömleğini düzeltti. "Hadi size afiyet olsun. Derslerinize mutlaka çalışın."
Kahvaltıdan sonra kapıdan çıktığımız gibi Asım saklandığı köşeden çıktı. Zehre onu gördüğünde şaşkınlığını gizleyemedi. İkisi birbirine sarıldı.
Asım sokağı kontrol etti. "Abin gelmez değil mi?"
"O çoktan işe gitmiştir."
Asım gönül rahatlığıyla Zehre'nin saçlarını öptü. Asım bana döndü. "Ya Meyra çok teşekkür ederim. Zehre'den dün akşam haber alamasaydım, ben sabahı nasıl yapardım bilmiyorum."
Zehre kıkırdayıp beni gösterdi. "Kendisi, benim süper kahramanım. Ne zaman götüm sıkışsa, Meyra hep beni kurtarmıştır."
Asım, Zehre'nin dudaklarını örtüp sıktı. "Ben sana terbiyesiz konuşmak yok demiyor muyum?" Yanağını öperek geri çekildi. "Fazla da yakın olmayalım. Gören olmasın."
Okuldan dönerken Zehre ile birlikteydik. Bu gece yine bizde kalacaktı. Onu Erman aklını başına alana kadar göndermeye niyetim yoktu. Üzülmesini istemezdim.
Çantamı sandalyemin üzerine bırakırken telefonum çaldı. Ekranda Deniz Can'ın ismini gördüğümde Zehre'nin arkamda kıkırdadığını duydum.
"Seninki arıyor." Diyerek geri çekildi.
Dudaklarımı suçluluk duygusuyla birbirine bastırdım. "Efendim?"
"Sonunda bugün sesini duyabildim." Ne cevap vereceğimi bilmeden gülümsedim. "Sesini duymak iyi hissettiriyor."
"Deniz Can. Biz, konuşabilir miyiz? Yani yüz yüze." Sıkıntılı nefesimi dışarı bıraktım.
"Tamam. Eve geçiyorum şimdi yarım saate çıkarım. Uygun mudur?"
"Tamam. Bir saat sonra tatlıcıda."
Duşumu aldım. Zehre'yi yatağımda uzanırken bıraktım. Ona nereye gittiğimi söylemedim. Saçımı kulağımın arkasına alıp evden çıktım.
Deniz Can benden önce gelmişti. Masaya oturduğumda sadece gülümsedi. "Ne içersin? Ya da tatlı ister misin?" Diye sordu.
"Sanırım sadece çay içeceğim."
Garsona iki çay söyledi. Deniz Can bu kez farklı görünüyordu. Sanki yüzünde zoraki bir mutluluk ifadesi taşıyordu.
"İyi misin?" Diye sordum.
"İyiyim." Gülümsedi. "Konuşmak istediğin konu, biz miyiz Meyra?"
Dudaklarım aralandı. Ama bir şey söylemek benim için çok güçtü. "Deniz Can biz aramıza mesafe koymalıyız."
Gülümsemesini bozmadı. "Sana hak veriyorum Meyra. Birini zorla sevemezsin."
"Amacım seni kırmak değil. Beni anlıyorsun değil mi? Daha fazla geç olmadan dönülmesi gereken bir yoldu senin için."
İçini çekti. "Yalan değil." Gözlerini kaçırdı. "Seni özleyeceğim." Tekrar gözleri bana döndüğünde kızaran gözleriyle gözlerim kesişti. O an ne kadar büyük bir hata yaptığımı anladım. Ne kadar geç kaldığımı..
"Özür dilerim."
Gülmeye çalıştı. "Özür dileyeceğin bir durum yok ki Meyra."
"Sen çok mükemmelsin Deniz Can. Seni tanıdığım için ben çok mutluyum. Sen, benim yüzümde her zaman bir tebessüm ile aklıma geleceksin."
"Sende benim. Her zaman aklımda olacağından şüphem yok." Deniz Can açık sözlüydü. Onu az da olsa tanımıştım. Çantamı kucağıma aldığımda çayımı işaret etti. "Lütfen. Çayını bitirene kadar kal. Konuşmak zorunda değiliz."
Boğazıma oturan bu yumruyla, bu içtiğim çay bana işkence çektirecekti. Karşımdaki adamın kalbini kırmıştım. Bu beni, vicdanım ile baş başa bırakıyordu.
Çayımı içtim. Sadece biraz kalmıştı. "Senden son bir şey isteyebilir miyim?" Diye sordu.
"Tabi."
"Cumartesi akşamı, Mavi'ye müzik grubu gelecek. O akşam bana eşlik eder misin? Sadece o gün. Senden başka bir şey istemeyeceğim."
Yavaşça başımı salladım. "Gelirim."
🌺
Evin yolunu tutmuştum. Adımlarım o kadar yavaştı ki on beş dakikalık yolu yarım saatte gelmiştim.
Necati amcanın dükkanın karşısında Zehre ile Asım'ı gördüm. Tartışıyorlardı. Asım bir şey saklıyordu. Zehre göstermesi için ona diretiyordu.
Yanlarına geçeceğim sırada Zehre, "Abim mi yaptı?" diye sordu. "O yaptı. O yaptı değil mi?"
Adımlarımı hızlandırıp yanlarına geçtim. "Hey? Ne oluyor size, mahalledeyiz farkında mısınız?"
Asım kendini geri çekerek uzaklaştı. Tekrar ne olduğunu sordum. Zehre öfkeyle Asım'ı işaret etti.
"Abim ne yapmış baksana!"
Asım'a baktım. Dudağı patlamıştı. "Ya bir tanem! Daha kaç kez söyleyeceğim, abin yapmadı."
"Yalan söyleme." Diyerek hıçkırdı Zehre. "Neden böyle biri benim abim ya? Benim canımı yakmaktan başka bir şey yapmıyor."
Asım, Zehre'ye sarıldı. "O yapmadı canımın içi."
Zehre ağlamaya başlamıştı. Tam o anda tanıdık sesler kulaklarımda yankılandı. "Yaman! Yaman dur!"
Kafamı seslere doğru çevirdiğimde Erman'ın üzerimize doğru koştuğunu gördüm. Kadir abi ve Armağan abi onu tutmaya çalışıyordu. Ama ellerinden kurtulup hızlı adımlarla üzerimize gelmesi bir oldu.
"Ulan! Ulan ben kaç kez söyleyeceğim!?" Öfkeli sesi yankılandı. Asım Zehre'yi arkasına aldı. Bir anda kendimi Asım'ın önüne attım. Ellerimi koruma iç güdüsüyle ona doğru kaldırdım. Erman beni kolumdan tutup çekmeye çalıştı. Direndim. "Meyra çekil!" Diye yüzüme haykırdı. Soluğu yüzüme vurdu.
"Hayır!" Dedim kararlılıkla.
"Ben senin var ya.." Gözleri Asım'a dokundu.
Arkama baktım. "Asım, Zehre'yi bize bırakır mısın?"
"Hayır." Erman'ın itiraz etmesine şaşırmadım. "Yanından bile geçmeyecek onun. İsmini bile aklından geçirmeyeceksin demedim mi ben sana?"
Asım'ın sesini işittim bu kez. "İstersen tüm kemiklerimi kır Erman. Kalbimi sökmediğin sürece, onu sevmekten vazgeçmem."
"Lan ben senin kalbini si.." Erman saldırmak için çabalarken onu yakasından tutup sarstım.
"Erman!" Hırslı soluklarının arasından bana baktı. "Sen böyle bir insan mısın gerçekten?"
"Böyle bir insanım! Beğenemedin mi?" gözlerini öfkeyle açmıştı.
Armağan abi yanımda durdu. "Yaman, ne yapıyorsun sen? Bu kadar fevri davranmanın lüzumu yok."
Erman bileğimi tutuyordu. Ama bunu fark ettiğinden emin değildim. Çünkü öfkeden gözü dönmüş gibiydi. Ne söylediğinin farkındaydı, ne de yaptığının.
"Ya bu adam, benim kardeşimden uzak duracak!" Bileğimi sıktı.
Armağan abi, Erman'ın omuzuna dokundu. "Tamam. Sakin ol. Kadir, sen Meyra ile Zehre'yi bırak. Asım da evine gitsin. Erman başka türlü sakinleşmeyecek." Armağan abi koluma baktı. "Kızın kolunu da bırak. Çürüteceksin." Erman kolumu bırakırken kısa bir an gözlerimle temas kurdu.
Kadir abinin yanına geçtik. Armağan abi Erman'ı sakinleştirmek adına uzaklaştırdı. Evin yolunu tutmuştuk, Kadir abiyi kolundan tutup biraz geride kalmasını sağladım. Asım ve Zehre önden gidiyordu. Kadir abi biraz daha yavaşlattı adımlarını.
"Kadir abi Erman neden böyle yapıyor?"
"Abisi. Kardeşini kıskanıyor herhalde."
"Ama onu böyle çok üzüyor."
Kadir abi ellerini pantolonun cebine soktu. "Ya neden bilmem ama bu aralar Erman barut gibi. Belki de o yüzden bu kadar tepki gösteriyor."
"Allah Allah. Neden acaba?"
"Bilmiyorum. Bize de bir şey söylemiyor. Bir garip. Nasıl diyeyim? Dalgın."
"Kadir abi, siz onunla konuşursunuz değil mi? Zehre'yi çok yıpratıyor. Anlayışlı olması lazım."
"Merak etme. Armağan onu sakinleştirmiştir. Bende yanlarına döneyim hallederiz. Sıkıntı yapma." Bizim kapıya yaklaştığımızda Kadir abi duraksadı. "Hadi siz girin içeri."
Asım ile Zehre de vedalaştı. "İyi akşamlar Kadir abi."
Bahçe kapısına yaklaştım ki bahçeden sesler geliyordu. Masanın etrafına Yasemin abla, Sezai abi, Meliha teyze, babam ve annem toplanmış yemek için bekliyorlardı. Onları görünce kocaman gülümsedim.
"Merhaba! İyi akşamlar." Dediğimde Uraz koşarak bacaklarıma sarıldı.
"Meyra geldi!"
Annem, "Hoş geldiniz kızlar." Dedi. "Bizde tam sizi arayacaktık." Masaya geçerken annem tencerenin kapağını açtı. "Hafi Erman'ı da arayın o da gelsin."
Zehre ile birbirimize bakarken, Meliha teyzenin sesiyle ikimizde ona döndük. "Boş verin şimdi onu. Arkadaşının yanına gidiyordu o gelmez, gelmez."
🌺
Üç gün geçmişti. Zehre bu üç gün boyunca hala bizdeydi. Hâlâ Erman'dan kaçıyordu. Yasemin abla ara ara gelip Zehre'yi çağırmak için uğraşsa da, bu uğraşı boşaydı. Zehre'den önce annem karşı çıkıyordu.
Ayna karşısında kot eteğimi düzeltirken, Zehre elindeki fincanla arkamda durdu. Aynadan onun çatık kaşlarını fark ettim.
"Sen nereye gidiyorsun böyle?"
"Dışarı çıkıyorum."
"Onu anladım. Kiminle?"
"Burcu falan işte." Arkamda gözlerini tehditkar bir tavırla kıstı.
"Doğruyu söyle."
"Of. Deniz Can ile."
"Ve sen bana bunu şimdi söylüyorsun!"
Ona döndüm. "Ne yapayım? Geçen sefer buluştuğumuzda arkana Erman'ı takıp gelmişsin. O zaman amacın neydi gerçi onu da bilmiyorum."
"Tamam. Haklı olabilirsin. Ama şimdi konuşmuyorum sonuçta değil mi? Gidip söyleyemem. O yüzden nereye gittiğinizi söylersin?"
"Sana inanmıyorum. O yüzden hiç söylemeye niyetim yok." Yanından geçip çantamı yatağının üzerinden aldığım sırada, Zehre aceleyle fincanı bilgisayarımın yanına bırakıp önüme geçti.
"Ya bekle. Çatlarım meraktan. Lütfen söyle."
Bıkkın bir nefes verdim. "Mavi'ye. Bir müzik grubu varmış, onu dinlemeye gideceğiz."
Bir anda sırıtmaya başladı. "Deniz abi işini biliyor."
Omuzuna vurdum. "Zehre!" gideceğim sırada tekrar ona doğru döndüm. "Bak. Erman'ın haberi olursa seni kovarım. Deniz Can ile bu akşam son kez görüşeceğiz."
"Merak etme. Konuşmuyorum zaten nasıl haber vereceğim?" Diyerek kollarını göğsünde birleştirip bağladı.
Evden çıktığımda Deniz Can'ın beni sokağın başında beklediğini gördüm. O da benim gibi spor giyinmişti. Gülümsedi. Murat'ın arabasını almıştı. Kapımı açtı. O gerçekten nazik ve iyi biriydi.
Arabayı otoparkta bırakıp Mavi'ye girdik. Burası kafe-bar gibi bir yerdi. Pek geldiğim bir yer değildi. İçeride loş bir ışık vardı. Masalardan birine geçtik. Oturma yeri sadece bar kısmında vardı.
Müzik grubu daha çıkmamıştı ama içeride müzik çalıyordu. Deniz Can kulağıma eğildi. "Ne alırsın? Alkollü mü, alkolsüz mü?"
"Alkolsüz."
Deniz Can içecekleri almaya gittiğinde müzik grubu alkışlar eşliğinde çıktı. Uzun saçlı, sakallı genç çocuk mikrofonu aldı. Yanında pembe saçlı bir kız, arkasında üç genç çocuk da vardı.
Deniz Can masaya içeceklerimizi bıraktı. Kulaklarıma hemen müziğin hoş sesi geldi. Bu şarkıyı biliyordum. Pera'nın, her şeyim şarkısı.
Dudaklarımdan şarkı sözleri dökülürken, Deniz Can'a baktım. O da bir ayağını yere vuruyor, bir yandan dudakları hareket ediyordu. Tekrar sahneye baktım.
'Belki sadece sen ve ben
Belki sadece bu gece kaldı
İstemem başka bir teni
Her şeyimi sen yaptım'
Gözlerim tekrar Deniz Can ile kesişti. Sadece bana bakıyordu. Yüzümün her ayrıntısını incelediğini biliyordum. Bu bakışı ve bu hissi. Biliyordum işte.
'Gün doğar mecbur gibi yola düşer kalbin
Her bir yol bir ihtimal ama gitme kal
Son sözü söyler gibi, derin bir nefes, derinden bir ses
Elveda diyecek elbet ama gitme kal'
Aceleyle gözlerimi kaçırdım. İçeceğimi yudumladım. Çoğu kişi şarkıya eşlik ediyordu. Önümüzdeki bir çift öpüşünce başımı başka tarafa çevirdim. Şuan aşırı stresliydim.
"Güzel söylüyorlar değil mi?" Diye sordu. Sadece kısa bir an ona baktım.
"Evet. Çocuğun sesi çok iyi gerçekten." Yanındaki pembe saçlı kız ara ara ona katılıyordu. "Kız? O söyleyecek mi?"
"Evet."
Ardından başka bir şarki söylemeye başladılar. Ve ikisi 'kurban olayım' söyleyerek düete başladılar. Gerçekten çok iyiydiler.
Dakikalar, hatta saatler geçti. Şarkı biterken gülümseyerek Deniz Can'a döndüm. "Ya Deniz Can, çok keyifliydi teşekkür ederim. Ama benim artık gitmem lazım."
"Bak ne diyeceğim? Meyra ikimiz harika vakit geçiriyoruz. Neden sadece arkadaş gibi görüşmüyoruz?"
"Deniz Can.."
"Biliyorum. Daha önce denedik. Ama bu kez gerçekten arkadaş olmak istiyorum. Eskisi gibi görüşmeyiz, konuşmayız. Mesela bu grup her ay burada çıkıyor. Bir dahaki sefere, yine benimle gel."
"Ben, bilmiyorum." Dudaklarımı ıslatırken ellerime baktım.
"Tamam. Tamam sen bilirsin. Seni asla zorlamam."
Bakışlarımı ona kaldırdım. "Belki, yani bilmiyorum." Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Nefesimi dışarı bıraktım. Başka bir şarkı çaldı. 'Gönül gözü.'
"Anladım." Bu kez bakışlarını kaçıran oydu.
Kolunu tuttum. "Sen üzülmesini istediğim en son insansın Deniz Can. Sen belki tanıdığım en mükemmel insansın."
"Sende öylesin Meyra. Sağ ol." Omuzumdan tuttu. Sonra birbirimize bir arkadaş gibi sarıldık.
Gözlerim o an kenarda dikilen Erman'ı gördü. Büyük bir şaşkınlık yaşarken yavaşça Deniz Can'dan ayrıldım. Yüzümdeki şaşkınlığı gizleyemedim.
"Ne oldu?"
Gülümsemeye çalıştım. "Bu sevdiğim bir şarkı. İnsan her zaman sevdiği bir şarkıya denk gelmiyor."
"O zaman bunu da dinleyelim. Öyle gideriz."
'Dön yüzünü ne olur bana sabrı senden öğrendim
Derdin oldu canıma bela ben aşkı böyle bilmezdim
Aradım seni el koynunda dermanı yok bulamadım
Tatlı canımdan bezdim valla ben hiç böyle olmadım.'
Deniz Can beni aldığı yere bıraktı. Ona el sallayıp gitmesini izledim. Sokağa döneceğim sırada biri ismimi seslendi. Bu Erman'dan başkası değildi. Hızla arkamı döndüğümde öfkeyle bağırmaya başladım.
"Ne yapıyorsun sen? Sen ne yapıyorsun ya? Erman senin amacın ne? Neden ben her kafamı çevirdiğim yerde seni görüyorum? Neden sen sürekli arkamdasın? Neden ya neden? Ne istiyorsun benden be?" Hırsla sıraladığım sorularla, dişlerimi sıkarak derin bir nefes alıp verdim. Hemen önümde durdu.
"Seni!"
Bunu bağırarak söylediğinden mi, öfkeli bir ses tonuyla söylediğinden mi bilmiyorum, söylediğini anladığımdan emin değilim. Hırsla nefes alıp verdiğinden göğsü hızla inip kalkıyordu.
Kulaklarım bana oyun mu oynuyordu? Yoksa aklım mı?***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Gardenya
Novela JuvenilMeyra liseye başladığı zamanlarda, en yakın arkadaşının abisine aşık olur. Dört yıldır ona gizliden gizlediği beslediği bir aşk vardır. Ama bir gerçek vardır ki; hiç bir şey gizli kalmaz! Bahçelerinde olan Gardenya'lar Meyra için ayrı bir önem taşır...