18. Benim seni sevdiğim gibi.

3.4K 362 225
                                    

Güneş neredeyse tam tepedeyken sessiz ve hareketsiz odada bir yaşam belirtisi göründü. Dün gece zaten kendi istekleriyle uyumayan ikili, hem duyguların hem de ağlamanın verdiği yorgunluk yüzünden dayanamayıp, bilinçsizce uyuyakalmıştı bu yüzden erken kalkmamaları o kadar da anormal sayılmazdı.

Changbin'den daha önce uyanan Felix o uyanana kadar onu seyretme kararı almıştı. Kendi içinde her şeyi sorgulama durumuna geçmiş ama siyah saçlıyı sevdiğinden başka hiçbir sonuç elde edememişti. Dün geceden sonra zaten onun tam olarak ne hissettiğini anlayabileceğini sanmıyordu.

Yerinde hafifçe kayarak Changbin'e yaklaştı ve o uyurken önce onun saçlarını sevdi, sonra da yüzüne birkaç öpücük bıraktı. Ondan asla kopamıyor, gün geçtikçe aralarındaki bağın her şeye rağmen güçlendiğini hissediyordu. Belki dünden sonra aksinin olması gerekirdi fakat Felix tahmin ettiğinin aksine ona daha bağlı hissediyordu. Öğrendiği şeylerin hoş olmadığı kabul edilebilirdi ancak bir şeyden emin olmuştu... Changbin'i seviyordu. Onun kendisini sevip sevmediği hakkında doğru düzgün bir fikri olmasa da  bu böyleydi. Üç hafta öncesinde arkadaşlarıyla yaptığı konuşmada Jeongin'in sorduğu sorunun nedenini ve cevabını artık çok daha iyi bir şekilde biliyordu. Onun tarafından sevilmeyeceği düşüncesinin neden canını yaktığını, onun ne hissettiğini neden kolayca anlayabildiğini, onunla konuşurken bazı zamanlarda neden çocuksu bir heyecana kapıldığını... Tüm bunların net ve tek bir cevabı vardı. Ona aşık olmalıydı...

İrislerini siyah saçlı adamın yüzünde gezdirdi. Ağladığı için içinde hissettiği yorgunluk sanki yüzüne vurmuş gibiydi fakat Felix onun bu halini bile çekici buluyordu. Elini onun yanağına yerleştirdi ve parmağını keskin çene hattında gezdirdi. Bu adamı ne zaman bu kadar sevmeye başlamıştı ki? Hissettiği şey aşk dedikleri şey miydi?

"Changbin..." diye mırıldandı sanki onun ismini söylemeye ihtiyacı varmış gibi. Hiç düşünmeden içinden geldiği gibi davranıyordu. Elini onun çıplak kolundan yavaşça kaydırdı ve yastığından kaldırdığı başını geri bırakıp parmaklarını siyah saçlının yüzüne yerleştirdi.

Bu sırada siyah saçlı hissettiği bu küçük dokunuşlar yüzünden uykulu bir ses ile anlamsız mırıltılar çıkardı. Kahverengi saçlının elini çekmesiyle Changbin, gözlerini yavaşça araladı ve onun elini tutup tekrar yanağına yerleştirdi. Yüzündeki belli belirsiz gülümse Felix'i biraz şaşırttı çünkü onu sabah tamamen dağılmış bir halde bulmayı bekliyordu. O ise şimdi sanki dün içli içli ağlayan kendisi değilmiş gibi gülümsüyordu.

"Ne zaman uyandın sen?" dedi siyah saçlı kısık bir ses tonuyla. "Bir de ben uyurken beni seviyorsun."

İkinci cümleyi neredeyse tamamen pas geçip "Bir saat oluyor." diye yanıtladı Felix. Changbin'in kolunu her zaman olduğu gibi belinde hissetti.

"Niye uyandırmadın?"

Felix anlamsız bir şekilde garip hissediyordu. Bu adam neden hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu?

"Yorulmuştun zaten o yüzden uyandırmak istemedim."

"Ama büroya gitmem gerekiyordu."

"Bugün gitmesen olmaz mı?" dedi Felix. O uyurken onun saçlarını sevdiği gibi şimdi de siyah saçlının elleri Felix'in saçlarında geziniyordu. "Beraber dışarı çıkıp bir şeyler yapalım. Sürekli çalışıyorsun zaten, biraz kızına da vakit ayırman iyi olur. Seni özlüyor."

Felix'in bu dışarıya çıkma isteğinin tek sebebi aslında siyah saçlının kafasını dağıtmaktı. Onun buna gerçekten ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Dünkü ağlayışı uzun süreli bir birikmişliğin ağlamasaydı ve yorgunluğunun da kolay geçmeyeceğini biliyordu. Changbin her ne kadar hiçbir şey yokmuş gibi davransa da Felix onun maske taktığından emindi.

Little Star | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin