27. Mutluluğun için mutsuz olmam gerekiyorsa olurum.

2.7K 328 204
                                    

Erkenden yayımlıyorum.
Günaydın...💜
__________________

"Nerede şimdi? İçeride mi?" dedi Changbin. Arabasından iner inmez resmen hastanede koşturmuş, sanki biraz daha erken ulaşırsa Felix ve kızı iyi olacakmış gibi geçersiz bir düşünceyle hareket etmişti. Bu yüzden alıp verdiği nefesler fazlasıyla derindi ve konuşmakta oldukça zorlanıyordu. Korkusu azalmak yerine geçen on dakikalık sürede daha çok artmıştı.

"Evet, hyung içeride."

"Doktor bir şey söyledi mi?"

"Hayır, zaten biz de yeni geldik. Gelir gelmez sana haber verdim."

Onu başıyla onayladı Changbin. Bedenini onların oturdukları sandalyelerin yanında duran başka bir sandalyeye bırakıp dirseklerini dizlerine dayadı ve elleriyle yüzünü kapattı. Kalbi endişesi yüzünden sıkışmaya devam ederken dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes aldı. Sakin olması gerekiyordu. Burada endişeden kendisini yemenin Felix'e ya da kızına bir faydası olmayacağını biliyordu ama ne kalbi ne de zihni onun rahat olmasına izin veriyordu.

"Felix... nasıldı? Yani bayılmadan önce."

İki sevgili, garip soruyu yönelten adama döndü. Hyunjin, bu soruyu duymadan önce kolunu Jeongin'in omzuna atmış fısıldayarak ona korkmamasını söylüyordu çünkü sevgilisinin Felix'i kendisiyle bağdaştıracağından emindi.

"Nasıl derken?"

"İyi miydi? Üzgün müydü?"

"Sence iyi midir hyung?" dedi Jeongin uzun olandan önce. Hyunjin'in aksine ses tonu daha netti ki Hyunjin onun bu şekilde konuşmasına şaşırdı. "Çok üzgündü, seni özlüyor. Aranız niye bozuldu bilmiyoruz ama tek yaptığı seni düşünmekti."

"Beni her şeye rağmen seviyor öyle mi?"

Belli belirsiz gülümsedi Changbin. Ayrıldıkları andan beri ilk gülümsemesi buydu fakat mutluluktan çok kırık bir kalbi yansıtır gibiydi zira şu an mutlu olması da pek olası değildi ve korkuyordu.

Siyah saçlı adam olduğu yerde başını yere eğip birkaç dakika zemindeki gri fayansların arasındaki çizgileri izledi. Tabii ki bu sırada zihni boş durmamış, onun Felix'e olanlar için kendini suçlamaya başlamasına sebep olmuştu. Felix ve kızı kendisi yüzünden bu haldeydi. Sarışını üzmese şu an hâlâ onunla mutlu olacaktı, o acı çekmeyecekti.

Bu düşünceler Changbin'in içini, patlayan bir volkanın lavları tarafından sarılmış gibi yakarken onun kendisini suçlamasına gerek kalmadı. Hastane koridorunda görünen Soojin yüzündeki öfkeli ifadeden bile bu işi devralacak gibi görünüyordu. Changbin zaten ondan duyacağı tüm sözleri tahmin edebiliyordu ve hiçbirine de verecek en ufak bir cevabı dahi yoktu. Haklı olmalıydı.

Soojin, ikilinin yanına hızla gelirken düşük olan yüzünü daha çok düşürdü ve onların yanına gider gitmez ayaklanan üçlüde direkt olarak Changbin'e düşmanca bakarak öfkesini kustu. "Senin burada ne işin var?!" dedi yüksek bir sesle. Hastanede olduğunu unutmuş gibiydi ve her açıdan kendini haklı buluyordu. "Hiç utanmadan yarattığın esere bakmak için mi geldin bir de? Nereden haberin oldu senin?" 

Ne diyebilirdi ki Changbin? O da zaten aynı şekilde kendisini suçluyorken Soojin'e haksız olduğunu söyleyemezdi. Tüm hayatı boyunca zayıf kaldığı tek konu daha öncesinde Yongbok'ken şimdi Felix'ti. Ona karşı savunmasız kalıyor, güçsüz hissediyordu. Dışarıdan oldukça sert görünen siyah saçlının Soojin konuşurken suçunu kabullenmiş gibi sessiz kalacağını dışarıdan izleyen herhangi biri asla tahmin edemezdi.

"Ben çağırdım..." diye mırıldandı Hyunjin. Yanlış bir şey mi yapmıştı? Konuşan kadının öfkesi onu da ürkütmüştü ki anında keskin bakışlar Hyunjin'e döndü.

Little Star | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin