26. Canım çok acıyor.

2.8K 318 164
                                    

"Sen cidden hâlâ burada böyle üzülmekle yetiniyor musun?" dedi Minho. Changbin'den izin dahi almadan resmen eve dalmış, oturma odasına girdiği gibi onun kapattığı perdelere yönelip hem onları hem de birkaç pencereyi açmaya başlamıştı. Oda fazlasıyla havasız kalmış, etraf bir hayli dağılmıştı ve odanın oksijene ihtiyacı olduğu, rahatsız edici tuhaf bir kokudan belliydi. Büyük olan, arkadaşının dağınıklıktan ve bu kadar boğucu bir ortamdan nefret ettiğini bildiği için bunların onu rahatsız etmemesini normal karşılayacak değildi. Changbin için cidden dünyanın sonu gelmiş gibi görünüyordu.

"Açmasana şunları. Niye açıyorsun? Ayrıca sana içeri girebileceğini söylemedim."

"Ben de zaten izin almadım. Senden izin alma gereğini ortadan kaldıracak kadar yakınım sana."

Kahverengi saçlı adam gözlerini hızla devirdi. Pencelerle ve perdelerle işini tamamen bitirip Changbin'in dik bakışlarına kendi umursamaz bakışlarıyla karşılık verirken onun bu isyankar halinin sebebini elbet çok iyi biliyordu.

Onun bıkkınlıkla, tükenmiş bedenini koltuğa atmasını ve oflamasını izledikten sonra ona doğru ilerleyip arkadaşını yakalarından tuttu ve çok sert olmayacak şekilde kendine çekti. Changbin'le konuşurken bu şekilde davranmak zorunda kalmaktan hoşlanmasa da şimdi buna mecbur olduğunu biliyordu. Aksi takdirde Changbin azar yemeden duyacağı sözlere pek aldırış etmezdi.

"Ben zaten üzgünüm, bir de üstüme sen mi geleceksin? Seninle uğraşacak gücüm bile yok gerçekten, bırak yakamı."

"Ne zamana kadar üzgün kalacaksın?"

Başını yana doğru eğdi Changbin. Bilmiyordu... Minho'nun bileklerini tuttu ve onları kendisinden uzaklaştırmaya çalışırken açıklamasını yaptı.

"Ben isteyerek mi üzülüyorum? Felix yoksa mutlu olamam, bu kadar basit."

Yakalarını tutan adamdan kurtulamadı siyah saçlı, hatta Minho; onun lacivert tişörtünü daha sıkı kavradı.

"O zaman git de Felix'i geri getir."

"Alay mı ediyorsun Minho?.. Gelse zaten getireceğim, görmek bile istemiyor beni."

"Sen buna inandın mı gerçekten?"

"Öyle söyledi. Sesimi duymayı da istemiyor çünkü isteseydi telefon numaramı engellemezdi. Üstelik evine gittiğim zaman perdeyi suratıma o kadar hızlı kapattı ki beni görmeye tahammülü dahi yok." 

"Üzüntü beyin hücrelerini öldürmüş sanırım." diyerek başını iki yana salladı büyük olan. Arkadaşı gerçekten çok mantıksız ilerliyordu. "Seni görmek istemeseydi pencereye hiç çıkmazdı değil mi? Sen onun baktığını yakaladığın için kapatmış olmalı, hatalı olan sensin ve bu yüzden onun gardını indirmek istememesi çok normal. Kendini bir şekilde affettirip aşkını kanıtlaman gerek. Ne kadar erken o kadar iyi bu yüzden daha fazla vakit kaybetme."

Minho'nun konuşmasıyla kaşlarını kaldırdı siyah saçlı, bunu ona nasıl inandıracağını tam olarak bilmiyordu. Felix'i görmeyi, onu geri kazanmak için çabalamayı çok düşünmüştü ancak ne yapacağı hakkında net bir fikre sahip olmadığı için kendini farkında olmasa da geri çekmiş ve sadece üzülmekle yetinmişti. Her şeyi düzeltmeye çalışırken daha çok batırmaktan korkması fazla normaldi.

"Yani... Hemen mi gideyim? Ne diyeceğimi bilmiyorum ama."

"Mümkünse evet, her ikiniz için de daha kötü olmadan git. Unutma onun şu an üzülmesi ve stres yapması doğru değil. Bu yaşadıklarını kaldırabilmesi kolay mı sanıyorsun? Senin için de kolay değil biliyorum ama o hamile."

Little Star | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin