3. Tek bildiğim yalan söylediğin.

5.3K 508 245
                                    

Yatağında ölü gibi yatmaya devam ederken ince battaniyenin altında saklanmaya devam etti Felix. Aradan geçen iki gün onun için bir anlığına bile güzel geçmemiş, ne yaparsa yapsın aklını karnındaki bebekten daha farklı bir yöne çekememişti. Üstelik hâlâ devam eden mide bulantıları onun içinde bulunduğu durumu sürekli olarak ona hatırlamasına neden oluyordu.

Hisleri ve kafası karma karışıktı. Kendisi bebeği isteyip istemediğinden emin bile değilken Changbin'in iki gündür ne aramalarına ne de mesajlarına cevap vermişti. Onunla konuşmak işleri daha büyük bir çıkmaza sokacak gibi hissediyordu. Tam anlamıyla olumsuz düşüncelerin esiri olan zihni susmak bilmiyor, bu olayın sonu için Felix'e bin bir türlü seçenek sunuyordu.

Genç adam, ağzından bilinçsizce kaçan bir iç çekme ile başının üzerine örttüğü örtüyü kaldırdı. Zaten nefes almak zor geliyorken bunu daha da zorlaştırmanın bir anlamı yoktu. Gözlerini tavanda asılı duran siyah, tekli avizeye dikip "Ne yapacağım ben?" diye mırıldandı ağlamaklı bir sesle.

İki gündür fakülteye gitmemek adına annesine rahatsız olduğunu söylediği için onun ara ara kontrole geliyor olması canını daha çok sıkıyordu. Annesi gerçekten iyi bir kadındı ve Felix onun gözünün içine baka baka ona yalan söylüyordu. Fakat gerçeği nasıl söyleyebilirdi ki? Hamile olduğunu kendisinin kabullenmesi dahi iki gün sürmüştü ve bu arada testin hatalı olduğuna inanmak için bir tane daha test yapmış fakat sonuç farklı çıkmamıştı. Daha önce hiç bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu ki kendine bakabildiğini bile düşünmüyordu bu yüzden bir bebeği dünyaya getirmenin ne kadar doğru olacağından da emin olamıyordu. Tüm hayatı bebeğine bağlı olacaktı... Yetmez gibi bir de Changbin'le olan ilişkisi vardı.

Kendini zorlayarak olumlu ihtimali de göz önünde bulundurup Changbin'in bebeği istediğini varsaymıştı ve bu sefer de ortaya farklı sorular çıkmıştı. Onunla sevişmek, birlikte eğlenmek güzeldi ancak gerçek bir ilişkiyi yürütebilirler miydi? Onun kendisine bir zaafı olduğunu bilmesine rağmen bu iyi bir ilişki için Felix'e yeterli gelmiyordu. Sağlam bir ilişkinin sağlam temelleri olmalıydı, bir de o ilişkide bir çocuk söz konusuysa en önemli şey belki de buydu.

Yanındaki yastığı alıp kollarını ona sararken kendi kendine bir şeyler homurdandı. Tüm ihtimalleri düşünmesine karşı bir sonuca ulaşamamak fazlap sinir bozucuydu.

Felix, bir süre daha yattığı yerde en zararsız olacak durumu kestirmeye çalışırken kapısının tıklatılmasıyla annesini bekletmeyi istemeyip "Gel anne." dedi.

Kapı açıldı ve içeri kahverengi saçları omuzlarına biraz aşağısında, orta boylu, güzel yüzlü bir kadın girdi. Küçük gözlerini hâlâ yatakta yatmakta olan oğluna çevirip kendince onun durumunu kontrol etti. Hafifçe şişik duran göz altları ve solgun duran rengiyle hastadan çok üzgün gibi görünüyordu. Ne öksürüğü vardı ne ateşi de ne de herhangi bir hastalık belirtisi. Sadece bir kez onun midesi bulandığı için tuvalete koştuğunu görmüştü.

"Felix, bir adam gelip seni görmek istediğini söyledi, kapıda bekliyor şu an." dedi. Son derece yumuşak bir ses tonu vardı. Oğlunun yanına doğru yürürken devam etti. "Hasta olduğunu, sonra görüşmenizin daha iyi olacağını söyledim ama sana haber vermem konusunda ısrar edince haber vermek için geldim."

Felix duydukları ile iyice suçlu psikolojisine girdi. Kelimenin tam anlamıyla yakalanmış gibi hissediyordu. Anlamsız bir panikle annesine hızla "Bakarım." deyip resmen yatağından fırladı. Bayan Lee onun bu garip haline karşı anlamsız gözlerle arkasından baktı ancak peşinden gitmedi. Oğlunun bir şeyler çevirdiğinden emindi ama şimdilik ne olduğunu anlayamıyordu.

Kahvrengi saçlı seri adımlarla ilerleyip saniyeler içinde ulaştığı kapıyı araladı. Kapının önünde takım elbisesiyle duran Changbin'le yüz yüze geldiğinde bir şey söylemesine fırsat kalmadan Changbin konuştu.

Little Star | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin