20. Hiç sıkılmadan, sanki bir tele dokunmasam üzülecekmiş gibi.

3K 320 255
                                    

Daha çok açık renklerin hakim olduğu odada Minho çalışma masasına yaslanmış, Changbin'se direkt olarak masanın karşısındaki krem rengi koltuğa oturmuştu. Siyah saçlı, arkadaşının kendisini sorguya çekeceği düşüncesiyle birazcık huzursuz hissetse de içindeki bu huzursuzluğu dışarıya yansıtmadı. Ne de olsa onun soracağı her soruya, söylediği her şeye bir cevap bulmak o kadar da zor değildi. Tek yapacağı yalanların arkasına gizlenmemek, doğru olan neyse onu söylemekti. Minho yalan söylemesi gereken bir yabancı değildi.

"Ne yaptın? Arayıp anlatırsın diye düşündüm ama bir türlü aramadın. O kadar anlat dememe rağmen anlatmadın mı yoksa?"

"Anlattım." dedi Changbin. "Aslında pek planladığım gibi gitmedi. Ağlamak istemiyordum ama o an tutamadım kendimi."

"Ağlamanda bir sorun olduğunu sanmıyorum, çok normal bu." Kendi kendini onayladı Minho. Anlatmış olması şu an daha önemliydi. "Her şeyi mi anlattın mı peki?"

"Bir şey hariç... Zaten anlattığım kısmını duyunca bile çok üzüldü, onu sevmediğimi sandı ama neyse ki ikna etmeyi başardım. Hatta ona açıldım. Yani başlangıcı pek hoş olmasa da sonucu güzel oldu. O da beni seviyormuş."

"Seni sevdiğini zaten tahmin ediyordum ama sana her şeyi anlat demiştim."

"Ben de yapmayacağımı söylemiştim." dedi Changbin net bir şekilde. Minho'nun kendi yaşamına karışmasına kızmıyordu. Bu yüzden her ikisinin de konuşurkenki ses tonları gayet sakindi. Üstelik son derece rahat tartışıyorlardı.

"Anlattığın kadarını da anlatmayacağını söylemiştin ama sen istemesen de ortaya çıktı. Belki en başında dürüst olup anlatsaydın Felix senin kendisini sevdiğinden şüphe bile etmezdi. Şu an bu anlatmadığının da bir şekilde ortaya çıktığını düşün. Bu sefer sana inanır mı gerçekten bilmiyorum."

"Sen bana inanıyor musun?" dedi Changbin. Minho'nun gözlerine dikkatle bakarken ondan bir yanıt bekledi.

Büyük olan için bu soru o kadar da basit değildi fakat artık tam anlamıyla inandığını söyleyebilirdi. Onun Felix'e olan bakışlarının ilk zamankine göre değiştiğini az önce daha net görebilmişti.

"İnanıyorum. Onu seviyor gibisin."

"Gibi değilim, seviyorum. Hatta Felix ve kızım için eski evime gitmeme kararı aldım. Gerçi üç gündür gitmemeye çalışıyorum ama alışkanlık olduğu için kendimi en sonunda orada buluyorum. Yine de bunun da bir çaresini bulacağım... Eşyaları kaldırmakla başlasam iyi olur diyorum. Sen ne düşünüyorsun?"

İşte bu Minho için ciddi anlamda şaşırtıcıydı. Changbin'e daha öncesinde her şeyi arkasında bırakmak istiyorsa önce o eve gitmeyi bırakmasını söylemişti ama arkadaşı bu tavsiyesiyi uygulamak bir yana dursun ciddiye alıp takmamıştı bile. O eve biri dokunmaya kalkarsa onu mahvedeceğini söyleyerek Minho'ya 'İyiliğim için bile olsa ben istemeden oraya dokunma.' mesajını vermişti. Bu yüzden Minho'nun defalarca kez yapmasını söylediği şeyi şimdi Changbin'in kendi isteğiyle yapacak olması şaşırılmayacak şey değildi. Changbin ya ciddi anlamda kafayı yemişti ya da gerçekten aşıktı.

Büyük olan eleştiri içinde kaldırdığı kaşlarını indirdi ve saçma bir şekilde gülümseyerek "Nasıl?" dedi. "Yapabilecek misin bunu gerçekten? Kaç kere demiştim sana bunu zaten. Neden şimdi yapıyorsun?"

"Çünkü artık geleceğe bakmam için ciddi iki sebebim var. Ne için olursa olsun Felix'i üzmek istemiyorum, onun ağlamasına dayanamıyorum. Evet belki her şeyi arkamda bırakmam kolay olmayacak ama elimden geleni yapacağım. Geçmişe dair suçluluk hissine kapılmayı da bıraktım. Çünkü biliyorum... o yaşıyor olsaydı bunu yapmamı isterdi."

Little Star | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin