35. Siz bana gerçekten hayatımı geri verdiniz.

2.5K 327 206
                                    

Cumartesi demiştim değil mi-
____________________

Zaman kavramını yitirmişti Changbin. Ameliyathanenin önünde yelkovan akrebi kovalarken o olduğu yerde, doktorun kendisine sorduğu soruda takılı kalmış, o anın bir saniye ötesine bile geçememişti. Biri ayağa kalkmasını söylese kalkabileceğine olan inancı fazlasıyla azdı ve dakikalardır kendini suçlayarak ağlaması, olanlar yüzünden hiç olmadığı kadar korku duyması bu hale gelmesine sebep olmuştu. Fazlasıyla kızaran gözleri, solmuş yüzü onun ne kadar perişan halde olduğunu bağırıyor gibiydi.

Koridorda onunla beraber bekleyen diğer tanıdıklarının da pek farkı yoktu. Soojin zaten haberi aldığı an bir anda fenalaşmış, doktorlar onu ayrı bir odaya almak zorunda kalmışlardı. Dünyasının merkezi oğlu olan bir anne için verdiği tepki gayet normaldi.

Seungmin ve Chan ise her şekilde ikizlere kötü bir şey olmadığını söyleyip onları korkutmak istememişler ancak buna rağmen küçük çocuklar elbet kötü bir şeyler döndüğünün farkına varmışlardı. Sadece Changbin'e uzaktan bakan biri bile onun ne denli mahvolduğunu rahatlıkla anlayacakken çocukların anlamış olması o kadar da absürt sayılmazdı. Zira herkesin gözü yaşlıydı ve bunca göz yaşının mutluluk için olmayacağı ortadaydı.

İkizler hastanede ortamındaki gerginliği hissettiği için neşesiz bir şekilde babalarının yanında sessiz sessiz yarım saat boyunca oturmuşlar, uslu uslu beklemişlerdi fakat neyi beklediklerini bilmiyorlardı. Neyse ki babaları; çocukları oradan götürmeyi kafalarındaki dalgınlığa rağmen geç de olsa akıl edebilmiş, yarım saat sonunda onları hastaneden çıkarıp Seungmin'in bir arkadaşına bırakmışlardı. Çok geçmeden de hemen hastaneye geri dönmüşlerdi.

"Changbin..." dedi Minho. Arkadaşının bu hali onu korkutuyordu. Haksız olmadığının da farkındaydı. Sevgilisi ve kızı tehlikedeyken nasıl iyi olabilirdi ki? Sadece Felix'in arkadaşıyken içini kaplayan sıkıntı bu kadar yoğundu bu yüzden Changbin'in ne hissettiğini tahmin dahi edemiyordu. "Çıkıp hava mı alsan biraz? Çok kötü görünüyorsun."

"Olmaz."

Siyah saçlı tek bir kelime söyleyip dudaklarını tekrar mühürledi. Sanki bu odanın önünden gitse sevgilisi bunu hissedecek, her şey bir daha düzelmeyecek kadar kötü bir hale gelecekti.

"Doktor çıkarsa diğerleri bize haber verirler. Sen güçlü durmazsan Felix nasıl güçlü olsun?"

"Gidemem Minho, o bana yanında olmazsan dayanamayacağını söyledi. En azından burada bekleyeceğim. Elini tutacağına söz vermiştim, onu bile yapamıyorum şimdi."

Siyah saçlı adamın gözünden tekrar bir göz yaşı düştü. Ağlamamaya çalışıyordu ancak dili acısını anlatmak için o kadar yetersiz kalıyordu ki dili yerine gözleri haykırıyordu. Başını arkasına doğru yasladı ve göğsüne hafifçe vurdu. İçindeki acı bu denli yoğunken yaşamak göründüğünden daha zordu. Zihninde susmamaya yemin etmişçesine konuşmaya devam eden ses siyah saçlının zaten bir hayli yüksek olan sıkıntısını arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

"Su içmek ister misin peki?"

Şişenin kapağını açıp arkadaşına uzattı Minho ancak Changbin yine şişeye göz ucuyla bile bakmadan elinin tersiyle itti. Felix orada acı çekerken kendisi burada nasıl olur da kendini düşünürdü?

Büyük olan daha fazla ısrar etse de bunun hiçbir işe yaramayacağını bildiğinden pes etti ve istemsizce iç çekerek Changbin'in yanına oturdu. Arkadaşı hastanede darmadağın halde gördüğü ikinci seferdi bu. Eğer bir mucize olursa ve Felix bir şekilde yaşayabilirse üçüncüsünün olacağını da sanmıyordu.

Little Star | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin