Bölüm 14: Aka

85 18 85
                                    

"Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür."

~Yavuz Sultan Selim Han.

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━

Kendine hakim olamayacak kadar fevri ve şok içinde, düşünmeden eğilip kapı deliğinden bakarken aklı çalışma yetisini kaybetmişti. Sadece gözleriyle görmek ve yanlış anladığını kendine kanıtlamak istemişti.

Gümüş grisi, kocaman genişlemiş gözlere yansıyan şey... yatağın kenarıydı! Alkım'ın yüreği öyle fena çarpıyordu ki dışarıya güm güm diye sesler gelecekti neredeyse ve hem gördüğü şeye rahatlayıp hem de sinir olmuştu! Kapının deliğinden bakınca sadece yatağın köşesi görünüyordu ancak gıcıdırdayarak perdeleriyle ahenk içinde sallandığını seçebiliyordu. Duyduğu sesler kulaklarında yankılanırken gittikçe öfkelenmeye başladığını hızlanan nefeslerinden fark ediyordu.

Gözleriyle görmesine lüzum yoktu. Aniden her şeyi kavrayıverdi:

Bu sik kırığı Çora'yı dövmüyordu.

Irzına geçiyordu!

Kendinden köle diye bahsediyordu, sarayda istediği gibi dolaşabiliyordu ve Yabgu ilk fırsatta onun yanına gelmişti. Çünkü gerçekten onun kölesiydi! Galiba onunla sürekli birliktelik yaşıyordu. Lakin, Çora'nın hiç de bu durumu ister gibi bir hali yoktu. Fakat hala burada kalmaya devam ediyordu! Bunların ilişkisi nasıl bir şeydi böyle?!

Sesler sahneyi dillendiriyordu adeta. Adam onu acımasızca yatakta yuvarlıyor, şiddetle kendini iterken sert ve öfkeli solukları giderek hızlanıyordu. Çora ise arada sızlanıp ağlamaklı bir tonda boğukça inlemekten başka ne bir şey söylüyor ne de bir şey yapıyordu. Artık mücadele etmeyi bırakmış gibiydi.

O kadar öfkelendi ki, gözleri kanlanmıştı. Alnındaki damarlar hiddetten şişti.

Sikmişim Sigununu insanını! Buna seyirci kalır mıyım be?!

Burnundan soluyarak kapıya geri döndü, kolunu tuttu ve hırsla çevirdi.

Kapı tam açıldığı anda, bunca zaman çenesini kapalı tutan Çora, acılı bir çığlık atmıştı. "Ahh!"

Öyle yüksek sesle haykırmıştı ki kapının açılma sesini bastırmıştı. Alkım açtığı kapının arkasında gizlenerek ve hırsla soluyarak durup karşıdaki manzaraya gözleri değince, şaşkınlıktan dili tutuluverdi.

Çora'nın bağırışı tam zamanında gelmişti, öyle ki hesaplayarak yapmış gibiydi. Tenşi Yabgu kapının açılma sesini duymamıştı.

Yatak perdeleri gelişigüzel kapatıldığı için onları tam olarak göstermiyordu. İki kişiden Çora, altta duruyordu. Üstü başı perişan, yırtık pırtık bir haldeydi. Yüzü yatağa bastırılmış ve diğer kişinin önünde poposu hafifçe yukarıda olacak biçimde diz çökmüş bir pozisyonda, elleri sırtında zorla birleştirilmişti. Yüzü kadın gibi güzeldi, aynı zamanda bedeni de bir kadın gibi kıvrak ve narindi. Tenşi Yabgu ise sırtı Alkım'a dönük, kollarında hala gevşekçe duran ışıltılı bir giysiyle, Çora'yı tutar vaziyetteydi. Saçları beline kadar uzundu ve Selçuk Tigin'den bile daha yapılı ve uzundu.

Çora'nın bacakları kontrolsüzce titriyordu, başı yatağa bastırılırken güç bela açabildiği tek gözü yaşlarla doluydu. Alkım kapıyı açar açmaz çoktan kınından çıkardığı hançeri elinde kıvrakça döndürüp öldürücü ışığını yansıttığında Çora bulanık bakışlarını ona hızla çevirmişti.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin