Bölüm 18: Yabancı

71 17 56
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Rüzgar hafifçe eserek dümdüz ve siyah olan saçları nazikçe okşamıştı. Beraberinde ferahlatıcı bir koku getirmişti. Ciğerlerine bu aşina kokuyu çekerken mahzunca dudaklarını büzmüştü.

Şelalenin tazeleyici ve serin kokusuydu benliğini ürperten.

Burada, huzuruna gölge düşüren yerde, uzunca bir vakittir bulunmamıştı. Acı vermesinin dışında, korkuyordu. Yüksekten hala iliklerine kadar korkuyordu, hatta bu durum eskiye nazaran giderek daha da yoğunlaşıyordu.

Bugün neden buraya geldiğinden emin değildi. Sadece o anda ablasına ve Oltan'a çok sinirlenmiş, ani bir karar verip aklını dağıtabilecek bir yere gitmeyi istemişti. Fakat benliği ele geçirilmiş misali farkında olmadan ayakları onu buraya çekmişti.

Bu yerin onu rahatlatacağını düşündüğü için delirmiş olmalıydı.

Aşağı bakmak bir yana, kenara yaklaşamadı bile. Yalnızca uzakta durdu ve su çağlayarak akarken havaya saçılan damlacıklarını seyretti. O coşkun sesi dinledi.

Derin düşüncelere dalıp gitmişti. Mazi ve istikbal, olanlar ve olacaklar, hepsi ayrı bir baş ağrıtıcı meseleye sahipti. Eskiden arkadaşlarıyla kaygısızca koşup eğlendiği, şen kahkahalar attığı günler tekrar gelebilir mi diye merak ediyordu.

O sırada, arkasından kolayca fark edilmeyecek hışırtı sesleri geldiğinde sırtı gerilmişti. Şelalenin gerisindeki kocaman Kayın Ağacının arkasında aşırı derecede yoğun bir varlık hissiyatı ona ulaştı. Orada biri saklanıyor gibi algılamış, başını hızla çevirip mevzu bahis yere bakmıştı.

"..."

Afallamıştı. Zira kendi yaşlarında gibi görünen, küçük bir çocuk vardı orada. Elleriyle ağacı tutmuş ve arkasında durarak başını dışarı uzatıp onu izlemekteydi. Kömür karası gözleri, kaşları, bütün simasıyla o kadar güzeldi ki gözlerini kamaştırmıştı. Bakışları tetikte ve sabitti, sanki hala onu fark ettiğini görmemiş gibi umursamazca dikizlemeye devam ediyordu.

Alkım başını yana eğip kaşlarını kaldırdı. "Merhaba?"

O çocuk dikkatle gözlerini kırptı. Yüzü sanki porselenden belirli bir ifadede yapılmış misali dümdüzdü, mimikten yoksundu. Bu Alkım'ı biraz ürpertmişti, cevap vermeyince ona doğru iki adım attı. "Sen de kimsin? Kayıp mı oldun yoksa?" Diye seslendi.

Çocuk yavaşça ellerini ağaçtan çekti, sonra arkasından bir adımla çıktı. Giyinişi buraya ait değil gibiydi. Oldukça kaliteli ve müsrif görünmesinin yanı sıra, kapkara ve bütün bedenini sarmalayan bir cübbe giyiyor, belinde muhtemelen yılan derisinden siyah ve parlak bir kemer takıyordu. Az evvel fark edememişti lakin mürekkep karası saçları kıvır kıvırdı ve başının tepesinde at kuyruğu şeklinde toplanmıştı. Saçlarının içindeki gümüşi parlaklıklara bakılırsa orada birçok gümüş toka ve boncuk olmalıydı. Sanki büyümüş de küçülmüş gibi üstün bir havayla ellerini arkasında birleştirmişti.

Alkım daha önce hiç bu yüzü görmemişti, kasaban biri değildi. Belki de kaybolmuştu, üzerine bakılırsa zengin bir aileden geliyordu fakat onlar gibi giyinmiyordu bu nedenle yabancı olmalıydı. Yaklaşıp, "Dilimizi biliyor musun? Burada ne yapıyorsun?" Diye sormuştu yardımsever bir tonda.

Çocuk omuz silkip, "Pekçok dil bilirim." diye cevap vermişti. Aksanı biraz sert ve derindi, kelimelerin üzerine basa basa konuşuyordu. Ama yaydığı havayla çok bilmiş, biraz umursamaz ve biraz da kibirli bir hissiyat vermişti. "Burada ne yaptığıma gelince, öylesine etrafı geziyordum."

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin