Bölüm 46: Yerde ve Gökteki Telaş

64 9 55
                                    

"At sırtında dünyayı fethetmek kolaydır. Zor olan, attan inip onu yönetmektir."

~Cengiz Han

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Tamu, Kül Sarayında.

Mukan Niri Tigin'in naaşı memleketine getirildikten sonra, on günlük bir yas süreci olmuştu. Dört bir yanda ağıt yakan Erliklerin sesleri karanlık toprakları doyuruyordu. Canı pahasına yaptığı fedakarlıklar için halk Prensleri adına kederli bir yas türküsü yazmış ve sanının daima duyulması için dillerde dolanmıştı. Kül Sarayından çıkarılan cenaze konvoyu, yuğ eden insanların eşliğinde, atalarının gömüldüğü topraklara götürüldü. En önde elbette ağabey Erlik Han ve onu bir an olsun yalnız bırakmayan Sigun Han vardı.

Tamunun topraklarında inanılmaz bir kuraklık vardı ve asla taze, göze hitap eden bitkiler yetişmezdi. Lakin ölen binlerce atanın defnedildiği topraklarda, nadide bir şey vardı. Taç yaprakları mor renkli, sapları ve yaprakları simsiyah bir çiçekti. Mor yapraklarında beyaz ince çizgiler bulunuyordu ve kokusu, beklenmedik şekilde hoştu.

Mezarların başına bu çiçeklerden dikmek adet olmuştu. Alkım böyle bir bitki olduğunu bilmiyordu ve nasıl oluştuğunu merak etmişti. Sorup soruşturduğu bilgilere göre, ilk Erlik Han Tamudaki canlıların yegane kaynağı yeşil güneşi yükseltmeyi başarınca, bu topraklarda hayat süren bir kavim bu çiçeği yetiştirmeyi öğrenmişti. Ve minnetlerinin göstergesi olarak, çiçekleri Erlik Han'ın Sarayına bağışlamışlardı. Lakin Ata Erlik Han çiçeklerden hiç de hoşlanmayan, nazik ve güzel olan herşeyden nefret eden biriydi. Kendine yapılan bu armağan ona Uçmaktaki fevkalade ortamı hatırlatarak hırsını uyandırmış olacak ki, öfkeyle bu topraklarda katliam yapmıştı.

Ne kadar dar görüşlü bir adammış. Diye geçirmişti içinden Alkım.

Sadece anlık bir sinirle tüm bölge halkını yok etmişti. Diğer kavimler korkudan tir tir titremişti. Ancak sonradan öğrenildi ki, ilk başta sadece ekip biçerek ve özel bakımla üretilen çiçekler aniden patlamıştı. Yöre insanlarının kanlarıyla doyan çiçek önü alınamaz bir biçimde sarmıştı toprağı. O anda, Erlik Han anladı ki, bu çiçek kanla beslenmeliydi, cansız bedenlerin üzerinde çiçek açıyordu. Doğrusu o kadar masum ve kırılgan bir bitki değildi, ölümden besleniyordu. Böylece oldukça memnun oldu. O andan sonra bu çiçek ölümün, nefretin ve karanlığın sembolu olarak, o topraklara gömülen bedenlerle yeşerecekti.

İlk Erlik Han sahiden de gözü dönmüş bir canavardı. Böyle olunca çiçeklere bağlanması inanılmazdı. Daha sonraları ölen Erlikler ve asil kandan gelen herkes, bu topraklara gömülmüştü ve çiçekler özel bakıma ihtiyaç duymadan kendiliğinden yetişmişti. Sonradan bu bir gelenek haline geldi. Erliklerin nefretini temsil eden çiçeği asla soldurmadan ölümle doyurmaya devam ettiler.

Bu kötü niyetli bitkiyi ilk başka hoş bulmuştu ve hikayesini duyunca ne düşüneceğini bilememişti bile.

Önde simsiyah, sade kıyafetler giyen Erlik Han, elini kaldırdı ve birkaç görevli bir atla çıkageldi. Bu at Mukan Niri Tigin'in şahsi atıydı. Alkım olacakları zaten biliyordu. Atı da onunla birlikte aynı mezara gömülecekti. Ahirete giderken hayat boyu yanında olan atıyla birlikte olacak ve onunla Tanrının yanına çıkacaktı.

Mukan Niri Tigin'in kurganı diğer asil kanlarınki gibi büyük ve namına yaraşırdı. Tabutunu içeri taşırlarken, Erlik Han önde sağ ve Sigun Han sol ucundan tutmuş aşağı inen merdivenleri geçerek yere birkaç metre gömülü taş yatağa ulaşmışlardı. Ağlayanlar ve hıçkırıklara tezat ağabeyi kardeşini uğurlarken metanetini koruyordu. Yüzü kederle sarılmış olsa da, halkının önünde kendini güçsüz göstermek istemiyor gibiydi.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin