Bölüm 35: Sohbet

56 8 79
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━

Hoş çinilerin donattığı koridorlarda dolaşan uzun boylu bir adam, çift kapılı bir odanın önüne gelince kapkara gözlerini kısmış, kapının önündeki iki muhafız saygıyla selam vererek başlarını eğmiş ve sözsüzce kapıları açmışlardı.

Adam içeri girdi. Oldukça basit bir odaydı, küçüktü ve içinde pek bir eşya yoktu. Kenarda birkaç koltuk ve tam karşıda duvara bitişik, perdeleri kapalı bir yatak vardı. Onun geldiğini görünce, koltukta oturmuş, kucağına katladığı temiz çarşafları biriktiren bir hizmetçi alelacele ayağa kalktı ve selam verdi. "Bu kul, Selçuk Tigin'i selamlar."

Kızın konuşmasıyla, yatağın içinde bir takım hareketlilik olmuştu. Selçuk, kıza ilgisizce baktıktan sonra, "Dışarı çık." dedi. Hizmetçi tek kelime etmeden eşyaları koltuğun üzerine bırakıp odadan çıktığında, Selçuk yatağın başına gidip perdeyi çekmiş ve içeridekini gözler önüne sermişti. Sade ve basit, beyaz bir kıyafetin içinde, saçları düzgün bir at kuyruğu biçimindeki kişinin eşsiz güzellikteki yüzü temizdi. Yalnızca göz altları biraz çökmüş ve dudaklarındaki kan çekilmiş gibi soluktu, gözlerinde ruhsuz bir bakışla baygın baygın görüşünü tepesinde dikilen adama kaldırıyordu. Yatakta sessizce otururken elleri önünde birbirine kavuşmuştu. Lakin, bileklerinde parıldayan sarı renkli kelepçeler vardı.

Selçuk Tigin, onu sorgulamak için çok fazla ziyaretine gelmemişti. Sadece bir kez Tenşi Han'la birlikte burada bulunmuştu. Daha çok Tenşi Yabgu, odada onunla yalnız kalıyor ve saatler süren bir sorgulama yapıyordu. Çora, elbette bildiklerini ona kolayca söylememişti, fakat herkesin bir dayanma sınırı vardı ve Tenşi o sınırı yıktığında Çora acınası bir halde ağzındaki baklayı çıkarmıştı.

Şu anda sorgulayacak bir mevzu kalmamıştı, ayrıyeten Çora'nın anlatacak bir şeyi kalmamıştı. Ancak Selçuk Tigin hala bir şeyler bildiğini farz ederek buraya geldi. Onun Tenşi Yabgu'nun nazarında nasıl biri olduğunu biliyordu ve hiçbir zaman elini sürmeye cesaret edememişti. Yalnızca biraz sert davranacaktı.

"Nasılsın Çora?" Diye ciddiyetsiz bir soru yönelttiğinde Çora adamın nahoş gülümsemesinden gözlerini çekti. Cevap vermedi. Böylece Selçuk tek kaşını kaldırıp onun yanına oturdu. Çora dudaklarını birbirine bastırırken Selçuk yavaşça konuşmaya başladı. "Buraya senin gül cemalini görmeye gelmediğimi biliyorsundur. Soracak şeylerim var, ondan mütevellit beni doğru düzgün cevaplayacaksın. Yoksa bir dahaki sorguyu Kutlu Yabgu babamla birlikte yaparız." Çora ürkekçe ona bakınca Selçuk yamuk bir tebessüm yapmıştı. "Anladın mı?"

Kelepçeli eller birbirini sımsıkı tuttu, sessizce, "Daha soracak ne var...? Her şeyi anlattım size..." dedi.

"Soracak bir şey olup olmadığına ben karar veririm." Selçuk sertçe tısladı. "Şimdi, akıllı ol ve ne sorarsam yanıtla."

Çora suskun kaldığında Selçuk Tigin kesinti vermeden konuşmayı sürdürdü. "Alp Tigin'in Erlik Han'ı kurtarmak için, Kutlu Aka'yla anlaşma yaptığını söyledin, ve şimdilerde Tamuda Erlik Han'la birlikte vatanına ihanet etmek için çalışıyormuş." Adam bakışlarını kaçırırken Selçuk gözlerini kısıp tısladı. "Ona yardım ettiğin için sen de baş ihanetçilerdensin. Ancak ne yazık ki, babacığım öyle kolayca ölmene izin vermeme niyetinde."

Çora dişlerini sıkıp gözlerini yılgınca kapattı, Selçuk kollarını göğsünde birleştirdikten sonra devam etti. "Alp akıllı bir çocuktur. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavrayacak bir durumda. Erlik Han'ı dışarı çıkarırsa tüm alemin başına büyük bir musibet açacağını biliyordur. O halde niçin onun tarafında durdu ve bize yüz çevirdi?"

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin