Bölüm 28: Canavarların Savaşı

79 11 60
                                    

~ÜÇÜNCÜ KISIM~

Selamm, bölümün şarkısı seçilmiştir~

Önceki bölümün bildirimi sanırım gitmemiş. Okuduğunuzdan emin olup öyle buna devam edin ki kafanız karışmasın.

Keyifli okumalar!

_______________________

Hatırlıyordu. Hem de çok netti!

Mete ve Aya ile cennet bahçelerinde koşturduğu zamanları. Mingan'ın üç çocuğun kıyafetlerini sırayla giydirip saçlarını taradığı anıları. Yizek'in, zatını boyuna oturtup Mete'nin elinden tutarak birlikte ormanda yürüyüşe gittiklerini... Hepsini hatırlıyordu.

Ancak bazı anılar anımsanmayacak kadar silikti. Misalen, gerçek ana ve babasından zorla ayrıldığında onları aklında tutacak kadar büyük değildi ve yüzlerini aklına getiremiyordu. Yalnızca birkaç puslu görüntüde uzun ve semavi bir varlığı ardından adamın kucağındaydı. Onu güldürmek için neşeyle hoplatıyordu...

Mete'nin anlattıkları yalan değildi. Ancak sahiden bunların vuku bulduğuna inanmak çok zordu. Son zamanlarda başına türlü türlü şey geldiğini düşünmüştü, ama bu vaka ile başından beri yaşadığı ve inandığı hayatının bir yalandan ibaret olduğunu anlamıştı...

Gerçek anlamda altüst olmuştu.

Rona şüphe etmekte yanılmamıştı. Gerçekte bir fani olmadığı ortaya çıkmıştı.

O bir Sigundu...

İkisinin de sürekli lanet ettikleri, her zaman kin duyduğu, düşman bellediği kavime mensup olduğu ortaya çıkmıştı...

Rona'ya yaptıkları yüzünden iliklerine kadar nefret ettiği kişi, kendi, öz amcası çıkmıştı ve aslında ona da kötülüklerin en beterini yapmıştı! Ailesini öldüren kişi, onu bu alemde acınası bir hayat yaşamak zorunda bırakan kişi, amcasıydı!

O şerefsiz Tenşi... ölümlerden ölüm beğense iyi ederdi!

Bumin Rona, beyaz saçlının gözlerinde hiddeti görmüştü ve solukları sertleşmişken aklından ne geçirdiğinden kimse emin olamazdı.

Onun geçmişini, böylesine açık biçimde kimliğinin ifşa olmasını dinlerken aklı düşünceden düşünceye, duygudan duyguya atlamıştı. Şüphe etmekte yanılmamıştı, sadece sonuç hiç beklemediği bir şeydi. Onun kokusunun, etrafa yaydığı auranın diğer insanlardan farklı bir hissiyatı olduğunu ta çocukken, ilk karşılaştıkları zaman fark etmişti. Öylesine etkilenmişti ki ondan deli divane olmuştu ve bu yaşına kadar asla unutamamıştı. Ancak Alkım'ın üzerindeki mühür o denli güçlüydü ki asla gerçeği anlayamazdı. O hayatında gördüğü ilk Sigun'du bu nedenle ayırt edememişti de, sadece insan olmama gibi bir ihtimal varsa eğer, başka türden bir yeryüzü mitinin soyundan geldiğini düşünmüştü. Çünkü yeryüzünde, kimsenin adını bile duymadığı bir kasabada Sigun olmasının mümkünatı olmazdı.

Demek ki bu alemde her şeyden o kadar emin olmamak gerekiyormuş.

Bazı şeyler mümkün olabiliyormuş.

O bir Sigun...

Ezeli ve ebedi düşman soyu. Erliklerin insanlardan bile daha fazla nefret beslediği ırk. Nasıl olmuştu da işler bu noktaya gelmişti?

Alkım Alp, Tigin, Sigun... muyum ben..? Yüreğinin ateşe verildiğini hissetmişti. Binlerce duygu en dipten fitillenmiş ve gürleyerek beynini keza gözlerini yakmıştı. Böylece kızaran gözlerini sıkıca yumarken zihni karmaşa içine düşmüştü. Öfke, hayal kırıklığı, nefret, intikam arzusu, matem, acı, keder... Her şey iç içe geçmişti. Az evvel yaşadığı kaybın üstüne, böyle bir hakikatin yüzüne vurulması ona fevkalade ağır gelmiş olmalıydı...

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin