Bölüm 43: İntikam

51 11 111
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Üç büyük tanrının araya aldığı yağmur canavarı Yula, denizdeki şiddetli dalgalar misali coşkunca çırpınırken, altındaki toprakta parlayan sarı renkli rün giderek küçülüyordu.

Tanrı Karlık, Kızagahan ve Üyge, hepsi de Suyla'yı savaşın içinden uzaklaştırmak için dikkatini çekmiş ve ormanın içinde işini bitirmeye uğraşıyordu. Üçünün de her yerinden ecel terleri dökülüyordu, eğer ki zapt edemez ve kaçırırlarsa, bu topraklar hepsinin mezarı olacaktı.

Neyse ki onlar üst düzey tanrılardı. Karlık sakin ve barışçıl olarak bilinmesine rağmen, oldukça yetenekli ve gözüpekti. Birlikte tüm güçleriyle baskılamaya çalıştılar ve efsunlu sözler yazan rün tıpkı bir vakum gibi Yula'yı içine çekti. Canavar ses çıkaramıyordu, yalnızca çırpındığında tiz dalga sesleri geliyordu. Çaresizce kaçmaya çalışsa da fayda etmiyordu.

Rün içine çekti ve daraldı. Dakikalar içinde Yula'yı yuttu ve pat diye kapanarak yok oldu. Altında duran küçük bir çakıl titremişti. Bittikten sonra Üyge Tigin kocaman bir "OH BE!" diyip kendini çimlere atmış, Kızagan Han sessizce bileklerini ovuşturmuş ve Tanrı Karlık rahat bir iç çekip terini silmişti.

Onlar için en büyük tehdidi ortadan kaldırmayı başarmışlardı ve Yula'yı rastgele bir çakıl taşına mühürlemişlerdi. Mühürlenen şey sahiden önemli değildi, bir yaprak veya bir çiçek bile olabilirdi, önemli olan yapılan efsunun tesiriydi. Karlık eğilip taşı aldıktan sonra avucunda beliren beyaz renkli kesenin içine attı.

Cephedeki bu büyük sorun çözülmüştü.

Umay Ana'nın çadırında

Alkım Yada Taşı'nı avucunda sıkarken sertçe, "Bitirelim şu işi." diyip ayağa kalktı.

Bumin Rona Han da ciddiyetle başını sallayıp, "Hadi gidelim." demişti.

Bir gündür durmaksızın savaş devam etmişti. Askerler kim bilir nasıl yorulmuştu ve canlarını zor kurtarıyordu. Geri çekilecek yer de yoktu, Sigunlar zaten geri çekilmiyordu. Herkes perişan olmuş, binlerce kişi ölmüş ve yaralanmıştı. Artık bu kanlı oyuna bir son verilmesi lazımdı.

Lakin Tanrıça Umay gergince kıyafetinin kumaşını tutup kırıştırırken, ikisinin gitmeye niyetlendiğini hissedince aniden, "Erlik Han." diye seslenmişti.

İkisi de durup geriye baktı. Bumin Rona'nın kaşları havalanmıştı. "Hm?"

"Ee..." Umay Ana açıkça tereddütteydi. Sanki bir şey söylemek istiyor fakat çekiniyordu. Kıvırcık saçlı bedenini tam olarak ona çevirip merakla, "Devam et?" demiş, yanındaki ak saçlı da ilgisi yükselerek Umay'a bakmıştı.

Lakin Umay Ana sahiden doğrudan söyleyecek cesarete sahip değildi, başını eğip kısık bir sesle şunları söyleyebilmişti. "Ve Alp Tigin... İkiniz de... lütfen bu kanlı harbi bitirin..."

Alkım ve Rona birbirine baktı. Sigun olan kibarca gülümserken Erlik olanın bakışları şüpheli bir hal almıştı. Alkım, "Kuşkun olmasın Umay Ana. Bugünün sonunda güneş bizim için doğacak." dedi.

Rona ise ona kısa bir bakış attıktan sonra, "Sağ olasın Tanrıça Umay. Onu iyileştirdiğin için sana minnettarım." diyip geri döndü.

Tanrıça Umay'ın başı önüne daha da eğilmişti. "Teşekkürünüzü hak etmiyorum..."

༻✦༺  ༻✧༺ ༻✦༺

İkili çadırdan çıktıktan sonra, az ötedeki tepeye gitti ve çadırlara yukarıdan bakacak şekilde durdu. Onları korumak için Rona'nın iyi eğitimli yirmi kişilik muhafızları hazırda duruyordu.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin