Bölüm 54: Mor Sümbüller

43 7 22
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Tamudaki alem kasvetli olsa da, Erlikler hayatı kasvetli geçirmez ve sürekli bir hareketlilik olurdu. Misalen, bugün Erlik meydanında bir kutlama düzenleniyordu: İlk kez kapıların açılması ve özgürlüğe kavuşma yıldönümü kutlamaları.

Bu, Erliklerin kendilerince ürettiği eğlencelerden çok, ulusal bir bayram coşkusu haline gelmişti ve ilk başlatan Ata Erlik Han'dı. Sonraki nesil Erlik Hanlar da tüm törene başından sonuna kadar eşlik eder ve halkını yüreklendirirdi.

Elbette şu anki Erlik Han Bumin Rona da bu bayramda gözler önünde olacaktı. Her seneki gibi koyu yeşil, yılan derisinden, gümüş takıları olan oldukça gösterişli bir cübbe üstüne geçirmiş ve siyah dikenli boynuzlara benzer bir taç takmıştı. Kıvırcık saçlarındaki tokalar ve örgülerle, sanki o antik çağlardan fırlamış, safkan bir iblis gibi görünüyordu genç Kral.

Bugün Erlik için oldukça önemli ve gurur verici bir gündü. Kutlamalarda heyecan dorukta ve sevinçli kahkahalar her yerde yankılanıyordu.

Ancak, Uçmağın İmparatoru Sigun Han Alkım Alp, şu anda alkış tutamayacak kadar tuhaf hissediyordu. Erlikler büyük bir başarıymış gibi dünyaya çıkmayı başarıp katliam yaptıkları günleri güle eğlene yad ederken, beyaz saçlı bir masal gibi görünen adam katı bir ifadeyle, tek kelime etmeden Kül Sarayındaki balkonda izliyordu.

Bu durum hem Rona, hem de Alkım için, ilişkilerini bile göz ardı edecek kadar tuhaftı. Öylesine tuhaftı ki kimse, birbirine bu önemli gün hakkında bir şey söylememiş, hatta laubali biçimde herşeyi alaya vurdukları zamanki gibi konuşmamışlardı bile. Alkım açıkça bu kutlamaya katılmak istemiyordu, zaten Erlikler orada Sigun Han'ı görmek istemezdi ve bu saçma olurdu. Bunu haklı olarak dile getirdiğinde, Rona onu zorlamamıştı. O da Alkım'a nasıl yaklaşacağını bilememişti zaten. Sadece istediği gibi dolanmasını, gidip Bürküt'ü falan görmesi gibi zırvalıkları saydıktan sonra Alkım yanağını sıkmış ve onu göndermişti.

Ne güzel bir gün ama.

Erlikler insan kıyımına nihayet başlayabildikleri ilk günü kutluyordu. Sokaklarda dansçılar ve gösteriler dur durak bilmiyordu. Erlik Han ise Sarayın etrafından dolanıp meydanda duracak olan konvoyun başında, yürüyen veya atlı halka öncülük ediyordu.

Alkım buradan meydanı görebiliyordu fakat Rona daha ulaşmadığından sadece bekleyen kalabalık, kaynayan karınca sürüsü gibi gözlerine yansıyordu.

Tam o sırada, arkasında bir varlığın belirdiği hissini çok net bir şekilde hissediverdi. Başını hafifçe çevirip baktığı vakit, tanıdık siyah bir silüet peyda olmuştu. Sakince, "Bu kadar çabuk gelmeni beklemiyordum doğrusu. Ne havadisler getirdin?" diye konuşunca o kişi elindeki bir şeyi yavaşça eğilerek yanında durduğu kapının dibine bıraktı.

"Burada bilmeyi istediğiniz herşey mevcut. Tüm tedbirler alındı. Ve aslının bir kopyası çıkarıldı. Dilediğiniz gibi yanınızda taşıyabilirsiniz."

Alkım Alp geriye dönüp nesneye baktığında bir kitap olduğunu gördü. Demek arayıp da bulamadığı bir kitap gerçekten vardı. Hoşnut olmuş bir gülümseme sergiledi. "İyi iş çıkardın. Bir dileğin var mıdır?"

Siyahlı kadın bir müddet sessiz kalmış, sonra durgun bir sesle belirtmişti. "Beyim bilirsiniz ki, paradan başka hayalim, amacım yoktur benim."

Bu kişi Kül Sarayında oldukça sönük bir karakterdi. Adının, kim olduğunun pek bir önemi yoktu, keza kimse hatırlamıyordu bile. En düşük yetkili hizmetkarlardan olduğu için, yevmiyesi de düşüktü ve bir türlü istediği parayı elde edemiyordu. Son birkaç yıldır Alkım Alp Yabgu'nun köstebekliğini yapıyordu. Aslında Alkım onunla sürekli bilgi alışverişi yapmıyordu, sadece işi düştüğü zaman irtibata geçiyordu. Çünkü Kül Sarayında hem eli uzun, hem de göze batmayan, güvenebileceği doğru dürüst birisi yoktu.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin