Bölüm 55: Çare

46 8 15
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Yemyeşil düzlükte kolları ve bacakları genişçe açık çimlerin üzerinde yatan bir çocuk vardı. Beyaz saçları yeşil yaprakların arasına dağılıyordu, gür ve ak kirpikleri altın rengi gözlerini örtüyordu.

Derken buraya yaklaşan birini duyunca hemen bir gözü açıldı, gelene bakınca hızla zıplayarak ayağa kalktı.

"Merhaba Kutlu Çora, görüşmeyeli nasılsın?"

Çora ilk başta çocukça küskün bir şekilde dudak büzmüş, sonra adamın kollarına zıplamıştı. Neşeli bir sesle "Nasıl olacak? Can sıkıntısından öldüm! Hadi oyun oynayalım!" dedi.

Sigun Han sıkıntıyla kaşlarının arasını tutmuştu.

Ağzına sıçayım. Bir oğula sahip olmadan, oğlum olmuş gibi hissediyorum...

İsteksizliğini gizlemeye çalışarak, donuk, uyuşuk bir edayla, "Pekala... Kaçsan iyi edersin, zira seni yakaladığımda ölene kadar gıdıklayacağım..! Hadi koş!" diye ayak uydurmak zorunda kaldı.

Duyduklarıyla çocuk irkilmiş ve kahkahalar atarak çoktan kaçmaya başlamış, bir yandan geriye bakarak dil çıkarıp poposuna dalga geçerce vurmuştu. "Lulululu, yakalayamaz ki! Aaa, gelme gelme!"

Şu hırtapoz...

Kaşları seğirmeye başlamıştı çoktan. Onunla oyun oynamazsa, bırak resmi şeyler konuşmayı yüzüne bile bakmazdı. Alkım hızla onu yakalayıp bir çırpıda kollarını bacaklarını bir araya getirdi ve baldırını dayakçı bir baba gibi çimdikledi. "Ne oldu hm? Yakalarım işte. Şimdi kırmaz mıyım o bacaklarını!"

"Aaa hayır!! Bırak bırak, pes ediyorum hahahah!!" Çora çırpınıp kurtulmaya çalışıyordu, Alkım orasını burasını gıdıklayarak iyice çıldırtmıştı. Hıncını aldıktan sonra veledi salıverdi. İlk başta hemen kaçıp gülerek nazlanmış, sonra geri yanına gelmişti.

"Sana bir şey getirdim." Alkım bembeyaz tenli avucunu açtı, içinde hala dalındaymış gibi canlı bir mor sümbül vardı. Gururla gülümseyerek bakması için Çora'ya uzattı.

Tamunun mor sümbülleri, Sigun Han tarafından çalınmıştı ve Yada Taşı'nın ruhuna teslim edilmişti. Duyulsa yer yerinden oynardı!

Çora tezce akıllı bir çocuğa dönüşerek parıldayan gözlerle onu almış ve siyah sapından tutarak incelemişti.

"Ee? Gerçekten düşündüğümüz gibi içinde insan duyguları var mı?"

Aslında çiçeği aldıktan sonra epey kurcalamıştı ama hiçbir şey bulamamıştı. Bitkilerle alakalı büyüleri pek bilmediği ve uzmanlık alanı da olmadığı için, yanlış bir şey yapıp onu yok etmekten kaçınmıştı. Nihayetinde bu sürekli gidip toplayacağı sıradan bir kır çiçeği değildi.

Fakat, Çora ona biraz baktıktan sonra, yaptığı yegane şey, çiçeği iki avucu arasında sıkıştırmak ve ovalayarak hışımla ezmek olmuştu.

"..."

Nutku tutulmuştu. Onu buz tutmuş vaziyette izlemişti Alkım Alp Yabgu. Bu bunak velet çiçeği mahvetmişti! Ve hala itinayla ezmeye devam ediyordu! Sinirleri gerilmiş halde küçük bedenin bileğini kapıp azarladı. "Ne yapıyorsun sen! Siktin attın çiçeği! Ne zorluklarla aldım ben onu biliyor musun?! Hayret bir şey ya!"

Beklemediği şey, Çora etkilenmemiş ve yaptığından memnunca avuçlarını açmıştı. Mor taç yaprakları önceki halinden bin kat çirkin bir vaziyette solmuş ve buruşmuş, suyu çıkıp cıvımıştı. Mor renginin dışında, parmaklarının arasından, başka bir sıvı daha akıyordu. Sümbülün öz sütü gibi görünen beyaz, yoğun bir rengi vardı.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin