Bölüm 50: Armağan

57 7 62
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Havadaki ıslak, temiz toprak kokusu hafifçe esen rüzgarla ağaç dallarının arasından süzülüp geçerken, yağmurdan oluşmuş birikintilerin yarattığı rengarenk gökkuşağı canlı bir biçimde parlıyordu.

İnsanlara bereket getirecek yağmur, nihayetinde dinmiş ve doğa tekrar canlanırken güneş parıl parıl parlamıştı.

Biri kapkara, biri berrak gök gibi açık mavi giyimli iki adam muhteşem tabiatın içinde yan yana at sürerek ilerliyordu. Birinin atı alaca, diğerinin kömür kadar karaydı.

Kıvırcık saçlarında gümüş takıları eksik olmayan adam gözlerini kaldırıp karşıya baktığında, küçük bir kasabanın ucu ilişmişti gözlerine. Ve tekrar yanındakine irislerini çevirdi.

"Söğüt Koyu mu?"

Diye dillendirirken hayret ve garipseme iç içe geçmişti. Yanındakinin siyah saçları tırıs sürdüğü atın sarsıntısıyla dalgalanıyordu, gülümseyerek başını salladı.

"Doğru. Göstereceğim şey burada."

Erlik Han sessiz kalmıştı. Karşısına çıkacak şeyin ne olduğunu şimdi hakikaten de deli gibi merak ediyordu.

Çok geçmeden kasabanın içinden geçen iki atlı adamı karşılayan bir grup çocuğun sevinçli bağırışları yükseldi.

"Alkım ağabey! Alkım ağabey gelmiş!"

"Koşun koşun!"

"Abiciğim nerelere kayboldun sen!"

"Seni çok özledik!!"

Sadece çocuklar değil. Kasabadaki bir sürü insan haberi duyunca işini gücünü bırakıp onu karşılamaya gelmişti. Alkım ve Rona meydandan geçerken atlarından inmişler, çevrelerini saran grupla yüzleşmişlerdi.

Aradan bir yılı geçkin zaman geçmişti, Alkım ve Aya ortadan kaybolduğundan beri. Bir anda hiçbir kelam etmeden sırra kadem bastıktan sonra insanlar neler olduğunu merak etmişlerdi, lakin kimse onların başına gelenleri tahmin edemezdi elbette ve muhakkak bir gün geri döneceklerini varsayarak evlerini olduğu gibi bırakmışlardı.

Çocukluğundan beri tanıdığı yüzlerle tekrar karşılaşmak, içinde tarif edemediği kimi duyguları uyandırmıştı. Özlem, hüzün, mutluluk ve bir parça burukluk. Nazikçe tebessüm ederken ve dört bir yandan gelen telaşlı soruları cevaplarken, önceki atılgan, çenebaz ve gamsız delikanlıya hiç de benzemiyordu.

Sanki yıllarca yaşlanmış gibi olgun görünüyordu.

Ona karşın yanındaki Rona epey sakindi. Neredeyse on yıldır bir izi bile görünmemişken şimdi pat diye Alkım'la birlikte ortaya çıkmıştı. Ama çocukken olduğu gibi insanlara karşı temkinli, ketum değil, oldukça sıradandı.

Elbette en son on yedi yaşındayken görmüşlerdi ve aradan yıllar geçip gözalıcı bir yetişkin olduktan sonra insanlar tek bakışta kim olduğunu çıkaramamıştı. Bu nedenle çoktan büyümüş gençlerden biri Alkım'ın kolunu çekiştirerek merakla, "Ağabey, bu yanındaki kim?" diye sormuştu.

Rona ve Alkım soru üzerine bakışları manalı bir şekilde buluştu, sonra Alkım gülümseyerek, "Ah o mu? Kıvırcık saçlarından da mı tanıyamadınız?"

"Ee...?" Delikanlı dahil çocuğu kişinin kafası karışarak siyah giyimli adama bakmıştı.

O zamanlar hala büyüme çağında olan bir delikanlıydı, şimdi ise gerçek bir adam olmuştu. Boyu uzamış, yüzü çocuksuluktan çıkarak sertleşmişti, tuhaf, gizemli havası vardı. Ayırt etmeye çalışır bakışlar üzerine Alkım gülerek kollarını göğsünde bağladı. "Sahiden çıkaramadınız ha? Rona o Rona!"

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin