Bölüm 10: Yaşam Ağacı

103 19 119
                                    

Selamlar! Nasılsınız?

1K olmuş Asil Kan gördüğümde çok mutlu oldum... :") Önemli olan 1K olabilmekti bundan sonrası hızlı yükselir inşallah daha büyük sayılara ulaşırız. Okumaya sabırla devam edin lütfen~ 

(o′┏▽┓`o) 

Keyifli okumalar. 💜

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Bir buçuk ay sonra.

Uçsuz bucaksız, kır çiçekleriyle donanmış olan bir ovada, tıkır tıkır yuvarlanan tahta tekerlek sesleri dalga dalga yayıldı. Büyükçe bir at arabası, bu ovanın içinden tasasızca geçerken, onu çeken iki doru at, birbiri ardına hırlayıp kişniyordu.

Arabayı sürmekte olan genç adam, yorgunca çökmüş olan gözlerini aheste aheste karşıya kaldırdı. Az ötede, ufkun ilersinde sivri ve beyaz bir çıkıntı gördüğü vakit, sönük gözlerinde birden bire umut ışığı parlamıştı.

Başını ardına çevirip arabanın içine doğru, "Wanlin, uyan. Nihayet geldik." diye bastırılamaz bir heyecanla seslenmiş, ardından mutlulukla gözleri kıvrılırken bir eli göğsünde sallanan kolyeyi tutmuştu.

Tanrı Dağları en sonunda baş göstermişti.

İçeriden bir takım hareketlilik geldi, ardından perde kalktı ve hala mahmurca esneyen genç bir adam karşıya baktı. "Nihayet..." Diye yorgun ve sabrı tükenmiş bir halde fısıldadı.

Alkım, Su Wanlin'e her şeyi anlatmıştı. Diğerine Tibet tarafına geçmeden evvel hepsini en ince ayrıntısına kadar izah etti. Eğer gitmek isterse diye, hala memleketinden uzaklaşmamışken yapmalıydı. Fakat beklediğinin aksine Su Wanlin, onu hiç de yargılamamış ve deli muamelesinde bulunmamıştı. Sadece gözleriyle görmeden bu doğaüstü şeylere tam olarak inanamayacağını belirtmişti.

Alkım'ın amacı sevdiğini hapisten kurtarmanın yanı sıra, dünyanın huzurunu korumak için bir adım atmaktı. Su Wanlin bunu tasdiklemiş ve ona bu yolda eşlik etmekten onur duyacağını söylemişti. Rona ile olan ilişkisi, saklanamaz bir hakikatti. Su Wanlin'e çekinmeden bu durumdan bahsedemese de, diğeri zaten Alkım'ı gözlerinden anlayacak kadar iyi tanıyordu ve farkına vardığı halde ses çıkarmadı.

İkili Tibet bölgesinde daha rahat yolculuk edeceklerini farz ederek bu arabayı almışlardı, gel gelelim, ilerleme hızları eskiye göre azalmıştı. Bu nedenle yolculuk iki aya yakın, ağır ağır sürmüştü.

Alkım Tanrı Dağlarını gördüğünde, artık beklemeye katlanamıyordu. Adeta bu araba ve geriye kalan her şeyi olduğu gibi bırakmak, atına atlamak ve çılgınca mahmuzlayıp oraya rüzgar gibi esmek istemişti. Gözleri yüce sıradağlara sabitliydi, baktıkça aradaki mesafe atlatması çok zor bir çile gibi geliyordu. Su Wanlin dizginleri elinden aldığında trans halinden bir sıçramayla çıktı. "Ver biraz ben süreyim. Sen içeri girip dinlen." Dedi ve yanına oturup şoför koltuğunu devraldı.

Bu haldeyken nasıl dinlenebilirdi ki? Heyecanı yavaş yavaş taşmaya yaklaşan bir çağlayan gibi kabarıyordu, ne beklemeye ne de oturup seyretmeye tahammülü vardı. Ki, içerde gamsızca uyumak şöyle dursun.

"Yorgun değilim. Burada duracağım." Dedi kararlı bir tavırla.

Su Wanlin ona bir bakış atıp yerinde duramaz halini fark edince, "Sen bilirsin." dedi.

Alkım'ın gözleri dağı takip ederken, düşünceli bir edayla, "Tanrı Dağında kalan göçebe boylar var. Eteğine vardığımızda onları göreceğiz, o zaman dinlenmek için şansımız olacak." dedi.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin