Bölüm 33: Tartışma

87 10 102
                                    

Keyifli okumalar.

━━━━━━━━━━━━━━━━━

Elinde çok kıymetli bir hazine tutarcasına mektubu kavrayan General İdgü, Erlik Han'ın nerede olduğunu kapı muhafızlarına soruşturmuş ve şu Sigun dallamasıyla birlikte zaman öldürdüğünü işitince of çekmişti. Kim bilir neredelerdi ve ne zaman ortaya çıkmaya gönüllü olacaklardı!

O gelene kadar kapının önünde tur atmaktan başka çaresi yoktu güzel kadının. Muhafızlar gergince birbirine bakmış, İdgü patlamaya hazır bir bombaya dönüşene kadar kapının önünde Erlik Han'ı beklemişti. Tam da asabı bozulmuşça geri dönmek üzereydi ki, koridorun sonundan iki kişinin yaklaşan adım sesleri duyuldu.

Bittabi Rona ve Alkım'dı. Kıyafetleri ve yüzleri temiz ve düzenliydi, lakin Alkım'ın uzun saçları biraz kısalmış gibi görünüyordu. Bu sefer ne yapmış olabilecekleri üzerine düşünmeden, hürmetle eğilerek selam durdu. "Kağan'ım nihayet teşrif etti. Bu kulunuzda size iletmesi lazım gelen çok ivedi bir eşya var."

"Hm?" Rona suratı asık kadının elinde beyaz bir zarf tuttuğunu seçmiş ve kaşlarını kaldırmıştı. Üçlü kapıların iki yana açılmasıyla içeri girdikten sonra Rona zarfı İdgü'den aldı ve karşıdaki çalışma masasına geçti. Burası bir nevi devlet işlerinin yürütüldüğü çalışma salonu gibi bir şeydi, her yerde raflar ve kağıtlar, mürekkepler ve fırçalar vardı. Alkım da meraklanarak masanın karşısındaki koltuklardan birine oturdu ve iki kişi Erlik Han'ın mektubu açıp okumasını izledi. Kahve rengi gözler, satırlarda enteresan bir şey varmış gibi bir ifadeyle dolaştı. Nihayetinde gülünç bularak hıhlamış ve kağıdı masaya bırakıp bakışlarını General İdgü'ye kaldırmıştı.

"Bu mektup nasıl eline geçti? Kim göndermiş?" Diye sorunca İdgü hemen, "Sarayın surlarında nöbet tutan askerler bulmuş ve onlardan alıp doğruca size getirdim. Kimin gönderdiği bilinmiyor." diye yanıtladı.

Alkım Alp, "Üzerinde isim veya sembol yok mu?" diye araya girdiği vakit Rona mektubunu kayıtsızca ona uzatmıştı. "Al kendin bak. İlgini çeker belki."

...Bu tuhaftı. Saraya durmadan gizli mektuplar ve casuslar haber iletmeye gelirdi ve Rona onlarla olan meseleleri Buyruklar dışında kimseye söylemezdi. Alkım'a dahi. Ki bu anlaşılır bir şeydi, keza ona bilmesi gerekenleri şahsen söylüyordu ve Alkım'ın Tamunun iç işlerine müdahil olması hem lüzumsuz, hem de şüphe çekici kaçardı. Ama şimdi Rona bu mektubu epey sıradan bir üslupla Alkım Alp Tigin'e vermişti. İçinde ne yazdığını deli gibi merak etmeye başlamıştı.

Zarftaki balmumu kırmızı mühür kurt başı biçimindeydi. Bu sembol ansızın olağanüstü şekilde tanıdık gelmişti, fakat nereden ve nasıl bildiğinden emin değildi. Üzerine çok düşünmeden mektubu okumak için sayfayı açtığında, tüm suratı aşağı düşmüştü. Yazılar... bu yazılar yalnızca karmaşık semboller ve iç içe geçmiş ipliklere benziyordu! Tam bir hengame!

"Bu şeyin ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok." Diye belirten Rona'ydı. "Okumak için uğraşmaya bile değmez, birileri bizimle dalga geçmeye çalışıyor olsa gerek."

Lakin ona nazaran, Alkım'ın beyninde birden bire şimşekler çakmaya başlamış, zihni çorba gibi fokurdamıştı. Gri gözlere yansıyan sahnede, merhametli bir yüze sahip bir adam vardı belli belirsiz, elinde bir fırça tutuyor ve bir çalışma masasında bir şeyler yazıyordu. Kendisi sallanarak ona doğru yürümüştü, adam onu fark edince kaldırıp kucağına oturtmuş ve başını okşamıştı. Minik gözleri üzerinde karman çorman şeyler çizilmiş kağıda bakmıştı ve küçük elini uzatıp işaret parmağıyla oradaki yazıyı göstererek, "Bu, 'iyi' değil mi baba? Ve bu, 'çocuklar'. 'Çocuklar iyi!'" diye okumuştu. Bunun üstüne adam gülerek onun başını okşadı. "Aferin oğlum, çok hızlı öğreniyorsun. Peki burada ne yazıyor?" Gözleri işaret edilen yere çevrilince hemen hevesle, "Tigin! Tigin yazıyor!" Böylelikle adam miniği hoplatarak, "Doğru!" diye takdir etti.

Asil Kan (ᛒᚷᛒ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin