Şayet bölümlerde yıldıza basmadan, olmadı etkileşimi arttıracak, kayda değer sayıda yorum yapmadan hikâyemi okuduğunu fark ettiğim(bazen tepkisel bir-iki yorumla kendilerini belli edebiliyorlar) hesaplar olursa engelliyorum. Bilginize...
Bana hayalet okuyucu lazım değil. Sevdinizse, ya hakkını verir, destek olursunuz, ya da bu mekânda hiç oyalanmadan başka hikâyelerle yolunuza devam edersiniz.
Keyifli Okumalar...
***
Gözlerimi sokak lambasından sızan ışığın yaptığı tavandaki gölgelere dikmiş kafamda türlü şekillere benzetiyordum. Aralarında en belirgin olanı bir horozu andırıyordu. Geceyarısını geçmiş olmalıydı.
Düşüncelerim yalpalayarak yine haftalar öncesine adımladığında gözkapaklarımı sıkıca kapatıp kalbimdeki burkulmayı dindirebileceğim yanılsaması yaşadım. Kalp ve göz kapağı ne alakaysa artık...?
Uyku sorunlarım vardı.
O kara gecenin ardından kaç gün geçtiğini saymamıştım. Belki üç hafta, belki bir ay.
İnsanoğlu alışıyordu. Herşeye alışıyordu. Alışmalıydı da zaten. Kendi geri sayımında bitiş çizgisine kadar sağlam kafayla yoluna devam etmek istiyorsa başka türlü bir yol da yoktu.
Yaşadığım o katliam gecesi ve evimde geçirdiğim sinir boşalmasından sonra kendimi yavaş yavaş toplarlamaya başlamıştım.
Zuhal abla'nın tedavisi bitmiş hastaneden taburcu olmuştu. Aynı şeyi Arzu ve Nil abla için söyleyemiyordum maalesef. Arzu iki gün daha dayanabilmiş sonra sonsuz yolculuğa çıkmak için bu dünyaya veda etmişti. Nil abla ise omuriliğinden aldığı kurşun yarasından dolayı felç kalma riskiyle karşı karşıyaydı. Onu uzun ve zorlu bir tedavi süreci bekliyordu. Allah'tan kendisine destek olacak bir aileye ve dostlara sahipti. Biri üniversiteye diğeri liseye giden iki kızları artık ailelelerinin gözetiminde olacaktı. Nermin ablanın 14 yaşındaki oğlu da Kırşehir'de dedesi ve babaannesiyle yaşayacaktı bundan sonra.
Kimbilir daha kaç insanın hayatının rotası değişmişti o olayla.
Bu süreçte evimiz sık sık ziyaret için gelen gidenleri ağırladı.
Akrabalarımız, komşularımız ve arkadaşlarımla o vahşet gecesini konuşurlarken haalâ hayatta olduğum için sürekli şükreden ailemi dinledikçe o geceden sağ çıkmamın onlar için nekadar önemli olduğunu daha iyi anlamıştım. Bir evlatlarını daha yitirmemişlerdi.
Hepimiz aynı sonu yaşayacaktık. Kimimiz erken veda eder kimsenin acısını görmek zorunda kalmaz, kimimizin de ömrü uzun olur sevdiklerimizi bir bir gönderirdik. Bu döngüde kim daha mutluydu asla bilinmez. Kaderin kıyamete kadar sürecek yazgısı idrak edilebilirse herşey daha katlanılır oluyordu.
Bir anne baba evladını dünyaya getirirken nedense onun da bir mezarın içinde çürüyeceğini pek düşünmezdi ama aslında evladı da o çukura girmek için gün sayıyordu. Yine de hiçbir anne baba bunu görmek istemezdi.
Ben hangi sevdiklerimi benden önce gönderip hangilerini dünyada bırakacağımı bilmiyordum ama şimdiye kadar sağ salim gelebilmiştim.
Kahkahalarımla başlayıp haykırışlarıma dönüşen o gece bana iyi gelmişti aslında. Saatlerce hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Babamın 'hastaneye götürelim' telaşı, annem, babaannem ve kardeşlerimin beni sakinleştirme çabaları arasında Kalender Sancaktar, onları bu boşalmanın benim için en iyisi olacağına ikna etmiş, o gece için hastaneye götürmek yerine beklemelerini tavsiye etmiş, hıçkırıklarım beynimi ağırlaştıran iç çekmelere ve sonrasında derin bir uykuya dönene kadar acımı yaşamama izin vermişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALENDER +18 (TAMAMLANMADI)
General Fiction🔞... Fantastik DEĞİLDİR Ağır cinsel içerik ve şiddet barındırır. *** "Bana hayır diyemezsin. Uykum var diyemezsin. Başım ağrıyor diye bahane sunamazsın. Bu gece canım böyle istedi diyerek başka bir odaya gidip uyuyamazsın... Bana kırgın olman, öfke...