16. Bölüm

6.9K 418 276
                                    

...

Liyan~

"Ari' biraz dinlensek olmaz mı?" boğazım kurumuş nefes nefese kalmış vaziyetteydim, artık biraz dinlenmek istiyordum.

Ariana üzerime doğru mızrağıyla havadan ateş topu yağmuruna tutmuştu beni.

"Prenses bunu kendin istedin, sakın sızlanma!" derken eğer ateş toplarından biri üzerime gelirken zamanında eğilmeseydim güneş gibi parlayan sarı saçlarımı küle çevirecekti!

"Bebeklerime dokunmayacaktın!" bu kadının nesi var!? Güzelim sarı saçlarımı küle çevirecekti! Şimdi görür o.

Koşarak havada iki tane falsolu takla attım ve Ariana'nın arkasına geçip silahımı boynuna tutup sıkıştırdım. "Şimdi kim avcı gördün mü?" bu oyunu küçüklüğümüzden beri oynuyorduk. Ariana bana savaş sanatlarını böyle öğretmişti. -Av mısın? Avcı mısın?- oyunu ile.

Ariana "Daha bitmedi avım..." dedi ve dirseğini bir çekiç edasıyla karnıma geçirdi.

Daha az önce aynı yerden hasar almıştım ben.

"Ahh senin ben....!" yine karnıma vurdu. Bu nasıl koruyucu?! Elinden geleni hiç ardına koymuyor!

"Prenses; av olduğunuzu kabul edin, bende size merhamet edeyim." derken tabii ki de yalan söylüyor. Ariana her zaman "Savaşta merhamet yoktur!" der.

"Asla olmaz!" eğer şimdi bırakırsam sonunda daha sert bir darbe yerim kesin.

Konuşma sırasında arenanın ortasında durmuştum. Önce etrafımda bir tur dönüp Ariana; pozisyon almak için araya mesafe koyuyordu.

"Peki o zaman bunu siz istediniz," bana bakıp hızla koşmaya başladı.

Farkına vardığımda dizlerimi yerde geriye doğru kırıp savunma amaçlı mızrağımı çapraz şekilde üstümde takla atarak mızrak çarpıştıran Ariana'ya karşı savurdum. Arada çıkan kıvılcımlar gözle görülüyordu.

Ayağa kalkıp birkaç hamle savurdum. Şimdi savaş modundaydım. Ariana'ya seri vuruşlar yapıyordum. Birden önce sağ dizimin üstüne ardından sol dizimin üstüne yürür gibi etrafımda dönerek şaşırtıcı hamleler yaptım.

Ariana hayretler içerisinde kalmıştı. Gerçekten eskiye oranla reflekslerim hızlanmış ve gözle görülemiyordu.

Sonunda yere düştü ve savaşmaktan ısınmış mızrağımın ucu boynuna değiyordu. Nefes alışlarını diaframdan kontrol edebildiği için gayet sakindi ama av olmak şuan pek sıkıntı ettiği bir durum değildi. Çünkü yenildiği kişi öylesine biri değildi.

Yine de ona bakıp sinsi zafer gülüşümle, "Avcı benim!" dedim ve mızrağımı indirip Ariana'ya elimi uzattım.

Ariana uzatığım elimi tutup kalkarken, "Artık seni korumama gerek yok prenses." dedi.

"Sana her zaman ihtiyacım olacak kardeşim." dedim çünkü her ne kadar koruyucum olsada o hep benim kardeşim olarak kalacaktı.

"Sence Zack ve Luna geldi mi?" diye Ari'ye sordum. Aklımdan bir türlü çıkmıyorlardı. İçimdeki huzursuzluk gitgide büyümüştü. Neden hala gelmiyorlardı ki? Üstelik onlar için ne kadar endişelendiği mi tahmin edebilecekken.

Ariana emin değilim ifadesini vermişti.

Aklıma üşüşen bin ton olasılığı elerken ne kadar seri düşündüğümü fark etmemle bizi izleyen birini de hissettiğimde yukarıya, soyluların arenayı izlemek için ayrılan balkonuna doğru başımı kaldırdım. Bu Jeff'ten başkası değildi. Saraydaki muhafızlar bizim arenada ölümüne savaştığımızı söylemişti. O da endişeyle buraya gelmişti. Bunu içinden küfür ettiğinde anlamıştım.

MECBURİ MÜHÜR ~ Beş Diyarın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin