45. Bölüm

2.2K 200 66
                                    

!Olay var millet, olay!

Buralar alev almadan ben kaçıyorum, iyi okumalar dilerim hepinize🍒🔥

Not: medyadaki şarkı yerine 'Hadise - Feryat' da dinleyebiliriz.

Sudan çıkardığından onu yine hissedemediği için, yere yatırıp yuttuğu suyu çıkarması için ilk yardım uyguladı ama daha yeni yeni idrak ettiği bir şey vardı, o da; Liyan aslında boğulmamış tekrar ruhani bir uykuya yatmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

...
Sudan çıkardığından onu yine hissedemediği için, yere yatırıp yuttuğu suyu çıkarması için ilk yardım uyguladı ama daha yeni yeni idrak ettiği bir şey vardı, o da; Liyan aslında boğulmamış tekrar ruhani bir uykuya yatmıştı...

*****

Gök Sarayı.

Gök Sarayının bahçe kapısından geçtiği ilk saniyeden itibaren Liyan, önüne gelen herşeyi çıldırmış vaziyette yakıp yıkmaya başladı.

"Nefret ediyorum Ruh Çapası olduğum için! Nefret ediyorum! Beni seçtikleri için de nefret ediyorum!!" Kollarını kaldırıp beyaz gövdeli kırmızı yapraklı kiraz ağaçlarından dördüncüsünü de devirmişti.

"Nefret ediyorum Kraliçe olduğum için!"

Başka bir ağacıda güçleriyle söküp rastgele fırlattı. Sarayın giriş kapısına geldiğindeyse, güçleriyle bir hışımda dev iki kanatlı beyaz kapıyı duvara çarparcasına açtı. İçeri girerken elbisesinin derin yırtmacından itibaren kırmızı etekleri de sağa sola hırçınca savruluyordu. Saçlarının dizeli dalgalı kabartısı hırsla yürümesi yüzünden sırtını kamçılarken o bunu umursamayacak kadar çok dolmuştu.

"Bana mühürlenmesine izin verdiğin için de nefret ediyorum! Hani bir hediyeydi?! Hani o benim ruh eşimdi?! O zaman neden? Neden onu affetmemi istedin, Samuel?!... Üstelik seni dinleyip affettim de, peki ama bana artık dokunmasına neden izin vermiyorsunuz!?"

Liyan hayatı boyunca hiç olmadığı kadar çok öfkeliydi. Kendini kaybetmiş gibiydi resmen. Önüne her ne çıkarsa çıksın yıkıp yok etmekten zerre çekinmiyordu. Koridorlardan hızla geçerken yapabildiği kadar bağırıyordu. İyi ki, her zaman olduğu gibi sarayın her yeri boştu yoksa önüne çıkacak olanlarında hiç şansları yoktu. Tabii bu kıyamet timsali kadını daha fazla kızdırıyordu. O hemen şimdi cevaplarını istiyordu, ama bu yerin sakinleri her zaman olduğu gibi yine kendilerini göstermemişti. Korktuklarından değil elbette, sadece henüz zamanı gelmemişti ve o bunu adı kadar iyi biliyordu. Kesinlikle buradalardı. Burada ve bir yerlerde onu gözetliyorlardı.

"Demek beni her zaman izliyorsunuz!? O zaman buradayım... Gelin ve beni biraz da yakından izleyin!!" diyerek gırtlağı yırtılırcasına bağırmaya devam etti. O kadar sinirliydi ki meydan okuyordu ona bunu yapanlara.

"Sana yalvarmıştım, senden onu benden almaman için çok dua ettim! Sana itaat ettim. Karşılığı olarak sen beni yalnız bıraktın! Adil değil, hem de hiç!" dedi Tanrısına. İsyanı ve ruhuna ağır gelen haksızlık için ona bunu yapanlardan hesap sormadan buradan gitmeyecekti. Baş Ruh Çapası tahtının olduğu yere doğru işte bunun için hızla gidiyordu. Her adımında, topuğunun çıkardığı her tok seste yer sanki sallanıyor ve etrafından yayılan ateş aurası ona çok tehlikeli bir hava katıyordu.

MECBURİ MÜHÜR ~ Beş Diyarın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin