39. Bölüm

3.8K 303 128
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

...

Peki herşey bu kadar mıydı?

Hayır! Asıl savaş, asıl kaos şimdi başlıyordu....

"Artık Megaton resmi kraliçesi olmam adına gelen isteği de geri çevirdiğime göre! ..."

Liyan Alaric'in infazından sonra askerlerin ve komutanlarının hâlâ fikirlerinin neler olduğunu merak ediyordu. Duruma göre; savaşsa savaş, barışsa barış olacaktı. Tabii.. Ruh Çapası olarak ondan gelecek olan bir cezayı öteki dünyada onu izleyenler merakla bekliyordu.

"Hâli hazırda bir kraliçeniz olduğunu sakın unutmayın Megaton!" Liyan sert bir dille söylemişti. Adrian farklı bir krallıktan gelip o tahta oturmuş olsa da; kraliçeleri Megaton'lu bir prenses olarak kraliyet kanı sayesinde tahtına oturmuştu.

Hâlâ konuşmaya devam ederken etrafında dönmesine bile gerek kalmadan üzerindeki resmi kırmızı giysileri baştan aşağıya erir gibi değişmişti. Şimdi şimşeklerle yere indiğindeki giydiği o beyaz melekleri temsil eden elbise vardı üzerinde.

"Kraliçe Clara, o şuan burada değil ve o yokken tahtı adına karar vermeniz çok yanlış. Aslında benim merak ettiğim konu; Diğer dört krallık ile aynı anda kraliçe Clara'ya da gelmesi için Megaton'da bulunan kutsal kiraz ağacı vasıtasıyla mesaj yollamış olmam. Ancak, portalı açılmayan tek krallıkta orası," ellerini iki yana biraz açıp, "Şimdi... Kim bana nedenini söylemek ister?" dedi.

Sorusu yüzünden herkes birbirine bakıyordu.

Liyan geldiğinden beri çok şey yaşamıştı ama en sinir bozucu olan şey, kafasını kurcalayan sorular ve bu koku!

Koku hassasiyeti sanki bir anda nüksetmişti. Burnu ağrıyor ciğerleri bu iğrenç havayı daha fazla teneffüs etmek istemiyordu. Bu sebeple bile herşeyin hızla sonuca varmasını istiyordu, tabii zor olanı istediğinin de farkındaydı.

Cevap için beklerken Liyan'ın burnundan ince bir kan damlası üst dudağının pembeliğine gölge olmuştu.

Kral Benjamin kızının yüzünde ki kanı görünce, "Güneşim..." dedi. Jeff ona yakındı. Sesindeki endişeyi duyunca başını kaldırıp eşine baktı. Liyan hâlâ askerlere sorusuna cevap vermesi için saniyeleri sayıyor gibiydi. Ancak burnundan akan kandan da haberi de yok gibiydi. Şu an kendini düşünecek gibi de durmuyordu.

('Liyan!')

Başını ona seslenen Jeff'e çevirdi.

"Ne oldu Jeff ? Bir sorun mu var? Auran da endişe yayılıyor,"

Ona doğru bir patisini öne atıp, ('Burnundan kan geliyor ve çok yorgunsun. Dinlenmen gerekiyor, hem de hemen!')

Burnuna bir elini sürüp kayıtsızca sıcak kana baktı. "İstesem de buna vaktim yok canım." dedi içinden ve tekrar konuşmasına izin vermeden askerlere döndü.

MECBURİ MÜHÜR ~ Beş Diyarın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin