"Şimdi ne olacak bana?" dedi gözlerini içine bakarken.
Zack gayet basit bir şey söylermiş gibi, "Alfa krallığının kraliçesi olacaksın." dedi.
Liyan şaşkın gözlerle gözlerine baktı. Bunu beklemediği kesindi.
"K-Kraliçe mi?"
"Jeff yani ağabeyim, Alfa...
Merhaba ballarıma! Size ufacık önden bir konuyu açıklık getireyim istedim: Sürekli Jeff'in üzerine oyun oynamak benim tarafımca kabul edilir pek değil, "watty kızı" kavramında onun gibi bir erkeğin sürekli başı belada sergilemek istemiyorum. Bunun haricinde, kitap baştan sona bir kurgu izliyor yani herşey önceden planlı şekilde yürüyor bazılarınız ilerleyişi tatmin edici bulamayabilir fakat yakında final etmemize çok az kaldığını hatırlatmam gerek. Bazı görmezden geldiğiniz; hatta hepsini okumuş olduğunuz 50 bölümlük bir ipucu oyununu da size daha ilk 'önizleme' kısmında açıklamıştım. Her bölümde aşamalı bir oyun olduğunu bilmeniz çok önemli. Beş Diyar ve sırları klasik aşk ihanet ve intikam üçlüsünden çok daha fazla, sizden istediğimse finalden bir önceki bölümleri pes etmeden okumanız. Bazen görünenin aynası daha kirlidir. Şu an ekrana bu yazıyı yazarken bile nasıl gülümsediğimi bir bilseniz...
Aşağıda ilk bölümlerde verilmiş ama unuttuğunuz bazı ipuçlarını satır aralarında aktifleştirmeye başladım. Lütfen sabırla ve zevkle okuyunballarım.
Yzr: C.GÖRGÜLÜ 🦋
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
... Dünya. Tony.
Dünyadaki son karşılaşmamızdan sonra William beni Liyan'dan resmen kaçırmıştı! Onunla gitmeyi kabul etsem de amacımı asla belli etmemeliydim. Bu oyuna devam ederken kararımın sonuçları ağır olacağını hesaba katmıştım elbette..
Ama, William gittiği her yere beni de götürüyor bir an olsun yalnız bırakmıyordu. Onunla gitmeyi kabul ettiğimde bunların olacağını tahminen biliyordum. Ama beni bu denli sıkı takibe alması sinir bozucu derecedeydi! Sürekli mekan değiştirmesi de cabası. Şimdi de geniş karanlık dekra sahip, yüksek bir binanın en üst tepesinde her kattı vampirlerin koruması altında olan şehrin göbeğinde bir yerdeydik. Bina, herkesin burnunun dibinde ama kimsenin tahmin edemeyeceği görünürde bir saklanma yeriydi. Doğrusu geldiğimiz kaçıncı yer olduğunu bir süre sonra saymayı iyi ki bırakmıştım çünkü William bizi işlerini hallederken yerel veya krallıktan olan kurtadamlardan kaçırmakla uğraşmamak için sürekli toplu hareket ettiriyordu. Ölümsüz olabiliriz ancak hepsinin tavırlarından ona istediklerini vermesi için peşinden gitmek gerekse de, bunun isteksizce kan dürtüleri ve dönüştürücüleri o olduğu için yaptıklarını biliyordum.
Ya ben?
"Ne düşünüyorsun kardeşim?" diyerek yüksek sesle bir lord edasında kapıdan içeri giren ağabeyim William'dı. Kauçuk tabanlı ayakkabılarının altından çıkan sesler, desensiz uzun kalın parke taşlarından değişik ritmik bir ses bırakıyordu. Bu sesi, onun şu karizmatik ama kötücül olan ses tonuna değişirdim, cidden sinir bozucuydu.
Ben daha ona cevap vermemişken kapı arkasından, "Hâlâ o güzelliğini mi düşünüyorsun? Sivri diş (!)" diyerek peşinden William'ın sevgilisi Rose girmişti içeri. Aklı sıra güzellik diyerekten Liyan'ı, sivri diş diyerek de Jeff'i hatırlatıp dalga geçiyordu benimle. Harika(!)
