Lanete Bağnazlık

802 198 22
                                    

"Derindeniz...
Denizlerin atası.
Hırçın dalgaların en kızgını.
İçinde yaşar sakladığı matemini,
Bazen gösterir bazen saklardı gizemlerini.
Onu gören ne şanslı muktedir kişiydi!"

Yoğun havanın ağırlığı ateşilerin memleketi Ganza'da bulunan dünyanın en büyük yanardağı Volyogo'yu öylesine sarmıştı ki çevre halkın gözlerine eriyen demirin tozlarında mil çekilmişti adeta. Lavlar hararetle fışkırırken demir madenleri derin bir tahribat görmüştü. Şu halde madenciler canlarının sağlığına bile duacıydı.

Albert bu diyara elbette yalnız gelmemiş can dostu Aldrit'i de yanına almıştı. Kızıl toprakların üzerinden geçerken boğazlarına dağılan metalik tat volkanik gazın bıraktığı etkilerdendi. Yine de onları bundan daha zor bir görev bekliyordu. Sendrey Kılıcı... 4 Büyük Muhafızın binlerce kişilik orduyu deviren silahı. Albert'ın dimağını kurcalayan şeyin sonunu Aldrit'in Başüstad Bradan'ından yaptığı alıntı sonlandırdı.

"Gizemlerine ulaşan tüm muktedirler merhum oldu. Kardeşimiz Bradan'da dahil." evet Bradan onun için kardeşten ötesiydi. Ölümüne halen alışmış değildi lakin görevi biten dinlenirdi değil mi?

"Merhum değil maktül." Rüzgar esmezdi pek buralarda ama tüyleri diken diken eden bu sefer sıcaklık olmuştu. Belki de sıcaklık sadece aracıydı. "O asıl sırra erişti ve kimseye anlatmadı."

"Asıl sır Karanlığın nerden geleceği değil, Karanlığın nasıl sonlanacağı. Kardeş Bradan bu sonu biliyordu. Ama sonu asla göremeyeceğini de biliyordu. Ondandır ki günlüğü tuttu."

Aldrit etrafına hızla bakındı. Abliyi bırakmış bedenindeki eller Albert'ın kolunu sıktı. "Bunu ortalıkta söylemeyin Efendim. Onun bir adı var. Finis Terebris."

Doğru bir ikazdı. Fredeyler her yere dağılmıştı. Her an takip edilmiş olabilirlerdi.

"Brian ve Wheaton'ın gelmesine gerek var mıydı sahiden?"

"Hephaistos'un diyarına geldik, Üstadım. Onun ruhu besliyor Volvogoy'u. Bu topraklardaki tek yanlış adım bile onun gazabını getirir. Bizim gibi bunaklar tek başına kurtulamaz. Bırak gençler işini yapsın. "

Atlar artık huzursuzlanmaya başlamıştı. Her adımı zorla atıyordu. Ayaklarının altında ısınan toprak zavallı hayvanları da korkutmuştu. Üstad atının kulağına eğilip yelesini okşayarak sakinleştirmeye çalıştı.

"Onları bırakıp yaya devam etmeliyiz. Atlar asil varlıklardır. Tehlikeden kaçmak için değil, sahibini uyarmak için çırpınıyorlar."

"Peki Üst'üm."

Atları pek ormanlık alan olmayan yerde incecik dallara bağladıktan sonra önlerindeki yola uzunca baktılar.

Demirin parçalanmış tozları yüzlerine doğru savruluyordu. İkisi de bu ufalanmış kimyasalların içinde yüzlerini sadece gözleri açık kalacak şekilde kapattılar ve istikrarla yürümeye devam ettiler. Sonunda sislerin arasında görünmüştü Volvogoy'un devasa ağzı.

Etrafta uçuşan akbabalar hayra alamet değildi. Burdaki akbabalar bile yüzyıllar önce tükenmiş ejderhaları aratmayacak cinstendi. Tek bir tüy bile bulunmayan derileri kavlanmış ve zamanla sertleşmişti. Korkunç suratları rahatsız edici gözlerine uyum sağlıyordu. Biri Albert'ın üzerinde tur atıyordu. Bu diğer leşçillerinde dikkatini çekmişti. Gittikçe biriken sayıları iki ihtiyarı da orantısıyla geriyordu.

İlerledikçe populasyondaki çeşitlilik de artıyordu. Yamyamların onları uzaktan seyrettiğini gören üstad derin bir yutkunma yaşadı. Kulakları kafalarından bir tık küçük olan ve üçgen yüze sahip bu küçük yaratıklar onları sinsice takip ediyorlardı. Az ilerde sadece kıyafet kalıntısı ve kemiklerin üzerinde kalan küçük et parçalarını bulunduran cesete çullanmış bir yamyamla karşılaşmışlardı. Süt dişlerini andıran fakat çok daha sivri biten dişlerindeki çürük etler kemik parçasından her parça eti koparttığında salyalarıyla karışıp kana bulanıyordu. Ona doğru gelen Albert ve Aldriti fark ettiğinde büyük kırışık gözleri daha da açıldı. "Bunların bir zaman ateşi olduğuna inanmak çok zor."

Vaveyla +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin