"Sizi daha fazla misafir etmek isterdik burada Üst'üm ama görüyorum ki Dünya'nın size ihtiyacı var.
Karanlık holde yavaşça yürüyen ikili tünelin girişinde duraksamışlardı. "Öyleyse Atlantis'e beklerim seni, Samuel. Mahkemelerde seni görmek bize onur verir. En nihayetinde sen de bir yargıçsın. Görüşlerin bizim için önem arz eder." Kısa bir bakışma cevabı belli bir diyaloğun devamında gizlenen sırları açığa çıkaracaktı. "Mahkemeleri bırakalı çok oldu Üst'üm. Ferisel'im gelene kadar adaletin noksanlığı bakidir."
Şah'ın gözlerindeki hasret tanımadığı birine aitti. Elçisine, günışığına.
Albert Şah'ın düşünceli bakışları karşısında araya girme ihtiyacı hissetmişti. "O gelene kadar adaleti sağlamak bizim görevimiz. Ayrıca geleceği kesin de değil. Büyük savaşta o yoktu. Biz vardık."
Yalanını belli etmemek için bakışlarını kaçırmıştı. Halbuki büyük savaşta doğmuştu Elçi. Adolf o savaşta vardı. Her ne kadar yeni doğmuş olsa da.
"Kim ki benim elçilerime mazhar olmamışsa üzülmesin. Geçmişte ve gelecekte yaşayan herkes için onun müjdesi mevcuttur."
Kutsal kitap Mezit'ten paylaştığı ayeti seslendiren Şah ümitli gözlerini Albert'a döndürdü. "Müjde sona ermedi. O gelecek. Ben inanıyorum Üst'üm."
Albert derin bir nefes verdi. Müjde çoktan gelmişti. Ama hazır değildi. Ya da dedesi onu böyle bir yükün altına sokmaya gönlü el vermiyordu.
"Başları sıkıştığında bize haberci göndermedin, bize doğru yolu göstermedin diyecekler. Bilmezler mi biz onlara ibret olsun diye bu kitabı indirdik. Adaleti bununla sağlayın dedik. Ve onlar yine o büyük elçiyi soracaklar...
Müjde mi istersiniz? Sizin en büyük müjdeniz aklınız ve iradeniz değil midir zaten?"Albert'ın karşılık verdiği ayetlerle ortalık sessizliğe bürünmüştü. Şah'ın verebileceği bir cevap yoktu. Çünkü Tanrı müjdeciyi göndereceğine söz vermişti. Ama asla zaman vermemişti. Geçmiş ne zamandı ya da gelecek asla bilemeyecekti.
Albert'ın elini omzunda hissedince kendine gelmişti. Ona şefkatle bakan gözler güven veriyordu. Tıpkı yuvası olan okyanuslar gibiydi maviliği...
"Haklısınız Üst'üm. Fakat yine de yargıçlığa dönemem. Ben bu göreve uygun değilim."
Seneler önce istifa ettiğinde bu mevkiye bir daha dönemeyeceğini bilerek ayrılmıştı Atlantis'ten. Orada dönen oyunlara aklı ermiyordu. Karşı koyacak gücünün olmadığını da biliyordu. Zira diğerleri gibi oyunbaz değildi o.
"Yanılıyorsun, Samuel. Senden istediğim halkını ve aileni bırakman değil. Sahip olduğun gücün değerini ve sorumluluğunu bilmen. Bilirsin ki bir yargıç kolay kazanılmıyor."
Seçenekten çok uyarı gibi duran bu sohbetin sonunda bir çocuk sesi duyulmuştu. Şah'ın oğluna aitti. 4 yaşlarındaki küçük çocuk annesinin elini bırakıp koşarak babasının yanına ulaşmıştı. Albert'ın yabancı çehresini inceleyip bir süre bakakaldı. Elindeki sudan kılıcı daha da sıkı kavramıştı. Ta ki küçük bir tebessümü görene kadar epeyce temkinliydi.
Albert gülen ifadesiyle çocuğa doğru eğildi. "Demek küçük Şah sensin. Bu savaşçı Lord bana adını armağan edecek midir?"
Küçük çocuk çatık kaşları arasından üstyargıcı inceledi. Yetmediğini anlayınca iyice yaklaşıp yaşlı adamın suratını daha da ayrıntılı süzdü. Çocuğun ciddiyet dolu bakışları dışarıya cesaretini vurguluyordu. Albert etkilenmişti bu korkusuz bakışlardan. "Armani."
Doğrulup ellerini önünde birleştirdiğinde araya mesafe koymuştu Albert. "Armani... Bana birini anımsatıyorsunuz, küçük Lord."
Şefkat dolu bu yüz kuşkusuz anımsadığı kişiden dolayıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla +18
Fantasy×❌Yetişkin içerik ❌× Rahatsız olanlar okumasın,, Tanrı yine bir gün dünyaya göndermeden önce yarattığı ruha her zamanki sorusunu sorar : Ruhun hangi varlıkta can bulsun, ışığım? Bu seferki ruh ona şöyle karşılık verir: Orada ki en güzel varlıklar h...