Olasılıkların Laneti

1.2K 380 96
                                    

"Diyelim ki Kayıp Şehre gittiniz, Üstyargıç, Ya Hadrian sizi beklediğiniz gibi karşılamazsa?"

Brian'ın sorusu Albert'ın aklındaki tek ikilemdi. Wheaton, Üstad Aldrit ve Mark geçen gece Adolf'ın bulunduğu kütüphanenin ortasında kurdukları planın eksikliklerini dinliyorlardı. "Endişeni anlıyorum Brian ama oraya tek başıma gitmezsem Hadrian daha da huysuzlaşır. Kayıp şehri benden ve Erastus'tan başka kimsenin bilmeyeceğine yemin ettim." Derken beyaz meşeden yapılma büyük asasını yere sürüye sürüye elindeki melekler ile ilgili bilgi veren kitabı rafa bıraktı Albert.

"Ya size bir şey yapmaya kalkarsa peki? O meleğin denge hastası olmasına rağmen dengesiz davrandığını gözlerimle gördüm." Brian Albert'a değer verirdi. Daha yargıç olduğunun farkında olmadığı zamanlar Fredeylerin eline düşmüştü. Albert tüm tehlikeleri göz ardı edip kendi oğlunun canını hiçe sayarak kurtarmıştı onu. James bundan dolayıdır ki hiç hoşlanmazdı Brian'dan fakat birlikte büyüdükleri zamandan bugüne karşılıklı kılıç öğrendikleri beraber gittikleri her yerde anıların verdiği teslimiyetle varlığına alışmış ve onu kabullenmişti. Şimdi tüm bunların olmasını sağlayan, böyle üst makamlara getiren bir adamın savunmasız kalmasına izin vermek ağrına gidiyordu.

Merhamet dolu Albert, çocuğu kadar sevdiği Brian'ın omuzlarını kavradı. Boyları hemen hemen aynı hizadaydı. "Sen ve Wheaton Orkidos'un sınır kapısında beni bekleyeceksiniz. Eğer gelemezsem elbette sınırı aşıp işi siz tamamlarsınız." Yaşının verdiği adele tonusundaki zayıflamalardan kelimeler hırıltılı ve yuvarlama çıkıyordu. Yine de zamanında diksiyonunu her zaman kontrolde tuttuğu için çok az rastladığı bir konuşma bozukluğuydu. Sadece gerilince kontrol edemiyordu kendini.

Wheaton öne atılmıştı bu sefer. "Adolf döndüğünde mi yapsak şu işi? Daha bir haber gelmedi ondan. Üstelik Tableti alsak bile tüccarların çaldığı anahtarlar olmadan tek harfini bile okuyamayız." Wheaton haklıydı. Tüccar kafilesinin kaçırdığı anahtarlar melek sözlüklerinin olduğu kısmın kitaplarına aitti. Ve onlar olmadan kasa açılmaya çalışırsa diğer tüm kasalarda bozulur, yok etmeye başlardı içindeki kitapları.

Mark atılmıştı bu sefer. "Neden melek dili bilen birini tutmuyorsunuz ki?" Şaşkın ifadesi elindeki kitabın çevirdiği sayfasındaki vajinanın ayrıntılı çizimineydi. Bakışlar ona döndüğünde titrek ellerinin verdiği acemi hareketlerle kimse fark etmesin diye saniyesinde kapatmıştı. Brian'ın garipseyen suratı ile daha da kasılmış, bir şeyler çevirdiğini belli etmişti. Bir hışımla kitabı koltuk altına koyup aralanmış gözlerini eski haline getirmeyi umarak çenesini gerdi ve sorusunu cevaplayan üstadı dinledi. "Tabletin içinde neler yazdığını sadece biz bilmeliyiz. Başka kişiler çok çabuk satar bilgilerini..." Aldrit muzip bakışları ardından çocuğun elindeki kitabı kastederek devam etti. "O kitabı ben yazdım. Çıplak kadın görmek istiyorsan Kerhane'ye git, çocuğum."

Mark telaşa kapılmış olmasına rağmen rahat görünmeye çalıştı. Brian, kalfasını munis ve alaylı bakışları arasından kesiyordu. Böyle zamanlar da Adolf'ı andırıyordu. Babasından çok ona benzemişti genç yargıç. Wheaton da tıpkı diğerleri gibi bıyık altından gülerek üstada söylendi. "Çizimleri yapan sizsiniz Üstad Aldrit, hangi kadından ilham aldınız acaba?"

Albert konunun dağılmasına aldırmadan dostunun düştüğü duruma gülüyordu. Sahi onu daha önce hiç kadınlarla görmemişti. Çizimleri neyden esinlenerek yapıyordu acaba diye düşünmüştü içinden. Aldrit, kendi silahıyla vurulmasının verdiği yıkıntıyı topluyordu içinde. Gerilmiş suratını sakladı. "Hiç bir kadından. İlim bu ayrıca. Yaklaşımınızı benden başka tarafa tutun Prens Wheaton." Huysuzlaşan ihtiyara hepsi katılarak gülüyordu. "Peki peki, yaklaşımımı etik kurallar çevresinde tutuyorum, sayın üstadım. Cinsel hayatınız elbette bizi ilgilendirmez. Ben şu ana dek sizi bakir sanıyordum da.."

Vaveyla +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin