Büyücüler Diyarındaki her şeyin sıradan olduğu sanıldığı günde şato beklenmedik kaybın gün yüzüne çıkmasıyla hareketlenmişti.
Gizemli odadan çalınmış bir kilidin yokluğu orada bulunan büyücülerce fark edilmiş, üstyargıç Archibald'a iletilmişti.
Geniş odası çeşit renkten kaplığa sahip kitaplar, büyü tüpleri, kuş tüyleri, çeşitli otlar, tohumlar ve güneşi alan yere koyduğu diğer bitkilerle karışık bir ambiyansa sahipti. Buraya ilk kez giren biri için başlarda göz kamaştırıcı görünürdü.
Baştan aşağı beyaz giyinimli üstyargıç odasında stresli düşüncelerin içinde boğulurken içeriye giren büyücü Herbert'ı görmesiyle nefes almayı hatırladı. "Üstyargıç Albert, gizemli odadan çalınan kilidin nereye götürüldüğünü öğrendik."
Bir hışımla ayağı kalkan Albert yaşının verdiği kuru sesini yükselterek "Nerede?" diye sordu. 50'li yaşlarından gün alan Herbert sıkıntılı bir tınıda cevap verdi. "Wireceaster kıtasında bir tüccar kafilesinin elinde."
"Ne duruyorsunuz, gidip alın o zaman."
Elleri önünde birleşen büyücü kafasını eğdi. "Sayın üstyargıcım, tam olarak sıradan bir kafileden bahsetmiyorum. Fadıllardan oluşmuş, Wireceaster'ın en bilindik tüccarlarıdır onlar. Yine de böyle işi yapmaları için sebep değil fakat biz bir şeyden daha şüpheleniyoruz."
Kaşları çatılan Albert torununa benzeyen koyulukta fakat içinde merhamet barındıran gözleriyle daha da ciddileşmişti. "Neyden?"
"Efendim, biliyorsunuz fredeyler artık topraklarımızda. Kaybolmuş Lord'un geri döndüğü yönündeki haberler, Başüstad'ın ölümü, Şehzade Adolf'ın artık kendini kontrol edememesi, Cadı Beatrix'in isyanı... Ve bu kilit.. bunlar bir tesadüf olaylar zincirlemesi olamaz. Bir şeyler oluyor, Lordu'm."
Evet, gerçekten oluyordu. Ne kadar bu ürkütücü gerçeği kabul etmek istemese de O geri dönmüş olabilirdi... beklenen büyük savaş kapıya dayanmış olabilirdi.
"Pekâlâ, bana Adolf'ı çağır, Herbert. Dün akşam izinsiz portallar gerçekleştirmiş. Onunla önce bu hadise hakkında konuşmam lazım. Bu sıralar çok tehlikeli bir büyü bu."
"Emredersiniz, Efendi'm."
Odada yalnız kaldığını hissettiğinde ince ürperti sarmıştı bedenini. Hava bir anda değişmiş, bunaltıcı puslu hal almıştı. Varlığını bilmek değil adını duymak bile tüylerini diken diken ediyordu. Kan çeken eski günlere dönmek oldukça zor olacaktı.
Birkaç saat odada oturup kitaplarına baktı. İçlerinde fredeyler hakkında bilgi veren kitaplar hep yarım kalıyordu bilgice. Eksik bir şeyler vardı kendi kanısınca. Kapının çalmasıyla gir komutunu verdi. Oturağından destek alıp kalkarken torunu Adolf girmişti. "Ah Adolf, ben de seni bekliyordum."
Samimi tebessümüyle kafasını bükerek selam veren şehzade dedesine sarıldı. Dizlerinin üstünde biten siyah deri kaftanı yer yer gümüş süslemeleri bulunduruyor, aynı renkteki pantolonu ve botları sadeliğiyle parlıyordu.
"Biliyorum şu, dün akşam yaptığım ufak büyüyü soracaksın." Her şeyi önceden tahmin etmesi ona has özelliklerdendi. Şaşırtıcı zekâsı tüm varlıkları hayran bırakırdı her seferinde.
"Evet, biliyorsun bu hem tehlikeli, hem de yasak. Cezası bir hanedan üyesi dahi olsan, ağır."
Masanın üstünde yarım oturuş sergilerken ayaklarını çapraz hâle getirip kollarını göğsünde birleştirdi. "Elbette, ama etrafını birsürü ırkdışı sararsa mecburen oradan ayrılmak zorunda kalırsın. Kalıp hepsini parçalamak hoşuma giderdi ama şu sıralar zamanım çok kıymetli, dedeciğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla +18
Fantasía×❌Yetişkin içerik ❌× Rahatsız olanlar okumasın,, Tanrı yine bir gün dünyaya göndermeden önce yarattığı ruha her zamanki sorusunu sorar : Ruhun hangi varlıkta can bulsun, ışığım? Bu seferki ruh ona şöyle karşılık verir: Orada ki en güzel varlıklar h...