Anastasia

4.3K 1.2K 103
                                    

Kuşların nağmeleriyle şarkı söyleyen orman, kıvrımlı dalları arasında huzurun ritmini bulmuş gibiydi. Mümbit otların yer yer toprağı örtmesi, her adımda yumuşak dokunuşlarla karşılayan bir halı gibiydi. Kenarlarda ağaçlara arkadaşlık eden begonvil sarmaşıkları, sanki doğa ananın kendisiyle sohbet ettiğini söylermişçesine sallanıyor ve rengarenk danslarıyla mekânı süslüyordu.

Anastasia, bu hedonistik doğanın ilk bakışta ne kadar sakin ve masum göründüğünü düşünürdü. Ancak her seferinde, bu büyüleyici manzaranın ardında yatan gerçekleri geç anlardı. Güzellikle dolu görüntüsü, onu öylesine büyülerdi ki yapmakta olduğu işi aklından çıkarıp bu doğa cümbüşüne dalmak istiyordu.

Kendine geldiğinde temkinli adımları, uzaktan gelen bir kurak tenlinin hırıltısını duyunca daha da ağırlaştı. Ormanın içindeki sessizlik, oku baş ve işaret parmakları arasında bükülü tutan kızın kalp atışlarıyla birleşiyordu. Her adımını özenle seçerken, hafif bükümlü bacaklarıyla adeta toprağa çakılmış gibi duruyordu.

Genç kızın koyu gözleri, ormanın gizemli derinliklerine odaklanmıştı. Çevresindeki sessizlik, yaklaşan tehlikenin habercisi gibiydi. Sesler, her ezilen çimen sayısı arttıkça daha da yükseliyor ve ormanın içinde giderek yaklaşıyordu. Gökyüzünden süzülen ışık, ağaçların dallarında dans ederken, Anastasia adeta doğanın nefesini duyuyor gibiydi.

Bakır rengi çok dar olmayan pantolonu, adeta kumaşı andıran dokusuyla aynı tona yakın beline kadar uzanan deri zırhı, savaşa hazır bir görüntü sergiliyordu. Hafif topuklu botları ise toprağa hükmeden bir savaşçının ayaklarını kusursuzca tamamlıyordu. Her detay, avlanması için özenle seçilmiş ve bir uyum içindeydi. Hava, kıtanın biraz kuzeyinde olmasından dolayı behsus soğuktu. Bu durum, onun giydiği zırh ve kalın pantolonun ne kadar önemli olduğunu vurguluyordu. Wireceaster kıtasının genelinde ise kuzeyden güneye doğru pek bir sıcaklık farkı olmazdı. Ancak bu kıta, boynuz gibi iki çıkıntısı sayılmazsa, Arsegoon kıtasına göre boydan kısa ama enden geniş bir yapıya sahipti.

Dikkat kesildiği bir sırada uzakta gördüğü kurak tenli, çimengâhta sermest adama benzer dengesizlikte yürüyordu. Aç ve garetgir görüntüsü vahşi doğaya aitken, bu tuhaf misafiri karşısında masum doğa ananın elinden bir şey gelmiyordu. Yaydığı korku, etrafında yayılan bir hastalık gibiydi; kuşlar huzursuzca kanat çırparken, ağaçlar rüzgarın etkisiyle sallanıyor bilhassa toprak ana, bu beklenmedik varlığın ayak seslerine tiz bir şekilde cevap veriyordu.

Orman, barındırmak istemediği bu leş yığınının her kanattığı yarayı sessizce ağlayarak kabuk bağlamasını bekliyordu. Ancak her seferinde, üvey evlatlarından başka bir darbe alıyordu.
Korkunç, istenmeyen.. üvey evlatlarından.

Anastasia, yayı iyice gerdi ve kaçak ölümlüyü hedef alacak şekilde ustaca ayarladı el koordinasyonunu. Gözleri, keskin nişancının odaklanmış bir titizlikle hedefini belirlemesini yansıyarak parlıyordu. Ses tonu soğuk ve emir vericiydi, "Yavaşça yeşereceksin, izin veriyorum bitmesine bu kuraklığın. Hiçbir şeyin farkında değilsin çünkü ruhun alınmış, bedenin hastalanmış. Şimdi huzur içinde yat, zavallı ruh."

Anastasia'nın sözleri, sanki ölümlünün özgürleşmesine izin veren bir büyü gibi çevresinde akis buldu. Yayın gerilmesi, sessizliği daha da vurgularken, çevredeki doğa sanki Anastasia'nın konuştuğu anı bekler gibiydi.

İyice gerilen ok, parmakları arasından bir gölge gibi hızla fırladı ve acı bir pes tonda kulak yırtan sesle sona erdi. Bu ses, genç kızın içini titreten bir melodi gibi hava dağıldı. Okun hedefe ulaşmasıyla birlikte, genç kızın gözlerinde beliren hafif seğirmeler, acıma duygusunun getirdiği küçükçe bir titremeyle kendini gösterdi. Bu anı, yüzlerce defa yaşamış olmasına rağmen, hala bu karanlık duyguya alışamamıştı.

Vaveyla +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin