Genç yargıç aya denk bir parlaklıktan geçen askerleri seyrederken uzakta yanan meşaleler kasabanın varlığını haber ediyordu. Güneş parlaklığıyla ufukta bir çizgi halini almış, akşamı aydınlatan ay hafiften gözükmeye başlamıştı. Hava Atlantis'te ki yaz geceleri gibi ısıtan rüzgar geçiriyordu dağ eteklerinden.
Ona yolculuklarında her daim arkadaşlık eden Şah, beyaz bir attı. Yelesini okşayıp fısıltılarla kulağına bir şeyler söylüyordu. "Ne dersin Şah sence de o moruk hâlâ sinir bozucu değil mi?"
At yerinde kıpırdanıp flehmen tepkisi verdiğinde Adolf çevrede şaşkınca bakanların aksine gayet durağan bir tepki vermişti. "Tahmin etmiştim seninle aynı fikirde olduğumuzu." biraz daha okşayıp atı sakinleştirdi ve gelenleri beklemeye devam etti.
"Dostum, bu gece sıkı bir uykuyu hakkettim. Öğleye kadar uyumak beni Dünya'nın en mutlu insanı yapar."
Adolf, Thomas'a karanlık, içinde belli belirsiz tebessüm barındıran bir bakış attı ve dikkat çekici dudaklarını araladı. "Gece yeni başlıyor, kuzen. Eminim Carswell'ın güzel hatunlarını görünce uyumayı unutacaksın." Bu tamamen kuzenini denemek için kullandığı tuzak cümlelerdendi.
Thomas, yüzünü büzerek kısık tonda karşıladı Adolf'ı. "Hadi ama ben bakirim. Bilerek yapıyorsun değil mi? Bunca zamandır kendimi koruyorum. Evlendiğim kadına armağan edeceğim bakirliğimi."
Keskin ve ciddi bir bakış daha gelmişti o an. "Pekâlâ, evlenmeden önce ona da söyle. Belki tecrübeli sever kısmetin."
Thomas derin bir nefes verip Adolf'ın sert mizacına karşı koyamamanın acısını yaşadı.
Askerlerin hepsi duvardan geçtiğinde kasabanın içine uğramadan devam etmişlerdi. Ayden hâlâ sessizliğini koruyordu. Bu sırada her hareketini izlediği Yargıç'a fazla odaklanmıştı.
Yanlarında getirmiş oldukları Axel hanesinden Jarrett ve birkaç askeri Ayden'ın yanında ilerliyordu ve arada bir konuşuyorlardı.
Nihayet surlardaki askerlerin timpanileri çalmasıyla ara vermiş hareketlilik tekrar dinamik haline dönmüştü. Sur kapıları bir heyecanla açılmış 200 kişiye yakın seçili asker topluluğu ile karşılaşmıştı.
Yerini alan Rozvelt ailesi eksik bir bireyiyle hazır ve nazırdı. Anastasia. Hâlâ gelmemişti. Korkmaya başlayan Lord Rozvelt belli etmemeye çalışıyordu. Yeni gelmiş kardeşi Beaufort ve ailesi de yanlarında saf alırken yeğeni Allison epeyce süslenmişti. Dikkatinden kaçmayan bu görünüşünün babasının planlarından biri olduğu belliydi.
Çevredeki halk hayranlıkla Adolf'a bakıyorken zengin ailelerin bekar kızları herkesten bir adım öndeydi. *Hoşgeldiniz Kral'ım! Hoşgeldiniz Arsegoon Prensi!* Çığlıkları her yeri sarmıştı.
Adolf atından indiğinde diğerleri de onunla beraber inmişti. Seyisler atları meydandan çekip birikmiş topluluğu açmaya çalıştı. Ayden geri planda onu izlemeye devam ediyordu. Adolf önünde onu bekleyen hanedanın yanına vardı. Sayılı adımları mesafeyi darlaştırdığında herkes karşısında eğilmişti. Biraz durup süzünce kalkmaları için izin verdi. Eski dostu köşede ona hevesle bakıyordu. David. Sonunda gözleri onunla buluştu. Dikkatlice birbirlerini süzdüler. "Uzamışsın." Doğruydu David bir hayli uzamıştı fakat hâlâ Adolf'tan bir parmak kısaydı. Buna rağmen çevresindeki çoğu kişiye göre cüsseli ve heybetliydi. Özlem dolu bir tebessümle yıllardır görmediği 2. Babasının kollarına atlamamak için zor tutuyordu kendini. "Sizde hâlâ eskisi gibi dinçsiniz, Prensim."
Samimi ve özlem dolu bakışları hâlâ David'deyken herkes onlara bakıyordu.
Adolf, David'i kendine çektikten sonra sımsıkı sarıldı. "Bir ara talim yapmalıyız." Beklenen vuslat sonunda gerçekleşmişti. "Kesinlikle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla +18
Fantasy×❌Yetişkin içerik ❌× Rahatsız olanlar okumasın,, Tanrı yine bir gün dünyaya göndermeden önce yarattığı ruha her zamanki sorusunu sorar : Ruhun hangi varlıkta can bulsun, ışığım? Bu seferki ruh ona şöyle karşılık verir: Orada ki en güzel varlıklar h...