Saniyesinde Adolf'tan kurtulup üzerimdeki kıyafetleri düzelttim.
"Ben rahatsız ettim, sanırım. Gitsem iyi olur."
Yüzünden düşen bin parça ile gider gibi olduğunda hemen koşup onu kolundan tuttum. "Allison... Ben..""Sorun değil, Ana. Özür dilemek için gelmiştim yanına. Daha sonra uğrarım." Yalancı tebessümü içimi parçalamıştı. Deli gibi ağlamak istiyordum şu an ama o benden daha kötü haldeydi.
"Hayır hayır, lütfen. Yalvarırım, böyle bırakma beni. Açıklamama izin ver."
"Açıklayacak bir şey yok ki. Sen mutlu olmayı en çok hakkeden insansın. Hem ben senden özür dilerim. Bunca yıldır beni kırmamak için annemin kim olduğunu söylemedin. Bu büyük bir fedakarlık. Üstelik annenin suçlanmasına rağmen." Siyahımsı gözleri minnet ve ayrıca kırgınlık doluydu. Dolmuş olması ise sanki her damlasında ciğerlerimi tıkıyacakmışçasına çaresizceydi.
"Allison artık bir önemi yok bunun. Ben kendime söz dinletemedim. Çok denedim... Ama olmadı..."
"Önemli değil, Ana. Zaten çok yakında gideceğiz biz. Dedem beni Axel'li Jarret'la evlendirecekmiş..." Kolumu kavradı ve daha da sert bir ifadeye büründü. "Ve artık lütfen beni mutlu etmek için savaşma. Bu saatten sonra mutluluk yok."
Adolf sırtını duvara dayamış, yere bakıyordu. Yüzünde hiç bir ifade olmasa da belli ki o da üzülmüştü. Allison hep böyle çevresindekilerin sevgisini kazanırdı ama en büyük zararı da hep onlardan alırdı. Gözlerimi kıstığımda çoktandır ağlamaya başladığımı anlamıştım. Tam her şey yolunda derken yine bir deprem olmuş ve tüm güzel duygularım enkazın altında kalmıştı.
"Allison, dedemle konuşabilirim. Ne olursa olsun, gerekirse o sarayı onun başına yıkarım, Jarret'ı öldürürüm, yine de izin vermem. Lütfen böyle yapma."
"Biliyorum, ama ne yapsak da her zaman daha kötüsü olacak. Babamdan bıktım. Ağabeyimden bıktım. Dedemden bıktım. Her şeyden bıktım. Ne olur karışma. Bundan sonra karışma." Gözlerinden gelen yaşları o kadar çok silmek istiyordum ki.. şimdi bir kazık da ben atmıştım yanan hayatına.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Ve de hiçbir şey yapamazdım. Adolf'ı bırakmamın bir anlamı yoktu. Zaten evlenmek istemediğini kendi söylemişti. Şu halde onunla sevgimiz her geçen gün derinleşiyorken bırakmak ikimizi de mahvederdi. Ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. "Üzgünüm, Allison." İnce bedenini kendime çekip sıkı sıkı sarıldım. Onun da bana sarılması içimi rahatlatmıştı. Kırgınlığı vardı elbette ama en azından affetmişti.
"Ben gitmeliyim. Görüşürüz Ana."
"Evet." Burnumu temizleyerek kafamı salladım, mahcup bir halde. Bakacak yüzüm dahi yoktu. Onu bir daha görmeyecek olmak içimi acıtıyordu. Ama belki yine görüşürdük bir yerlerde.
Pudra rengi elbisesiyle bir peri kızı gibi uzaklaşmıştı benden. Gözümden akan son yaşları durduramıyordum. Çaresizlik içinde Adolf'a döndüm. "Mahvettim, her şeyi. Adolf ben her şeyi batırdım." Yavaşça yanıma yaklaşıp kollarına sardı beni. Sıcaklığı bütün hüznümü eritiyordu. Huzur adeta tam da burasıydı. Boynuna gömülüp bir lahza da olsa kendime gelmeyi denedim.
Ağabeyimin odasından bir bardak kırılma sesi gelince ürkerek Adolf'tan ayrıldım. Bir yandan duyulan kahkaha sesleri ikisinin mutluluğunu yansıtıyordu. "Gel benimle, sexten soğumanı istemiyorum."
Beni iyice uzaklaştırdığında asla güneşin girmediği bir pencerenin önündeydik.
Duraksadı benim bitik çehremin dalgın hâlinde. Acınası ruhumun çığlıklarını duymuş olmalıydı. "Merak etme Allison'ın istemediği birisiyle evlenmeyecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla +18
Fantasy×❌Yetişkin içerik ❌× Rahatsız olanlar okumasın,, Tanrı yine bir gün dünyaya göndermeden önce yarattığı ruha her zamanki sorusunu sorar : Ruhun hangi varlıkta can bulsun, ışığım? Bu seferki ruh ona şöyle karşılık verir: Orada ki en güzel varlıklar h...