Adolf, hücreye inmeyi düşünen Reagen'ı yarıyolda durdurup bir köşeye çekti. "Üzgünüm Lord'um hiç bir şey düşündüğünüz gibi değil."
Şu anda Axel'liler ve Rozveltlerin arasının bozulması onun için dezavantajdı. Anlaşmayı tüm kıta kabul etmeliydi. Ve asla olası bir savaşa mahal vermemesi gerekti. Bu yüzden sakladığı sırrı itiraf etmek zorundaydı.
Lord onu tuhaflık dolu bakışlarıyla süzerken Adolf devam etti. "Kızınızı kaçıran onlar değil..." 50'lerine yaklaşan Lord'un hafif kırışmış çehresi donakalmıştı. Siyaha dönük gözleri kısılmış kaşları çatılmıştı. "Ne demek onlar değil?"dedi ses tellerinin iyice gererek.
"Kulağa ürkütücü gelebilir ama Prenses'i kaçıran Fredeyler'di. Axel'lilin bu işle ilgisi yok." Lord şaşkın bakışlarıyla duyduklarını hazmetmeye çalışırken taşları yerine oturtmaya çalışıyordu. Altındaki zemin hareket haline geçmişti prensin dedikleri karşısında. "Düşünün, eğer kızınızı Axel hanesi kaçırsaydı sizce hepsi sizin olan halkın arasında mı, yoksa yanı başında duran ormanda mı saklardı? Üstelik Fredeylerin büyü yeteneği yoktu şu zamana dek. Ya işin içinde cadılar var ya da artık büyü yapabilecek kadar geliştirmişler kendilerini." Haklıydı. Adolf mantıklı bir ele açış biçimiyle insanı manipüle edebilecek güce sahip biriydi. Şu anda olduğu gibi. Reagen'da açığa çıkan korkudan belliydi Adolf'ın onu manipüle ettiği. İstediği Reagen'ı da gelişen olaylara mukabil kendi tarafına çekmekti.
"Pekâlâ, piç kuruları yıllar sonra dönüp neden benim kızımı kaçırdılar? " Ağzından sinirle çıkan sözler usturuplu olmayı reddediyordu. Adolf'sa daha soğukkanlı tavırlarla elini Reagen'ının omzuna koydu ve koyu gözleriyle rica eder gibi konuştu. "Şimdi tek yapmanız gereken tüm Axel hanesi başımıza toplanmadan Jarret'ı çıkarmak. Savaş için müsait zamanda değiliz."
Reagen bir süre düşündü. Prens kendinden o kadar emin konuşuyordu ki ikna olabilmişti. Huzursuzca kafasını salladığında içini kemiren korku kızından dolayıydı. Savaş umrunda bile değildi. Bunların hepsi bir kere bile çocuklarına sevgisini göstermeyen nefret dolu babası yüzündendi. Onun gibi olmamak için her gün yeni bir sebep buluyordu. Annesinin düştüğü durum bile babasını etkilememişken oğullarının ne durumda olduğu kimin umrundaydı ki?
Prensin dediği gibi Axel'lilerin savaş açması da hiç iyi olmazdı diye düşünüyordu. Bu zamanda yapılacak en son şeydi ona göre. Fredeyler güçlenerek üzerilerine geliyordu. Eğer dedikleri gibi büyü bile yapmaya başlamışlarsa dünyadaki tüm ırklar artık tehlikedeydi. İçindeki buhranlar yüzüne damla damla işlemeye başladığında hararetli bir halde parmaklarının ucuyla alnındaki teri sildi. "Haklısınız, Şehzade'm." dedi çenesindeki kasların seğirdiğini bilmeden.
Ona göre denge bozulamazdı. Keskin ve katı çerçeveler içinde altı çizilmiş altın kuraldı. Babası 9 parça savaşını görebilecek ve hatta savaşabilecek kadar erken doğmuştu. O zamanlar dünya olağanüstü varlıkların ve insanların ortak topraklarda karışık olarak yaşadığı bir cennetti adeta. Wireceaster doğu ve batı olarak ayrılmamıştı ve en önemlisi kralı, Sadık kral olarak bilinen dedesi Nickolas'tı. Arsegoon'sa, insanlığın başladığı yerdi. Orası tüm kıtalardan üstündü. Tanrı tüm hediyelerini bu kıtaya bahşetmişti. Ve tüm cezalarını da.
Wireceaster ise Arsegoon'un kardeş kıtasıydı. İnsanlar böyle düşünürdü. Çünkü Başyargıç Dragon'un oğulları bu iki kıtayı birbirine çok bağlamıştı. Kutsal kardeşler, Aidan ve Noah. Biri yargıç diğeri insan olarak doğmuş tek kardeşlerdi. Yargıç olan ağabey Aidan, kardeşini koruyabilmek adına onu bu topraklardan çok uzaklara yani başka bir kıtaya, Wireceaster'a, kral olarak yollamıştı. İki kıtaya birbiri arasında herhangi bir savaşı yasaklamış ve o öldükten sonra bile savaş durumu olursa dünyaya tekrar dönüp önüne gelen her şeyi yok edeceğini vasiyet etmişti. Çünkü Aidan Baş Yargıç Dragon'un oğluydu ve her ne kadar babası kadar güçlü olmasa da yapabileceklerinin bir sınırı yoktu. O zamanın içinde Tanrı'nın silahıydı. Noah'sa kitabı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla +18
Fantasy×❌Yetişkin içerik ❌× Rahatsız olanlar okumasın,, Tanrı yine bir gün dünyaya göndermeden önce yarattığı ruha her zamanki sorusunu sorar : Ruhun hangi varlıkta can bulsun, ışığım? Bu seferki ruh ona şöyle karşılık verir: Orada ki en güzel varlıklar h...