Seni Seviyorum

1.3K 378 33
                                    

Anastasia'nın dilinden -

Pencerenin kenarına sessizce yaklaştı, aşağıdaki karanlık sokaklara göz gezdirdi. Hiçbir gölge, hiçbir hareket yoktu. "Atla," dedi beni cama yaklaştırırken. Sesindeki emir tonu yadsınamazdı.

Belimden sıkıca tuttu ve beni pencere eşiğine çıkardı. İsyanım içimde kaynıyordu, ama onun kararlılığına boyun eğdim. Derin bir nefes alıp, kedilerin zarafetiyle dört ayak üstüne yumuşak bir iniş yaptım.

İçerdeki kapının kırıldığını duyduğumda Adolf arkasını dönmüştü. "Hadi Adolf!" Çığlıklarım yakalanmasından korktuğum içindi. Kendini toparlayıp pencereye bile sığmayan kalıplı bedenini bükerek benim gibi atlayıverdi. Ayaklandığında hızla elimi kavradı ve duraksamadan koşmaya başladık. Daha şimdiden karnıma sancılar girmişti. Bulanık sisli havada önümü zor görüyordum. Bu yüzden bizi Adolf'ın yönlendirmesine izin verdim.

Aniden, Adolf'un adımları duraksayınca afallanarak kollarına tutundum. Gözlerindeki gerginliği süzerken beni arkasında tutmak için koluyla önüme engel koydu. Bakışlarını takip ederek gözlerimi kısarak ileriye baktım. Birkaç siluet, ellerinde parlayan kılıçlarla önümüzü kesmişti; içerideki tanıdık yüzlerdi bunlar. Böylece arkadan kaçış planlarımız suya düşmüştü. Adolf buradan çıkış olmayacağını anlayınca hızla yön değiştirerek bizi ön bahçeye doğru sürükledi. Nefes nefese koşuyor, daha da sıkı tutulan ellerimi saran sıcaklığa eşlik ediyordum. Nihayetinde evi çevreleyen çemberden çıkmamıza birkaç adım kala, göz kamaştırıcı bir ışık patlamasıyla sarsılmıştık. Sendeleyerek dönüp, gözlerimizi korumak için ellerimizle yüzümüzü kapattık. Bu ani parıltı, başımda dayanılmaz bir ağrıya neden olmuştu.

Adolf elimi bırakmadan beni olası bir darbeden korumaya yönelik üzerime doğru kapanmıştı. Sıkı sıkı örttüğüm gözlerimdeki kıpırdanmalar yanardağ magmalarına benziyordu ve buna rağmen benden daha çok etkilenebilecek Adolf'ın fedakarlığına içim erimişti. "Sizi aptallar, benden kaçacağınızı mı sandınız?" diye gürledi o nefret dolu ses. Harald. Kahrolası tüccar.

Gölgeler arasında bir karartı belirince, kısık gözlerimiz onun siluetine döndü. Bir anlığına Adolf'a döndüm. Göz çevresi kızarmış, bakışlarlarını odaklamaya çalışıyordu. Işık onu tahminimden daha fazla etkilemişti. Harald'ın yanında görünen iki büyücü, çemberin içinde tuhaf işaretler çiziyor, karanlık bir gücü harekete geçiriyorlardı.

Adolf'a dönerek fısıldadım, "Bunlar nasıl büyü yapabiliyor?" Sözlerim, korku ve merakla karışık bir şaşkınlık içeriyordu. "Yüzük..." Cümlenin devamını getiremeyecek kadar zorlanıyordu. Yutkunup bakışlarını yere sabitledi.

"Demek adamlarımı öldürüp, kızlarımı kaçırırsınız ha!"

İkimiz de cevap vermeyecek durumdaydık. "Anahtarımı geri verin!" Bu sesleniş kulaklarımızı yırtacak şiddetteyken boğazımdan bir çığlık kaçmıştı.

Çemberle uğraşanlardan biri ve Harald'ın dikkatini çekmiş olacağım ki elleri bana doğru uzandı. O anda bedenime yükselen acıyla donakalmıştım.

Midem karmaşıklaşıp nefesim kesilirken karnımı tutarak midemin ağzımdan çıkışını önlemeye çalıştım. Dehşet bir ağrı kaplamıştı bedenimi. Nefes bile alamıyordum. Çektiğim acıyla diz üstü çöküp boğazımı kavradım. Kesik hıçkırıklarım gözlerimi yuvalarından çıkartacaktı neredeyse. Bir diğer büyücü ise aynısını Adolf'a yapıyordu. O da benim gibi diz çökmüştü. Birbirimize baktık. Konuşamamamın verdiği acı ile önüme döndüm ve boğazıma biriken kanı kusmaya başladım. Sanki damarlarımda kesikler açılmış bir hortumla boğazıma doğru savruluyordu.

Vaveyla +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin